Görüntülenme: 45663

       O'nu ilk kez gördüğümde yüzündeki dingin ifadeye hayran kalmıştım.

Böyle anlatmamışlardı oysa...Ben, çatık kaşlı, asık suratlı, aksi birini bekliyordum. Kendimi buna o kadar hazırlamış olmalıyım ki , karşımda duran yumuşak ve aydınlık çehre beni derinden sarsmıştı..Fakat bu şaşkınlık çok geçmeden yerini hayranlık dolu bir teslimiyete bırakmış, böylece O'nu her yönüyle gözlemlememe neden olmuştu.

       Yaşı epeyce büyük olmalıydı.. Bunu yer yer dökülen siyah, ipeksi saçlarından anlıyordum.Huzur veren bir hali vardı.Tebessüm ettikçe siyah bıyıklarının altındaki düzgün, beyaz dişleri açığa çıkıyor; bu ona ayrı bir sevimlilik katıyordu.Kilitlenmiştim adeta...Bir türlü gözlerimi alamıyordum. O gün üzerinde toprak tonlarında takım bir elbise vardı, bugün gibi hatırlıyorum...

       Zaman içinde çalışmalarımdaki azmim ve saygılı davranışlarımla dikkatini çekmeyi başarabilmiştim.O'nun o yumuşacık bakışlarını üzerimde hissetmenin nasıl bir mutluluk olduğunu anlatamam... O'nun beni hem farketmesini istiyor, hem de benimle ilgilenmesinden ölesiye bir utanç duyuyordum.Buna rağmen beni farkettiğini, hatta önemsemeye başladığını hissetmeye başlamıştım. Nitekim hislerimde yanılmadığıma ilerleyen günlerde şahit olacaktım.

       O sabahı hiç unutamıyorum...Masasına oturur oturmaz gözlerini gözlerime dikmiş, yine tüm sıcaklığıyla tatlı tatlı gülümsüyordu.Bir fevkalâdelik olduğunu sezer gibi olmuştum.Beni yanına çağırdı.Elinde küçük, kırmızı bir kurdele tutuyordu.Ayağa kalkıp yanıma yaklaştı.O anda kalbim duracak gibi çarpıyordu.Eğildi ve elindeki kırmızı kurdeleyi küçük iğnesiyle göğsüme iliştirdi. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissediyordum. Güçlükle duyulan bir sesle:

_ "Teşekkür ederim, öğretmenim"... diyebildim.

Belki de onu bile diyememiştim. Hatırlamıyorum...

       Evet.Sonunda azmimin karşılığını alıyordum.Sınıfta okumaya ilk geçen ben olmuştum.Ve sevgili öğretmenim gayretimi küçük ama benim için çok değerli olan o kurdeleyle ödüllendiriyordu.

       O günden sonra kendime olan güvenim arttı. Artık bildiklerimi çekinmeden dile getiriyor, böylece öğretmenim ve arkadaşlarım tarafından takdir ediliyordum.

       Okula gitmek hayatımın en büyük zevki haline gelmişti.Haftasonlarını zar zor geçiriyor, pazartesileri iple çekiyordum.Bu durum evdekiler tarafından da farkedilmişti.Yatıp kalkıp öğretmenimden bahsetmem kimi zaman gülüşmelere neden oluyordu.Bu, her ne kadar sinirimi bozsa da hergün sınıfta yaşananların özetini geçmekten geri durmuyordum.

       Okulumda geçirdiğim her saniye benim için büyük bir mutluluktu.Hatta yılın bazı dönemlerine rastlayan aşı günleri bile! Bir tek boy ve kilomuzun ölçülüp, sınıf grafiğine yazıldığı zamanları sevmiyordum.Çünkü her yıl tartıda en zayıf ben çıkıyordum.Beş yıl boyunca bu hiç değişmedi...

       Her tartılma işlemi sonrasında öğretmenimiz:

_"Aman rüzgarlı havalarda cebine taş doldurmadan çıkma sokağa. Yoksa uçarsın." derdi.

İlk zamanlar arkadaşlarımın kahkahalarla gülmesine içerlesem de zamanla kabullenmiştim bu sözü. Hatta bir süre sonra onlarla birlikte ben de güler olmuştum.Bu sözün bana düşündürdüğü tek şey; öğretmenimin beni seviyor ve kolluyor olduğuydu.

       Günler hızla geçiyordu. 4. sınıfı da bitirmiş, sene sonu için parti hazırlığı yapıyorduk.Öğretmenimiz masasına oturmuş, düşünceli bir halde bizleri seyrediyordu. İşimizi bitirdikten sonra masasının etrafına üşüşüverdik.Gülümsüyordu.Her birimizi sevgi dolu bakışlarıyla okşuyordu adeta...Bir ara yüzü gölgelenir gibi oldu.

_"Bu yıl tayin istedim.Seneye sizinle olamayabilirim çocuklar" dedi.

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Sahiden öğretmenimiz gidecek miydi? Son senemizde bizi bırakacak mıydı yani? Buna dayanabilir miydim?

Ben kafamdaki sorularla boğuşurken partimiz başlamıştı bile..O gün doyasıya eğlendik. Ve ben öğretmenimin gitme ihtimalini unuttum.Aslında ertelemiştim düşünmeyi.Çünkü bu daha az acı verecekti...

       O yaz tatili de -her yaz tatili gibi- benim için sıkıcı geçiyordu.Zaman zaman ertelediğim o düşünceler arasında boğuluyor, korkuyla soruyordum kendime: "Ya öğretmenim gerçekten giderse?"

       Bir ikindi vakti evden verilen bir siparişi almak için çarşıya gidiyordum.Arkamdan birinin seslendiğini duyarak döndüm.Öğretmenim her zamanki aydınlık gülüşüyle bana doğru geliyordu.Ayaküstü birkaç önemsiz soru sordu.Cevapladım.

Ben soramıyordum.Duyacağım cevap beni korkutuyordu.

Gözlerine baktım.

Anlamıştım.

Sussun, söylemesin istiyordum.

Ama o söyledi:

-"Tayinim çıktı, bu yıl sizi başka bir öğretmeniniz okutacak".....

O anda sarılmak istedim öğretmenime.

"Gitmeyin n'olur" demek istedim.

Gitmeyin öğretmenim........

Sanki bunu hissetmişcesine bir süre öylece durdu.

Diyemedim.

Bütün veda sözcüklerini unuttum.

Gidene ne denilirdi?

Emek kokan bir el nasıl öpülürdü?

Bilemedim...

_"Yaa....??" diyebildim ancak..    Yaa...

Bu "yaa.." yıllarca uzadı içimde.Devamını hiç getiremedim.

Şimdi sesleniyorum, duyamayacağını bile bile:

Öğretmenim ben büyüdüm. Taşlar cebime sığmaz oldu artık....

Rüzgar beni uçurmadan

Sarılmak istiyorum ellerinize

Sarılmak istiyorum,

İlk ve son defa

O baba şefkatindeki kollarınıza

Sarılmak istiyorum,

Rüzgar beni uçurmadan......

 

 

 

İlkokul Öğretmeni Bir Başkadır
2012/08/08 7:36
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,2 (2 oy)

Akıcı özelliğe sahip bu hikaye, ilk satırlarda merak uyandırıyor. Acaba kim, kimden bahsediyor diye...

Bir öğretmenin, öğrencileri üzerinde büyük etki bıraktığı gerçeği karşımıza çıkıyor... 
Gerçekten de öyle... Özellikle ilkokul dönemindeki öğretmenin rolü bir başka... Çocuk ne kadar küçükse o kadar fazla etkileniyor galiba. Tabi öğretmenin ilgisi de önemli bu noktada...

Teşekkürler pem-bkarinca... Güzel hikaye size mi ait? Bir de hayali mi yoksa bir karşılığı var mıdır?

Hadi ben de bir hikayemi anlatayım madem. :)

* * *

İlkokulu köyde okumuş ve o süre boyunca birçok öğretmen ile tanışmıştım... Sanırım köy yeri olduğu için öğretmenler çok fazla durmayıp gidiyorlardı.
İçlerinde biri vardı ki, sevgiyle ve özel olarak alakadar oluyordu bizlerle... Seneler sonra düşündüğümde, aslında sadece biz öğrencilere bir şeyler öğretmekle yetinmemiş, aynı zamanda köyümüzü değiştirmişti.

Köyümüzde Arapça konuşulmaktaydı. Bu pek genç öğretmenimiz, okul paydos olunca bizlerden Arapça öğrenmeye çalışırdı. Birtakım Türkçe kelimelerin Arapça karşılıklarını sorup onları yazardı defterine. 

Zaman sonra köyde yolda karşılaştığı özelikle Türkçe bilmeyen yaşlı insanların hal-hatırlarını çat-pat ve şirin bir şekilde Arapça olarak sorardı. 
Köylüler öğretmen, imam gibi memur insanlara özel bir ihtiram gösterirler. O nedenle onlardan görebilecekleri küçük şeyler onları sevindirebilmekteydi.

Bu genç öğretmenimiz, okulu bitirmiş köyün gençlerinden bir kısmını evinde misafir ederek onlara da eğitim veriyordu.
Özellikle Kur'an okuma ve dini bilgiler verdiği bu gençlerin olumlu anlamdaki değişimlerini çocuk yaşlarımda bile hissediyordum.
Normalde oynarken bile birbirlerine hakaret eden, kavga çıkaran kaba saba tipler gitmiş; yerlerine ağırbaşlı ve ölçülü kimseler gelmişti sanki.
Köyümüzde anlamsız kutuplaşmalar vardı... Sanırım hala var... İşte o gençler bizim ailenin karşıt grubundan oldukları halde, onlara karşı içten bir saygı duyardım.

Sanırım bu öğretmenimizin etkisiyle güzeli-çirkini, iyiyi-kötüyü ayırt etmeyi ve bilinçli şekilde tercih etmeyi öğrendim...
Ağızlarından kötü sözler çıkan, kavga eden çocuklarla oynamamaya ve onlardan uzak durmaya başladım.
İyi de olmuştu sanki... Yaz tatillerini daha verimli geçiriyordum... Tarlaya gitmekten ve çalışmaktan kaytaran ben, köyün camisine geçip orada bulunan birkaç koca kitabı açıp açıp okuyordum.

Bununla alakalı komik bir olay hatırlıyorum... Birgün cami çıkışı yaşlı bir adam, imama bir soru sormuştu. Biraz mide bulandırıcı bir soru... Yazsam mı ki? Tamam yazayım. :)
Bir rahatsızlığı bulunduğundan ve abdesti uzun süre tutamadığından, kısa sürelerle su dökmek durumunda olduğundan bahsetmişti. Kendini tutamadığı için şalvarında ufak ıslaklıklar oluşabildiğini de söylemişti. Tarlada olduğu bazı zamanlarda, o vaziyetteki bir şalvarla namaz kılınıp kılınamayacağını sormuştu. 
Bunun üzerine imam, bir şey diyemeyeceğini ve meseleyi araştırdıktan sonra cevap verebileceğini söylemişti...
Şansa bakın ki, o günlerde camide bulunan fetvalar kitabından o bahsi okumuştum. :)
Hal böyleyken, patavatsızca atlayıp, o şalvarla namaz kılabileceğini söylemiştim. :)
Bunun üzerine imam, bunun vebalinin bulunduğunu, bilmeden konuşulmaması gerektiğini söylemişti.
Ve ben, camiye girip kitabı getirerek ilgili bölümü imama göstermiştim... 
O günden sonra, pek belli etmese de, itibarım artmıştı sanki imamın gözünde. :)

Ortaokul ve lisede imam-hatip okuluna gitme isteğim vardı. Ancak peder bey pek oralı olmayınca, düz devam ettim ben de... Ve, lise 2'de 7 zayıfla dönmüştüm eve... :)

Neyse, konu saptı... İlkokul öğretmenimden bahsediyordum, ne anlatıyorum yahu!

Pek sevdiğim ve kendisine çok şey borçlu olduğumu zaman geçtikçe daha iyi anladığım o genç ve özverili öğretmenimin telefon numarasını elde edebilmiştim yıllar evvel... Lakin kendisini aramaya cesaret edememiştim. Bu durumu 2008/12/31 tarihli bir mesajda belirtmiştim.

Ve haftalar önce (Haziran 2012), hala aramadığımı hatırlayınca kendime kızdım ve aradım... Telefon çaldı çaldı ama cevap veren olmadı.
Sanırım görüşmemiz başka bahara kaldı...

* * *

İbrahim Kartal Hocam'ı hatırlamama vesile olduğunuz için teşekkürler pem-bkarinca.
Kendisini hayırla yad etmiş olduk böylelikle...

* * *

Ve bu yazıyı sıcağı sıcağına kaleme almışken, şansımı bir kez daha deneyeyim, dedim ve az önce tekrar aradım Hocam'ı... Telefon çaldı çaldı... Ve açıldı!
Aha! Ne diyecektim ben ya!? 

Doğru kişiye ulaştığımdan emin olduktan sonra ismimi söylemiştim ki, Hocam beni tanıdı. Nasıl yani? Ben tarif gerekir sanıyordum. Az değil, 20 yıl geçmiş aradan...
Meğerse, birkaç yılda bir bizim köye gitmeye devam ediyormuş... Ve beni de soruyormuş...

Sesi genç geliyordu hala... Aramızda sadece 10 yaş fark olduğunu öğrendiğimde bir kez daha şaşırdım.

Konuşurken zorlanıp durdum... Kelimeler benimle yakalambaç oynamak istiyordu anlaşılan... Bir-iki yerde anlatmaya çalıştığım şey ters bir hal aldı. Sonra da durumu toparlamaya çalışayım derken yüzüme gözüme bulaştırdım... 
Ama bu görüşmeyi gerçekleştirdim ya, bir sonraki sefere daha rahat olabileceğimi sanıyorum... :)

Ha sahi! www.mbirgin.com 'dan bahsetmeyi unutmadım ama. :)

Bu mesaj, m1gin tarafından, 08.08.2012 10:13:08 itibariyle düzenlenmiştir.
İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com

Hikayemin sizde güzel izlenimler bırakmasına sevindim değerli m1gin.

Hikaye bana ait evet..ve ordaki sıska çocuk benim:)

Aslında bunu yazmak benim içinde bi sürpriz oldu.Öğretmenimi kaleme almayı hep istemiştim.Ama ne zamanki kağıdı kalemi alıp öğretmenimi düşünsem, tıkanıyor ve tek bir kelime bile yazamıyordum..

Ta ki dün geceye kadar...

Sitenizde gezinirken bu bölüme rastladım. Bu 'Serbest Kürsü' de ben de bişeyler mırıldanmak istedim.. Ne yazacağımı düşünürken, baktım ki kelimeler kendiliğinden dökülmeye başlamış.Bitirdikten sonra okudum ve öylece yazdığım gibi bıraktım hiç bi değişikliğe ihtiyaç duymadan.. Yıllarca içimde biriken cümleleri sonunda dökebilmiştim sanırım.Bu fırsatı tanıdığınız/vesile olduğunuz için ayrıca teşekkür ederim m1gin.

Yazık ki ben sizin kadar şanslı olamadım.O günden sonra öğretmenimi hiç görmedim....

Aslında yakınımızdaki bir ilçeye çıkmıştı tayini.O kadar ki aramızdaki mesafe 45 dakikadan ibaretti!

O zamanlar o ilçeye gitme fırsatım olmamıştı.Belki aileme söylesem götürürlerdi ama söyleyemedim..Benim gereksiz duygusallıklarımla uğraşmaktan daha önemli işleri var gözüküyordu.En iyisi bu konuyu hiç açmamaktı.

Öğretmenimin bi kaç defa bulunduğumuz ilçeye geldiğini öğrenmiştim. Hatta bazı arkadaşlarımı görüp, beni sorduğunu duyuyordum.Ama biz hiç karşılaşmadık..

Yıllar geçti böylece..Belki çok uğraşsam öğretmenimin adresine bi şekilde ulaşabilir, ziyaretine gidebilirdim.O ilçeye tek başıma gidebilecek kadar büyümüştüm zira..

Ama yapamadım bi türlü..Tıpkı sizde olduğu gibi ben de cesaret edemedim. Siz yine de üstüne gitmişsiniz duygularınızın.Söyleyecek kelime bulamasanız da söylemek için çabalamışsınız... Bilemiyorum bu yaptığıma ne denilebilir?

Sonra izini kaybettim zaten.Uzun zamandır haberini alamıyorum.Dilim varmıyor ama yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum..Beni bu düşünceye sevkeden ise taa o zamanlar 40 yaşlarında olduğu....

Şu an itibariyle yine tıkandığımı duyumsuyorum. Hikayemi burda noktalasam iyi olacak sanırım :))

 

Rahat Bırakılma Kirası
2012/08/08 14:00
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

Nasıl yani ey pem-bkarinca, siz bu öyküyü bir celsede mi yazdınız? Doğrusu maşalah! 

Açıklamalarınızı göz önünde bulundurarak ve sizi öyküdeki yerinize yerleştirerek bir kez daha okuduğumda daha fazla lezzet aldım...

Aradan geçen yıllarla beraber, rüzgara karşı koymak için taşlara ihtiyaç duymaya devam etmiyorsunuzdur umarım. :)

Doğaçlama olarak bunca güzel yazılar ortaya çıkarabildiğinizi öğrendik ya; artık size rahat yok bu sitede... :)
Sizinle bir anlaşma yapalım isterseniz... Sizi de çok yormak istemiyoruz... Haftada bir bir öyküye ne dersiniz? 

Ben de size teşekkür ederim; Hocam ile görüşmeme vesile olduğunuz için...
 

 

İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com
Elleri Öpülesi İnsanlar
2012/08/08 14:22
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,7 (2 oy)

Elleri Öpülesi İnsanlar

İnsanın bu dünyaya gönderilmesindeki hikmetlerden biride ilim ile tekemmül etmek olduğu diğer mahlûkata bakıldığı zaman gün ışığı gibi kendini göstermektedir. Çünkü insanlar diğer hayvanlardan farklı olarak, hayatını nasıl yaşayacağını bilmeden ve her şeyden habersiz olarak dünyaya gelmektedir. Buna karşılık, insanların ihtiyaç dairesi eli nereye uzanıyorsa o nispette çoktur, geniştir. İşte insanlar, ihtiyaç hissettikleri şeyleri elde etmek için eğitim olgusuna eğilmektedirler.

Fizikten kimyaya, Astronomiden jeolojiye, tıptan edebiyata, mühendislikten ilahiyata, matematikten psikolojiye hayatımızın her alanında insanın temel ihtiyaçlarından zaruri olmayan ihtiyaçlarına kadar her alanda ilmi çalışmaların yapılması ve buluşların ortaya çıkması ve insanlığın istifadesine sunulması gösterir ki insanlık eğitime ve öğrenmeye muhtaçtır.
Zaten dinimizin ilk emride “Oku” değil midir?
Evet, ilk emri okudur dinimizin…
Yaratanın İsmi ile okumak…
İnsan hem Cenab ı Hakkın Kelam sıfatından gelen Kur’an ı Kerimi okumalı, hemde Tekvin sıfatından gelen Kainat kitabını
Kelam sıfatından gelen Kur an ı okumak için Arapça bilmek lazım gelirken, kainat kitabını okuyup anlamak ve tefekkür etmek için pozitif ilimleri (fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp vb) bilmek büyük önem arz eder.
Bir İslam âliminin ifadesiyle bütün fenler ve ilimlerin nihai noktası Cenab ı Hakkın bir ismine dayanmaktadır. Çünkü bu dünya Cenabı Hakkın isimlerinin tecelli noktasıdır. Örnek vermek gerekirse, Tıp ilmi “Şafi” ismine, mühendislik bilimleri “Mukaddir” ismine, Matematik ilmi “Muhsi” ismine, Felsefe ise “Hakim” ismine v.s tüm ilimlerin insanı ulaştıracağı nihai nokta, Esma-i ilahiyedir. Bunlar gibi tüm ilimler insanın Allah’a cc götüren bir merdiven bir yol olmalıdır. Böyle olursa insan hangi fenni okursa okusun Marifetullah ve Muhabbetullah’a giden bir yol tutmuş olur. Bu niyetle ilim tahsil eden kimseler yaratılış gayesini kavramış ideal bir insan olurlar. Bunları yok sayarak bilimsellikten maneviyata geçemeyenlerse iyi bir bilim adamı olmaktan öteye geçemezler. Sanırım Yunus Emre’nin şu şiiri meselemizi özetlemekte..

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir

İlim öğrenmek ile alakalı Yüce Kitabımızda birçok Ayeti Kerime vardır.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer suresi, 9)
"Sakın ha cahillerden olma"(En'âm suresi, 35)
"Kulları içerisinde Allah'tan (c.c) ancak âlimler korkar" (Fâtır suresi, 28)

Mesele ile alakalı Efendimizin asm’ın birkaç Hadisi Şerifi ise şöyledir:

“Hikmet ve ilim müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır.”
“İlim Çin’de dahi olsa arayınız ve bulunuz”
“İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslüman’a farzdır”
"Âlimin mürekkebi, şehidin kanından eftaldir",
"Âlimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir"
“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın. Her ikisini isteyen yine ilme sarılsın.”


Evet, Peygamber Efendimizin asm bu Hadisi Şerifleri ışığında ilim ile İslamiyet et ile tırnak gibidir desek herhalde yanlış söylememiş oluruz.

Allah Rahmet eylesin İskilpki Atıf Hocanın idam edilmesine sebeb olan Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli eserinde “İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslüman’a farzdır” Hadisi Şerifininin izahından aklımda kaldığı kadarı ile şöyle denmekteydi. Bu Hadisi Şerif dini ilimlere (evvela iman ilmi sırasına göre fıkıh, tefsir, hadis vb ilimler ) işaret ettiği gibi müspet fenlere de işaret etmektedir. Nasıl ki fıkıhta Farzı Ayn ve Farzı Kifaye diye bir kaide vardır. Farzı ayn olan yükümlülükleri her müslümanın yerine getirmesi gerekir. Namaz, oruç ,zekat ibadetleri gibi. Bir de Farzı kifaye olan yükümlülükler vardır ki birkaç kişinin yapması ile diğer kimselerin üzerinden o yükümlük kalkar. Örneğin cenaze namazı gibi. Bir beldede birkaç kişinin cenaze namazını kılması ile diğer kimseler o sorumluktan kurtulur. Fakat bir beldede hiç kimse cenaze namazı kılmazsa herkes bu yüzden sorumlu olur. Bir beldede ezan okunmasıda bu kısımdandır. Aynen öylede, bir memlekette fen ilimlerini, örneğin bir tıb ilmini, bir askerlik ilmini, bir mühendislik ilmini vs öğrenen kimse olmazsa herkes sorumlu olur. Çünkü bu ve benzeri ilimler dolaylı yoldan insanlığa hizmet ederek faydası dokunmaktadır. Mesela sınırlarımızı bekleyen askerlerimiz olmasa, (hafazanallah) hür olmayan bir ülke olsak ne gönül rahatlığı ile ibadet yapabilirdik ne de başka bir iş. Memleketimizde hiç doktor, hastane, eczane olmasa insanlar bırakın ibadet etmeyi temel ihtiyaçlarını bile karşılamayacak kadar aciz duruma düşerdi. Bu imkânlardan mahrum Afrika ülkelerini gözümüz önüne getirecek olursak mesele daha iyi anlaşılır sanırım. Bu ve benzeri misaller çoğaltılabilir. İşte bu ve benzeri ilimleri tahsil eden kimseler bir nevi bizlerin üzerinden bu mesuliyetin kalmasına hizmet etmektedirler.
İşte müspet ilmleri öğrenmemizde emeği geçen, bu konularda bizleri yönlendiren, bu yolda can hıraş çalışan elleri öpülesi kimseler öğretmenlerimizdir. Hazreti Ali Efendimiz de “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyerek öğretmenlerimize nasıl bir tutum ve davranış içinde olmamız gerektiğini bizlere öğütlemiştir.

Bu vesile ve güzel yazısı ile üzerimizde emeği olan öğretmenlerimizi hatırlamamıza vesile olan arkadaşımız
pem-bkarinca ‘ada teşekkür ederim.
m1gin ‘in konu ile alakalı yazısını okuyunca bende birkaç hatıramı anlatacaktım ama farklı bir şeyler geldi alemime inşallah başka bir yazıda onlarıda sizlerle paylaşırım inşallah.

