Namaz Hikayeleri-1
Efendimiz (a.s.m.) namazda 103 sayfa okurdu
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) namaz kılışı öylesine muhteşemdi ki, onu tasvir etmekten insanlar aciz kalırdı.
Namaz vakti girince öyle bir hâle girerdi ki, Hz. Aişe (r.anha) Validemiz, şöyle demekten kendini alamamıştır:
— Resulullah (a.s.m.) ile konuşurduk. O bize bir şeyler anlatır, biz de ona bir şeyler anlatırdık. Namaz vakti geldi mi, Allah’ın kudret ve azametiyle meşgul olmaktan, sanki o bizi tanımaz, biz de onu tanımazdık. İbadetimiz bizi kendi dünyamızdan alır götürür, uhrevî atmosfer içine girerdik.
Bir sahabe de, Resulullah’ın namaz kılışını şöyle anlatır:
– Hazret-i Peygamber namaza başladığı zaman, çevresinde bulunanlar onun göğsünden, kaynayan buhar kazanının fokurtularına benzeyen bir fokurtu işitirlerdi.
O öyle bir namaz kılardı ki, görenler şaşırırdı. Namazda iken ayakta, rükûda ve secdede o kadar uzun dururdu ki, sanki vefat etti sanırlar, heyecanlanırlardı.
Bazen ayakta iken Fatiha’dan sonra 47 sayfa olan Bakara Sûresi’ni okur, hatta peşinden Âl-i İmran ve Nisa sûrelerini de ekleyerek bunu 103 sayfaya çıkardığı olurdu.
Rükû ve secdede uzun uzun dualar eder, her gece ayağı şişinceye kadar namaz kılardı.
Çünkü, namaz kılmaktan başta ruhanî ve kalbî olmak üzere bütün duygularıyla zevk ve lezzet alır, büyük bir huzur duyardı. Namazda hissettiklerini ifade etmek için ashabına şöyle derdi:
– Sizin yemek yemekten, su içmekten, muamele-i zev ci ye den aldığınız lezzeti, ben namazdan alırım.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
|
Bedir Savaşı’nda cemaatle namaz
Namaz kılmak o kadar önemlidir ki, eğer imkân varsa savaşta bile namazı terk etmemek gerekir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.m.) ve güzide sahabeleri Bedir Savaşı’nın en çetin anında bile cemaatle namaz kılmışlardı. Müşrik ordusu Müslümanlardan üç kattan daha fazlaydı. Tam bir ölüm kalım mücadelesi veriliyordu. Ama Allah Resulü ve ashabı canlarını kurtarmaktan ziyade, Allah’ın huzurunda yan yana, omuz omuza namaz kılmayı seçmişlerdi.
Yarısı namaz kılarken diğerleri savaşmış, namaz kılanlar savaşırken diğerleri namazlarını cemaatle eda etmişlerdi. Bu husus, Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır:
“Savaşta mü’minler arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle birlikte namaza dursunlar ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde ettikten sonra geri çekilip düşmana karşı dursunlar ve yerlerine henüz namaza durmamış olan diğer topluluk gelsin. Onlar da tedbirli şekilde ve silâhlarını yanlarına alarak seninle beraber namaz kılsınlar.” (Nisa Sûresi, 102)
Müslümanların bir kısmı namazdayken bir kişiye altı düşman düşüyordu. Buna rağmen Müslümanlar mağlûp olmamışlar, kesin bir zafer kazanmışlardı.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
|
Namazı engelleyemedi
İslâmiyetin ilk zamanlarıydı. Müşrikler tarafından Müslümanlara büyük ezalar ve cefalarda bulunuluyordu. İslâm’ın ilk anlarından beri hep karşı çıkan ve özellikle güçsüz Müslümanlara var gücüyle düşmanlık edip onları ezen, hatta şehit eden Ebu Cehil ve müşrikler hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı.
Eziyet için fırsat kollayan Ebu Cehil yine içi kin dolu bir hâldeyken Kureyşlilere şu soruyu sordu:
– Muhammed siz varken de ellerini yere koyup Allah’a secde ediyor mu?
Kureyşliler de ona:
– Evet, dediler.
Ebu Cehil:
– Lat ve Uzza’ya yemin ederim ki, eğer onu bu şekilde ibadet ederken görürsem ensesine ayağımı basarak yüzünü yere sürteceğim, demişti.
Bir gün Resulullah namaz kılıyordu. Ebu Cehil, ettiği yemini yerine getirmek için Efendimize (a.s.m.) doğru yöneldi. İçi kinle dolu, kendinden emin ve gururlu bir şekilde ettiği yemini yerine getirmek için Efendimizin (a.s.m.) boynuna basmak isterken birden bire herkes onun geri çekildiğini gördü. Ebu Cehil’e:
– Ne oluyor, diye sordular.
Ebu Cehil hâlâ olayın etkisinde ve korkarak şu cevabı verdi:
– Benimle onun arasında bir ateş hendeği vardı. Bazı kanatlar da gördüm.
Bu olaydan sonra Allah’ın Resulü (a.s.m.) şöyle buyurdu:
– Eğer yanıma gelseydi melekler onu parçalayacaktı.
***
Yine Ebu Cehil’in kabilesinden olan Velid ibni Muğire, Re sul-i Ekrem’e (a.s.m.) vurmak için bir taşı alıp, secdedeyken yanına gitti. Birden gözleri kapandı. Efendimizi (a.s.m.) Mescid-i Haram’da göremedi. Sonra geri döndü. Geri döndüğünde onu gönderenleri de göremiyordu, ama sadece seslerini işitebiliyordu.
Efendimiz (a.s.m.) namazını bitirinceye kadar gözleri bu şekilde kaldı. Ne zaman Efendimiz (a.s.m.) namazını bitirdi, onun da gözleri açıldı.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları Bu mesaj, citizen tarafından, 23.06.2009 01:44:28 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz
Peygamberimiz (a.s.m.), itinasız kılınan namazı, namaz saymazdı. Bir gün gelişigüzel namaz kılan bir kimseye:
– Dön de, namazını yeni baştan kıl. Çünkü sen namazı kılmış olmadın, dedi. Adam dönüp yine eskisi gibi kıldı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yine ona:
– Dön, yeni baştan kıl. Çünkü sen namazı kılmış olmadın, diye buyurdu ve bu ihtar üç defa vuku buldu. En sonunda adam:
– Seni hak din ve kitapla gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bundan başka türlüsünü bilmiyorum, bana doğrusunu öğret, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m.):
– Namaza duracağın zaman tekbir al. Sonra ne kadar kolayına gelirse, o kadar Kur’ân oku. Arkasından rükûa varıp, mutmain [azaların yatışmış] oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldırıp ayakta doğruluncaya kadar dur. Daha sonra, secdeye varıp mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldırıp mutmain oluncaya kadar otur. Bunu namazın bütününde böylece yap, dedi.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
|
Tesbihatın önemi
Muhacirlerin fakirleri Resulullah’a (a.s.m.) gelip dediler ki:
– Servet sahibi Müslümanlar derece ve nimetler bakımından bizi geçtiler… Resulullah da:
– Ne hususta, diye buyurunca, muhacir fakirler:
– Biz namaz kılıyoruz, onlar da kılıyor; biz oruç tutuyoruz, onlar da tutuyorlar; fakat onlar sadaka verdikleri halde biz veremiyoruz; onlar köle azad ediyorlar, biz edemiyoruz, dediler.
Bunun üzerine Peygamber (a.s.m.):
– Size, sizden ilerde bulunanlara yetişebileceğiniz, sizden geride, sizden aşağıda olanları geçebileceğiniz ve sizin yaptığınız gibi yapanlar müstesna, sizden başka kimsenin daha faziletli olamayacağı bir şey öğreteyim mi, buyurdu.
Muhacirlerin fakirleri:
– Evet, öğret, ey Allah’ın Resulü, diye cevap verdiler.
Peygamber Efendimiz de (a.s.m.):
– Her namazın sonunda otuz üçer defa sübhânallah (Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim), elhamdülillah (hamd Allah’a mahsustur), Allahü Ekber (Allah en büyüktür) deyiniz, buyurdu.
Muhacir fakirler, bir süre sonra Resulullah’a (a.s.m.) gelerek şöyle dediler:
– Mal ve servet sahibi kardeşlerimiz bizim bu yaptığımızı işitip onlar da böyle yaptılar.
Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:
– Bu, Allah’ın fazlıdır, dilediğine verir.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Ey îmân edenler! Sabır ve namazla Allah'ın yardımını isteyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.
Bakara Sûresi: 2/153
|
Namaz günahları affettirir
Resulullah (a.s.m.) ashabıyla mescitte idi. O esnada bir adam geldi ve:
– Ey Allah’ın Resulü, ben bir günah işledim, bana cezasını ver, dedi.
Resulullah adama cevap vermedi. Adam talebini tekrar etti. Aleyhissalâtü Vesselâm yine sustu. Derken namaz vakti girdi ve namaz kılındı. Resulullah (a.s.m.) namazdan çıkınca adam yine peşine düştü. Efendimizin (a.s.m.) vereceği cevabı merak eden Ebu Ümâme (r.a.) de adamı takip etti. Efendimiz adama:
– Evinden çıkınca güzelce abdest almış mıydın, diye sordu. Adam:
– Evet, ey Allah’ın Resulü, dedi.Bunun üzerine Efendimiz:
– Sonra da bizimle namaz kıldın mı, buyurdu. Adam:
– Evet ey Allah’ın Resulü, diye cevap verince, Efendimiz:
– Öyleyse Allah Teâlâ Hazretleri günahını affetti, müjdesini verdi.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah huzurunda eğilenlerle beraber siz de rükûa varın.
Bakara Sûresi: 2/43
|
Çok secdeyle bana yardım et”
Hz. Peygamber’in (a.s.m.) hizmetçisi olan Rebia bin Ka’b, geceleri Peygamberimizle (a.s.m.) birlikte kalır, onun abdest suyunu hazırlar ve diğer isteklerini karşılardı. Bir gün Efendimiz ona:
– Benden bir şey iste, buyurdu.
O da bütün Müslümanların en büyük arzularından biri olan şu isteğini dile getirdi:
– Cennette seninle beraber olmak istiyorum.
Peygamber Efendimiz de ona:
– Başka bir isteğin yok mu, diye sordu.
– Hayır, yok. Sadece bunu istiyorum, dedi.
Bunun üzerine ona şöyle buyurdu:
– Öyleyse, sık sık secde ederek, kendi hesabına, bana yardımcı ol.
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Gündüzün iki vaktinde ve gecenin gündüze yakın kısımlarında namaz kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu, güzelce düşünenler için bir öğüttür.
Hûd Sûresi: 11/114
|
Namazı engelleyenlere beddua
Hendek Savaşı sırasında düşman çok yoğun bir şekilde Peygamber Efendimiz (a.s.m) ve ashabını ok yağmuruna tutmuştu.
Efendimiz, üzerinde zırh, başında miğfer çadırının önünde duruyordu.
Hz. Cabir (r.a.) o ânı şu şekilde anlatıyordu:
– Müşrikler, o gün, bizimle durmadan çarpıştılar. Askerlerini takım takım ayırdılar. Halid bin Velid kumandasındaki büyük ve ağır bir fırkalarını Resulullah’ın (a.s.m.) bulunduğu yere yönelttiler. O gün, gecenin geç saatlerine kadar çarpıştılar.
Ne Resulullah ve nede Müslümanlar yerlerinden bir an bile ayrılma imkân ve fırsatını bulamadılar.
Çarpışma öylesine şiddetli devam ediyordu ki, Resul-i Kibriyâ Efendimiz, o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını bile vaktinde kılamamıştı.
Kendisini çocuklara taşlatanlara ve çok kereler eziyet edenlere bile beddua etmeyen Kâinatın Efendisi, namazını engelleyenlere karşı beddua etmekten çekinmedi:
– Onlar nasıl, güneş batıncaya kadar uğraştırıp, bizi namazımızdan alıkoydularsa, Allah da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun, dedi.
Daha sonra o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını ashabıyla birlikte kaza etti.
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Fakat bu, Allah'tan korkanlardan başkasına pek ağır gelir.
Bakara Sûresi: 2/45
|
Teheccüd, şeytanın düğümlerini çözer
Hz. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır:
– Sizin biriniz gece uyuyunca şeytan onun ense köküne üç düğüm atar.
Her düğüm atışında, “Önünde upuzun bir gece vardır, rahat uyu!” der.
O kimse uyanıp Allah’ı zikrederse, bir düğüm çözülür.
Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür.
Namaz da kılarsa şeytanın attığı bütün düğümler çözülür.
Artık o teheccüd sahibi, kötü düğümleri çözülmüş, dinç ve neşe içinde sabaha çıkar.
Fakat kalkıp zikretmez ve abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü kirli, tembel bir şekilde sabahlar...
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Kitâba sımsıkı sarılan ve namazı dosdoğru kılanlara gelince: Muhakkak ki Biz, iyiliğe çalışanların mükâfâtını asla zâyi etmeyiz.
A'râf Sûresi: 7/170
|
Cennetlik bir adam
Necid ahalisinden saçı karmakarışık, fakir bir kimse, Resulullah’a (a.s.m.) geldi. Uzaktan sesi güçlükle işitiliyor, fakat ne söylediği anlaşılmıyordu. Nihayet yaklaştı. Meğer İslâm’ın ne olduğunu soruyormuş...
Resulullah (a.s.m.) ona:
– Bir gün bir gece içinde beş namaz, diye buyurdu. Adamcağız:
– Bu namazlardan başka kılacağım namaz var mı, diye sordu. Resulullah:
– Hayır! Olmayacak. Kendiliğinden nafile olarak namaz kılarsan o ayrı, cevabını verdi. Bundan sonra Resulullah (a.s.m.) ona:
– Bir de ramazan orucu, dedi. Adamcağız yine:
– Bundan başka oruç tutacak mıyım, diye sordu. Resulullah:
– Hayır, olmayacak.Kendiliğinden nafile oruç tutarsan o ayrı, diye buyurdu.
Resulullah (a.s.m.) ona zekâtı da söyledi. Adamcağız yine:
– Üzerimde bundan başka sadaka olacak mı, diye sordu. Resulullah (a.s.m.):
– Hayır, olmayacak. Kendiliğinden sadaka verirsen o ayrı, diye buyurdu.
Bunun üzerine Necidli fakir:
– Vallahi bundan ne fazla ne de eksik bir şey yapacağım, diyerek arkasını dönüp gitti.
Resulullah da (a.s.m.):
– Eğer doğru söylüyorsa kurtuldu gitti! Cennetlik bir adam görmek isteyen şu adama baksın, buyurdu.
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.
Bakara Sûresi: 2/110
|
Namaz hidayetine sebep oldu
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) amcasının oğlu olan Hz. Ali (r.a.), “Allah’ın Aslanı” lâkabıyla da anılırdı. Hz. Ali’nin annesi, Peygamber Efendimize kendi çocuğu gibi bakan Fatıma binti Esed’dir. Hz. Ali, Müslümanlığı kabul eden ilk çocuktur.
Bir gün Peygamber Efendimiz ve eşi Hz. Hatice’yi namaz kılarken gördü. Onları hayran hayran izledi. Şimdiye kadar hiç böyle bir şey görmemişti. Namaz bitince:
– Bu yaptığınız nedir, diye sordu. Peygamber Efendimiz (a.s.m.):
– Ey Ali, bu Allah’ın seçtiği, beğendiği dindir. Seni bir olan Allah’a iman etmeye çağırıyorum. İnsana fayda ve zararı dokunmayan putlara tapmaktan sakındırıyorum, buyurdu. Bir an için duraklayan Hz. Ali:
– Bu, benim bu zamana kadar duyup işitmediğim bir şey. Babamın iznini almadan bir şey yapamam, diye konuştu.
O gün kimseye bu meseleyi açmadı. Geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığıyla birlikte kalbine bir ışık doğdu.
Doğruca Resulullah’ın (a.s.m.) huzuruna vardı, şöyle konuştu:
– Allah beni yaratırken babam Ebu Talib’e sormadı. Ben neden Allah’a iman edip ibadet etmek için gidip ona danışıp iznini alayım?
Böylece ilk Müslüman çocuk olma şerefini aldı.
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.
Nisa Sûresi:4/103
|
Haydi namaza...
