Evreni şöyle bir gözlemlediğimizde karşımıza muhteşem bir nizam ve intizam çıkacaktır.
Bedenimizi incelediğimizde de aynı düzen ve intizamı görürüz.
Evren ve insan arasındaki koparılamaz bağları kuran ve bize de fark ettirmeye çalışan kitabımız Kur'an'da da aynı düzen ve intizamı görmek mümkündür.
Evrendeki yaratılışta müthiş bir yasalar bütünü vardır.
|
|
|
Gündemle pek ilgilenen bir kimse değiliimdir. Tesadüfen, karşılaştığım bir haber keyfimi kaçırdı.
Müslümanlara ve Hz. Muhammed'e (sav) hakaret eden aşağılık bir film çekilmişmiş.
|
|
|
Olmayacaktı hani hiçbir şeyimiz. Ki zaten hiçbir şey bize ait değildi hani. Dünya yanacaktı ve içinde bir kalbur samanımız olmayacaktı. Çer çöp biriktirme peşinde olmayacak, tamah etmeyecektik fazlasına. Yükümüz hafif, kalbimiz ferah, ayağımız seri, kolumuz kavi, yolumuzdan emin olacaktık. Çocukluk ve gençlik hafifliğini devam ettirecektik hayatımızın geri kalanında.
|
|
|
Çeşitli vesilelerle çevremizde bulunan insanlar bizim için acaba ne ifade etmektedir? Onlar, bir kısmımızın hiç dikkat etme gereği duymadığı unsurlar arasında yer alır. Bu kişilerin ilgi alanına insanlar girmemektedir demek ki. Yani çevredeki insanlar, diğer unsurlar arasında özel bir konumda değildir. Duvarlar gibi, bitkiler gibi, kaldırım taşları gibi bir şeydir.
|
|
|
Rahme düşen sevgidir. Sevgi ve şefkatten (Rahman isminden bir zerre) müteşekkil bir ortam, tohumu büyütür ve insanı meydana getirir. Bizi doğuran sevgidir. Sevgi, bütüne ait olduğumuzu sürekli hatırlatır. Sevgi ve merhametin zerresi bile yüreğimizde varsa, güzelliğin ve estetiğin “bütün”de olduğunu biliriz. Hiçbir şey Sevgi ve Merhamet kadar dolaysız ve doğrudan sarmaz bizi.
|
|
|
Kayseri’nin ücra köşelerinden birinde imamlık yapıyordu. İlmi vardı belki ama, üslubunun ve tebliğinin sertliği, bilgisini çevresine aktarmasına engel oluyordu. Bu yüzden şüphelere, korkulara yuvarladıklarının sayısı, dehlizlerden kurtardıklarından fazlaydı.
|
|
|
''İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime... Buralar çok karışık. Kaç defa geldim. Gene de hep kayboluyorum...'' diye ifade ediyor Elif Şafak, "Siyah Süt" romanında.
Ve bu ifade yabancı da gelmiyor bana... Tanımak istediğim "ben"le kucaklaşmama, ona bir kez daha merhaba dememe bir nebze tanıklık ediyor...
|
|
|
'Sekiz asır müslümanlara ev sahipliği yapmış İspanya'yı bizimle gezin' diyordu elimdeki broşür. Madrid, Granada, Toledo, Malaga ve Cordoba'dan müteşekkil 10 günlük İspanya gezimiz elbette ki sürprizlerle doluydu ve paylaşmadan olmazdı.
|
|
|
“Günaydın!” dedi küçük kız salondaki saksının içinde boy veren gelinciğe bakarken.
Önce ne olduğunu anlayamamıştı. Yıllardır yeşil, büyük yaprakları olan, kendi halinde bir saksı çiçeğiydi. Oysa şimdi kocaman yeşil yaprakların arasından başını yukarıya uzatmış olan, kırmızı renkli bir çiçek daha vardı.
|
|
|
Hayattayız Azizim(!)
Nefes alıp verdiğimize göre, yaşıyoruz demektir.
Yaşıyor, yaşatıyor ve birde gelişi güzel yaşlanıyoruz.
Hayat, hayallerimizi doldurduğumuz çantayı kapıp kaçmak istiyor ve kap-kaç işini de doğrusu iyi beceriyor.
|
|
|
Yunus, Sakarya yakınlarında Sarıköy’de doğmuştur. Çocukken mektebe verilmiş ama ne yazık ki alfabeyi sökememiş, okumaya dili dönmemiştir. En sonu hocasına,
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaradılmışı hoş gördük
Yaradandan ötürü
deyip mektepten ayrılmıştır.
|
|
|
Nostaljinin ışıltısı, mutluluğun perde perde yüzümüze temaşa ettiği, geçmişimize ince bir fasıldır; Yeşilçam...
Siyah-beyaz karelerin yansıdığı ekranlarda, masmavi ufuklara yolculuktur. Ruh iklimimize sükut-u ihtişam ve bir derya olmuştur, adeta... Üşüyen kelimelerimizin, has yüreklerde can bulduğu ana, maziye sesleniştir.
|
|
|
"Hayat bir oyundan ibarettir."
Bu sözü çok sık duyar ve söyleriz. Elbette bu sözü bizlere söyleten etken dünyamızda yaşanan oyun tadındaki gerçeklerdir. Bu oyun tadındaki gerçekler kimi zaman sanat ve ne yazık ki çoğu zaman da savaş biçiminde servis edilmekte. Bu oyun tadındaki gerçeği hayal kurarak canlandırmak ve sizlerle paylaşmak istedim.
|
|
|
Neden her evladı olana "anne-baba" gibi yüce sıfatlar yüklüyoruz ki!?
Her mesleğin bir olgunlaşma süreci var. 2-4-6 yıl ve daha da fazla seneleri insanlar öğretmen, doktor, mühendis vs. olabilmek adına tüketiyorlar. Ama anne-baba olmak için harcadıkları süre birkaç nefeslik bir zaman!
Ve anne adaylığını ilan ediyor, dokuz ayın sonunda aile anne-baba oluveriyor.
|
|
|
Bu günlerde, duygusallığım artmış vaziyette; kimileyin, dokunulsam ağlayacağımdan korkuyorum.
* * * * *
Bir zaman önce, proje taslaklarım arasına bir madde eklemiştim: İnziva.
Bu hafta tam zamanı, dedim kendi kendime; ancak, birkaç sakınca vardı:
|
|
|
Türk milleti için olmazsa olmazlardan biridir çay içmek. Sabah kahvaltısı çaysız düşünülemez mesela. Kahvaltı yapmamış bir işyeri çalışanı en kötü ihtimalle köşe başından aldığı simidini yerken yanında mutlaka bir bardak çay yudumlayacaktır.
|
|
|
Başarmak istiyoruz. Sıkı çalışarak da isteğimizi açığa çıkarıyoruz. O yolda ilerlemek ama daha hızlı nasıl ilerleyebiliriz? Başarıya daha süratle yaklaşmanın çareleri var mıdır?
Konuyu açarken aşağıdaki satırları tartışarak vaktinizi zayi etmeyeceğiz:
a) Erken uyanmak
b) Günün programını çıkarmak
c) İyi bir hazırlık
d) Takip listesi oluşturmak
|
|
|
“Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar…”
Kim bu beklenen? Kim bu kadar bekleten?
Bir sevgili… Kadın için erkek; erkek için bir kadın… Yâr…
“Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir..
|
|
|
Bir insan için Mekke ve Medine’yi ziyaret etmek, o insanın miladıdır. Kâbe’yi gören bir insanın “Ben yine eski benim, hiç etkilenmedim” demesi imkânsız denilebilecek bir durumdur.
Çok şanslıyım ki, ilk kez ve üç kez çok genç yaşta ve Ramazan ayında nasip oldu.
|
|
|
Dinle!
Bir koşuşturma içinde yaşıyordu yaşamı.
Hep acelesi varmış, ya da hep bir yerlere yetişecekmiş gibiydi.
|
|
|
Haylidir çılgınca uygulamalar yapmadığımı gözlemliyorum. Birtakım değişikliklerin yapılması uygun olabilirdi.
Ve "Haftanın Projesi"ni belirliyorum: "Speaking Only English"
Her yerde ve herkesle İngilizce konuşulacaktır. (Çok özel durumlarda, günlük en çok 100 Türkçe kelime kullanılabilir.)
