''İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime...Buralar çok karışık.Kaç defa geldim.Gene de hep kayboluyorum...'' Diye ifade ediyor Elif Şafak Siyah Süt Romanında.
Ve bu ifade yabancı da gelmiyor bana... Tanımak istediğim 'ben'le kucaklaşmama, ona bir kez daha merhaba dememe bir nebze, tanıklık ediyor...Zaman zaman içimin derinliklerine seyrüsefer düzenliyorum... Küçük bir seyahatle çıktığım yolculukta , elimde bir bavulla dönüyorum farkına varmadan. Ne kadar da çok şey biriktirmişim, biriktirdiklerim nasıl da boynu bükük kalmış içimin koridorlarında...''Bize de kucak aç'', diye fısıldayan iç seslerimi,kulak ardı edip, çıkıyorum vucudumun dışına...
Her seyahat biraz daha kendime getirirken Beni, bazen de İçsel yolculuğumda vardığım duraklarda şaşırıyorum, kalakalıyorum. Dilimde kelam, elimde kehribar tesbih ve uzun bir soluk alıp düzene sokmak istiyorum, dağılan her bir parçamı... İçimin şehri ne kadar kalabalıklaşmış ama bir o kadar da yalnız... Kendimi dinlemeyerek kendime bile yabancı olmuşum. Zamanın hasretinde kucaklayamadığım Ben'in acı hasretinde savrulmuşum bilmediğim diyarlara...
'Dem bu demdir' ama... Her iç sesim farklı bir yanımmış aslında. Hangi birini seçsem diye bir şey de tanımıyor hayat... Kadın olmak, fedakar olmak, dindar olmak, çağdaş olmak, eş olabilmek, Anne olabilmek, hayatta yine dimdik durabilmek... Arafta kalmadan, çelişkisiz.. Her role kendini sığdırmaya çalışarak, karıştırmadan.. Kendinden de ödün vermeden, Sağlam adımlarla ilerlemesi gereken bir hayat...Yaşamak kıvrak zeka gerektirir bu nedenle. Kendini tanıyıp kendinle didişmekten vazgeçmek ve akıp giden zamanda rolünü başarıyla yerine getirmen. Bir şey değil bir çok şey olacaksın aynı zamanda.Hayatın akışında tatlı telaşında gülümsemeye çalışacaksın önüne çıkan her engele...
İçimde mır mır fısıltılar devam ederken...Ben de yaşamış olduğum Her çetrefil meselenin üzerine, güzellik katmak istercesine savaşıyorum içimden sesler korosuyla... Her yolculuğumda başka bir yönümle tanışır oluyorum. Bazen mırın kırın etsem de, ''yok yahu bu da benmişim'' desem de, tanışıyorum bir kez daha ''ben''le... Süngüsü düşmüş bir vaziyette düşsem de yola, yine de umut var diyerek devam ediyorum bir kez daha...Daralıyor bazen yüreğin lafzı, ne kadar sevse de yaşamı...Karşılaştığı anılarla yüreğinin sesi soluğu kesiliyor.İçimin cızırtılarıyla, içimin tıngırtılarıyla kalakalıyorum. Sessizliğimin aslında şiddetli sesi, içimde yankılanıyor çoğu zaman. Duyuramadığım her soluk, süngümün düşmesine sebebiyet veriyor...
Bazen de şifa buluyor ruhumun her bir zerresi, küçük bir seste. Yaşamaya değer anları düşünerek,Kulak veriyorum gönlüme misafir, ruhumu şad eden seslere... Takır, tukur,tıngır mıngır cızırdıyor sesler. Nerden geliyor bu sesler diye bakınıyorum vucudumun iç şehrine...Uzun zamandır uğramadığım içimin bir semtinde hayatı soluklamak istercesine ,tıklayıp giriyorum içeri. Belki biraz kafa dinlerim diye. Yok ki burda da rahatlık...Ne kadar yığın varsa buraya atmışım. Kasvetengiz bir şekilde selamlıyorlar beni...''Nerdeydin uzun zaman'' der gibi çatık sert bakışlarla bakıyorlar bana. Şimdilik burası sizin için iyi diyorum.Zamanı gelince sizi de kucaklayacağım yakında diyerek müstehzi tebessümle ayrılıyorum oradan.Tam takır kuru bakır yola devam ediyorum.
Anlıyorum ki kişiliğinin her yanını sevmekmiş, hayatı sevmek...Her bir yönünle helalleşmen onlara sıcacık bir kucak açmanmış; kendini sevmek... Yaşadığın, seni acıtan ne varsa onları da bağrına basıp, bütün yanlarınla hayatta sağlam adım atmakmış, zor ama yaşanılası olan.Şunu da öğretirmiş hayat ;Acılarla yaşamak sabrı öğretirken, kendi içinle dışınla helalleşmen de kainatta ki her bir katreyle vuslata ermene vesile oluyormuş.
Sevgi ve Sevecenliklerimle...
ESRA HATİPOĞLU
Bu mesaj, m1gin tarafından, 18.10.2010 23:45:12 itibariyle düzenlenmiştir.