Beri Gelsin; Edirne Meraklıları
not: bu bir mektup değildir.
Ey Edirne….
Edirne ‘ m, nereden başlasam seni anlatmaya bilmem ki… Ya da soruyu şöyle sorayım: Acaba ben seni anlatabilir miyim, bunu becerebilir miyim?
Beceremesem bile nasıl ki; seven sevdiğinin bahsine müştaktır, söz dönsün dolaşsın sevdiceğime gelsin diye can atar, benimki de o hesap. Umulur ki; yazım mevzu hatırına okunur… Gül satıcısına değil güle bakılır, değer gül pahasıncadır, ona göre değer biçilir(aslında güle paha biçilemez de..) Şimdi ben de ancak üç yılın verdiği bir tanışıklıkla acemice anlatacağım; lafı uzatacağım, yer yer toparlayamayacağım, belki yazının sonunda “E yazı bitti ama biz Edirne adına ne öğrendik, bunları zaten biliyorduk” dedirteceğim. Bu hatalarımı Edirne ‘nin meşhur aynalı süpürgesine havale ediyorum, o bir güzel süpürsün inşallah ,Edirne hatırına. Şimdi ardım sıra süpürgemle daha rahat yazıma devam edebilirim.
Hem ara ara aynadan yazıyı okuyanların tepkisine bakarım. Eskiden gelinlerin kayınvalidelerine gizli gizli bu aynadan baktıkları gibi…
Edirne kalbimde inzivaya çekildi. Yazımın bundan sonrasında sana sesleniyorum ey site üyesi; takipçisi sana!..
Her şeye rağmen başta bahsettiğim tüm eksiklikleri de göze alarak devam etmek istiyorsan; hala merak ediyorsan, yazının peşine takılırsın…
Bazen uzun uzun düşünürüm "Beni bu şehre ne bağladı?" diye. İlkin sadece mecbur olduğum, üniversite hatırına kaldığım, daha doğrusu zorla kaldığım bu şehre… Bu soruya verecek tek cevabım yok ama sanırım en önemli sebebi Edirne camileri. Zaten Edirne ‘nin özünü de onlar oluşturmuyor mu? Öze, manaya tutkun her insan gibi bu camilere tutkunum. “Bu lafazanlığınla sen mi?” diye sormayın sakın. Bakmayın lafın lastiğini son raddesine kadar çekiştirmelerime siz. Ben öz olanın temsilcisi değilim elbette,dedim işte tutkunuyum. Nasıl olmasın ki insan? Tatil boyunca dört gözle bekledim. Selimiye ‘yi Eski camii, Darul Hadis ‘i. İkisi maddi ikisi ama gönül gözü ile. Selimiye de namaz kılmaları canım çekti, -yağmur serinceliğine ikiz- kur'an dinlemeleri,avlusunda avare avare dolaşmaları ve minarelerini.
Selimiye minareleri..Bu heybete bu minareler: Kalemle çizilmişçesine ince -uzun, narin dört minare…Kalemle çizilmişçesine. Bu tabiri nereden hatırlıyorum bilmiyorum; bildiğim benim için ne kadar yerinde bir benzetme olduğu. Ustasının bu yapıyı oluşturmasındaki ustalığına mı, minarelerini hem incecik hem de 3 ayrı yoldan şerefelerine çıkılabilir özellikte tasarlayan dehalığına mı, çinilerdeki renklerin bu denli uyumunu , estetik zevkini sağlayan sanatkar ruha mı hayran kalırsınız bilinmez ama siz şimdi bunu düşünmeyin. Hatta müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinde bulunan ters lalenin hikayesini anlatan rehbere de kulak kabartmayı bırakın artık. Bazı esatirin bahsettiği; cami ortasındaki havuzun suyu da aklınızı kurcalamasın. “Olur mu hiç, bu sudan içen burada mı kalırmış ki, herhalde söylentidir”bırakın hadi bu soruları sormayı da. Bırakın her şeyi ruhunuzu dinleyin… Nedense biz hep biryerleri gezeriz,rehberi can kulağıyla dinleriz, en önemli anektodları aklımızın bir köşesine kayıtlarız lakin –başta kendim olmak üzere- oranın ruhundan kam almak aklımıza gelmez. Belki de nefsimizin işine gelmez. Bir yeri gezeceksek, hem rehberle hem de ayrıca yalnız olarak gezmeliyiz. Biri birikim ve aklımız için, diğeri de ruhumuz…”E hadi çok konuştun, ruhumuz dinlendi, Selimiye gezildi” diyebileceksek çıkarken arasta tarafından çıkalım ki; Edirne nin meşhur meyveli sabunlarından alalım sana.Her tarafta bunlardan var. Burada meyveli sabunun heykeli bile yapılmışken sana hediye etmemem ayıp olur değil mi? Şimdi sana düşen uzattığım meyve sabunları dolu sepeti almak. Bakma öyle mahzun...Edirne Selimiyeden ibaret değil elbet ama okuyanların da bir sabrı var mubarek.
Vedalaşıyoruz; ben "güle güle" diyorum, sen "hoşçakal". Ama ben seni yine bekliyorum, bir dahaki sefere başka yerlerini ve yine Edirne 'yi anlatmak üzere...Ruhumuzu dinlemek üzere...
Edirne'den ayrılırken kokla son bir kez daha Edirne kokusuna sabun karışmış sepetini.Unutma Edirne'yi de vesselam...
Bu mesaj, mehasin tarafından, 15.09.2010 23:58:19 itibariyle düzenlenmiştir.
|
|
Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Ayrıca selamlar ey m1gin!...
Yazımı beğenmenize sevindim. Okuyucuyu yazıya bağlama çabalarımı farketmenize daha çok...
Sonuna kadar okunmaz diye nasıl korktum bilemezsiniz. tüm çabam bunun içindi..
tabi benim puanım da yok; ne adım ne sanım var sitede. Hal böyle olunca "Beni kim okur ki?" düşüncesi bürüyor insanı ister istemez....
Amatör yazarlar 2'ye taşıma fikrine gelince:
Ey m1gin site yöneticisi siz değil misiniz? İstediğinizi yapmakta serbestsiniz elbette.
Yazının ne zaman yazıldığını merak etmişsiniz; bu yazının yarısı dün gece saat 01.00 civarlarında yazıldı. Bugün de geri kalan kısmı yazılıp, son düzenlemeler yapılıp, birkaç smiley (inş. doğru yazmışımdır) eklenip gönderildi. Çok isterdim öyle bir çırpıda yazıp gönderebilmeyi...
Yazıya devam etmek konusunda ise; tabiki devam etmek isterim...Özgüvenim geldi ne de olsa...
Bir de yer sorunu olmasa sitenizde. eklemeler pek şık olmuyor sanki...Babannemin lafı geldi birden aklıma : "O da nazarı olsun kızanım"der mükemmellik arayışlarımda. O da siteye anti-nazar olsun inşaallah.Sağlıcakla..
|
Bizden de size selam olsun ey mehasin,
Bu sitede yazılanlar, sessiz kalmayı tercih eden çokça kimse tarafından, kelimesi kelimesine, yakından takip ediliyor; endişe etmeyiniz...
Lâkin iş, geribildirim noktasına gelirse, işte o noktada endişelenebilirsiniz... Zira dedim ya, takipçilerimiz sessiz kalmayı yeğleyen kimseler...
İşte arada bir, aralarından biri cezbeye gelip dalış yapıyor... Ve sonra da bizim elimizden geri kurtulamıyor... Bir örneği sizsiniz mesela...
Yani tamam, site yöneticisi benim de... "Amatör Yazarlar Yarışıyor 2" uygulamasına yarışmacı olarak katılan siz oluyorsunuz... O yüzden bu hususta onayınız olmadan sizi yarışmaya katmam; "ben oynamıyorum!" ifadesiyle karşıma dikilmenizin yolunu açardı!
Ama işte şimdi, artık siz de hoş yazınızla, onaylı bir yarışmacı oldunuz...
Ancak sanki yazınızın başlığı eksik... Bir başlık olursa daha güzel olurdu sanki.
Hmm... Yazı son 24 saat içerisinde kaleme alınmış demek... Bu da bir çırpı sayılır yahu! Yıllarca didinip de toparlayamayanlar var... Bizzat tanıdıklarım var hatta.
Aşağıdaki ifadenizi anlamakta güçlük çektim... Biraz açabilir misiniz?
Bir de yer sorunu olmasa sitenizde. eklemeler pek şık olmuyor sanki...
Benim gitme vaktim... Hadi size kolay gele... Yarışmada da başarılar... Bu mesaj, m1gin tarafından, 15.09.2010 23:16:34 itibariyle düzenlenmiştir.
|
MaşaAllah ey mehasin
Bu ne sıcak bir muhabbettir. Yazıyı okurken karşılıklı sohbet tadı aldım. O kadar doğal ve bir o kadar da samimi bir anlatımınız var ki, okumanın lezzetinden çok bu içtenliğin tadına varıyorsunuz.
“Olur mu hiç, bu sudan içen burada mı kalırmış ki, herhalde söylentidir” demişsiniz ya; meyve kokulu sepetlerim elimde, Edirne'yi yudumladım bende ve bu demek oluyor ki kalıcıyım burada bekliyorum başka başka Edirneler tatmak için...
|
m1gin demiş ki;
Aşağıdaki ifadenizi anlamakta güçlük çektim... Biraz açabilir misiniz?
Bir de yer sorunu olmasa sitenizde. eklemeler pek şık olmuyor sanki...
Yer sorunundan kastım; ben ve benim gibi yeni konu açmak için puanı yetmeyen arkadaşların başka konuların altına ekleme yapmak zorunda kalmalarıdır. uygun konu bulunamadığında alakasız yerlere ekleme yapmak hoş olmasa gerek. Bir de benim gibi uygun konu olsa bile bulamayacak vasat altı bir internet kullanıcısı iseniz tabi; sorun oluyor.
Sadece olumsuz eleştirilerimi(çok olumlu olmayan desek daha iyi aslında) yazdım. gönlümde olumlu olanları da yazma isteği var ama olumlularını yazacak kadar ne bende hal ne de okuyacaklarda da sabredecek derman.. ki onlar zaten biliyorlar..
dedik ya bre; o da nazarı olsun..Ne çok konuştum ya...
Evet söylediğiniz gibi; ben de bu sitenin o görünmeyen ve punlama yapmayan üyelerinden biriydim....
ama puanlama yerini bugün keşfettim söyledim ya vasat altıyım.
son olarak başarı dilekleriniz için çok teşekkür ederim
|
Sayın Mehasin tam vaktinde geldiniz. Kendimden çok sıksılmıştım ki taze oksijenli yeni bir nefes gibi yetiştiniz. Bir sürü kusurumu ortaya dökerek içinden çıkamadığım selamlama bölümündeki konunun dışında nihayet yeni bir gündem oluşmasına vesile oldunuz ya teşekkür ederim.
Burayı çok seveceksiniz. Bende çook acemilik çektim yorum yazacağım yerleri bulmak hatta görmek konusunda ve buralarda yaşayamam sanmıştım, fakat on gün bile olmadı üye olalı;işte sonuç.
Günde bir iki kez veya birkaç günde bir de olsa konuları takip etme isteği bir virüs gibi ruhunuzu kaplayacak... Bununla birlikte Sayın Abheri ve Sayın Mirgin gibi ve başta da söylediğim gibi içten ve özgün değerli üyeler mi desem yöneticiler mi desem (gerçi hepimiz burada üye sayılırız eşitiz değil mi?)değerli şahsiyetler (diyerek içinden çıkayım )in yine kendilerine has güldüren ve öldüren yorum ve olumlu eleştirileriyle hayatınıza farklı bir sayfa açmış bulunuyorsunuz.
Hoşgeldiniz...
Bende yazınızı okudum ve samimiyete önem veren biri olarak bende çok beğendim. Sizin gibi kaleme dökememiş olsamda tarih kokan sokaklarında gezerken düşüncelerimden bir şiir gibi geçen taş sokaklı memleketim geldi aklıma. Devamını bekleriz.
Bu mesaj, Leyli tarafından, 16.09.2010 01:37:14 itibariyle düzenlenmiştir.
|
sayın abheri ve sayın leyli...
Hoş buldum Sizleri gördün daha iyi oldum
öncelikle yorumlarınızdan ötürü ikinize de teşekkür ederim.
ey abheri m1gin beni cümle üyelere sitenin paslaşan üyesi ilan etti de...
Allah aşkına şu yoruma bir bakın ey üyeler..
paslaşmanın alası yok mu burada?
