Birileri kalp kırıkları mı dedi, ahh Z.SARI ahh nerden çıktı şimdi bu kırıklar. Bir aralar kapımı çalan küçük bir mutluluğun ardından şu sözleri sarfetmiştim ;
Neden mutluluk yanlış zamanda çıkar ki insanın karşısına yada insan neden korkar mutluluktan? Belki de yıllardır bitkisel hayatta olan sevincin birdenbire hayata dönerek şaşırtmasıdır insanı ürküten. Ve de güvenmekte zorlanır insan mutluluğa. Çünkü vefasızdır o, bir anda geldiği gibi bir anda da kayboluverir ortalıktan.
Üzüntülerin, hüzünlerin verdiği acı gibi mutluluğun da canını acıtmasından çekinirsin. Kaçmak istersin ondan ama nasıl ki hüzünlerden kaçamıyorsan, sevinçten de kaçamazsın. Peki niye yüzün gülmüyor hala? Özün gülmediği için mi? Tiryakisi olduğun acılar mı bırakmıyor peşini?
Etrafa dağılmış kalbinin kırıklarını elini kanatır diye mi bir araya getirip onarmıyorsun?
İnanmıyorsun dimi feleğin böyle bir iyilik yapacağına. Öyle yorgunsun ki omzuna yüklediğin acılardan ve öyle alışmışsın ki hüzne, sırtın bu yükü taşımaktan kamburlaşsa da, bir el uzanıp o yükü hafifletmeye çalışınca hemen geri çekilmek istiyorsun, inanamıyorsun, güvenemiyorsun. Çünkü kapını hep sahte duygular çalmış, etrafını menfaatler sarmış, sevgiler de yalanmış. Yüreğin yaralı bir kuş gibi ürkek ürkek kanat çırparken, korkuyorsun yine inciniverecek diye.
İşte böyle yaşadığımız müddetçe hüzün ve sevinci kokteyl yapıp sunuyor bize hayat. Ve her şeyin bir kırılma noktası var ve neler üretmedik ki tamir edebilmek için
Ama kalbin kırılma noktasını göremediğimizden ya da görmek istemediğimizden olsa gerek, teknolojinin her türü elimizde olsa da, maalasef onaramıyoruz...
Belki de dilin tahrip gücünü hafife alıyoruzdur ha !...
Bak bende efkârlandım şimdi. Daha fazla cümlelerin sırtına yüklemek istemiyorum hüznü ve son bir cümle ile bitiriyorum sözlerimi;
Kırık olan cama birkaç tane taş isabet etmiş, neyi değiştirir ki ?
O "CAN" zaten kırık !