Sebebini bilmiyorum lakin bende Gençlik hastalığı var =) Bu kelimeyi çok seviyorum;GENÇ....Aman ha sakın yanlış anlaşılmaya GENÇ olmak sadece fiziki değil tam aksi ruh ile ilgilidir...Ruhu GENÇ olan her şahısdan bu başlığa yorum-makale-görüş ve Gençlik hakkındaki düşüncelerini yazmalarını isterim.Zira enbüyük hayallerimden biri bir gün GENÇLİK İSTASYONU adında bir dernek kurmak ve bu derneğin özel kalem müdürü olmak =) Burada Gençliğin önemini dünyaya duyurmak çok güzel olur =) Lafı uzatmadan kısa bir makale ile özetlesem daha iyi olur sanırım =)
SOLDURULAN GENÇLİK
Gençlik ve genç olmak. Bu kelimeler arasındaki farkı fark ettiniz mi? Gençlik; bu kelime bana 16 yaşında uğradı. 'Sen artık gençsin. Aktif, dinamik olmalısın. Kanının bedeninde en hızlı dolaştığı dönemler. Bir idealin, hedefin olmalı.' Bu sözler hoş... Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. 'Bir de genç olacaksın, yuh sana" gibi aşağılamalar ve 'Biz sizin yaşınızdayken...' türünden kıyaslamalar... Bu sözleri nispeten genç sayılabilecek genç ablalar, teyzelerden bile duyuyor olmak da işin ayrı bir yönü.Daha sonra düşündüm; genç ve genç olmak, ulaşılması zor, yaşanması güç ve birçok sorumluluk altına girmek mi olmalıydı? Ya da çocuk kalbinin hızlı bir şekilde yetişkin olması mıydı? Bu bana ağır gelmiş olsa gerek ki çocukluk yönlerimi bırakamadım, tabii yetişkin olmayı da umursamıyor değilim. Bana göre gençlik tam manasıyla bu olsa gerek. Ne kadar yetişkin olursan ol, kalbinde bir çocuk saklamayı unutma ki seni hep dinç tutsun, harekete geçirip anı yaşatsın.
Dünyada en genç nüfusa sahip olan ülkelerden biriyiz. Değil mi ki, dünyanın en genç profesörü bir Türk! Kimilerine göre de hızla solan bir gençliğe sahibiz. Solan gençlikten kasıt sanırım gençliğe dair imkanlarını kullanmayan yahut kötüye kullanan gençlik. Günümüzde kapkaç, hırsızlık, tiner, uyuşturucu vb. işlenen birçok suç şebekesini genç ve gençler oluşturuyor. Bunlara solan gençlik demeye dilim varmıyor, bence bunlar bizim 'soldurulan' gençliğimiz.
Dünyayı bahçe diye hayal edelim ve bu bahçede iki grup çiçeğimizin olduğunu düşünelim. Birinci grup çiçeklerimizi sular, ilaçlamalarını düzenli olarak yapar isek en güzel şekilde yetişir öyle değil mi? Peki ya diğer grup? Bu gruba düzenli ilaçlama yapmaz ve sulamaz isek solar, yok olmaya mahkum edilir. Yok olan çiçek için 'istese solmamayı başarabilirdi' diyemeyiz.
Bu suretle ebeveynlere iş düşüyor. Siz gençliği sulamak, ilaçlamak yerine farkında olmadan dizilere reyting ve ilaçlama yapıyorsunuz. Daha sonra genciniz solduğunda suç ondaymışçasına azarlıyor, arkadaş çevresinden şikâyetçi oluyorsunuz. Oysa ki o arkadaş sizin gözünüzde ne kadar kötü olursa olsun sizin yapmadığınızı, yapamadığınızı yapar, kendisine en mükemmel duyguyu yaşatır. Onu dinler, görüşlerine önem verir. Bunun ne büyük bir ihtiyaç olduğunu anlayamazsınız, anlasanız da gideremezsiniz.
Kabul ediyorum, biz genciz. Daha aktif olmalıyız, gerek ruh gerek fiziksel anlamda. Lakin saygıdeğer büyüklerimiz acaba hiç genç olmadı mı diye düşünüyorum bazen. Gençliğin ne denli güzel olduğunu, ergenlik döneminin konuşarak, paylaşarak atlatıldığını bilmez misiniz? Bir gencin ölümü, bir ülkenin çöküşü değil mi? Değil mi ki hadis-i şerifte Efendimiz (sav) bir gencin öldüğünü duyunca, 'O köyde bir insan yok muydu?' sorusunu soruyor. Biraz olsun düşünelim bu sözden sonra.
Artık çevremde, "sizin gibi genç olmak, şu gençlik yok mu" sözlerini duymak istemiyorum. Sizin görüş ve bilginiz ile bizim fiziki gençliğimizin, hızlılığımızın birleşme zamanı geldi. Öyleyse sizden sulaması, bizden yeşerip harekete geçmesi... Zuhal SARI, İstanbul