Olur mu hiç, bu sudan içen burada mı kalırmış ki, herhalde söylentidir” demişsiniz ya; meyve kokulu sepetlerim elimde, Edirne'yi yudumladım bende ve bu demek oluyor ki kalıcıyım burada bekliyorum başka başka Edirneler tatmak için...
ben eminim siz orayı benden güzel anlatırdınız ey abheri. orayla 3 yıl hemhal olmama rağmen...
ey leyli sizin de sıcacık mesajınız için teşekkürler..
sitenin en muzibi cambazdı, bence şimdi ikincisi sen oldun
benim üyeliğim 1 yıldır var .o halde ben de size diyebilirim:
hoşgeldin sefalar getirdin ey leyli...
|
EDİRNEDEYİM; KİMLİĞİM KAYIP hükümsüzdür.
Not: bu yazıda paslaşma yoktur, paylaşma vardır. Bir hüzün paylaşımı...
Hüzün …
Neyin hüznü? Böylesi bir ihtişama zıt; yoksunluğun hüznü ... “ Ey haşmetli Selimiye yakışır mı bu senin münbit ruhuna“ demenin hüznü. Selimiye yi sadece iki saf cemaatle görmenin hüznü…
Katıkettim kalbimdeki hüzne bir caminin hüznünü
Hüzün aynı hüzün, hüzündaşız Selimiyeyle. Aradaki tek fark; hüznümüzün yoğunluğu ve o hüznün yaşanma sıklığı olabilir ancak. Selimiye' nin hüznü kendisi kadarsa eğer; benimki onun minaresindeki hilal kadar… Ama aynı hüzün.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Arkadaşı mezun olacakmış ve ailesi mezuniyet töreni için Edirne ‘ye gelecek. Arkadaşıma demiş ki; ben tam bilmiyorum nereden giriliyor ailemi gezdirmem gerekecek bana biraz anlatırmısın. Arkadaşım sormuş: Hiç gitmedin mi Selimiye' ye?Cevap iç acıtıcı: Hayır.
Bunu duyduğumda adeta kanım dondu.Belki birileri "Bu kan mı dondurur ki" diyecek lakin 4 koca yıl burada okumak ve hiç gitmemek.Namaz kılmıyor olabilirsiniz, normal şartlarda camiye gitmeyen biri de olabilirsiniz ama tarih adına,mimarisi adına Mimar Sinan’ın" tüm hünerimi burada kullandım" dediği cami olması adına, hiç olmazsa bir merak adına da mı gidilmez diye düşünmeden edemedim. Bilemiyorum; o kişiyi tanımıyorum; bu düşüncelerimle ona haksızlık mı ettim… Ama üzüldüm, hüzünlendim… Edirne, Selimiye, Koca Sinan hep birlikte hüzünleştik.
Biz kendimize bu kadar mı yabancılaştık; aslımıza, kimliğimize… Bizler barlara cafelere bu kadar aşinayken ;kim bizi camilerimize tarihimize ecdadımıza yabancı eyledi…cevap:(………….. … ... … ... )cevabı yok mu? kendi kendimiz mi acaba? Yoksa bir öğrencinin, araştıran ,sorgulayan, merak eden kanıdelinin; yurt içinden ve dışından birçok insanın geldiği Selimiye' ye girmesini engelleyen nedir, bunun izahı nedir söyleyin bana. Dinazor çağından hortlamış dinazorların en devasasından olan vicdanı değil de nedir…Bu bir kaçış elbet…
Daha fazla irdelemeyeyim diyorum şu konuyu ama kendime engel olamıyorum. Anlatamam nasıl müthiş bir iştiyak…ama iredelenmeli ve analiz edilmeli, hep birlikte buna kafa yorulmalı, uzmanlar çözüm aramalı değil mi? Ne olacak bu fenerbahçenin(Galatasarayın,beşiktaşın vs.) hali deyip kafa patlatan, saatlerce futbol tartışan adamların; sahi buna kafa yormak akıllarına gelir mi? Gelmez mi? Gelmeli değil mi? Bu bir cerahatsa eğer, tedavi edilmeli değil mi?