 

 

Bu mesaj, gunduzalp tarafından, 08.08.2012 14:43:54 itibariyle düzenlenmiştir.

Güzel yorumlarınıza teşekkürler m1gin

Bi celsede yazmak demek doğru olur mu bilmiyorum.Dediğim gibi yıllardır hep kaleme almak istediğim bir konuydu bu.

Yani ben farkında olmasam da içimde bi yerlere yazıyormuşum aslında..Buna "içini bi celsede dökmek" dememiz daha uygun düşer sanırım ;)

Haftada bir öykü meselesine gelince;

Bunu yapabilmeyi inanın sizin kadar ben de isterdim.. Ama yazık ki ne birikmiş öykülerim var ne de yenisini yazabilecek hayal gücüm :(

Yine de içtenliğinize bi minnet ifadesi olarak bunu denemeye çalışacağımdan emin olabilirsiniz.... 

Selametle kalın :) 

Neredeeeenn nereye kardeş... 4 yıl kadar önce tanışmamız... Öğretmeninden bahsedişin... Ve bu gün... Çok duygulandım doğrusu. Selam ve muhabbetle

Karşı Kıyı
2012/08/09 4:51
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Dinimizin ilime ve ilim öğrenmeye verdiği önemin ele alındığı yazı size mi aittir değerli gunduzalp?
Mesajınızın sonunda bazı hatıralarınızdan söz etmişsiniz... Onları da bekliyoruz... Aç gözlüyüm biliyorsunuz. :)

Hoş geldiniz huseyin Hocam;
Öğretmen olmanız dolayısıyla siz diğer taraftan değerlendirebiliyorsunuz yazılanları... Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, pem-bkarinca vesilesiyle güzel bir şey yapmış olduğumuzu onaylamış oluyorsunuz... Teşekkürler... 
Umarım sizin de çok sayıda böyle öğrencileriniz çıkar... Kimbilir belki vardır zaten.

Dediğiniz gibi olsun ey pemb-karinca. Kendinizi baskı altında hissetmeyiniz lütfen... Rahat olunuz ve içinizden gelirse yazınız... :)
Kira işini de çok dert etmeyin... Elinizde bir şey belirecek olursa ona göz dikebiliriz ama... O zaman vermemezlik edemezsiniz sanırım. ;)

İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com
Sabırlı Ev Sahibi
2012/08/09 14:00
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Elbette değerli m1gin, elimdekileri paylaşmaktan keyif duyarım ;)

Teşvik ediciliğinizi baskı olarak algılamamıştım ben zaten, bu konuda siz de rahat olabilirsiniz...

Beni düşündüren, ortaya nitelikli bişeyler koyma kaygısıydı..Bismillah deyip kalemi alalım elimize bakalım. "Yazmazsa kalem utansın!"  :))

ve teşekkürler gunduzalp.Böyle bişeye vesile olduysam ne mutlu bana..

Hatıralar
2012/08/12 2:22
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

 Dinimizin eğitime vermiş olduğu önem ile alakalı bu yazı zafer dergisinde bir makaleden kısmen iktibas edilmiş olup İskilipli atıf hocanın eseri ile alakalı kısım fakirin ifadeleridir.
Ortaokul ve lise yıllarında öğretmenlerim ile alakalı hatıraları yazmak istiyorum fakat  vakit bulamıyorum.Nasip olursa inşallah Ramazan'dan sonra onlarıda sizlerle paylaşmayı düşünüyorum
Bu arada yarın sabah Beyazıt Kitap fuarına gideceğim nasip olursa inşallah .Bu sıcaklarda oruç oruç hiç gözüm kesmiyor emme kitap sevgisi işte insan her şeyi göze alıyor.Kitap fuarına gitmek sorun değilde, aldığım kitaplarla o kadar yolu dönmek zor oluyor.Ne yapayım birilerini benle gelmeye ikna etsem iyi olacak herhalde...
Neyse, dualarınız sayesinde  bir çözüm yolu bulacağız her halde
 

Serzeniş
2012/08/12 10:12
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,2 (2 oy)

Kitap mı, fuar mı, gitmek mi? Yapmayın gunduzalp kardeş, bu kadar da aleni söylenmez ki bu, gidemeyenleri de düşünün :)

Kitap fuarına gidip bu kucak dolusu kitapla dönmenin neresi zor? İnsan onca kitap elindeyken sevinçken hissetmez bile ağırlığını :))

Bu arada başta pem-bkarinca'nın olmak üzere ne hoş yazılar okuduk öyle, teşekkürler. Özellikle pem-bkarinca'nın yazısını okurken çok sevdiğim yazarlardan birinin bir hikayesini okuyor gibi hissettim, maşallah ne kadar sürükleyici ve dingin bir hikaye.

Öğretmeninize ulaşma cesaretiniz için kutlarım m1gin, eminim çok heyecan ve mutluluk verici bir deneyim olmuştur.