Gözlerinin içi gülerek baktı Efendimiz (SAV) eşi Hatice Annemize... Ellerini tutup, avuçlarının içini açtı önce... Bu eller ona yar, bu eller ona ev olmuştu...
İşte bu sadık ellerle yönelip, Kıble’ye döneceklerdi yüzlerini... Kıble, onları avuç içlerinden tanıyacaktı. Ve namaz, Hatice’nin avuç içlerinden dönecekti aşkın kıblegahına...
Yeryüzünün ilk Müslümanlarıydı onlar. Dinlerinin direği olan namazı, avuçlarının içini açıp selamladıkları Kıble’ye doğrulttular...
Elleriyle sundular kulluklarını...
Tutunmak istedikleri Rableriydi...
Tutunmak istedikleri Rableriydi...
Allahım bizi bırakma, işte ellerimiz, sen bırakma dercesine...
Allahu Ekber dediler...
O Rab ki, kendisine açılan hiçbir avucu boş çevirmeyendi.
İlk tekbirlerini ilk namaz kılanların, ilan-ı aşk hükmüyle karşılayandı...
Sonra kıyama durdu Efendimiz...
O kıyamdayken, tüm kainat nefesini tutar gibi geldi Annemize.
Ağzından tane tane dökülen her bir sureye, kulak kesilerek amin dedi tüm yeryüzü.
Kıyamda iki dağ gibi oldular. Kıyamları onları, arza birer çivi gibi çaktı...
Huzurdaydılar, hazırdılar, emre amade olan omuzları Rablerine açıktı.
Allahu Ekber!
Dağların, altında paramparça olduğu kulluk yükü, onların omuzlarında yükselen şehadet onuruna dönüştü.
Dağları un ufak eden haşyet, esmalar halinde eşrefi mahlukatın kıyamına şahit kılındı...
“Rabbimiz işittik ve itaat ettik” dercesine zamanın tüm sesleri, onların kıyamında keşfettiler alçakgönüllüğü ve vakarı...
Dinin direğini o ilk kıyamda çattılar beraberce...
Direğin kendisi oldular böylece.
Yerle gök arasında bir cennet ağacı gibi, yerle göğü bitiştirdiler kıyamlarında...
Sonra secdeye uzanınca Son Elçi, eşi de onu takip etti.
Toprağın evladı olanlar, toprağa geri iade edildi...
Secde şunu öğretti ikisine de: Allah içiniz ve Allah’a dönücülerden...
Secde topraktı...
Hamuru topraktan karılanların Rablerine selamı toprağa değmekten geçti...
Alnını annesine öptürür gibi, yazgısını yeryüzüne teslim etti namaz kılan iki kişi...
Allah’a en yakın olan yer derdi Hatice’sine, secde için Resulullah (sav)...
Hiçbir yere sığmayıp da Mümin kulunun gönlüne sığan Rabb, elbette secdeye layık olan tek ilahtı...
Doksan dokuz ismin içinde Lafza-i Celal olan isim, sırrını burada açtı onlara...
O, Allah’tı!
O, Allah’tı!
Melek Mikail’den öğrendikleri şekliyle, Subhane Rabbiyel Ala! Deyip, secdeye düştüler...
Şehit düşer gibi.
Aşka düşer gibi.
Kar tanesi yeryüzüne düşer gibi...
Cemreler suya düşer gibi...
Secdeye düştüler...
Onlar namaz kıldılar...
Namaz ise, onları kul kıldı...
Sağ yanlarıyla sol yanları, sonsuza doğru ilelebet açılarak bir teklife dönüştü:
Esselamu Aleykum Ve Rahmetullah...
Esselamu Aleykum Ve Rahmetullah...
Sibel Eraslan - Vakit
İbrahim Suresi, 40. ayetteki duayla bitirelim:
«Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!»
Selametle...
|
Sadece gözünün şükrüne yetti
Cebrail (a.s.), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yanına geldi ve şöyle dedi:
– Ya Muhammed! Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, bizler şöyle bir olaya şahit olduk. Önceki ümmetler içinde bir kul vardı. Allahü Teala’ya bir adada beş yüz sene ibadet etti. Cenab-ı Hak, o adada onun için tatlı bir su çıkardı, bir de nar ağacı yarattı.
Ağaç her gece bir nar bitiriyordu; o da bu su ve nar ile gıdalanıyordu. Böylece ibadetine devam ediyordu. Bu kulun eceli yaklaşınca Allah’a ruhunu secde halinde alması için dua etti. Allah da duasını kabul buyurdu.
Bizler yeryüzüne inince ona uğruyorduk. Ruhu alındıktan sonra göğe yükseldiğimizde İlâhî ilimde bu kulun kıyametteki halini şöyle bulduk. O, Aziz ve Celil olan Allah’ın huzurunda durdurulur. Allah meleklerine:
– Kulumu rahmetimle cennete koyun, der. Adam:
– Ya Rabbi, beni amelimin karşılığı olarak cennetine koy, der.
Bu konuşma tam üç kez tekrarlanır. Bunun üzerine Ce nab-ı Hak, meleklerine:
– Bu kuluma verdiğim nimetlerle yaptığı ibadetleri bir ölçün, diye emreder. Melekler ölçerler, kulun yaptığı beş yüz senelik ibadet ancak gözünün görme nimetine karşılık gelir. Vücudunun diğer azaları şükürsüz kalır. Bunun üzerine Allah, meleklerine:
– Verdiğim nimetlere karşı şükretmeyen bu kulu ateşe atın, diye emreder. Melekler kulu ateşe doğru sürüklerler. O zaman kul:
– Ya Rabbi! Beni rahmetinle cennetine koy, diye yalvarır. Allah da meleklerine:
– Onu geri getirin, emrini verir. Kul İlâhî huzura getirilir. Allah:
– Ey kulum, sen hiçbir şey değilken seni kim yarattı, diye sorar. Adam:
– Sen yarattın ya Rabbi, der.
– Bu senden mi kaynaklandı, yoksa benim rahmetimle mi oldu?
– Benden değil, senin rahmetinle oldu.
– Sana beş yüz sene ibadet etme kuvvetini kim verdi?
– Sen verdin ya Rabbi.
– Diğer bütün nimetleri kim verdi?
– Sen verdin ya Rabbi.
– Evet, bütün bunlar Benim rahmetimle olmuştur; nihayet bunu anladın, seni de rahmetimle cennetime koyuyorum. Ey meleklerim bunu rahmetimle cennete koyun. Ey kulum sen bundan önce güzel bir kuldun, buyurur ve onu cennetine koyar.
Sonra Cebrail Aleyhisselâm şöyle der:
– Ey Muhammed, gördüğün gibi her şey ancak Allah’ın rahmetiyle olmaktadır.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
A'raf Sûresi:7/31
|
Yağmura vesile olan namaz
Bir yaz günü Hazret-i Enes’e bahçıvanı gelerek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı.
Bu haber üzerine Hazret-i Enes, Resulullah’ın (a.s.m.) “Herhangi bir ihtiyacı olan kimse iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a dua etsin” şeklindeki “hacet namazı” tavsiyesini hatırladı.
Su isteyerek abdest aldı ve namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:
– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sordu. Bahçıvan:
– Göremiyorum, dedi. Enes, tekrar içeri girip namaz kılmaya devam etti.
Birkaç kez bahçıvana:
– Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun, diye sorunca adam:
– Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi.
Bunun üzerine Enes namazını ve duasını sürdürdü. Az sonra bahçıvan Hazret-i Enes’in yanına girdi ve:
– Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağmaya başladı, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Enes:
– Haydi, ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığına bak, dedi.
Bahçıvan etrafı dolaştığında, yağmurun sadece Hazret-i Enes’in büyük bahçesine yağdığını gördü.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen,namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
Bakara Sûresi: 2/277
|
Oklar namazına engel olamadı
Resul-i Ekrem'in de (a.s.m.) katıldığı “Zâtü’r-Ri kâ” Savaşı’nda, Müslümanlardan biri, müşrik bir adamın muharebe yerinde bulunan eşini öldürmüştü. Ölen kadının içi kinle dolu olan kocası da:
– Vallahi ben de bir Müslüman’ı öldüreceğim, diye yemin etmişti.
Bir süre Resulullah (a.s.m.) ve arkadaşlarının arkasından onları izlemeye devam etti. Bir yerde mola verilmişti. Efendimiz:
– Bu gece istirahatimizde bize kim nöbetçilik yapacak, diye sordu. Muhacir ve Ensar’dan iki sahabe, Ammar bin Yasir (r.a) ile Abbâd bin Bişr (r.a.) cevap verdiler:
– Ya Resulallah, biz nöbet tutarız. Efendimiz (a.s.m.):
– Öyleyse şu vadinin giriş kısmında nöbet tutun, dedi.
Bunun üzerine nöbet yerlerine büyük bir sevinçle gittiler. Nöbete başlayacakları sırada Abbâd, Ammar’a:
— Gecenin hangi bölümünde nöbette olmamı istersin, diye sordu. Ammar da:
– Gecenin ilk bölümünde sen nöbet tut, dedi.
Bunun üzerine Ammar, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanında uyumaya başladı. Nöbete duran Abbâd da, çevrenin sakin olduğunu görünce vaktini değerlendirmek için gece namazına durdu.
Abbâd bin Bişr, gecenin sessizliğinin verdiği huzurla namaza kendini vermiş, bütün benliğiyle Allah’a ibadet etmenin hazzını yaşıyordu.
Bu sırada, eşi öldürülen müşrik, çok uzak mesafedeki karaltıyı görünce, yayına bir ok yerleştirdi ve bıraktı. Ok eliyle koymuş gibi, Hz. Abbâd’ın vücuduna saplandı. Bu sırada Abbâd, on bir sayfalık Kehf Sûresi’nin ortalarına gelmişti. Eliyle oku çıkardı ve namaz kılmaya devam etti.
Biraz bekleyen müşrik, önceki okun yerini bulmadığını sanarak Abbâd’a ikinci okunu da fırlattı. İkinci ok da eliyle koymuş gibi namazda olan Abbâd bin Bişr’e saplanmıştı.
Bu oku da aldırmadan çıkardı ve namazına devam etti. Sanki atılan oklar onun vücuduna saplanmamış gibi huşû içinde namaz kılıyordu.
Büyük bir öfkeye kapılan müşrik, bu okun da isabet etmediğini düşünerek üçüncü bir ok fırlattı. Üçüncü okun da eliyle koymuş gibi isabet ettiği Abbâd bu oku da çıkardı. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. Müşrik, onların iki kişi olduklarını görünce kaçtı.
Ammar, saplanan üç oku ve arkadaşından akan kanları görünce şaşkına dönmüştü:
– Sübhânallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın, diye sordu. Hz. Abbâd, yaptığından gayet memnun ve huzur dolu bir sesle şu ibretli cevabı verdi:
– Öyle bir sûre okuyordum ki kesmek istemedim. Eğer Resulullah’ın verdiği görevin aksamasından korkmasaydım, ölünceye kadar namaz kılmaya devam ederdim, dedi.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.
Nisa Sûresi:4/162
Bu mesaj, citizen tarafından, 04.07.2009 02:25:46 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Gece namazı ateşten korur
Abdullah bin Ömer Hazretleri, Ashâb-ı Kiramın büyüklerinden olup, dört büyük halifeden Hz. Ömer’in (r.a.) oğludur.
Abdullah bin Ömer (r.a.) gençliğinde sık sık mescitte uyurdu. O sıralarda herkes rüyasını Peygamberimize (a.s.m.) anlatırdı. Bir gece garip bir rüya gördü. Önünde ateşten bir kuyu vardı. Melekler onu kuyunun yanı başına bırakmışlardı. İçinde yanan insanların sesleri duyuluyordu. İbn-i Ömer:
– Ateşten Allah’a sığınırım, diye dua ediyordu.
Yananları tanıyordu sanki... Sonra başka bir melek çıkageldi. Ona:
– Sen hiç korkma, dedi.
Bu rüyayı Peygamberimizin (a.s.m.) eşi Hafsa Validemize (r.a.) anlattı. Hafsa Validemiz de Peygamberimize (a.s.m.) aktarmıştı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
– Abdullah bin Ömer ne iyi bir insandır! Bir de gece namazını kılsa, buyurdu.
Mesajı alan İbn-i Ömer, bundan sonra geceleri az uyumaya ve ibadet etmeye başladı.
***
İbni Ömer (r.a.) cemaatle namaz kılmaya o kadar çok önem verirdi ki, şayet yatsı namazını cemaatle kılamazsa gecenin tümünü ibadetle geçirirdi.
Abdullah bin Ömer’in tâdil-i erkân ile namaz kılmasına herkes hayran olurdu. Hatta Tabiînin büyüklerinden Tâvus Hazretleri:
– Onun gibi dikkatli namaz kılan birini görmedim, derdi.
***
İbni Ömer (r.a.) Kur’ân okurken manasına o kadar kendisini verirdi ki, hâlden hâle girerdi. Bir gün Mutaffifîn Sûresi’ ni okuyordu. “O gün tüm insanlar, Âlemlerin Rabbi için kalkıp dikilirler” meâlindeki âyete gelince sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Secdeye vardı. Ondan sonra okumaya devam edemedi.
***
Abdullah bin Ömer, “İman edenlerin, Allah’ın zikirleriyle kalplerinin huşû içinde yumuşaması zamanı gelmedi mi?” âyetine geldiği zaman hüngür hüngür ağlardı.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.
Mâide Sûresi:5/58
|
Hz. Fatıma ve sabah namazı
Hz. Fatıma Validemiz (r.a.), henüz süt emmekte olan Hazret-i Hüseyin hastalandığı için sabaha kadar uyuyamamıştı. Evlâdının inleyişi karşısında gözlerine sabaha kadar uyku girmedi. Hz. Hüseyin sabaha doğru bir ara uyur gibi olduğunda, Hz. Fatıma bulduğu ilk fırsatta kâinatın sahibine yönelerek sabah namazını eda etmişti. Kendisini çaresiz bırakan uykuya ancak bundan sonra vakit ayırabilmişti.
Sonra, mescid-i şerifte sabah namazını kıldıran Peygamber Efendimiz (a.s.m.), âdeti üzere onun evine teşrif etmişlerdi. Hazret-i Fatıma Validemizi uyur vaziyette görünce, onun sabah namazını kılmadığını sandı.
– Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça cennete gireceğini zannetme, diyerek, namazın hiçbir şekilde ihmal edilemeyeceğini belirtti. Buna karşılık Hz. Fatıma:
– Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım. Sabah namazını kılıp yattım, deme gereği duydu. O zaman Efendimiz (a.s.m.), sevgili kızını şöyle müjdeledi:
– Müjdeler olsun sana kızım! Âhirette böyle sıkıntılar görmeyeceksin.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.
Tevbe Sûresi:9/71
|
Ayağındaki oku namazda çıkardılar
Yüce Efendimizi (a.s.m.) rehber edinen ashabının ve İslâm büyüklerinin namaz kılışı çok muhteşemdir.
İbn-i Mes’ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur, namaz kılarken evdekilerin konuşmalarını bile duymazdı. Hz. Ali Efendimizin (r.a.) namaz vakti girdiğinde hâli değişir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda şöyle derdi:
– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah’ın yerlere ve göklere teklif edip de onların yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiş bulunuyorum. Yüklendiğim bu İlâhî emaneti en güzel şekilde eda edip edemeyeceğimi de bilmiyorum...
Yine o muhteşem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah’a yönelip maddî hiçbir şeyi hissetmediği için bu yola başvurmuştu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıştı ki, namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile bağlantısını kesiyordu.
Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüştü. Hz. Ali (r.a.), ameliyat bittiğinde, şu soruyu sormuştu:
– Oku çıkardınız mı?
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
Mü'minûn Sûresi:23/2
|
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
Mü'minûn Sûresi:23/9
|
İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
Mü'minûn Sûresi:23/10
|
|
(Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.
Mü'minûn Sûresi:23/11
|
|
sayın citizen;Namaz hikayeleri paylaşımlarını beğenerek ve ilgi ile takip ediyorum teşekkürler...2007 yılında ülkemizde bir okulun bodrumunda namaz kıldıkları için özür dilemeleri gerektiren haberlere kayıtsız kalamamış bu yazıyı paylaşmıştım ve hikayelerine bende kendi düşüncelerimi eklemek istedim ,böldüğüm için af ola...(şayet namaz kılmak suç ise sanırım idamım haktır =)
Namaz kıldığım ve doğru olduğum için özür dilerim sayın ulusum(!)
Namaz kıldığım ve doğru olduğum için özür dilerim sayın ulusum (!) İslam’ın şartlarından biri olan ve Kur’an-ı Kerim’de en çok bahsedilen, dinimizin direği olan namazı önemsediğim ve önemli kıldığım için de… Miraç’tan hediye gelen ve Efendimiz’i örnek alarak kitaplardan da nasıl kılınacağını araştırdığım için özür dilerim.
Namaz kılarak huzur-u daimî olduğum için özür dilerim. Bir gaz lambasının nasıl ki dışındaki camı içindeki ateşi korur; namazımı kılarak uyuşturucu, eroin, alkol ve birçok suçtan korunduğum için de özür dilerim.
Bizi Yaratan’a sonsuz nimet veren Zülcelal ve İkram sahibi olan Allah-u Teala’ya namaz kılarak en kapsamlı ibadet şükrümü sunduğum için özür dilerim. Avrupa ülkelerinde kendi dinlerini tanısınlar diye gençlere para veriliyor, kiliselere gidilmesi için alışveriş merkezleri kapatılıyor. Para, menfaat beklentisiyle ya da can sıkıntısından değil, içimden geldiği için kıldığım namazlardan özür dilerim! Camilerimizi cemaatsiz bırakmadığımız için özür dilerim.
Her ezan duyuşumda şükreden beynim ve kalbim adına özür dilerim! Beslenen ruhum ve güçlenen bedenim namına da… Namaz kılarak şirk ve küfre düşmekten, ahlaksızlıktan-düşüncesizlikten korunduğum ve ülkeme örnek olan gençlerden biri olduğum için özür dilerim! Dünyada gerekse ahirette Rabb’imin rızasını kazanmaya çalıştığım için ve insanların kurmuş olduğu gereksiz, uyduruk yasaklara uymadığım için özür dilerim. Her namazımın içinde-dışında evrene ve kâinatın şerefli varlığı insanlara dua ettiğim için özür dilerim. Aklın ve namusun ilelebet koruyucusu olacak İslam’ın beş şartına önem verdiğim için. Namazı sevdiğim için, tüm özürlü zihinlere tek tek özür dilerim.
|
Yaralıyken bile sabah namazını kıldı
Peygamberimizin (a.s.m.) güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir engel tanımazlardı. Namaz yolunda savaş, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.
Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikaste uğramıştı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmişti.
– Yemek ister misin, diye sormuşlardı.
– Hayır, cevabını vermişti.
– Su içer misiniz?
– Hayır.
Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:
– Namaz kılacak mısınız, diye sormuşlardı.
Hz. Ömer’in âdeta gözleri parlamış, yavaş yavaş enerjisi tükenmekte olan vücuduna can gelmişti.
– Evet, kılacağım, dedi.
O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmış, namazı terk etmeyi aklından bile geçirmemişti.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler."
İbrahim Sûresi:14/37
|
Namaz kılmaktan usanmazdı
Peygamberimizin (a.s.m.) hanımlarından Hz. Zeynep Validemiz, ibadetlerine çok düşkündü. Saatlerce nafile namaz kılar, yine usanmazdı.
Bir gün Hz. Peygamber (a.s.m.) mescide girince, iki sütun arasına çekilmiş bir ip gördü.
– Bu ip neyin nesidir, diye sahabelere sordu.
– Hz. Zeyneb’in ipidir. Gece ayakta namaz kılmaktan yorulunca ona asılarak devam eder, cevabını verdiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m.):
– Hayır, böyle olmaz. Onu hemen çözün. Sizden biriniz zinde olduğu sürece namazını ayakta kılsın, yorulunca da oturarak devam etsin, buyurdu.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.
Ra'd Sûresi:13/22
|
Namazdayken konuşulanları duymazdı
Sahabelerin büyüklerinden olan Abdullah bin Mes’ud (r.a.), namaz kılacağı zaman “dürülmüş elbise” gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler şaşırırdı...
Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin konuştuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:
– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.
Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huşûunu hiçbir şeyin bozamayacağını bildiği için şu cevabı verirdi:
– İstediğinizi konuşun... Ben namazdayken sizin konuştuklarınızı duymuyorum.
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir
Ankebût Sûresi:29/45
|
Allah razı olsun Bu mesaj, m1gin tarafından, 11.07.2009 13:05:14 itibariyle düzenlenmiştir.
|
“Yahudiler gibi sallanmayın!”
Sahabelerden Ümmü Ruman (r.a.), namaz kılarken sallanıyordu. Onu bu halde gören eşi Hazret-i Ebu Bekir, öyle bir azarladı ki, Ümmü Ruman neredeyse namazdan çıkacaktı.
Daha sonra Hz. Ebû Bekir, şiddetle uyarmasının sebebini şöyle açıkladı:
– Resulullah (a.s.m.) şöyle buyuruyordu: “Herhangi biriniz namaza durduğunda her tarafı sakin olsun, Yahudiler gibi sallanmasın. Zira namazda her tarafın sükûnet içinde olması, namazın tamamındandır.”
Namazı Yaşayanlar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.
Rûm Sûresi:30/31
|
Peygamberimizin (a.s.m.) son sözü, "namaz" oldu
Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) vefat edeceği gün sabah vakti, kendisinde bir hafiflik görüldü. Yanındakiler sevinerek, iyidir diye ayrılıp işlerine gittiler. Yanında yalnız kadınlar kaldı. Böyle ümitle ferahlık arasında iken Resul-i Ekrem (a.s.m.):
– Kadınlar çıksın, bu melek yanıma girmek istiyor, dedi.
Herkes çıktı, yalnız Hz. Aişe kalmıştı. Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) başı onun kucağındaydı. Meleği karşılamak üzere Efendimiz (a.s.m.) oturdu. O da evin bir köşesine çekilmişti.
Bir müddet melekle konuştuktan sonra tekrar Âişe Validemizi çağırdı ve başını onun kucağına koydu. Kadınlarada içeri girmelerini söyledi. Hz. Aişe, Resul-i Ekrem’e (a.s.m.):
– Bu melek, Hz. Cebrail’e (a.s.) benzemiyordu, dedi.
Resul-i Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurdu:
– Evet, ya Aişe, bu, ölüm meleği idi. Bana geldi ve “Allahu Teâlâ beni sana gönderdi ve iznin olmadan yanına girmememi emretti. İzin vermezsen geri dönerim, izin verirsen girerim. Ve yine sen müsaade etmeden ruhunu almamamı bana emretti. Emrin nedir?” diye sordu. Ben de kendisine “Ceb rail gelinceye kadar benden uzaklaş” dedim. İşte şimdi Cebrail’in gelme saatidir.
Hz. Aişe bunun üzerine, “Ne bir fikir yürütecek ne de bir cevaba muktedir olacak durumda idik. Büyük bir felâketle karşılaşmış olarak dehşet içinde kaldık. İşin önemine binaen kimsenin ağzından ses çıkmıyor, ehl-i beyt dehşet içinde bekliyordu. Tam bu sırada Hz. Cebrail’in (a.s.) kapıya geldiğini anladım. Selâm verdi, kadınlar çıktı. Hz. Cebrail (a.s.) girdi ve Resul-i Ekrem’e:
– Allah Teâlâ’nın sana selâmı vardır, kendini nasıl bulduğunu sana soruyor. Şüphesiz O, senin nasıl olduğunu daha iyi bilir, ancak senin kerem ve şerefini artırmayı ve ümmetin arasında örnek olmayı kast etmiştir, dedi.
Resul-i Ekrem (a.s.m.):
– Kendimi sancılar içinde buluyorum, dedi. Hz. Cebrail de (a.s.):
– Sana müjde olsun! Allah Teâlâ seni vaat ettiği mevkilere yükseltmek için bu acı ve sancıları sana vermiştir, dedi. Resul-i Ekrem (a.s.m.):
– Ey Cebrail, ölüm meleği yanıma girmek için izin istedi, dedi ve olayı anlattı. Hz. Cebrail (a.s.):
– Ya Resulallah, Rabbin sana müştaktır, senden başka hiç kimseden böyle bir müsaade istememiş ve istemeyecektir. Allah Teâlâ böylece senin şerefini tamamlamak istiyor, dedi. Resul-i Ekrem:
– O hâlde Azrail gelinceye kadar ayrılma, dedi. Kadınların içeri girmesine izin verildi. Resul-i Ekrem, Hz. Fâtıma’ya:
— Yaklaş, diye buyurdu. Hz. Fatıma Resul-ü Ekrem’e doğru eğildi. Efendimiz (a.s.m.) ona gizlice bir şeyler söyledi ve gözleri yaşlı olarak başını kaldırdı. Resul-i Ekrem tekrar Hz. Fatıma’ya:
– Yaklaş, diye buyurdu. Bu defa da kulağına bir şeyler fısıldadı ve Hz. Fatıma gülümseyerek başını kaldırdı.
Tabii bu durum, Hz. Aişe başta olmak üzere odadaki kadınları meraklandırdı. Hz. Aişe sonra bir fırsatında Hz. Fatıma’ ya bu durumu sordu. O da:
– Birinci seferinde Resul-i Ekrem (a.s.m.) bana, “Ben bugün ölüyorum” diye buyurdu ve ona ağladım. İkinci seferinde, “Ben Allah’a dua ettim; ehl-i beytimden ilk olarak seni bana ulaştırmasını ve seni benimle bir arada bulundurmasını istedim” şeklinde buyurdu, buna da güldüm, dedi ve oğullarını kendisine çekerek başlarını kokladı.
Tam bu sırada ölüm meleği geldi, selâm verdi ve içeri girmek için izin istedi. İzin verildi, içeri girdi ve:
– Ya Muhammed, ne emrediyorsun, diye sordu. Resul-i Ekrem (a.s.m.):
– Şu anda beni Rabbime ulaştır, buyurdu. Hz. Azrail de (a.s.):
– Olur, seni bugün Rabbine ulaştırırım, çünkü Rabbin sana müştaktır. Senin dışında hiç kimse hakkında böyle bir tereddüde meydan vermedi. Senden başka kimseden izin almamı emretmedi. Fakat senin saatin yakındır, dedi ve ayrıldı. Bu sırada Hz. Cebrail (a.s.) gelerek selâm verdi ve:
– Vahiy dürüldüğü gibi dünya da benim için dürülmüş oldu. Artık ne dünyanın bende bir ihtiyacı ve ne de benim dünyada bir ihtiyacım kaldı. Bu, benim yeryüzüne son inişimdir, dedi.
Kimsenin ses çıkaracak durumu yoktu. Hz. Aişe, Efendimizin (a.s.m.) mübarek başını göğsü arasına aldı ve Efendimizin (a.s.m.) göğsünü tuttu. Bu sırada Efendimiz kısa bir baygınlık geçirdi. Sonra alnından inci tanesi gibi terler akmaya başladı. Hz. Aişe terini sildi ve şöyle dedi:
– Böyle güzel koku hiç almış değilim. Sonra ayılınca:
– Anam babam sana feda olsun, bu terler ne idi, dedi. Resul-i Ekrem (a.s.m.):
– Mü’minin ruhu ter ile, kâfirin ruhu ise merkebin canı gibi ağız ve burun deliklerinden çıkar, buyurdu. İşte ancak o zaman Hz. Aişe ve yanındaki kadınların aklı başına gelmişti, korku dolu bir halde hemen erkekleri çağırdılar.
İlk gelen erkek, Hz. Aişe’nin babasının ona gönderdiği, kardeşi Abdurrahman’dı. Ne yazık ki o bile Resul-i Ekrem’in hayatına yetişememişti. Allah Teâlâ, Cebrail ve Mikail’i görevlendirdiği için vazifeyi onlar üzerlerine almışlardı da hiçbir erkek ölümü ânında yanında bulunamamıştı. Resul-i Ekrem (a.s.m.) kendinden geçip baygınlık geçirdiği sırada da, sanki “Hangisini tercih ediyorsun?” diye bir muhayyerlik içinde, “Hayır, Refik-i Â’lâ’yı istiyorum” buyurmuştu. Dili açıldığı ve baygınlığı geçtiği vakit kadınlara döndü:
– Namaz, namaz; zira siz namaza devam ettiğiniz müddetçe dine bağlısınız. Onun için hepiniz namaza devam ediniz, buyurdu ve “namaz, namaz” diye diye ruhunu teslim etti.
Namazı Yaşayanar/Said Demirtaş/Nesil Yayınları
"Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan korkun" (diye de emredildik). O, huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tır.
En'am Sûresi:6/72
Bu mesaj, citizen tarafından, 12.07.2009 01:58:05 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Allah Rasulü'nü Gülderen Amel: Namaz
M. Emin Yıldırım
Vakit Gazetesi 26 Ağustos 2006
Hicri 11.yıl Alemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in kendi ifadesi ileRefik-i A’la’ya doğru yolculuğa çıktığı tarihtir. Efendimiz’in (s.a.v.) vefatı öncesi son on üç günü bizler için çok önemlidir ve derinlemesine tahlil edilmelidir. Çünkü Allah Resulü bu zaman zarfında sürekli ashabına hassasiyetlerini, neye ne kadar önem verdiğini,ümmetine neleri nasıl tavsiye ettiğini bildirmiştir. Efendimiz’in (a.s.) bu günlerde en fazla üzerinde durduğu husus neydi diye araştıracak olursak, bunun namaz olduğunu görürüz. İsterseniz kısa bir yolculuğa çıkalım ve Allah Resulü’nün o günlerini hızlı bir biçimde gözlerimizde canlandıralım.
Bir gece vakti kalkmış, Baki Kabristanlığına gitmiş, kabir sakinlerine selam verip oturmuş, onlar için dua ve istiğfarda bulunmuştu. O günden sonra iyice fenalaşmış, eşlerinden izin alarak, Hz. Aişe’nin odasında kalmaya başlamıştı. Şiddetli bir baş ağrısına duçar olmuştu. Öyle ki Bilal’in Hayye ala’s salâhhaykırışını duyunca başını mendillerle bağlayarak büyük bir zorlukla Mescide gelebilmişti. Vakit akşamdı. Mihrabına geçti, Sahabe son kez O’nun arkasında namaz kılacaktı. O namazda; mübarek dudaklardan, Mürselat Sûresi süzülmüştü. Allah Resulü namazdan sonra odasına çekilmişti. Yatsı vakti gelince Bilal yeniden gelmişti. O gür sesi ile Efendimiz’e namaz vaktinin geldiğini haber vermişti. Ama Allah Resulü bir türlü yerinden kalkamıyordu. Su istedi, elini,yüzünü yıkayıp,abdest aldı. Ayağa kalktı, Mescide gitmek üzere yürümeye başladı. Birkaç adım atmıştı ki, oracıkta düşüp bayıldı. Bir müddet sonra uyandı. Ağzından çıkan tek kelimeydi. Namaz diyordu. Namaz,ah namaz diye inliyordu.“Müslümanlar namaz kıldı mı?” diye sordu. “Hayır; İnsanlar sizi bekliyor” dediler. Bir daha su istedi, boy abdesti aldı. Yeniden Mescide doğru yöneldi. Ama yine yürümeyerek bayıldı. Bir müddet sonra gözünü açınca aynı soru yeniden dudaklarından döküldü: “İnsanlar namaz kıldı mı?” Cevap yine aynıydı: “Hayır.” Nasıl namaz kılacaklardı ki? Mihrabın sahibi olmadan, o güzide cemaat nasıl namaza durabilirlerdi ki? Resulullah (s.a.v.) üçüncü kez su istedi, yıkanıp abdest aldı. Ama bu sefer hiç yerinden kalkamadı. Yürüyecek hali kendinde bulamayınca; “Söyleyin Ebubekir’e namazı kıldırsın” buyurdu. Hz.Aişe bazı mülahazalarla bu emri biraz ağırdan alınca, gadaplandı ve mihrabın kendinden sonraki sahibini işaret edercesine emrini yeniledi.
Bunun üzerine Hz.Ebubekir mihraba geçti ve gözyaşları içerisinde Müslümanlara namaz kıldırdı. Allah Resulü hasta yatağında Ebubekir’in her sesini duyduğunda tebessüm ediyor, ümmetinin selameti için dualarda bulunuyordu. Hz.Ebubekir, Allah Resulü hayattayken 17 vakit namaz kıldırmıştı.
Bir öğle namazı vakti idi. Cemaat yine Ebubekir’in arkasında saf bağlamış, El-Vahid olan Allah’a yönelmiş, tevhidin etrafında vahdet etmişlerdi. Resulullah (s.a.v.) odasından çıkmış, ümmetini o halde görünce mübarek dişleri görünürcesine gülmüştü. Ümmetin o hali hasta yatağında Seyyid-i Ruhu Enam’ı hoşnut etmişti. Mihraba doğru yürüdü. Ebubekir O’nun gelişini görünce mihrabı asıl sahibine bırakmak için harekete geçti. Ama O (s.a.v.), buna müsaade etmedi. Hz.Ebubekir böyle bir şerefe de nail olacak ve bu hatırayı hep hüzünle ama büyük bir iftiharla anlatacaktı. O namaz Resulullah’ın ashabı ile son namazı idi. Efendimiz o son namaz ve hutbesinden sonra da dünya hayatına veda etti.
Allah Resulü’nü güldüren amel, namazdı. Ümmetinin hep bir arada aynı ruh hali ile Rablerine yönelmesi idi.
Bu mesaj, citizen tarafından, 14.07.2009 02:30:30 itibariyle düzenlenmiştir.
|
NAMAZIN FAYDALARI
Sağlık açısından namazın hikmetleri:
İbadetlerin bir hedefi de,insanı ruhen ve bedenen sağlam tutmak,ruhi ve bedeni hastalıklara karşı korumak;hatta malının sağlığını bile korumaktır.Çünkü namaz gibi ibadet ve yıkanmayı Ön şart kabul etmekle beden temizliğine,özellikle namaz,oruç ve hac insanın ruhi temizliğe vasıtasıdır.
Genelde bazı hastalıklar vardır ki,sebebi mikrobiktir,insanın cismine arız olur.Bazı hastalıklar da vardır ki,sebebi mikrobik değildir,yani ruhidir,insanın ruhi fonksiyonlarına ve yaşantısına arız olur.Fakat bununla beraber arasında kesin bir kategorik bir ayrım olmadığından ,bedeni bir hastalık,bazen ruhi yaşantıyı da hasta ettiği gibi,ruhi bir hastalık bazen bedeni de etkileyebilir.O halde tam sağlıklı bir kişilik için hem bedeni hem de ruhu dengeli bir şekilde sağlıklı tutmak gerekir.İslam,namaz ve diğer ibadet sistemiyle her türlü hastalığa karşı hem koruyucu bir hekimlik ,hem de iyileştirici etkin bir ilaçtır.
Namaz bütün erkanıyla Allah’ı hatırlama ve zikretmektir.Allah’ı zikretmek olan namaz,insanın bedenine,hem de ruhuna şifadır.Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:”Onlar inanmışlar,kalbleri Allah’ı zikirle huzura kavuşur.”(Ra’d Suresi:28)Yine:”Rablerinden korkanların bu kitaptan tüyleri ürperir,sonra hem derileri,hem de kalbleri Allah’ın zikriyle yumuşar ve yatışır.”(Zümer Suresi:23) Bir hadis-i şerifte,”Namazda şifa vardır.”(Ahmed ibn.-i Hanbel:2/390) buyurulur.
Namazı yalnız bir beden eğitimi gibi gören bazı yanlış anlayışlara cevap olarak,şunları söyleye biliriz:
Beş vakit namazda 40 rek’at ve 80 secde var.Her gün kaç jimnastikçi bu kadar hareket yapar?
Namaz yavaş yavaş kılınır.Kalp yorulmaz.
Namaz günde beş ayrı vakitte kılınır.Kaç jimnastikçi günde beş defa ayrı ayrı zamanlarda beden eğitimi hareketi yapar?Yolculuk yaparken bile namaz terk edilmez.
Namaz ömrünün sonuna kadar farzdır.Ömrünün sonuna kadar kaç jimnastikçi beden eğitimi hareketlerini sürdürür?
Namaz kılmak için abdest almak şarttır.Bazı durumlarda boy abdesti gerekir.Halbuki,jimnastik yapmak için böyle bir mecburiyet yoktur.
Sabah namazı 4 rek’at,öğle 10,ikindi 8,akşam 5,yatsı 13rek’at.Hepsi kırk rek’at.Her rek’atta 2 defe secdeye giden mü’min günde 80 defa yatar kalkar.Hiçbir jimnastikçi günde seksen defa muntazam bu hareketi yapamaz.Bu jimnastikçiler o da yalnız sabahları olmak şartıyla günde yirmi veya otuz defa hareket ederler.Yaptıkları hareketler hızlı olduğundan çoğu kez kalblerini yorarlar,hareketinden sonra yorgun düşerler.Bütün gün de hareket etmediklerinden vücutlarında kalori toplanmasının,yağlanmanın önüne geçemezler.Namazda ise hareketler yavaştır.Bu hareketler Kalbi yormaz,günün değişik saatlerinde olduğu için insanı devamlı dinç tutar.Yağlanmaya ve kalori depolanmasına mâni olur.
İnsan hayatında kanın yeri büyüktür.Kalp,kanı vücudun en ücra yerlerine kadar ulaştırmak üzere pompalar Kalbin bu işi yapabilmesi için daima olarak dinç olması gerekir.Bir de bu kan gönderme işinde kalbe yardımcı olunabilmesi için,o hücrenin kanile iyice sulanması veyahut kanlanması gerekmektedir.Nasıl bir bahçıvan sebzelerin iyice yetişmesi için bahçeyi her zaman sulaması gerekirse,dokulardaki kan dolaşımı,yani hücrelerin iyice kanla sulanması gerekmektedir.
Namaz kılanların gözleri 80 defa yere eğildiklerinden daha kuvvetli kan devranına malik olur.Göz tansiyonunda artma olmaz ve ön kameradaki sıvının devamlı değişmesi temin edilmiş olur.Glokom ve buna benzer vahim göz hastalıklarının namaz kılanlarda daha az görülmesi bu yüzdendir.
Namaz kılan insanların gerek kalça,gerek diz ve gerekse ayak bileği ve kol omuzu,dirsek ve el bileği eklemleri de devamlı işleyen bir makine gibi olduğundan,eklemlerde meydana gelecek bütün romatizma hastalıklarından,dejeneratif hastalıklardan salim oldukları apaçık ortadadır.Zaten bu hastalıklar İslam dini ile yakından uzaktan alakası olmayan Hıristiyanlarda ve namaz kılmayan insanlarda daha fazla görülürler.Bu eklem hastalıklarından insanı koruması bile namazın en iyi taraflarından birini teşkil eder.
Beden ve ruh sağlığı açısından namaz:
Göz merceklerinin dinlenebildiği en rahat mesafe bir buçuk metreye bakmaktır.Göz merceklerimiz ancak kasılmadan bu mesafeyi gördüğü zaman rahatlar.Namaz kılan,secde yerine baktığında göz mercekleri dinlenmektedir.günde kırk rek’at hesabı ile bu dinlenme takriben bir saat tutar ki,bu nimet göz için bulunmaz bir sağlık reçetesidir.
Vücudun en çok zahmet çeken organları eklemlerdir.Bunların tümü namaz motifi içinde yıpranmışlıklarını giderir,tam sağlığa kavuşur.Namaz dışında hiçbir hareket rejimi eklemlere böyle bir sağlık sağlamaz.
Ayrıca namazın ibadet disiplini içinde devamlılığı eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve duygusal sistemle ilgisinde fevkalade önemli özelliği,elektromanyetik eksenleridir.Namaz hareketleri sırasında bu eksenler en ideal çizgilere gelir.Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik etkiler sonucu göğüs nahiyesinde hissettikleri huzursuzluklara namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmaz.
Namazın ruhi yapımıza getirdiği rahatlamalar:
Hiç değilse günde kırk rek’at namazda bir saat dünya telaşının hırçın etkilerinden uzaklaşırız.
Namaz kılanlar namazlarını devam ettirebilmek için,ayet-i kerimenin de emrettiği gibi,aşırılıklardan,dolayısıyla şerlerden uzak kalır.İhtiras ve buna bağlı streslerden de büyük ölçüde kurtulur.
Namaz kılanlarda tevekkül duygusu otomatik olarak gelişir.Ruh hastalıklarında büyük etkisi olan vesvese böylece tahrip imkanı bulamaz.Şüphesiz şeklen de olsa namaz kılanlar, imanın hiç değilse en yüzeyde taktikçisi olduğundan,ruhi yapılarında birbirine zıt kargaşalar yerine sentezini bulmuş rahatlıklar vardır.
Bu mesaj, m1gin tarafından, 25.10.2011 17:44:20 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Şehre taşındığımızda yerleştiğimiz ilk ev dededen kalma eskice bir gecekondu idi.Alt katta bulunan bodrum; kışlık yakacakları koyacak şekilde düzenlenmişti. Ancak yağmur yağdığında su birikmesi olduğu için istenilen şekilde kullanılamamıştı. Rutubetli bir yer olarak çeşitli haşerelerin, özellikle de rutubet böceklerinin ve akreplerin yuvası haline gelmişti.
Evin itina ile yapılmamış iç tabanı rutubetli havanın, böceklerinin ve hatta akreplerin girmesine olanak sağlıyordu. Bendeniz bu duruma bir türlü alışamamıştım özellikle akrepleri gördüğüm her seferinde aynı drecede korku çığlık atardım.
Namaza alışmaya başlamam, bu evde oturduğumuz döneme denk gelir.Tasavvuf ehli bir ailenin çocuğu olarak namazın öneminin farkına erken yaşlarda varmıştım.Hatta kılmaya başlamıştım.Ancak 'sistemli bir şekilde kılma disiplinini' bir türlü oturtamamıştım.
'Namaz kılmamanın cezasının/zararının daha dünyada iken başlayacağı' öğretisini duymuş ve ürpermeye başlamıştım.
Acaba 'çok yorgunum' gerekçesiyle kılmadığım yatsı namazlarının ve aynı gerkçeyle kalkamadığım sabah namazlarının dünyadaki cezası ne olabilirdi?
Bir Sabah uyandığımda yatağımda siyah bir şey dikkatimi çekti. Uyku haliyle net olarak göremediğim şeye eğilip yakından baktığımda, onun bir akrep olduğunu farkettim. Korkuyla yataktan fırladım. aklıma gelen ilk düşünce şu oldu 'işte kılmadığım namazlarımın dünyadaki cezası'.
Sonraki günlerede ne zaman namazımı bilerek terk etsem muhakkak bir akreple karşılaşırdım. Her seferinde 'tamam bir daha namazımı terk etmeyeceğim' diye söz veriyordum. Bir kaç gün bu korku üzerine namaza devam ediyor sonra yine aksamalar başlıyordu ve ben yine bir akreple karşılaşıyordum. Sonunda durum 'akreple karşılaşmamak için namaz kılma' ya dönüştü.
Yıllar sonra biz o evden taşındık. O eve dair her şeyden kurtulduk Akreplerden de... Ama eski gecekondumuzdan yeni evimize benimle beraber taşınan bir şey vardı; namaz alışkanlığı. Eski evimizde akreplerle karşılaşmamak/korkutulmamak için kıldığım namaza farkında olmadan alışmıştım.
İnsan bir şeye alışırsa, zamanla o şeyin güzel,ince,zevk veren taraflarını da keşfediyor. Sevgi oluşuyor.
Bendeniz ve aile fertlerim, o eski gecekonduda oturduğumuz zamanlarda asla akreplerden zarar görmedik. Böyle olduğu halde, neden bu denli korkuya kapıldığımı sonradan çok düşünmüşümdür.Mesela bir yılan neden bir akrep kadar korkunç görünmezdi?
İşte böylesi düşüncelerin sonunda bir sonuca vardım; 'Allah her kulu üzerinde farklı bir terbiye metodu kullanır.Allah ın terbiyesi kişiye özeldir. Akreple korkutulmak da bendenizin terbiye metodu olmuştu. Korku; namaza alışmamıza, alışkanlığımız; namazı sevmemize; namazı sevmek de Allah a yaklaşmamıza vesile olmuştu.
Herkesin bir namaz hikayesi vardır. Dilerim her hikaye 'mutlu son' ile biter.
|
"Akrepler ve Namaz Terbiyesi" kendi hikayeniz midir, ey umman?
Alıntı olduğuna dair bir belirti olmayınca ve de sizin kendi cümlelerinizle konuştuğunuzu hatırlayınca, sormak istedim.
Yazıda geçen, akreplerle karşılaşmaları canlandırma girişimim dahi beni ürpertti.
Nasıl ya? Yılan akrep kadar korkutucu gelmiyor mu size? Bence al birini vur ötekine! :P
İlkokul dönemimde hep köyde idim. Köylüler tarlalarında sulama yapmak için hortum kullanmaktaydılar. Bazen onların üzerine basıp geçtiğim olurdu.
Bir gün dar bir patikadan geçerken, önümde boylu boyunca uzanan şeyin de bir hortum olduğunu zannetmiş ve tam üzerine basmak üzere ayağımı kaldırmıştım ki; duymuş olduğum hışırtı sesleri ayağımın havada asılı kalmasına sebep olmuştu. Hortum sandıığım şey, meğer bir yılan imiş. Ve korkuyla gerisin geri koşmuştum.
Aradan geçen yıllara rağmen, bu olayı hatırladığımda ürperdiğimi hissediyorum.
Akreplerle de karşılaştığım oldu. Ancak yılanlarla karşılaşma oranım daha yüksekti. Yılanların hacimlerinin akreplerinkinden çok daha büyük olması önemli bir neden sayılabiir sanırım.
Yine bir gün, tarlada bir ağacın gölgesinde sırt üstü uyurken, göğsümde duran çekirgeyi farkettiğimde nasıl korkmuş, çığlık atmış ve silkinmiştim ya.
Neyse, daha fazlasını anlatıp da ne kadar ödlek olduğumu kanıtlamaya çalışmayayayım.
Bu mesaj, m1gin tarafından, 10.03.2012 16:25:18 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Evet tüm yaşanmışlığıyla bendenize ait bir hikaye.
Evet yılan akrep kadar ürkütücü gelmiyor.Belki o gün yatağımdan akrep yerine yılan çıksa idi böyle düşünmezdim.
Asıl sebebi onlara karşı duyduğum mahcubiyett olabilir.
Bir gün arkadaşlarla ağaçlar arasında oyunlar oynuyorduk.Bir ara hepimiz bir taşın etrafında toplandık. Taşın üzerinde 3 ya da 4 tane yılan yavrusu güneşleniyorlardı.Çocukluk merakıyla elimize odun parçaları alarak onları evirip çevirerek incelemeye başladık.İşin garibi kaçmak için gayret göstermiyorlardı.Oynamaktan sıkıldığımızda onları öldürdük.Gerekçemiz şuydu; 'büyüdüklerinde bize zarar verebilirlerdi'.
Sonra başka bir zaman diliminde bahçeden eve doğru giderken yol kenarında uzunca bir yılan gördüm.İrice bir kurbağayı yakalamış yavaş hareketlerle yutmaya çalışıyordu.o an kurbağayı kurtarma ihtiyacı hissederek duruma müdahale ettim.Gayretlerim sonucu yılan kurbağayı bırakmış ve kaçmıştı.Ancak kurbağa ölmüştü.
Bu iki olay pişmanlık duyduğum ve hala unutamadığım müdahalelerime örnek.Hani 'mbirgin kimdir?' de sormuştunuz 'kötü bir rolde de oynarmısnız' diye. O zaman kem küm etmiştim.Şimdi cevaplıyorum.'Hayır oynamak istemem'.
Böyle rahat rahat anlatığıma bakmayın, bendenizinde bir tarafı oldukca ödlektir.Ancak merakı bazen bu ödlekliğini örtmektedir.
Mesela ödlekliğime bir örnek sunayım;
Çekirgeler; kuru, sert ve hareketli şeyler...Ensemde sert bir şey hisetmiş, ağaç dalı değiyor zannetmiştim.Tuttuğumda elime geldi.O anda çekirgeyi ne taraf fırlattım ve ben hangi tarafa doğru kaçmaya başladım hatırlamıyorum.
Paylaşımlarınız iiçin teşekkürler..
Ama bir dakika burası namaz hikayelerinin anlatıldığı bölüm değil miydi?
Biz buralara nasıl geldik?
Tabi ya akreplerrr....
|
|
|