Ben futbolu tartışanların aksine ne olacak bu gençliğin hali demek istiyorum. (birden kendimi çok yaşlı hissettim)bu gençlik dedim de hafızam birden beni Edirne ‘deki ilk günlerime götürdü. O ilk günler…Müziği de seven bu avarenin; şarkı repertuarının top10 listesinin en nadide şarkısı olan “neden geldim Edirneye?” şarkısını sık sık mırıldandığı o günler…Okulun ilk günü değilse bile 2. günü… okulun bahçesinde iki öğrenci konuşuyor. Konuşuyor diyorum ama öğrencilerden biri için küfrediyor desem daha doğru olacak gibi. Şimdi olsa hemen müdahale ederim; eh işte yeni başlamışız okula, daha çömleri oynadığım zamanlar. Neyse biri arkadaşına diyor ki; “ulan bana bu Edirne ‘nin kızları güzel olur diyeni bulursam abi onu kimse elimden kurtaramaz ulan?”(çok özür diliyorum yazdığım için) küfürle karışık söyleniyor. Neymiş; Edirne ‘nin kızları güzeldir diye bin bir ümitle geldiği bu şehirde hayal kırıklığı yaşamış. Ne hayal kırıklıklarının yaşandığı bu ülkede öğrencinin birinin derdi işte. Ne dersiniz siz bu adama? Şimdi tekrar sormak istiyorum bizi bu hale kim getirdi? Ecdadımız ki; ilme değer verir "Çin de de olsa gidiniz "düsturunca uğrunda her türlü sıkıntıya, ayrılığa, zorluğa katlanırdı. O zaman ilim öğrenmek ne içindi; şimdi ne için…hayat standartlarımızla beraber kriterlerimizde mi değişti yoksa. Eski öğretmenler “Çalışırsın, didinirsin kpss yi de geçtim mi tamam maaşın tıkır, tatili var 3 ay cumartesi Pazar…” gibi hesapları yapmayı bilirler miydi? Onların hesapları da böyle miydi? Üzülüyorum ; Eğitim Fakültesindeki öğrenciler bu hesapları yapıyor. Zorlasak belki herkese bir şekilde yakıştırırız da. Bu hesaplar sana yakışmıyor be öğretmenim… Silkinme zamanımız gelmedi mi artık? Kimliğimize, insani değerlerimize sahip çıkma vakti gelmedi mi artık….
Çok sevdiğim bir sınıf arkadaşım -bayram tatiline yakın bir zamandı- çantasını çaldırmış, çok üzülmüştü. Giden parasına mı yansın, çantanın içinde giden belgelere mi yoksa yeniden çıkartması gereken kimliğine mi? Bayram tatili kapıda, bilet almış kimliği yok. Ayrıca uzun yol kimliksiz çıkamaz.Ağrı' lı idi arkadaş her zaman eve de gidemiyor… Ailesine kuvvetlice düşkün olan ben bu tablo karşısında ne yapacağımı bilemedim. Şöyle yapsan olmaz mı böyle yapsan olmaz mı? Anladığımdan değil ama aklımca çareler sunmaya çalışıyorum. Dün gibi hatırlıyorum kendi problemim mesabesinde üzülmüştüm. Öyle herkesin her şeyine üzülen cinsten biri de değilimdir hani. Neden üzüldüm? Kimliğini kaybetmişmiş. Önemli mi ? tabiî ki de hayır. Şimdi düşünüyorum da değerlerini, as(ı)lını, derunundakileri ve evet; kimliğini kaybetmiş insanlar? Özkimliğini…
Aslında ona şöyle demem gerekirdi:
Arkadaşım seninki bir şey mi ?İnsanlar değerlerini, kişiliklerini kaybediyorlar. Senin yitiğin şimdilik bir kağıt parçası olsun…
Kişiliklerini , benliklerini, değerlerini,asliyetlerini manevi latifelerini kaybeden insanlardan bahsediyorum…
Asıl biz oturalım onların yasını tutalım…
Bu mesaj, mehasin tarafından, 16.09.2010 17:01:46 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ey mehasin, beni deli-divane hâle döndürdünüz yahu!
Yani yazılarınız bir seri halindeymiş... Bu durumda bu yazınızı da önceki yazınızın bulunduğu yere eklemek uygun olur sanki...
Ancak o yazınızı özel bir uygulamaya eklediğimiz için, bunu oraya ekleyemiyoruz işte.
Şimdi nasıl çıkayım işin içerisinden?
