Bizim garip bir huyumuz var. Birileri bize vurmadan kendimize gelmiyoruz. Ayağımıza vurulunca ayağımızın, elimize vurulunca elimizin farkına varıyoruz. Türbana hakaret edilince türbana sahip çıkıyoruz. Tarihimize hakaret edilince tarihimize sahip çıkıyoruz. Mahallemizdeki camimizi taşlamaya gelseler, hepimiz camiye koşup orayı korumaya gideriz. Ancak camimiz taşlanmadığı için, sadece Cuma namazlarında uğruyoruz camiye!
Elimde kesin bir istatistik yok ama, Kanuni Sultan Süleyman’a hakaret edilen dizi yayınlanmaya başladıktan sonra, Kanuni’nin hayatını anlatan kitaplar daha çok satılmaya başlayacaktır. Bizim kendi değerlerimize sahip çıkmamız için, illa birilerinin bize vurması mı gerek?
Son yıllarda çekilen birkaç film veya dizi dışında, Türk sinemasında yıllardır çekilen filmlerde gösterilen imam karakteri, medya sektöründe hakim olan zihniyetin dine ve dindara bakış açısını göstermek için yeterlidir aslında. Mahallenin en adi, en karaktersiz, en üçkağıtçı adamları olarak imamlar gösterildi yıllarca.
Hayatı boyunca hiçbir imamla oturup kalkmamış birçok insan, bu filimler yüzünden imam düşmanı oldular. Ezan Türkçe okutulsa camiye gidecekmiş gibi, “Ezanlar Türkçe okunsun!” diyen solcu kesim bu filmlerle yetişmiş zihniyetler. Gerçi bunların dertleri ne İmam ne Ezan, ne de Cami… İslam dinine olan düşmanlıklarını açıkça ifade edemedikleri için kıvırıyorlar..
Muhteşem olanı anlamak, bir bakış açısıdır!
Muhteşem Yüzyıl dizisinin senaristleri, yapımcıları benim inandığım dine inanmak zorunda değil. Dizinin senaristi benim Osmanlı’ya baktığım gibi bakmak zorunda değil tarihimize. Diziyi kaleme alanların beyni kafataslarının altında değil, bacaklarının arasında olabilir. Malum, beyni bacak arasında olan insanın başka şeye kafası çalışmaz!
Muhteşem Yüzyıl dizisinin senaristi Meral Okay’ın hayata bakışı, diziyi çekme mantığını göstermesi açısından yeterlidir. 20 Eylül 1959 tarihinde Ankara‘da doğmuş. 12 Eylül döneminde Türkiye İşçi Partisi üyesi ve işyeri temsilcisiymiş. Bu bayanın Osmanlı’yı öven bir dizi senaryosu yazmasını beklemek, papazdan cami inşaatına destek beklemekten farksızdır. Osmanlı’nın dünya hakimiyetini anlamak, bir bakış açısıdır.
Basit bir internet taramasıyla Kanuni hakkında bulabileceğiniz en temel bilgiler bile, Kanuni dönemi ile ilgili dizi çeken birisinin “harem” odaklı senaryosuna kızar, “Bu nasıl bir mantık!” diye kızar insan.
Avrupalıların “Muhteşem” dedikleri Süleyman Han, babasından devraldığı 6.557.000 km2 Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14.893.000 km2 ye ulaştırdı. Bulunduğu yüzyıl, dünya tarihine Türk asrı olarak geçti. Bu asırda her sahada dahi devlet ve ilim adamları yetişti. Nitekim Sadrazamı İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmed Paşa; Şeyhülislamı Kemalpaşazade, Ebüssü’ud Efendi, şair Baki, Fuzuli, sanatkarı Mimar Sinan; Kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa olan bir devletin padişahı Kanuni olurdu.
Bu gerçeklere rağmen Kanuni dönemini “Harem” merkezli anlatmaya çalışmak, Yunan gözüyle Osmanlı’ya düşman olmaktan farksızdır.
Şeytana küfür etmek ibadet değildir!
Bir haftadır mail adresime gelen yazıların yarısına yakını bu diziyi protesto amaçlı. Osmanlı’ya olan hassasiyetimizin ve tarihi misyonumuza bu kadar sahip çıkma refleksimiz beni sevindiriyor elbette. Herkes kadar bende kınıyorum böyle bir mantığı.
Ancak Muhteşem yüzyıl dizisini çekenleri, yayınlayanları kınadığımdan daha çok, “Muhteşem Süleyman!” adlı bir diziye senaryo yazamayanları, adam gibi bir dizi çekemeyenleri kınıyorum… Dindarlardan topladıkları paralarla kurulan televizyon kanallarında sürekli Şaban filmleri yayınlayanları, Müzik programı dışında program üretemeyenleri kınıyorum.
Şeytan taşlamaktan tavaf etmeye zaman bulamayanlar, şeytanı güldürürler.