“Eğer ölümden sonra hayat yoksa, hayatın kendisi ölümdür” der Tolstoy. Çoktandır bu sözün anlamını düşünüyordum. Ama babam, bir Çehov hikayesi gibi bitirip gittiğinde bu sürgün hayatını sözün anlamını kavramaya başladım. Bir Çehov hikayesi gibi yaşayıp, bir Çehov hikayesi gibi öldü babam. Olağanüstü hiçbir şey yaşamadı. Yada hayatındaki hiçbir şeyi olağanüstü bir hale getirmedi. Doğumundan sonra hayatındaki en önemli şey ölümü oldu.
Doğumdan sonra hayat var mı? adlı hikayede, iki kardeş anne karnında bir sonraki hayatı tartışır. Talihli kardeş “doğumdan sonraki hayatı” görüyor gibi kardeşini ikna etmeye çalışır. Ama kardeşi anneyi de inkar ederek doğumdan sonra hayat olmadığı iddiasındadır. Nihayet doğum gerçekleşir. İki kardeş de gördükleri dünya karşısında sevinç gözyaşlarına boğulurlar.
Böyle olunca hikayeyi “ölümden sonra hayat var mı? şeklinde uyarlamak hiç de zor değil. Özelde babamın genelde insanın ölümü beni yeniden – ki hiç aklımdan çıkmayan- ölüm üzerine düşündürdü. Belki de insanın –bütün lojilerin, izmlerin üstünde ve ötesinde- halletmesi gereken en önemli yeryüzü meselesi ölüm olsa gerek. Ciddi şekilde cevap verilmesi gereken, eğip bükmeden halledilmesi gereken mesele; ölüm!
Yıllarca yan yana yaşadığımız, aynı haneyi, aynı sofrayı, aynı derdi, aynı sevinci paylaştığımız insanın üzerine bir sabah toprak atıp gelip evde oturmak!.. Ve her şeyin bittiğini farz etmek! İnsanın aklına, mantığına, özellikle ve özellikle ruhuna yapılmış en büyük hakaret, en büyük işkence.
Bir tarafıyla hep yarım ve eksik olan insan, kaç yaşına kadar yaşarsa yaşasın tamamlanmayı bekleyen bir şeyler bırakıyor arkasında. Dünya işleri bitmez anlamında söylemiyorum. En basitinden; daha bitirilmemiş kuru bir ekmek, bardaktaki su, yarım ilaç tabletleri, söylenecek sözler… Ve bütün düşleri, düşünceleri, hayalleriyle yarım kalan insan, ölümün asla bir son olmadığını bağırıyor.
Ölümle insan çoğalmaya ve çok olmaya başlıyor. Sevdiklerinin hatırasında ve hafızasında yaşamasından bahsetmiyorum. “Ruhun ceset kafesinden kurtulup” özgürleşmesinden bahsediyorum. Ve her taraftan ölüm değil sonsuzluk akıyor. İnsan, kulağını kalbine dayadığında tek şey duyuyor; ölüm asla bir yok oluş olamaz. Olsa olsa, ölüm bir çok oluştur!