Galiba en kolayı; benim teklifimle katılmış bulunduğunuz yarışmadan, yine benim teklifimle ayrılmanız olacaktır.
Size ve bu seriye özel bir konu oluşturabilir ve böylece yazılarınızı orada toplarız, olur mu?
Ama bu seri dışından bir yazınızı "Amatör Yazarlar Yarışıyor 2"ye göndereceğinize dair bir söz almak istiyoruz... Değilse, sitenin değerli üyeleri, haklı olarak beni büsbütün beceriksizlikle suçlamaktan geri durmazlar yani.
İmdat ey mehasin!
Yahu nasıl bir kaleminiz var ey!? Yazınızı okucukça iştahmım kabardı! Ve sonlara doğru, neredeyse nâra atıp, "heyt be!" diye ünleyecektim!
Siz kimsiniz!?
Cezbeye geldim yahu!
Ünlü bir yazarsınız da, kendinizi mi gizliyorsunuz ey!?
Siz bunları bugünlerde yazdığınızdan emin misiniz? Ne bileyim, ilgili durumlara henüz şahit olunduğundaki kadar sıcaklık hissediliyor sanki, anlatımlarınızda.
Tebrik ediyorum! Bu mesaj, m1gin tarafından, 16.09.2010 19:13:29 itibariyle düzenlenmiştir.
|
değerli site yönetmenim...
yazdıklarınızı okuduğumda "bu ben miyim?" dedim.
lütfen bu övgülere bir son verin
aksi takdirde gittikçe kabaran egomun balonunun gökyüzünde arzı endam etmesinden korkmaktayım
hayır; sonra sitede ağalnacağım "yazarım ben" falan diye..
Alimallah kaşım gözüm yerindeyken önlemimi alayım dedim.
tabi sitenin en ağalanan üyesi seçilme bahtsızlığını da yaşama ihtimalini de düşünmedim değil...
amatör yazarlar2 ye yeni bir yazı yazma fikrine gelince; ben daha yazmadığım bir yazının size nasıl sözünü verebilirim?
ben yazmaya çalışırım mümkünatlar ölçüsünde siz de yapmak istediğiniz şeyi yapabilirsiniz
söylemiştim site yöneticisi sizsiniz ey m1gin...
tabi yzıyı yazan da bendim( bunu yazmıyacaktım ama sonra yazar sizsiniz diyorsunuz ben oynamıyorum dermişim falan)
herşeye rağmen size teşekkürü borç bilirim...selamlar...
|
Sayın mehasin yazınızı 2 gün öncesinde okumuş hemen yorum yazmak için fırsat kollamaya çalışmıştım ve işte fırsatını bulduğum an =)
Maaşallah diye başlamak istiyorum ve yeni bir şehir yazısı görmek beni çok mutlu etti ve içimden şu kelimeler geçti;
Keşke herkes ya yaşadığı ya yaşamak istediği şehri yazsa =)
ve sonrasında ne yalan söyleyeyim biraz da kıskançlık kafiyeli tesbih dizme nizamında akıcı bir uslüb ( Maaşallah )...
ve tabii ençok ilgimi çeken ise rüyalara çok önem verdiğimden midir bilinmez ama şu rivayet;
Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" larak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammet, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.
Diyar-ı Bakır , Urfa ,Mardin ,Malatya , Şam ,Bağdat , Amsterdam heyecanla görmeyi beklediğim bu şehirlerin arasına Edirne'yi de ekledim şimdi =)
Bakalım nasib =)
ve iyiki Amatör yazarlar yarışıyor 1 de yoktunuz
ama heyecanla yazılarınızı bekliyorum, yorum yazamasamda okuduğumu biliniz =)
ya son bi tekrar tebrik etmek istiyorum ; Helal olsun ya Maaşallah =)
son bi söz haklısınız ; Yitirilmiş kimliğimiz ve benliğimiz ...
|
Öncelikle güzel iltifatın için, sonra da başka bir Edirne yaşattığın için çok teşekkürler mehasin
Kaleminin ve yüreğinin güzelliği insanı coşturuyor doğrusu, tebrikler...
Umarım kaybettiklerimiz arasında kimliklerimiz yer almaz dileklerimle birlikte;
"değerini bilmek gerek iyiliğin, hüznün ve güzün" diyerek bitireyim sözlerimi...
|
sevgili zuhal
öncelikle tanıştığımıza çok memnun oldum
tabi ben seni yazılarından tanıyordum ama ...sen beni tanımıyordun tabi
şimdi karşılıklı tanışığız...
eğer ben amatör yazatlar1 e katılsaydım da o yarışmanın 1.si zaten belliydi..
yahu zuhal o yazı çok güzel ...
bu kadar geç söylenir mi bilmem ama
ben de seni tebrik ederim çoooook beğendim (beğenmiştim desem daha doğru olacak)
Edirneye gelmeyi düşünüyorum demişsin seni gezdirebilirim...
tabi benimle gezmek istersen... aynı şeyleri dinlemek sıkıcı olabilir diye düşünmekte serbestsin...
son olarak hoşgeldin diyorum ; Kutsal Topraklardan...
geldiğin o mübarek yerler hatırına bir de dua istiyorum..
|
Ey mehasin,
E hani bu serinin devamı?
Şayet benim övgülerim sebebiyle, bir protesto girişiminde bulunuyorsanız; endişe buyurmayınız, övgüerimi ötelemeyeceğim!
Yeter ki siz yazın!
Bu mehasin de bizden... Tuhaf davranıyor ya, o açıdan yani!
He ya, Z.SARI doğru söylemiş; iyi ki "Amatör Yazarlar Yarışıyor 1"de yoktunuz... Yoksa bir sıra daha gerilemiş olacaktım!
Herkes kendini düşünüyor... Bu nasıl iş anlamadım, arkadaş!
|
sayın mehasin yazdıklarınız için kıssadan hisse teşekkürlerimi arz ederim
Edirne ye gelince nasib bakalım görebilecek miyiz ? =)
hayallerimde gezmek istediğim birçok şehir var =) Bunların başın da Şam sonra Diyar-ı Bakır ,Bağdat , Urfa geliyor =)
sıralama önemli değil elbet bakalım nasib olcak mı ? =) Nasib olursa şayet Rahman önce hangisini nasib ettiyse onu göreceğiz =)
gördüğüm bütün şehirleri azizim İstanbul'un içine yerleştireceğim tabi =)
ya İstanbul dedim içim geçti yine =)
Hayatistanbul!!!
Bir aşk var içim de,
beni benden alan
Özlemin var içimde (!)
ve son olarak dualarımdasınız ;) Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 06.10.2010 16:36:43 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ruhum duygularına can suyu verende
Bir yürek ki pırpır ve kanatlar
Pervaneleri imrendirende
Neyim ben bir kuş mu?
Evet, rüzgarın önüne katılan bir kuş olsa gerek
Ben bir kuş olsam gerek…
Beni önüne katan rüzgar değil yalnız, bu kez hayali vuslat… Selam olsun Edirne’ye ve onu sevenlere…Camilerine ve bu camileri sevenlere…Dedim ki; yaşamalı ve yaşatmalı bu kez de vuslatı Darül Hadiste…
Darül Hadis; isminden de anladığın gibi bir hadis okuludur. Keşke medresenin yapısını mimarisini sana anlatabilseydim…Anlatamıyorum çünkü görmedim. Göremedim çünkü zamanında rahlelerinden çok öğrenciyi geçirmiş medrese yok, camili medresenin camisinden gayrisi yıkılmış. Zaman, kahpe bir yangınla işbirliği yapmış ve savaşı kazanmış. Medrese zamanla yaptığı savaşta mağlup…Yerini mahzun rüzgarlara bırakmış. Rüzgar fısıldıyor anılarını, okşarken kulaklarıma. Rüzgar anlatıyor ben rüzgarca bilmem. Bir zamanlar dillere hükümran ve varlıklara hükümdar Süleyman (as)… Rüzgarı dinlesek, sen anlasan ve bize de anlatsan…Ama nerede,heyhat…Garip bir temenni benimkisi… sonra rüzgara dedim : “Ey rüzgar götür beni 2. Murat han zamanına…” Kim bilir belki beni de alırlar; hadi gel derler ilim halkalarına. Girerim alimler dergahında bu güzel mekana. Aynı Fatih sultan Mehmet gibi… Bağdaş kurar otururum, önümde yer sehpası, sehpanın üstünde kitaplar… ve en meraklı gözlerle süzerim etrafı uzun uzun… Rüzgar dedi: “Dilimden anlamadın Süleyman değilsin, götüremem seni Belkıs değilsin.”
