Hükümdar Timur hapse düşer bir gün,
ve umudunu yitirir.
Allah’ın işi bu ya, karıncayla karşılaşır,
yâda karınca azmini Timur’un gözüne sokar!
Bir buğday tanesidir karıncanın hikâyesi.
Kendinden kat kat büyük bir buğday tanesini
yuvasına ulaştırmak için her gün çabalar durur,
defalarca defalarca dener.
Yorulunca yuvasına gider biraz dinlenir,
sabah kalkıp bakar Timur,
karınca yine buğdayın peşindedir…
Saymaya karar verir Timur,
kaç kez düşürüp kaç kez tekrar kaldırmaya çalıştığını…
Bini geçer, yorulur saymaktan azmini, umudunu.
Karınca hiç yorulmaz yıkılıp doğrulmaktan.
Bir sabah ne görsün, şaşar kalır hükümdar,
karıncanın sırtında bir buğday tanesi var…
Timur karar verir o sabah, karıncanın taklitçisi olmaya,
O kararında ne kadar sadık olabilmiş bizi bağlamaz ama
bu hikâye bir yol açsın dileriz tükenmiş umutlara…
Bir sabah gerçekten gücüm kalmadığını anladığımda
kalkar kalkmaz gözümün çarpacağı bir yere
küçük bir not iliştiririm.
KALBİM!
Ne olur karıncayı unutma!
Karıncanın sahibini ise asla unutma!…
|
slm ben daha dumani üstünde tüten bi cay denkligindeki uyeyim..yazinzi cok begendim..gönülden tebrik ederim..benim hayatimda hic unutmadigim,aynen dediginiz gibi yoruldugumu hissetigimde hatirladigim baska bi karinca hikayem vardi sayenizde bu ikinci karinca hikayem oldu..selametle..
|
Aleyküm selam aysenur
Öncelikle hoşgeldin sitemize...(nasıl da sahiplendim ben bu yeri, sadece sıradan bir üyeyim aslında)
Yazıyı beğenmene sevindim ama belirtmeliyim ki, kendime ait değil,alıntılandım yalnızca. Demek sizinde bir karınca hikayeniz var, eğer bizimle paylaşırsanız benimde ikinci bir karınca hikayem olabilir.
Selam ve dua ile deyip mesajı yollayacağım da bir karınca resmi koysam hiç fena olmaz değil mi? :)
|
|
“hiç bile” olduğuma sevindim ey m1gin
Bana atıfta bulunduğunuz ve olabileceğimi düşündüğünüz mesleğe sahip değilim maalesef ve özel olarak ta hazırlatmıyorum bu resimleri, arayan bulur kabilinden yola çıkarsak karşıma çıkıyorlar ben ne yapayım :)
Yalnız resimleri bulma sırrını sormuşsunuz; hani Yavuz Sultan Selim’e sefere hangi ülkeye çıkacağını soran vezirine sorduğu soruyu soracağım, sır saklamasını bilir misin ? Benim cevabım buralarda bir yerde :)
Ama yine de bir ipucu vereyim, resimleri genellikle yabancı sitelerde aratıyorum ve alıp düzenleme yapıyorum üzerlerinde birazcık. Ha bu arada dil bildiğim falan düşünülmesin, ingilizce cümle ve kelime çeviri siteleri sağolsun :)
Bak bu günde smiley kullanmadım, neden mi? Smileyim meşgul, m1gin abisine özenip müzik dinlemeye kalktı :)
|
her keze merhaba siteye yeni üye oldum..gerçekten çok güzelmiş.hikayenizi beğendim..hepimizin alıçak bir dersi vardır....
|
belki malumunuz olan bi hikayedir.....ama tekrar fayda saglar kanisindayim...ayrica ben bu hikayeyi dinlemistim yazarken kötü yazmam insaallah..
Evvel zamanin birinde bi karinca etrafindakilere demis ki,
"su tepeyi görüyor musunuz,ben o tepenin ardindaki sevdigime gidicem.."
Tüm karincalar gülmeye ve onunla dalga gecmeye baslamislar..Sen gidebilecegini mi saniyorsun?senin etin ne budun ne? daha oraya varmadan ölürsün demisler..
O da demis ki.."olsun, ona ulasamasam da en azindan onun yolunda ölürüm..."
yorumlari da size birakiyorum..
selametle..
|
Hikaye için teşekkürler aysenur,
Ben bu hikayenin, Kâbe'ye giden karınca versiyonunu biliyordum.
Hoş geldiniz muhurgozlum, cümlelerinizden hem hikayeyi hem de siteyi beğenmiş olduğunuzu çıkarsadım. İlginiz için teşekkürler... Velev ki, sadece hikayeyi beğenmiş olsanız dahi.
Ey abheri,
Doğrusu sırlı cümleleriniz pek gizemliymiş canım... Ya da en azından ben çözümleyemedim.
Hayli sevimli duruyor, bana öykünen şu ufaklık!
Doğrusu, bu ufaklığın göründüğü kareye benzer bir anım vardı benim de.
Tamamını anlatmayacağım...
Sanırım lise sondayken bir gün, o zamanlar takıldığım bir radyodan, stüdyo tipi, bozuk olan kocaman bir kulaklığı alıp evde tamir ettikten sonra, okul çantama koymuşum... Ve o gün, dersin birinde öğretmene; sanırım ÖSS bahanesiyle ders işletilmek istenmemişti öğrenciler tarafından...
Ben de fırsattan istifade, zaten en arkalardaydım o zamanlar... Köşeye iyice sokulmuş ve kocaman kulaklıkları çantadan çıkarıp kulaklarıma takmış ve radyo dinlemeye girişmiştim ki, kapısı açık sınıfın önünden geçmekte olan müdür başyardımcısının şaşkın bakışlarını farkettim... Toparlanılacak gibi değildi ki!
Halihazırda sınıfta bulunan öğretmenimize acımıştım o an.
Neyse, kuzu kuzu, kulaklığı, okul çıkışı yanına uğramamı tembihleyen müdür başyardımcısına vermiştim!
Yanına gittiğimde de kulaklığı vermemiş, radyoda çalışan birinin gelip almasını söylemiş ve ek olarak bir de kulaklığın kocamanlığı üzerine espri yapmıştı. Ama espriyi hatırlayamadım şu an.
Söz konusu kulaklık, radyoda bozuk malzemeler arasında duruyor olduğu ve dahi kullanılmadığı için sorun yoktu; alınmasa da olurdu.
Ama n'olduysa sonraki gün müdür başyardımcısı beni çağırıp kulaklığı verdi!
Gördüğünüz gibi, kendimi kaptırıp da anımın tümünü anlatmadım... Bu mesaj, m1gin tarafından, 07.09.2009 01:49:14 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Hikaye için aysenur'a beğenisi için muhurgozlum'e teşekkür ederim.
Yâd-ı mazi tadındaki yazı için de ayrıca m1gin'e teşekkür ederim.
Teşekkür faslını geçip sizlerle bir karınca hikayesi daha paylaşacağım. Yıllar önce bir kişisel gelişim kitabında okuduğum ve çıkardığım dersi düstur edindiğim bir hikaye bu. Uzunluğu gözünüzü korkutmasın, okuduğunuza değeceğini düşünüyorum.
.
.
.
Hikayeyi bekliyorsunuz biliyorum da, ne yapayım uzun olduğu için gönderemedim. Neyse bu mesajı gönderip ardından yazıyı göndereyim bende :)
|
Karınca Tito
|
|
2009/09/07 15:46 - Güncelleme: 2013/08/31 23:50
|
|
İtalyan yazar Lucianno düşünce suçlusuydu. 4m2 lik bir hücreye mahkum oldu, hem de tam 17 sene için ! O kahrolası hücreye yerleştiği birinci gün herşey normaldi.
Aradan birkaç hafta geçti.
Lucianno düşünmeye başladı "burada 17 sene nasıl geçer..."
Aradan aylar geçti. Sanki her geçen gün biraz daha mahkum oluyordu zavallı hücresinde. Bir sabah bir karıncanın burnunu ısırmasıyla uyandı Lucianno. Onu büyük bir titizlikle parmağının ucuna alıp "acaba" dedi. Acaba bu karıncayı yetiştirip kendime bir dost yapabilir miyim? Dedi. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu ve bunu denemeye değerdi. Karıncayı yanı başında duran küçük sehpaya koydu. Karınca karıncalığını yapıp, kaçmaya çalıştıysa da Luci bırakmadı onu. Etrafını çevirerek karıncanın kaçmasına engel oldu. Onunla konuşmaya ve onu eğitmeye kararlıydı. Başarabilse yalnızlığı sona erecekti. Karınca ile tam 3 sene uğraştı. Karşılıksız da olsa konuştu ve dertlerini anlattı ona. Bir de isim taktı karıncaya Tito.
Bir sabah Titosunun ona günaydın demesiyle uyandı Lucianno.
Bu duyabileceği en muhteşem sesti. Büyük bir heyecanla yatağından dışarıya fırlayıp bağırmaya başladı: konuştun, Tito sen konuştun. Nihayet konuştun. Günaydın, günaydın, binlerce günaydın dostum.
Artık bir dostu vardı Luciannonun ve bunu hiç kimse bilmiyordu. Titonun varlığı yazarın en büyük sırrıydı. Kimse duymamalıydı. Gardiyan duymamalı, bu rüya bitmemeliydi. Bu büyük dostluk tam 17 sene sürdü. Hiç kimse bilmedi Titoyu. Lucianno, Titoya tüm bildiklerini öğretti. Konuşmayı, okumayı, yazmayı, dans etmeyi, şarkı söylemeyi, fikir üretmeyi... bildiği herşeyi öğretti. Kah ağladılar, kah güldüler.
Aradan tam 17 yıl geçti ve bir gün asık suratlı, soğuk yüzlü gardiyan kapıyı araladı. Hazırlan yarın çıkıyorsun dedi beton sesli gardiyan. Gardiyan gittikten sonra Lucianno ağlayarak karıncaya döndü "bitti Tito. Bitti büyük dostum. Yarın çıkıyoruz, yarın özgürüz." Dedi. Tito da ağladı. Yazar Titoya sordu, "söyle dostum yarın çıkar çıkmaz ilk ne yapalım?" Tito: "gidelim bir bara ve hayvan gibi içelim." Dedi. Gülüştüler. Sabaha kadar uyumadılar. Hayal kurup bu fare kapanından farksız lavabolu dikdörtgenin ilk defa tadını çıkarttılar. Bir anda sanki hücre genişlemiş gibiydi.
Sabahın ilk ışıklarıyla son kez açıldı demir kapı.. Kapıdan çıkarken son kez geri döndü ve ranzasına baktı İtalyan yazar. Sadece şu iki kelimeydi ağzından dökülen. "vay bee..." dışarı çıktılar.
Tito Luciannonun omuzundaydı. Sabahın körüydü ve mevsim kıştı. Kar lapa lapa yağıyordu. Lucianno bavulunu havaya fırlattı ve "özgürlük" diye bağırdı. Tito da bağırdı. Yağan kar umurlarında değildi. Yürüdüler, kara inat yürüdüler. Özgürlük sıcaklığına kar mı dayanır kış mı? ...
Nihayet bir barın önüne geldiler. Tito sordu: "şimdi biz buraya girebilecek miyiz?" avazı çıktığı kadar "biz artık özgürüz" diye bağırdı Lucianno. İçeri girdiler. İçeride sızmız kalmış üç beş adamla kasanın başında uyuklayan barmenden başka kimse yoktu. Bir masaya oturdular.
Bir ara Luciannonun gözü masanın yanındaki aynaya ilişti. Hapisten çıkarken yaptığı gibi yeniden mırıldandı, "vay bee". Saçları bembeyaz olmuştu, yüzü buruş buruştu. Yaşlanmıştı Lucianno. Tebessümüne aradan sızan birkaç damla gözyaşı karıştı. "barmen bize iki bira getir" diyebildi titrek bir sesle. Barmen yerinden fırlayıp biraları getirdi. Bir adamın iki bira istemesinin sebebini bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu, bilmek de istemiyordu zaten. Biraları bıraktı ve kuş tüyü kasasına geri döndü.
Lucianno omzundaki dostunu bardağın içine attı. İçtiler.. Tito da içti. İçtikçe keyiflendiler. Bir ara Tito, bardaktan fırlayıp masanın üzerinde dans etmeye başladı.
Elini yüzüne koyup masanın üzerine abanmış olan Lucianno büyük bir gururla kendi yetiştirdiği dostunun dansını izledi. Bir an durdu ve "ne günlerdi be Tito" dedi. Dertleştiler, biraz sonra yine dans etmeye başladı.
Tito dans ediyor, Lucianno korkunç bir keyifle bu muazzam manzarayı izliyordu. Bunu mutlaka birilerine anlatmalıydı. İyi bir şey yapmanın belki de en keyifli yanıydı onu biriyle paylaşmak. Ama Lucianno bu keyfi 17 sene hiç yaşamadı.
Özgürlüğünün bu birinci gününde yıllarca gizli tuttuğu bu büyük ve onur verici sırrı birileriyle paylaşmalıydı.
Etrafına baktı.
Barmenden başka kimse yoktu. "barmen, barmen!" diye seslendi.
Barmen yarı uykulu, Luciannonun masasına geldi. Lucianno dans eden Titoyu işaret ederek, büyük bir heyecanla "barmen şuna bir baksana, şuna bir bak..." dedi.
Barmen sessizce parmağını Titonun üzerine götürdü.
"çok affedersiniz beyefendi" diyerek karıncayı ezdi...
Lucianno için Tito,en büyük dosttu,17 yıllık emekti.Barmen içinse
öylesine bir böcekti...
Yani ki, herkesin karıncasına saygı duymak gerek ! Bizim için önemli görünmeyen şey karşımızdaki insan için çok önemli olabilir !
|
karınca hikayelerimi artırayım dedim bende fırsattan istifade
ama hikayenin sonu çok acı.
ama n'apsın barmen ...
kimbilir bizde kimlerin karıncasını ezdik geçtik bir parmak darbesiyle
bir öneri:bu hikaye seslendirilseydi ne güzel olurdu...
bu arada teşekkür abheri başka karınca bilumum böcükler hakkında ders alınası hikayelerin varsa özenle okunur..:)
|
segili abheri bu da senin yönteminle yabancı sitelerden bulduğum titonun güzel günlerine ait bir hatıra resmi...
sevgiyle analım :) Bu mesaj, asmer tarafından, 10.10.2009 16:21:58 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Teşekkürler asmer, rahmetliyi bu güzel resmi ile yâd ettik :))
Ayrıca şu karınca titonun hikayesinin seslendirilmesi olayına el atsam mı ki demiş idim ama sonra bu konularda ziyadesiyle acemi olduğum aklıma geldi de vazgeçtim :))
En iyisi bu işi m1gin kardeşime devretmek, sadece bir iki seslendirme denemesi yapan biri olarak oturayım oturduğum yerde :))
Ve yine en iyisi hayvan haşerat hikayelerinden bir tane daha paylaşayım sizinle ;
Tarihin bir yerinde, canlı varlıklara kazanma hırsı aşılandığı bir vakitte, kaplumbağalar arasında bir yarış tertiplenmiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış.
Vakti gelince, bir sürü kaplumbağa arkadaşlarını seyretmek için yarış yapılacak bölgeye toplanmışlar. Ve yarış başlamış.
Seyircilerden hiçbiri arkadaşlarının kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Kimileri bu inançlarını yüksek sesle dile getirmekten kaçınmıyorlarmış. Öyle ki, yarışmacıların bazıları: Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" seslerini dahi işitebiliyormuş.
Yarışmaya katılan kaplumbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmaz bir gayretle kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.
Seyircilerin sesleri yükselmeye başlamış; giderek bağıranların sesleri yarış alanında yankılanır olmuş: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"
Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kaplumbağaların tümü ümitlerini, gayretlerini yitirmiş ve yarışı terk etmişler.
Ama yarışta yapayalnız kalan son kaplumbağa, büyük bir gayret ile mücadele ederek, kulenin tepesine çıkmayı başarmış.
Diğer yarışmacılar ve seyirciler, hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kaplumbağa ona yaklaşmış ve sormuş, bu işi nasıl başardın diye.
O anda farkına varmışlar ki...
Kuleye çıkan kaplumbağa sağırmış!
Sağır kaplumbağanın çıkılmaz sanılan doruğa tırmanmayı başarmasıyla, kaplumbağalar dere tepe demeden yeryüzüne yayılmanın, sabır ve kararlılıkla yol almanın ne demek olduğunu öğrenmiş ve bunları gerçekleştirmeye cesaret bulmuşlar.
Olumsuz düşünen insanları duymayın... Onlar kalbinizdeki ümitleri çalabilirler!
Duyduğunuz ve okuduğunuz kelimelerin gücünü düşünün. Bu suretle her zaman pozitif olmaya çalışmanın ilk aşamasını kaydetmiş olursunuz...
Rüyalarınızı gerçekleştiremeyeceğini söyleyenlere karşı sağır olmak, size seslenenlere saygısızlık değildir; düşünüze karşı saygınızı korumanız demektir. (Gamze Demircan)
|
Ey abheri, bazı şeyleri sadece uzmanları yapacak olursa, yeni uzmanlar nasıl meydana gelecekler?
Cümleyi, genel olsun diye öyle yazdım; yoksa kendimi "uzman" sandığım yok; sadece deneyimim var...
Devam edelim... Ey abheri, kaldı ki; birkaç dize sonra alıntıladığınız hikâye ile de çelişiyor gibisiniz, vazgeçmekle.
Bana kalırsa, kendi iç seslerinize karşı sağır olunuz!
Aynı şeyler asmer için de geçerli. Neden denemiyor ki? Hem sonra, kendisinin bir internet radyosu bulunuyor... O yapmayacak da, Karınca Tito mu gelip kendi hikayesini seslendirecek?
Zaten acıklı bir son ile yaşamı sona ermemiş olsaydı, bu uğurda bir teşebbüs göstermekten geri durmazdı, gibime geliyor.
Bu işi Lucianno'dan istemeye ise, kimsenin cesaret edebileceğini sanmıyorum... Adam yıkık bir halde zaten.
Sonuç olarak bu iş, abheri ve asmer üzerine kalıyor...
Bence her ikisinden de alabiliriz... Yahut farklılık olabilmesi adına, biri bu hikâyeyi, bir diğeri de bir başka hikâyeyi (mesela Sağır Kaplumbağa'yı) seslendirebilirler... Ve bizce çok iyi olur!
Bitirirken; Sağır Kaplumbağa hikayesini okurken, daha önce Oğuz Saygın'ın bir kitabında okuduğum bir bölümü anımsadığımı hissettim:
"Yaban arılarının, biyofizik kurallarına göre uçamaması gerekiyor; ancak yaban arıları uçabiliyor. Uçabilmesinin sebebini bana sorarsanız, o kuralları bilmediğindendir derim. Eğer bilecek olsa, onlara uygun davranması gerektiğini düşünecek ve uçamayacaktır."
|
Demek bir internet radyonuz var ey asmer, benim niye haberim yok :))
Bu demektir ki seslendirme işini sizin üstlenmeniz daha mânidar.
Ey m1gin kendi iç seslerime karşı sağır olmam gerektiği konusunda haklısınız ama ben sadece işi ehline vermek için böyle davranıyorum ve karşımızda da asmer gibi kalifiyeli bir eleman olunca bana söz düşmez di mi ama :))
|
efendimmm sene bilmem kaç...:)
O zamanlar Emir 2 yaşlarında falan..(bu smileyinde erkek olanı yokmuş.. )
daha çocuk konuşmadan ben boya kalmelerini boyama kitaplarını almışım.. Bir gün hani vardır ya iri yazılı resimli hikaye kitapları 1. sınıflar için onlardan bir kaç hikaye kitabı almıştım..
işte hikayenin başlığıyla ilintili yer burası..Hikaye kitabının adı Badi Badi Ördek..Başka işimiz yok efendim o zamanlar bir çocuk..Okuyorum..çok seviyor..bi daha oku anne... okuyorum...
bi daha ...bi daha...bi daha...çocuk sıkılmıyor...
bi daha ların ardı arkası kesilmiyor...günlerce okunuyor BAdi bAdi ördek birgün annesiyle......diye başlayan hikaye..
Ama Emir her an badi badi ördekle birlikte olmak isteyince buna bir çözüm bulma durumu hasıl oldu...
tabi o zmanlar kayıt için m1ginin müzik kutusu gibi harika proğramlar yok..daha ötesi bilgisayar denen makineylede henüz tanışlmamışız..
bir teybimiz vardıhatta kasetçalar da denirdi..Bir Rec...darbesiyle sesimi teybe çektim..o günden sonra badi badi ördek kayıtlardan dinlenilmişti...
unutmuşum ..o kasetleri saklıyordum ama şimdi onları çalıcak bir kasetçalarımız bile yokda ayrı bir durum tabi..
neyse böylelikle ilk kayıt hikayemide sizinle paylaşmış oldum:))
|
|
Selam asmer
Çocuğunuzla geçirmiş olduğunuz bu sevimli anı beni de geçmişe götürdü, lakin ben sizin gibi çocuklarıma böyle bir aktivite yapmadım, bak ne hünersizmişim :))
Yani sizin kayıt denemeniz yıllar yıllar öncesine dayanıyor, zat-ıalim ise ilk kez birkaç ay önce yeltendi böyle bir şeye :))
Bu arada m1gin kardeş de size teklif ettiği gibi utanmadan bir de benden istiyor hikaye seslendirmeyi :))
Oysa ki ben DJ'lik işine baya alışmıştım :)) Bu mesaj, abheri tarafından, 13.10.2009 23:30:35 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ah keşke dedim... hayatımızın her anısına ait dökümanı, efendime söyleyeyim resmi, yazıyı, nesneyi saklayabilsek dimi efendim..
ama yok...
hikaye yok zaten de
çektiğim kasette nerelerde kimbilir...
kasetler var biryerlerde de o hangi kasette olduğunu anlamak için dinleyebileceğimiz bir kasetçalarımız yoktur... demişmiydim.....
demişmişim..
şimdi sevgili abheri eminim sende muhtelif aktiviteler yapmışsındır çocuklarınla ...ama birden insanın aklına gelmiyor işte...
böyle arada geldimi yazılıyor....
seslendirme işine gelince... ilerleyen günlerde belkide okuruz hikayeyi...amatörce de olsa deneyelim bakalım
|
Ey abheri, utanılacak bir teklif yaptığımı düşünmediğimden, utanmamış olmalıyım.
Utanmadan bir de utanmamamın gerekçesini açıklamaya çalışıyormuşum gibi algılanabilir...
Evet doğru algı!
Seneler önce (sanırım 2000 yılıydı), bir gece, "Utangaçlığı Yenmek" diye bir kitabın varlığını bir kitap kataloğunda gördüğümde, heyecandan sonraki sabahı zor etmiş ve ertesi gün erkenden giderek kitabı temin etmiştim.