Böyle bir uygulamaya bir anda yeltenmek, çok zor olabilirdi.
|
|
|
Önceki yazımda Tecrübeli Tüketici ile bilinçli tüketici arasındaki farkı anlatmış, makbul olanın Bilinçli Tüketici olmak olduğunu söylemiştim.
Vazgeçiyorum efendim. Bazen sadece tecrübelerle kalmak, işi bilinçliliğe vardırmamak, hayatı çekilmez olmaktan kurtarıyor inanın. Bazen küçük kusurları sineye çekmemek, alınan malın kendisinden daha büyük maliyetlere mal oluyor.
|
|
|
“Eğer ölümden sonra hayat yoksa, hayatın kendisi ölümdür” der Tolstoy. Çoktandır bu sözün anlamını düşünüyordum. Ama babam, bir Çehov hikayesi gibi bitirip gittiğinde bu sürgün hayatını sözün anlamını kavramaya başladım. Bir Çehov hikayesi gibi yaşayıp, bir Çehov hikayesi gibi öldü babam. Olağanüstü hiçbir şey yaşamadı. Yada hayatındaki hiçbir şeyi olağanüstü bir hale getirmedi.
|
|
|
Kavramlar, algılar, bize hatırlattıkları, hissettirdikleri...
Aynı olgular, objeler, kelimeler farklı şeyler ifade eder farklı demlerde. Farklı baktığımız için farklı görürüz çünkü. Bunu ifade etmek için verilen uğraşta, aynı kelimeleri defalarca kullanmak zorunda kalırız kimileyin. Tekerleme misali...
|
|
|
İran, doğunun gizemli ve gururlu ülkesi. İmparatorluklar kurmuş, devletsiz kalmamış, dünya medeniyetine katkısı büyük bir millet. Kimi devletlere göre şer üçgenine dahil tehlikeli bir ülke, kimine göre dünyadaki emperyalist güçlere karşı dik duruşun sembolü, bazılarına göre de geri kalmış bir üçüncü dünya ülkesi. Tam bir kapalı kutu.
|
|
|
“Düşünsene...” diye başlar her şey.
Dalıp gidersin derinlere.
Önünü görmeye çalışıyorsundur belki…
Belki de en tatlı hayallerdesin.
Düşünüyorsun ve bazen düşünürken amacını ortaya koyuyorsun.
Düşünsene okul bitmiş; düşünsene sevdiğinle evlenmişsin ya da ekonomi çok iyi, özgürlüklerin yaşandığını düşün; düşünki mutlusun...
|
|
|
Bilim ve teknolojinin gelişmesi, insanın doğayla mücadelesini bir yandan kolaylaştırırken, diğer yandan bu savaşta kendine yenilmesini de hızlandırmıştır. Kişinin kendine yabancılaşmasının derinleşmesi olarak açıklayabileceğimiz bu sorun, aslında çoğumuzun şu ya da bu şekilde mağlup olduğu bir cephede kendini göstermektedir.
|
|
|
"Bizim geçmişle işimiz bitmiş olabilir; ama geçmişin bizimle işi bitmemiştir " deniyor Magnolia'da. Ben bu sözü bir adım daha ötelediğimde, gelecek dünyamızı şekillendiren bugün yaptıklarımızdır, sonucuna varıyorum.
|
|
|
Okuduğum okul binası ile ev arası ulaşım, yaya olarak yarım saati aşıyor. Aynı mahalleyi paylaştığımız arkadaşlar genellikle, bir araca biniyorlar; bense, bunu bir fırsat addedip, kulaklıkları kulaklarıma takarak, müzik ve benzeri işitsel yapıtlar dinlemeyi tercih ediyorum.
Ancak kışın, bulunduğumuz il olan Konya'nın iklimi sert oluyor.
|
|
|
Yaşamın kıyısında bir yerlerdeyim, uçsuz bucaksız yollardayım. Yol sonsuz gibi görünse de bir sonunun olduğunu ancak bu yolu bitiremeyeceğimi de bilmekteyim.
Nice Seyyahlarımız vardır; günlerce, aylarca hatta yıllarca dolaşmışlardır, ancak her gidip gördükleri yerden yeniden geçtiklerinde yeni bir şeyin farkına varmış; nasıl daha önce göremedik, diye hayıflanmışlardır.
|
|
|