Bir hayal kırıklığıyla pes ediyorum. Elimden gelen budur. Ne yapalım; şimdilik medrese, külleri arasında kalsın zamanın.
Gözümün önünde tüm letafetiyle “hoş geldin” derken camisi; bana da bu güzel yapıyı seyretmek ve camiden göz hakkımı almak düşer. Aynen bir zatın yorumundan anladığım gibi göz hakkını…bu tabir bizde bir yemeği, tatlıyı, meyveyi gören için o lezzeti tatma hakkı anlamında kullanılır. “Göz hakkı” der o şeyden veririz. Sen de bunu, bu şekilde bilirsin aziz okuyucu. Ben de böyle bilirdim, ta ki bir zatı muhteremin,göz hakkını gözün Allah-u Teala ‘nın yarattığı kainattaki güzelliklerden hakkını alması şeklinde yorumladığını öğrenene kadar...Ne müthiş bir yorum…Akıllar farklı farklı, ruhlar da öyle…Ruhu engin olanın tefekkürü de başka oluyor, yeri geliyor içinde bulunduğu arabayı durduruyor tefekkür için… göz hakkı için… ve duran arabada çiçek açmış meyveleri seyrediyor. Artık göz hakkı daha derin şeyleri çağrıştırıyor benim için. Allahu Teala’nın yarattıklarından, kainattaki güzelliklerden gözümüzün payına düşeni alması, seyre koyulması…ben de bu güzel Darul Hadis camiinden göz hakkımı almak istiyorum. İzin ver biraz izleyeyim… biliyorsun işte göz hakkı…
Dar’ul Hadis küçük bir cami. Merak ediyorum bu kadar küçükken nasıl ferah olmayı da becerebiliyor. cıvıl cıvıl bir bahçesi ve ikram etmeyi seven bir imamı var . Burada çaylar şirketten değil imamdan. Çok değerimiz yitirilmeye mahkum edilmişken toplum olarak, misafirperverlik hatırımızı okşuyor. Doğrusu insanın hoşuna gidiyor; çayın da muhabbetin de koyusu…
Arka bahçede üzeri açık ve kapalı olmak üzere iki tane şehzade türbesi bulunmakta. Yine burada padişahın kızları, Hanım sultanlar da yatmakta..Bir Fatiha okuyorum cümlesinin ruhuna...Var mısın camide Tahiyyetül Mescit namazına? Namaz bittiğinde dua etmeli uzun uzun…Zira Edirne‘de duaların kabule şayan olduğu üç camiden birinin bu cami olduğu söylenir. Söylenti deyip geçmemeli diyorum kendi adıma. Çünkü 2. Murat Hanın gördüğü bir rüya…Rüyada karşısında bir zat; Ekmelüttehaya… Efendimiz bir hadis okulu yaptırılmasını arzu ediyor ve bu mekanı işaret ediyor… Ertesi gün hemen hazırlıklara başlanıyor ve sonrasında burası inşa ediliyor. Temel taşlarından birini de bizzat 2. Murat han koyuyor.
Ey güzel cami!...Nesin sen ruhuma tesir eden bir sihir mi? Yoksa Tunca kenarına mekan kurmuş Merici bu mazhariyete imrendiren ve yüreğime akan bir nehir mi? Bahçendeki türbelerle muhterem ecdadı ve ölümü hatırlatan hasta ruhuma devalar sunan bir aktar mı? Ve asıl Sultan Murat’ın gördüğü bir rüya mı? Efendiler efendisinin nurdan dudaklarıyla yapımını talep ettiği yapılardan bir bahtiyar mı?
Cami huzur demek ve bunu fark etmek lütuf. Darül hadis, bahçesinde ben…ağaç; üzerinde bir kuş… Kuşun kanadında gümüş var, yüreğinde bir düş…
Bu düş düşler aleminin en nadide düşüyse eğer, ben kendimi bu düşe emanet ettim…ve sizleri de Rabbime… Sizleri ve kendimi…
Bu mesaj, mehasin tarafından, 22.10.2010 17:09:51 itibariyle düzenlenmiştir.
|
|
|