Görüyor musunuz ya!? Demek ki ta o zamanlardan utanmazlık tohumları içimde bulunuyormuş...
Seneler geçmiş aradan... Tohum bu! Aynı kalır mı hiç?
Daha fazla uzatmak istemesem de, söylemek istediğim birkaç bir şey var:
Keşke utanmaz olabilsem! Bu sayede para kazanma noktasında daha girişken olurdum sanırım.
Ey abheri, DJ'liğe alışmış ve dahi DJ'liğin size pek yakışıyor olması; yerinizde sayacak olduğunuz anlamına gelmemeli, öyle değil mi?
Düşünsenize; arada müziği kısarak, onun üzerine bir hikaye anlatan bir DJ hayli dikkat çekebilir!
O halde, kısalım müzikleri... Zira şimdi, DJ abheri bir hikaye anlatacak bizlere...
(Yarım saattir, nasıl bağlayacağım, diye kara kar düşünüp duruyordum... )
Evet değerli dinleyenler... Ve şimdi huzurlarda, "Sağır Kurbağa" hikayesini seslendirme görevini üstlenen ve dahi seslendiren; ancak ses dosyasını siteye ekleyemeyen abheri 'nin, benden destek istemesi üzerine, bir yardımseverlik örneği göstererek, hikayesinin sunumunu üstlenmeye karar verdim...
(Ne dolambaçlı bir paragraf oldu ya! )
Bununla beraber, şayet kendisi bu anlatımının sunumu için ayrı bir mesaj oluşturmak isterse, ses dosyasını kendi mesajına transfer etmeye hazırım.
Ve huzurlarınızda, abheri ve "Sağır Kaplumbağa"
Ve gözler asmer 'de. Bu mesaj, m1gin tarafından, 17.10.2009 04:26:59 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Gösterdiğiniz bu büyük yardımseverlik örneği için teşekkür ederim m1gin
O kadar cümle sarfedip konuyu bu kadar ustalıkla DJ abherî'nin hikayesine bağlayabilmeniz ise ayrı bir takdiri gerektiriyor :)
Aslında bu kayıt için bir mesaj oluşturmayı bende düşünüyordum ve üç gündür nete giremediğim için gerçekleştirememiştim.
Sağolsun m1gin kardeşim önce davranıp yayınlamış ve benim ayrı bir mesaj oluşturmama mahâl bırakmamış ki, zaten gerek te yok.
Her ne kadar başarılı bir kayıt olmasa da siteye koymaya lâyık olarak değerlendirip, anlatımı sunan m1gin’ne huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ederim…
|
Değerli abheri abla (ya da kardeş ) =) Sağır Kaplumbağa muhteşem olmuş (yeni dinleyebildim de )
-tebrklersu
Ses tonunuzu Esra ELÖNÜ ye benzettim doğrusu...
Düşlerimize saygısızlık yapmayalımmm...çok hoş...
yalnız hemen veda etmişsiniz doğrusu sizin gibi kaliteli bir dj 'ye yorum yapmakda yakışırdı =) yeni bir masal da yorumlarınız ile görüşmek üzere diyelim ....
|
Bu güzel sözlerin için çok teşekkür ederim Z.SARI
Yorum konusunda gelince aslında ben de düşündüm, lâkin kayıt konusunda henüz ısınma aşamasındayım henüz erken olur diye düşündüm :))
Önce sizin yorumlarınızı alayım da şu ses kaydının, sonra bişeyler yaparız :))
|
KARINCA GÜZEL HAYVAN.BİR DE KARINCA KARARINCA VARDIR.NİYE BU KADAR HİKAYE.AZI KARAR ÇOĞU ZARAR KONULARDAN UZAKLAŞIPTA ÇOĞU KARAR AZI ZARAR MESELELERE GEÇMİYORSUNUZ.GENÇLİK HAYAL VE MENKIBELER ÜSTÜNE KURULMUŞ EFSANE HİKAYELERLE ÖRÜLÜ OLUP KENDİ EFSANESİNİ BULMAYA VE YAŞAMAYA ÇALIŞAN YAŞI GENÇ YÜREĞİ DAĞLARDAN YÜCE İNSANLARIN BELLİ DÖNEM SÜREN ARAYIŞININ SONUNDA GERÇEKLERİN KAF DAĞININ ARKASINDA OLDUĞUNU ANLAMASIYLA BİRAZ SARSILAN AMA UMUDUNU ASLA KAYBETMEYEN SONRADAN ANLATILAN HİKAYELERİN VE MENKIBELERİN GAZ VERİCİ ETKİSİ OLDUĞU YAN ETKİLERİNİN DE İLERİDE BOŞ HAYAL PEŞİNDE KOŞAN ÜÇBEŞ GÖZÜPEK İNSANIN DELİDOLU YAŞAMI VE YAŞAMINI ALTÜST EDEN UÇUKKAÇIK MACERALAR İÇİNDE YOLUN SONUNA GELDİĞİNDE KEŞKELERLE DOLU BİR KISA METRAJ HAYAT HİKAYESİ OLDUĞUNU GÖRMÜYORSUNUZ?GENÇLİK HAYAL VE HAYALETLER PEŞİNDE KOŞMAK DEĞİL HAYALETİN GERÇEK OLMAYIP HAYALETİ YARATANIN GERÇEK OLDUĞUNU ANLAMAKTIR.SAKIN UNUTMAYIN!
|
Karınca kararınca yazdıklarına bir şeyler söyleyeyim ey MHB1050
Öncelikle uzun cümleler kuruyor olman ilgimi çekti ve hoşuma da gitti :)
Bir okumayla anlaşılan yazılardan daha çok üzerinde düşündüren cümleleri tercih ederim. Ben efsanelerle yaşamakta bir sakınca görmüyorum, yalnız efsaneler"de" yaşamaya başlarsak o zaman durup düşünmek gerek ! Gerçeklerin kaf dağının ardında olduğu söylentisi de bir efsanedir ve ardını bilemem ama o dağın ayrı bir yeri vardır bende :) Ve herkesin bir kafdağı vardır, hayâlsiz de yaşanmaz elbet, hayâlperest olmaktan ziyade, kurduğun hayâlin, umudunu ayakta tutmasıdır aslolan.
Umudu tükenmiş insan Allah’a ne kadar yakın olabilir ki !
Gerçek olmayan birşeyin(hayalet) Yaradan'ı da olamaz, biz en iyisi kendimizi iyi tanıyalım, kendini bilen Rabb'ini de bilir !
Neyse konuyu dağıtmayayım, hikaye ve efsanelerden ders çıkarabiliyorsak sorun yok
|
Efsane olabilmek yada efsanelerin peşinden gitmek!insanın başka altenatifi yoktur.o zaman efsane olmak varken(örnekleri çok)niye fesanelerin peşinde gidelim ki.her insanın efsane olableceği bir yönü vardır.demek istediğim herkes kendi efsanesini üretebilir.ki anlatılan,görülen efsanelerin de tutarlılığı,gerçekliği yada gerçeklre hitap ettiği konular belki de hiç gerçek değil.hayal ve gerçek içiçe,efsaneler ve safsatalar içiçe.sen de kendi efsaneni üreterk hem faydalı hem olumlu bir iş yapmış olursun.Kaf Dağı!herkes için,herkese göre kaf dağı farklıdır.herkes bulmak için uğraşacak ama kaf dağının olmadığını bilecek işte gerçek karınca ve karınca hikayesi.o yolda ölmek te yeterlidir.umut bu kaf dağının olmadığını bilmek ama o yoldan asla vazgeçmeyip gerekirse o yolda ölmektir.hayal ise kaf dağını bulma yolunda insanın bazen abartılı,bazen hüzünlü,bazen de burası kaf dağımı diye sorup,umudunun son noktaya gelip sonra da burası değil bir başka yer olmalı düşüncesine kapılmaktır.bu arada oranın da kaf dağı olmadığını bilirsin.Şunu unutmamak gerekir kaf dağı yoktur,insanın da sınırı,ölçüsü yoktur.kaf dağını bulma yolunda çalış,çabala gerekirse bu yolda efsane ol(esanelr böyle oluşur)gerekirse bu yolda öl.umut bu çıktığın yolda ilerleyebildiğin kadar ileri gidebilmektir.hayaller ise bu yolda ilerleyebilmek için gerekli motivasyon,yani plan,programdır.umudunu tüketmek kaf dağını olmadığı gerçeğini bilmek değil kaf dağının o kişi için erciyes yada ağrı dağına dönüşmesidir.bu durmdaki insanlar Allah'a daha uzak değil daha yakın değil sadece sığnabilecek bi kapı olarak bakarlar.hayalet sadece aldatmacadır.filmin oynandığı perdedir.aslolan filmi seyretmektir perdeyi değil.kendini tanımaya gerek yok.kendim dediğin şey manevi olarak Allah'ın kendi ruhundan üflediği bir ruh,maddi yapısı üstüne ayak bastığımız toprak.bu kadar.Allah'ı bilmeye gerek yok sana şah damarından daha yakın.sadece azıcık dikkat et yeter.
|
MHB1050 kardeşim;
Hayâl, gerçek, efsane vs. önemli olan bakış açısıdır. Aslında çokta birbirine aykırı şeyler söylemiyoruz, lâkin birimiz sol kulağımızı sol elle, diğerimiz başımızın üstünden sağ elle gösteriyor :)
Katılmadığım yerler olsa da, güzel yerlere temas etmişsin fakat affına sığınarak bir şey söyleyeceğim, yazdıklarının her ne kadar haklılık payı yüksek olsa da dile getiriş şeklinin direktif verir gibi olması okuyan insanda bırakması gereken izlenimi başaramıyor. ( Bu cür’etimin yanlış algılanmamasını dilerim, siteye diğer yazdıklarını da okudum ve dostane olarak söylüyorum.)
Küçük bir hikaye;
İki arkadaş, hararetle tartışıyormuş. Tartıştıkları konu, sigara içerken İncil okunup okunmayacağı imiş. Sonuç alamayınca hikaye bu yaa Papa’ya sormaya karar vermişler. Papa’nin yanına gidip sırayla sorularını sormuşlar. Biri olumsuz cevap alırken diğeri, izin almayı başarmış.
İzin alamayanin sordugu soru:
- Papa hazretleri, İncil okurken canım sigara içmek istiyor, içebilir miyim?
- Oğlum, İncil okunurken Tanrı’yla ilgilenmen lazım. O sırada dikkatinin dağılmamasi lazım. O yüzden İncil okurken sigara içilmez.
İzin alanın sorduğu soru :
- Papa hazretleri, sigara içerken canım İncil okumak istiyor, okuyabilir miyim?
- Oğlum, her nerede ve hangi şartta olursan ol, İncil okuma isteği duyarsan okuyabilirsin.
Bilmem anlatmak istediğimi anlatabiliyor muyum ? :)
|
Ey abheri; MHB1050 'nin hitap şekli ile ilgili tespitinize katılmamak mümkün değil!
Yeri geldi madem, bir itirafta bulunayım:
Doğrudan kişiyi hedefleyerek konuşmak bana soğuk gelmiştir çok defa. Bu yüzdendir ki; MHB1050 'nin göndermiş olduğu aşağıdaki yorumu yanıtlamadım. Bu tutumum; mesajı sıcak bulmamamdan da kaynaklanıyor birazcık.
MUSTAFA'CIĞIM.MADEM BİLGİSAYARLA UĞRAŞIYORSUN BİRAZ DA ZEKİSİN.SORU ŞU:1+1+1+1+1+.....MATEMATİK PROBLEMİNİN EN KISA CEVABI NEDİR?
Bunun dışında MHB1050'nin hayli birikimli ve tecrübe sahibi bir kimse olduğu ortada.
Bu arada abheri 'nin alıntılamış olduğu hikayeyi okuyup gülümsedim... Bir diğer taraftan da ifade şeklinin ve bakış açısının önemini düşündüm.
Hülasa, ey MHB1050; üzerinize yürüyormuşuz gibi değerlendirmeyeceğinizi umuyoruz. Sadece alışık olduğumuz havanın fevkinde bir dereceyle estiğiniz için, gözlemlerimizi yansıttık! Bu mesaj, m1gin tarafından, 30.10.2009 15:54:29 itibariyle düzenlenmiştir.
|
yukardaki polemiklere hiç katılmadan;
söz verdiğim gibi hemen hikayeyi ekleyeyim:)
itiraf edeyim çok zormuş ve istediğim gibi de olamadı...:)
Ama hayatımızda bir atraksiyon olsun dedik işte:)))
Bu mesaj, m1gin tarafından, 16.10.2012 22:12:30 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Bu sefer uzatmayacağım ve doğrudan diyeceğimi diyeceğim!
Ey asmer, siz radyoculuktan emekli olduktan sonra, şimdilerde canınız sıkılmasın diye internet radyoculuğuyla uğraşıyorsunuz, değil mi?
Doğrusu maşallahınız var!
Okuyuşunuz, üslubunuz, karakterlerin moduna girerek tiyatral seslendirmeniz... Muhteşem olmuş!
Tek leke, ses kayıt denetiminin yeterince iyi ayarlanmamış olması... Emeklilik öncesi, zaten teknik bir personel olurdu karşınızda ve o kontrol ederdi, değil mi?
Ama olsun! O kadarcık kusur, kadı kızında da olurmuş.
Ey asmer, bunca güzel seslendirme yetiniz bulunuyor da; bunu kullanarak neden periyodik çalışmalar (podcast) oluşturmuyorsunuz?
Sizin yeni çalışmalarınızı görmek ve dinlemek istediğimi ifade ederek ve başarılar dileyerek bitireyim. Bu mesaj, m1gin tarafından, 13.11.2009 04:06:13 itibariyle düzenlenmiştir.
|
|
|