Kitap fuarını duyunca, gunguzalp'in yazısının bilgi kokan ve eğiten tarzda olduğunu belirtmeyi unutacaktım az daha :)

Zarif yorumlarınıza teşekkür ederim abheri

Beğenmenize sevindim.Yazdıklarımın size sevdiğiniz bir yazarı hatırlatmış olması ise beni ayrıca mutlu etti.ve bu bana aynı yazarları seviyor olabileceğimiz ihtimalini düşündürdü. Kimbilir belki de beni etkileyen yazarların üslubunu farkında olmadan özümsemişimdir.. Bu bağlamda kitaplarla olan dostluğumu da değerli öğretmenime borçlu olduğumu belirtmek istiyorum..

Şimdilerde (yapılan motive edici yorumlardan cesaret alarak) bir öykü(cük) yazmaya koyulduğumun haberini paylaşmak isterim. Hayal gücümün köhne sokaklarında keşfe çıkmaya karar verdim:) Ya da en azından deniyorum diyelim.. Açıkçası böyle bir 'had'de daha önce yeltenmemiş biri olarak, ne yazacağımı ben de merak etmekteyim :)

Bu arada değerli abheri rumuzunuzun bir anlamı var mıdır? Bana sanki bişeyleri çağrıştırıyor gibi geldi ama çıkaramadım:) Şu halde merakımı mazur görerek bir açıklama yapabileceğinizi umabilir miyim?..... :)

Beyân
2012/08/13 8:04
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

Yorumlarımı zarif olarak addederek nezaket göstermişsiniz sevgili pem-bkarinca :)

Evet haklısınız insan farkında olmadan takdir ettiği yazarların üslubunu alabiliyor. Kitaplarla olan dostluğunuzu öğretmeninize borçlu olmanız ne hoş ve öretmenliği meslek olarak değil de yaşam tarzı olarak seçen eğitmenlerin var olduğunu görmek de oldukça sevindirici. Ben okuyamamanın verdiği acıyla başladım kitaplarla dostluğa ve ilk olarak gidip bir kitap almak yerine evde ne varsa ki genellikle ansiklopediler vardı, onları açar açar okurdum, sonra sonra aklettim ki kitabın satılan bir şey olduğunu :)

Öykü(cük) haberine çok sevindim, en iştahlı okuyucunuz olarak bekliyorum :)

Merakınızı celbeden abherî kelimesi osmanlıca bir kelime; 'nergis gibi, nergisimsi, nergis kokulu' anlamlarına geliyor :)

Bu mesaj, abheri tarafından, 13.08.2012 08:05:04 itibariyle düzenlenmiştir.
Yanıt: Beyân
2012/08/13 22:35
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,2 (2 oy)

Değerli abheri cümlelerinizdeki güzelliğe ve ifade gücünüze bakılırsa okuyamamanız sizin için bir kayıp olmasa gerek.. Kendinizi geliştirmiş/geliştiriyor olduğunuzu hissetmemek mümkün değil.. Kendini geliştirmek için çabalayan insanlara hep gıbtayla bakmışımdır. Üstelik bunu güç şartlarda başarabilenlerin önünde saygıyla eğilesim geliyor..Okuma azmiyle ansiklopedilere bile tahammül edebilmişsiniz ya, doğrusu Maşallah! Böylece orada edindiğiniz bilgiler de kültürünüzü hayli zenginleştirmiş olmalı...
Hmm abheri= nergis kokulu demek öyle mi? Çok hoşmuş gerçekten :)

Bir nergis nasıl kokar acaba...? ve bir koku nasıl anlatılır?

Sahi 'koku'nun resmi var mıdır...? :))

 

Savunma
2012/08/15 23:08
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 7,8 (3 oy)

En son mesajımda bu sıcak havalarda nasıl kitap fuarına gideceğim demiştim ve sizlerden dua istemiştim.Allah'ım cc ne kadar mübarek kulları varmış ki onların duaları sayesinde kitap fuarına gittiğim gün bardaktan boşanırcasına Rahmet yağdırıldı.Ne diyeyim bizi bizden ziyade düşünen seven bir Rabbimiz var Elhamdulillah.
Evet değerli abheri  maşukuna kavuşan aşık misali, insan kitaplarla, kitapseverlerle buluşunca, tarifi bilenlere malum bilmeyenlere izahının zor olacağı bir haz yaşıyor. Havanın sıcak olmasıymış, gidilen mesafenin uzak olmasıymış vs ne kadar olumsuz şeyler varsa insan dostları ile buluşunca  hepsini unutuyor.
Bu arada serzenişte bulunmakta bir cihette haklı olsanızda, o hazinelerden çıkan cevherleri bu sitede sizlerle paylaşmaya gayret gösterdiğimizden küçük kusurumuzu telefi etmiş oluruz inşallah.

Fuara gittiğim gün sabah yaşadığım bir olay;

Kitap fuarına gitmek için akbilime bakiye yükletmek üzere büfeye gittiğimde Karadenizli olan büfe sahibi arkadaş yaşlı bir amca ile hararetli hararetli tartışıyordu. Yaşlı amca namaz kılan birinin kendisinin hakkını yediğini, tüm namaz kılanların aynı olduğunu, eliyle büfenin karşısındaki camiyi (Maltepe Merkez Camii, Cumhuriyet döneminden sonra yapılan üçüncü büyük camidir.) işaret ederek böyle bir caminin burada gereksiz olduğunu, kendisinin asla camiye gitmeyeceğini falan filan vs bir sürü hezeyanlar savuruyordu.
Buna karşılık büfedeki eleman amca işine gücüne bak Ramazan Ramazan beni gıybete günaha sokma kim sana yanlış yaptıysa meseleni onunla hallet neden namaz kılan herkesi aynı kefeye koyuyorsun diyordu.
Büfeciden, ithamlarına destek bulamayan  başında kasketi elinde bastonu olan amca bu sefer bana dönerek aynı herzeleri anlatmaya başlayınca az önceki konuşmalardan ikna olmaya niyeti olmayan amcayı bari ilzam edeyim dedim. Amca sen rahat ol .Son durak kara toprak, hayatta iken gelmezsen camiye ölünce mevtanı getirirler musalla taşına diyince seninki Besmele duymuş şeytan gibi arkasına bakmadan hızlı adımlarla, gitmeyeceğim işte gitmeyeceğim diyerek uzaklaştı oradan.
Bi müddet orada camiyi seyrettim, Rabbime şükrettim iman nimeti, hidayet nimeti ile bizleri serfiraz ettiği için o amcayada üzüldüm bir ayağı çukura girmiş hala neyin sevdasında Allah hidayet etsin bizleride hidayetinden ayırmasın.

Bu olayı yaşayınca Ezan Hadi Ezan isimli konu başlığı geldi aklıma birde Cüneyd Suavi'nin Hayatın içinden isimli eserinde kaleme aldığı yeşil elbise isimli hikayesi:

Ezan hadi Ezan


YEŞİL ELBİSE

Yolda karşılaştığımızda, ezan okunuyordu
—Gel seni camiye götüreyim, dedim Bugün Cuma biliyorsun
Alaycı bir tavırla:
—Ben camiye gitmem, dedi Boşuna ısrar etme!
—Peki! dedim Neden direniyorsun?
—Ne bileyim işte, diye burun kıvırdı Çevrenin de tesiri var herhalde Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri aşınır diye endişe ediyorum
İster istemez gülerek:
—Herhalde şaka yapıyorsun, dedim Bunun için cami terk edilir mi?
—Ciddi söylüyorum, dedi Giyimime çok düşkünüm bilirsin Özellikle yeşil giydiğimi de…
Gerçekten de öyleydi En lüks mağazalardan aldığı elbiselerini, yeşilin bir başka tonundan seçer, her zaman jilet gibi ütülü tutardı
—Hayatında hiç camiye gittin mi? diye sordum
—Çocukken dedemle gitmiştim dedi Fakat artık gitmeye niyetim yok
Söyledikleri beni çok şaşırtmış, bu konuyu açtığıma pişman etmişti Daha sonra el sıkışıp ayrıldık
Onunla sohbetimden 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu söylediler
Hemen oraya koştum
Bahçedeki namaz saflarının en önündeydi ve üzerinde yine yeşiller vardı
Yanına sokulup, kısık bir sesle:
—Hani? dedim Camiye gelmeyecektin?
Sesini çıkaramadı Çünkü musalla taşının üstünde, yeşil örtülü bir tabutta yatıyordu

 

Bu mesaj, gunduzalp tarafından, 15.08.2012 23:13:53 itibariyle düzenlenmiştir.
Çetin Ceviz
2012/08/18 10:55
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

gunduzalp 'in yaşadığı; cami ile alıp veremediği bulunan yaşlı adam ile geçen diyalogları tasvir edince eğlenceli geldi bana. :)
Düşünün yaşlı adam, büfe sahibinden umduğu desteği bulamayınca, orada bulunan gunduzalp 'e umut bağlıyor ve dönüp döktürmeye başlıyor. Zavallı, büyük bir hata yaptığını ve çetin bir cevize rastladığını nereden bilsindi ki!? 

Şu ifade beni güldürdü:

Besmele duymuş şeytan gibi arkasına bakmadan hızlı adımlarla...

Güzel ve yerinde bir teşbih olmuş hani! :)

Daha önceden dobra ve açık sözlülüğüne zaten şahit olduğumuz gunduzalp 'in; ek olarak hazır cevaplılık özelliğini kolayca görebiliyoruz bu olayda. ;)
Ne diyelim; Allah karşı saflara düşürmesin! 

Cüneyd Süavi'nin "Yeşil Elbise" hikayesi de yaşanan olayla gayet iyi örtüşmüş. Ellerinize sağlık gunduzalp

İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami, australiaescortspage,
Son Oturumlar: