Bir dershanenin öğrencilerine konferans verdikten sonra, kurumun genç ekibiyle sohbet ettik. Dershaneyi yeni devralan genç ekip, ellerinden geleni yapma çabasında olduğunu söyledikten sonra, dershaneyi kimden devraldıklarını da söyleyince, ben gülümsedim.
Kurumu devraldıkları kişiyi ve ticari ahlakını bildiğimi söyleyince, adamlar yaşadıkları hayal kırıklıklarını anlattılar. Beş vakit namaz kılan, muhafazakâr bir camiada yetişmiş olan eski işyeri sahibinin, birçok yalanla işyerini kendilerine devrettiğini söylediler. Ortak birçok tanıdığımız çıktı. Bir zamanlar beş altı dershane sahibi kişilerin bugün ne hallere düştüğüne dair birçok örnek üzerine konuştuk.
Allah parayı gezdiriyor!
Dershanelerde çalıştığım yıllarda, bir eğitim kurumuyla sıkıntı yaşayınca, başka bir eğitim kurumu ile çalışan bir arkadaşımı ziyaret ettim. Çalıştığım sıkıntılardan bahsettim. Sigortamın doğru dürüst yatırılmadığından, hak ettiğim paranın çok altında bir parayla çok yoğun bir mesaiyle çalışmak zorunda kalmaktan bıktığımı anlattım. Aynı sıkıntıları yıllardı yaşayan arkadaşımın bana söylediklerini hiç unutmadım.
“Bu gördüğün binada, daha birkaç yıl önce, çok büyük bir eğitim kurumu faaliyet gösteriyordu. İstanbul’da birçok şubeleri vardı. Şimdi bu kurumun eski sahibi borç batağında nefes alamıyor. Şu anki sahiplerinin durumları şimdilik iyi görünüyor. Ancak çalışanlarının haklarını vermemeye, ellerindekilerin kıymetini unutmaya, kul hakkı yemeye ve öğrenci kaydedebilmek için, diğerleri gibi, birçok yalan söylemeye başladıktan sonra, bunların akıbeti de diğerlerinden farklı olmayacak.
Şuna emin ol hocam, kimsenin hakkı kimsede kalmıyor. Allah parayı gezdiriyor hocam! Bugün, bir kişinin veya grubun önünü açıyor Allah. Onları parayla deniyor. Para ve güç ile imtihan olurken; para ahlakı, güç ahlakı, iş ahlakı gibi temel “kul hakkı” kurallarına riayet etmeyenlerin, ellerinden Allah bu gücü öyle bir alıyor ki, neye uğradıklarını şaşırıyorlar.”
Kabağın sahibi affeder mi?
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir… Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
“Vur usturayı berber efendi” der. Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar.
Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
“Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım.” diye kükrer.
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: “Kabak aşağı, kabak yukarı.”
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür.
Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar: “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: “Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!”
* * * * * *
Ticari hayatını “Kul hakkı” yiyerek geçirenleri, hakkını yedikleri kullar affetse bile, Allah affeder mi?
Yükselirken karşılaştığınız insanların yüzüne tebessüm edin. Çünkü aşağı inerken o insanlarla tekrar karşılaşacaksınız.
Alçakça yükselenlerin düşeceği yer, alçaklık değil, çukurdur!
Sait ÇAMLICA