Görüntülenme: 29994
can dündar - kırlangıcın öyküsü
2007/06/03 3:05 - Güncelleme: 2018/11/26 20:52
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)
Hayattan ne öğrendim....
2009/04/13 21:35
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki... "Hayattan ne öğrendiniz?"
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
* * *
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Can Dündar

Yanıt: Hayattan ne öğrendim....
2009/04/13 23:53
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

bu adamın bazı yazıları harika .. ellerine saglık

 

Yanıt: Hayattan ne öğrendim....
2009/04/14 12:44
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

çok güzel bir yazı.hayatın gerçeklerini ve hayatın herkese göre aynı olduğunu bir kez daha hissettirdi bana... özellikle son cümle çok anlamlı!sahiden çok az kişi hayatın tadına varabiliyor çoğu kişi sadece ölüme varmak için zamanını dolduruyor

Karanlıktaymışlar.
İki embriyo, bir ana rahminde...
Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
Elleri, ayakları belirginleşmiş.
Gözleri çıktıkça meydana,
İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...'
Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
Bu kar anlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...
'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.'
'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin
ki...':
'Belki de o sadece zihnimi zdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için
uydurduğumuz bir şeydir.'
Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.
Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
'- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış
ikizlerden biri efkarla...
'- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha
hayata...'
'- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan
sonra hayat vardır.'
Sormuş karamsar olan:
'- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra
başımıza neler gelecek?'
Şiirle cevaplamış iyim ser olan:
'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok
seferinden...'
Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
Dayanılmaz sancılarla iki zler beklenen günün geldiğini anlamış.
Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.
Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu,
Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
/*
hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar
gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini
sanıyorlar..
Kimbilir belkide bizde
yanılıyoruz onlar gibi..
Ölünce ölmüş değil,
belkide doğmuş olacağız..



Can Dündar

 

 

buda benim begendiğim bi yazısı  bende paylaşmak istedim

kırlangıcın öyküsü... can dündar
2009/04/14 21:04 - Güncelleme: 2018/11/08 8:14
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu...
Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"...
Öyle güzel, öyle yalındı ki, yazarını da, kaynağını da bilmemenin riskine rağmen, o 8 - 10 satırdan çocuksu bir masal yapıp, bu yılbaşı, hediye sepetinize koymak geldi içimden...

* * *

"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.
Cesaretini toplayıp penceresine konmuş.
Önce olabildiğince dik durmuş,
Sonra gagasıyla cama vurmuş.
'-Tık... tık tık...'
Çok meşgulmüş adam... öfkeyle cama dönüp bakmış:
'-Kimmiş onu işinden alıkoyan?'
Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecan
Kırık sözcükler dökülmüş gagasından...
'-Hey adam, seni nicedir izliyorum.
Sorma nedenini, niçinini,
Ama galiba seni seviyorum'.

* * *

Şaşırmış adam,
'-Sen de nerden çıktın şimdi,
Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi...'
Şöyle bir tüylerini kabartmış kırlangıç,
ve aklındaki planı çıtlatmış:
'-Aç pencereyi beni içeri al sen,
birlikte yaşayalım ebediyen...
hem sofrada ortağın olurum,
hem evde eğlencen'.
Parlamış adam:
'-Şuna da bakın neler diyor bu...
Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?'
'-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda.
Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına da...'
Hepten kızmış adam, kovmuş kırlangıcı camın önünden
'-Yürü git işine, yalnızlığımdan memnunum ben"
Bükmüş gagasını zavallı kırlangıç,
Uçmuş semaya doğru, kanadı kırık...

* * *

Gel zaman git zaman,
kırlangıçın hemen ardından,
bizim adamı pişmanlık basmış:
'-Hay aptal kafam, ben ne halt ettim,
ayağıma gelen fırsatı teptim'.
Sonra teselli etmiş yalnız kalbini:
'-Sıcaklar başlayınca gelir kırlangıcım.
Onu içeri alır yalnızlığımı paylaşırım".
Kış geçip de yaz gelince, yalnız adam başlamış beklemeye...
Ama sevdalısı uğramamış bile bir kere...
Akın akın gelen sürülere sormuş,
Onun kırlangıcından eser yokmuş.
Öyle üzülmüş ki, gidip bilge kişiye danışmış.
Hem kırlangıcı, hem kendi eşekliğini anlatmış
Bilge kişi almış adamın mesajını,
Lakin üzüntüyle sallamış başını:
"A benim yalnız oğlum. Ne kadar efkarlansan azdır.
Çünkü kırlangıçların ömrü 6 aydır".

* * *

Sırılsıklam bir geceye uyuyup, güneşli bir sabaha uyanınca insan, kabus gibi geçmiş bir yılın, ışıltılı yeni yıllara gebe olduğuna dair inancı tazeleniyor.
Hele yorgun bir yılın sonundaysanız,
denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğunuz şirin bir sahil kasabasında, dostların arasındaysanız...
Ve hele, posta kutunuza atılan mektuplar size "Bulduğun aşkların kıymetini bil" diyorsa...

Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. bu sene (2010) dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, yani toprağın bereketinin yüksek olacağı bir yıl. .
Bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün.

Gömme imkanınız yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın ( yada arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler…

Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir ! Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan yada dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...
Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor, Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.

Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler,
DGD
Doğa Gönüllüleri Derneği

 

HAYAT; İÇİNDEN ÇIKILMAZ ZANNEDİLEN HERŞEYİN BOŞ,ÇÖZÜMSÜZ SANDIĞIMIZ HERŞEYİN YOK OLDUĞUNU ANLAMAKTIR.HAYAT SAFSATALARI KALDIRMAYAN,GERÇEKLERİ VE DOĞRULARI KABUL EDEN,YAKIŞIKSIZ DÜSTURLARI ELİMİNE EDİP ORTA YOL TUTKUNLARINA IŞIK YAKAN,YAŞANILDIĞINDA ZOR VE KASVET,YAŞANMADIĞINDA TERK VE ZORBALIK GETİREN,EN DEĞERLİ ŞEYİN KENDİNDEKİ VAROLMA İÇGÜDÜSÜ OLDUĞUNU ANLATAN,HAKİKATİN KENDİ HAYAT ANLAYIŞI OLDUĞUNU BELİRTEN İÇGÜDÜ VE TECRÜBELERDİR.İÇGÜDÜ VAROLMAYI,TECRÜBE YOK OLMAMAYI ÖĞRETİR.VARSAN İÇGÜDÜLERİN İYİDİR.YOK OLMUYORSAN ÇOK TECRÜBELİSİNDİR.İÇGÜDÜ;ANLAYABİLME,DİNLEYEBİLME VE KONUŞABİLMEDEN OLUŞUR.TECRÜBE İSE YAŞANMADAN YAŞANABİLECEKLERİ DÜŞÜNEREK EN KÜÇÜK İHTİMALİ KAÇIRMAMAKTIR.BUNUN SONUCUNDA EN KÖTÜ EHVEN-İ ŞERİ YAŞARSIN.

Yanıt: Hayattan ne öğrendim....
2010/05/10 15:57
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Hayat; Nazını çektirir sevdirir bize...Ne kadar çok seviyorsak hayatın içinde olan şeyleri o kadar güzelleştiriyoruz yaşamı kendimize...Yorulmadan, tadına varark yaşamak bu...Sevginin tadını hissetmek her dimağda, yüzde ve gönülde...

Hayat; yaşanarak öğrenilirmiş...Sürprizlerle dolu anlara tanıklık etmek ve heyecanla beklemekmiş bir diğer günü...

Yazı için Teşekkürler...

Hayattan Ne Öğrendim....
2012/08/16 15:41
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

 Ortaokul yıllarından kalma okuduğum bir makale vardı tabi muhafaza edilen her güzel şey gibi o da diğer güzel makalelerin içinde saklanmış ve bu güne gelmiştir.Yazarını bilemiyorum En uygun yerinde burası olacağını düşündüm.Keyifli okumalar::

                                                     GÜLÜMSEMEK 

Her zaman mutluluğun doruğundayken gülünmez. Bazen sırf hayata gıcıklık olsun diye uçurumun kenarındayken bile gülümseyeceksin.Aşkın bir adı hüzünse,öbür adı mutluluktur. Yarısı zorluksa, diğer yarısı rahat bir soluktur. Bir gün yüreğin kanarsa biri ağlar işte "O" gerçek dostundur.Dostlarınla öyle yaşa ki düşman olduğunda hakkında söyleyecek sözleri olmasın. Düşmanlarınla öyle yaşa ki dost olduğunda yüzün kızarmasın.Kucaklamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç, bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar bir adımla başlar. Gerçek sevgiler ise küçük bir tebessümle başlar.Değer verdiğin insan sana değer vermiyorsa, bırak kendi değeriyle kalsın.Lüzumsuz şeylerin peşinden koşan, lüzumlu şeyleri kaçırır.Gülü öyle bir sevmelisin ki, soranlara dikeni yok diyebilmelisin.Dal rüzgarı affetmiştir, ama kırılmıştır bir kere.İnsanları çılgına çeviren şey; bu günün deneyimi değil, dün olan bir şey için pişmanlık duymak ve yarının getireceklerinden korku duymaktır.Geldiğin zaman boşlukları dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.Dostlar ırmak gibidir. Kiminin suyu az, kiminin çok... kiminde ellerin ıslanır yalnızca, kiminde ruhun yıkanır boydan boya.Hayatın en guzel anı her şeyden vazgeçtiğiniz zaman sizi hayata bağlayan biri olduğunu düşündüğünüz andır.Karamsar olmak zor değil. Zor olan çılgın bir fırtınadan sonra gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir.
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami, australiaescortspage,
Son Oturumlar: