Bireysel Mesaj Gösterim Modu

Görüntülenme: 20514
Sefer (M. Ali GARİP)
2011/10/20 23:02
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Hakikat Arayışı 2: Hayat Alanı Veya Nûr-i Muhammedî

Boşluk: İçinde hiçbir şey olmayan yer veya alan.
Bu kelime ve bu tarif, diğer bütün tarifler, genellemeler ve sınıflandırmalar gibi anlama faaliyetimizi kolaylaştırma amacını taşımaktadır. “Boşluk” diye bir şey esasen yoktur, hiç olmamıştır da. Bizler sadece maddi-somut varlık ve nesnelerin haricinde bulunan “hava”yı kastederek “boşluk” diyoruz.
800-900’lü yıllarda Farabi ve İbni Sina, evrende boşluk bulunmadığını söylemişlerdir. Farabi’nin Fizik alanında en kayda değer çalışması “boşluk” üzerinedir. Geleneksel anlayışımızda da boşluğun günlük dilde kullanılan anlamıyla boş olmadığı, “esir” ile dolu olduğu düşüncesi vardır. Kuantum Fiziği’ndeki son gelişmeler de bu yöndedir. Kuantum Fizikçileri artık “boşluk”a; “kuantum alanı”, “hayat alanı”, “hayat enerjisi” diyorlar. Boşluk denilen şey; şekilsizdir ama bütün şekillerin tarlasıdır, diyorlar. Albert Einstein da bir anlamda benzer şeyler söylemiş. Kuantum Fiziğindeki yeni anlayışa göre; boşluk dediğimiz “hayat alanı”ndaki yoğunlaşmalar, yoğunlaşma oranına göre madde çeşitlerini meydana getiriyor.
Yani madde ile boşluk aynı şey…
Madde ve boşluk aynı şey…
Madde ve boşluk…
Madde:
Boşluk ve
Ben..

Ben boşlukdan yapıldım. Ben esasen boşluk idim. Boşlukda idim. Boşluk bende idi. Ama boşluk benden ibaret değildi. Sonra yaratıcı tarafından kesifleştirildim, yoğunlaştırıldım, tek ve biricik olarak görünür hale geldim.

Kelâm-ı Kadîm, “künfeyekûn” tabiriyle buyurdu. Bilim adamları ise “big bang” dediler…Zaman ve mekanın boşluk denilen “hayat alanında” ve birlikte kendisinden yaratıldığı yok’un içerisindeydim.

Ben ve boşluk…biz neredeyse aynı şeyiz. Çünkü biz işin en başında bir ve bütündük. Yine öyleyiz. Görünüştedir farkımız.

Fakat, boşluk benden ibaret değil. Çünkü bu hayatın gayesi ben değilim. Boşluk benden ibaret olsaydı benden başka hayat ve gaye olamazdı. Peygamber Efendimizin Hz. Ömer’e “Beni canından da çok sevmedikçe iman etmiş olmazsın.” sözünü hatırlıyorum.

Oysa yok’u var eden Hayat, “yaratılacak varlıkların hayat alanı”nı ve orada hayat bulacak olanları bir Nûr ile yarattı. Bu Nûr, Hayat Sahibi’nden bir Nûr’dur. Bizzat hayatın içindedir. Bizzat hayattır. Bizzat hayattadır. Bu yüzden O Nûr’a, Nûr-i Muhammedî denmiştir. Allah’ın Nûr’u denseydi “tenzih”e mahal bulamazdık.

Nûr-i Muhammedî, tenzih ve teşbih’te itidaldir. Böylece Nûr-i Muhammedi’yi yaratan Allah, ne yücedir.

Bu Nûr’u maddenin bölüne bölüne ulaşabileceği en küçük bölünemez parçasına ulaştığımda görüyorum. Orada Nûr var. Nûr’dan ötesi yok. Aynı zamanda bu Nûr, yaratıldığından beri evren halinde genişleyen, genişledikçe genişleyen, evrene genişlik veren bir Nûr. Havsalamın alamayacağı kadar büyük bir hayat bu. Bu Nûr ne büyük. Bu Nûr’a Hayat veren Allah’ın kudret ve azametine ise hiçbir lisanın hiçbir kelimesinde takat yok.

Öyle de, peki, bende takat mı var da konuşuyorum sanıyorsun? Hayır. Takatim zaman ve mekanla kayıtlıdır. Söylesem söylesem, ilk zamandan son zamana kadar söylesem, Samanyolu gibi galaksiler gibi döne döne söylesem başladığım yere varıyorum: Ötesini kim dile getirebilmiş ki?

İçe ve dışa doğru gidildiğinde ulaşılan son nokta burası: Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullâh.

İlk kapı da zaten böyle açılmıyor mu?

M. Ali GARİP

m.ali.garip@hotmail.com

 

 

 

Bu mesaj, buhuri tarafından, 20.10.2011 23:04:14 itibariyle düzenlenmiştir.
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: paraklit, ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso,
Son Oturumlar: