Seçimle ilgilenen ya da buna meraklı birisi değilimdir. Öyle ki, henüz bir kez olsun oy kullanmamıştım. Seçim için kayıt da yaptırmamıştım daha önce.
Ancak nasıl olmuşsa, bu seçim için köyümüzde kaydım yapılmış.
Kücücük köyümüzde, muhtarlık seçimleri, anlamsız yere gergin geçer hemen her zaman.
Bu dönem de öyle bir durum söz konusu. İki muhtar adayı var. Biri halihazırdaki muhtar; diğeri yeni aday. Oy oranları aşağı yukarı aynıymış.
Dolayısıyla, adaylar kendi taraflarını destekleyecek seçmenlere ihtiyaç duyuyorlar.
Ve, muhtar adayı beni telefonla aramış ve seçime katılmama davet etmişti.
Emin olmadığımı, fırsat bulursam memlekete gidebileceğimi söylemiştim.
Daha sonra bizimkiler aradı. Beni özleyecekleri tutmuş...
Zaten bizim peder, bu olaylardan ne anlar hiç anlamam. Bir adayın baş destekçilerinden kesilir. Desteklediği kişi kazanmışsa, yıllar sonra buna rakip olabilecek birisini bulur ve onu desteklemeye başlar.
Mesala, şu an karşı saflarda yer alan muhtar, bir zamanlar bizim peder bey tarafından, daha önceki muhtara karşı desteklenmişti.
Öte taraftan, önceki seçimi kaybeden daha önceki muhtarla araları hayli iyi, bizim pederin.
Bazen bu hususu kendisine sorduğum da olur. Bana, parti liderlerinin benzer davranışlarından örnekler verir.
Her neyse, muhtar adayı Ankara-Hatay biletimi ayarlamıştı.
İsteksiz de olsam, bana gitmek kalmıştı.
Ve otobüsteyim...
Keçinin sevmediği ot, burnunun dibinde bitermiş, derler...
Öyle bir tablo ile karşı karşıya kaldım, bu sorunlu yolculukta.
Ben ki, öksürülen ortamda bile rahatsız olacak kadar takıntılı biriyim.
Oysa şimdi, otobüste, ciddi ciddi öksürme hastalığına yakalanmış birisiyle yanyana oturmak zorundaydım.
Her ne kadar eczacılıkta okuyorsa da ilaç kullanma hususunda kötüydü.
Kendisi de, etrafa verdiği rahatsızlıktan muzdaripti:
- Memlekete varır varmaz bir eczaneye uğrayacağım, dedi.
Ben de onu teselli ettim:
- Elinizde olan bir durum değil; ama ilaç iyi olabilirdi, gibi şeyler söyledim.
Ve, neredeyse yolculuk boyunca yutkunmadan durmaya çalıştım. Zor anlar yaşadım.
Kar sebebiyle yolların trafiğe kapanması ve yolda kaldığımız saatler boyunca, oy kullanmanın, benden uzak kalması gerektiğini biraz da öfkeli bir şekilde iç geçirdim.
Türkiye'nin teknolojiyi etkin kullanmada, gerici olduğunu söylenmedim değil.
Ne yani, bir oy kullanmak için, ta Ankara'dan Hatay'ın bir köyüne gitmem mi gerekiyordu. Üstelik iletişim bu denli gelişmişken... Utanç verici bir durumdu.
Arabada, pencere kenarındaki kaloriferin sıcaklığının dengesizliği, pencere kenarını tercih etmeme sebebimdir.
Daha önce, birkaç kez kaloriferi kıstırdığımı hatırlıyorum. Bir defasında, başkalarının üşüdüğü söylenmişti. Çaresiz, üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp kısakollu tişört ile dışarıdaki karları izleyerek, serinliği hissetmeye çalışmıştım.
Bu sefer de, koridor tarafında oturuyordum aslında. Ne varki, yanımda oturan yolcu, her fırsatta sigara içmek için aşağıya iniyordu. Her defasında benim rahatsız olmamam için, pencere kenarına benim geçebileceğimi önermesi üzerine yer değiştik.
Ancak sıcaklık dengesizliği, zaten bir sürü nedenden ötürü biriktirmiş olduğum kızgınlığımın çekilmez olmasına sebep olabiliyordu.
Ve daha fazla dayanamayıp, tekrar koridor tarafına geçiyorum.
Aksaray, Pozantı dolaylarında yoğun kar yağışı ve yolların kapanması sebebiyle mahsur kaldık saatlerce.
Otobüs şoförü telefonla diğer şoförlerle yol durumu hakkında konuşup durdu, epey bir süre.
Bir cümlesi ilginçti:
-En son seninle konuştuğumuzdan 200 metre ilerideyim... 4 saatte 200 metre gidersek; önümüzdeki yıl Antakya'ya ulaşırız.
Yolcular da gülmeye başladı.
Şöför bir espri ekledi ardından:
- Zaten o zamana yaz gelir; yollar açılır.
* * * * *
Ve, 8 saat sürmesi gereken yolculuk, 15 saatte tamamlanıyor.
Antakya'da biraz oyalanıyor ve internet kafeye uğruyorum. Zira köyde böyle bir imkânım olmayacaktı.
Kullandığım GSM hattının çekmediğini de bir defa daha, yakından hissedecektim. Zira bu kez, öncekilerden farklı olarak, ihtiyaç da duyuyordum; en azından internet ya da GPRS ile bağlantıya.
Akşamdan sonra, köye ulaşıyorum...
Son 24 saattir yemek yemediğimi farkediyorum... Ve sobada tavuk şiş pişiriyorum. Odayı dumana boğuyorum.
Ertesi gün, öğle saatlerinden sonra uyandırılıyorum, valide hanım tarafından... Oy kullanmak için geç kalmak kalmak üzereymişiz. Bizim peder bey, seçim yerinden haber salmışmış...
İlk kez oy kullanıyor olduğum için, süre sonunu bilmiyordum; yine de 17'ye kadar sürmesi gerektiğini düşünüyordum.
Ve seçim yerine gidiyoruz... Ortalık ana-baba günü. İki ayrı büyük grup var. Bizimkilerin tarafını tuttuğu yeni muhtar adayının grubundaki kimselerle selamlaşıyorum.
Benim için hangi grupta olduğu önemli değildi kişinin. Yine de, karşı grubun saflarına gidip onlarla tokalaşacak medeni cesareti kendimde bulamadım.
Ancak kişileri etrafımda gördüğümde selam veriyordum. Ancak soğuklukları hissediliyordu... Zira ben karşı saftaydım onlara göre.
Mesela bazı kimseler, yakınımdan geçtiği halde beni görmemezlikten geldiler... Yapacak bir şey yoktu. Ben atak yapmak istemiyordum bu durumda.
Ve bir ara, eski muhtar olan, karşı tarafın muhtar adayı ile karşı karşıya geliyoruz. Selam verip onunla tokalaşıyorum... Hal hatır soruyor; biraz konuşuyoruz... Ve ilginçtir, hemen yanıbaşımda duran ve beni görmemezlikten gelen kimseler direkt olarak dönüp, bana "hoş geldin" diyorlar... Komikti!
Seçim yerinde, öğle saatlerinde bir ziyafet sunulduğu söylendi... Daha doğrusu iki. Her muhtar adayı, kendi safındaki seçmenlere öğle yameği niyetine şatafatlı bir ziyafet sunmuştu. O saatte hazır bulunsam bile, takıntılarım dolayısıyla yemek yemeyebileceğimi bildiğim halde, anlatılan manzaraya şahit olmak için, erken gelmiş olmayı iç geçirdiğimi kabul ediyorum.
Seçim... Köyü ikiye bölmüştü... Birçok kimsede şunu gördüm;
Kendi safının adayının kazanması için dua ediyorlardı... Buna diyeceğim yok; ancak vahim olan şudur ki, karşı tarafın adayının kaybetmesi için de beddua ediyorlardı.
Ve, daha da abartanlar oluyordu... Karşı taraftaki kimseler hakkında atıp tutmak, dedikodu yapmak doruk noktadaydı.
Oy hakkımın olmamış olmasını istediğim anlar oldu. Keşke şimdiye kadar olduğu gibi, seçim kaydım yapılmamış olsaydı.
Seçim her şeyden önemliydi... Baba ile çocuk arasına girebiliyordu...
Evli bir ablam köyde yaşıyordu. Yeğenlerim bizim evden çıkmazlardı her gidişimde. Ancak bu defa eksikliklerini hissetmiştim. Valide Hanım'a sordum... Geldiğimden haberdar olmadıklarını söyledi. Halbuki evleri, 30-40 metre ilerideydi
Ve ertesi günü, durumun sebebini öğrenecektim.
Kocası, karşı saftaki adayı destekliyordu. Karısının da aynı adayı desteklemesini istiyordu. Öte taraftan peder bey de kızının kendi tarafını desteklemesini umuyordu. Ablam zor durumdaydı... Ve bu tür bazı meseleler yüzünden, ablamın ve yeğenlerimin bize gelmemesinin peder bey tarafından istendiğini anlamış oluyordum.
Komikti. Trajikomikti. Basitlikti...
Artık köy bana göre değildi gerçekten. Çocukluğumda seviyordum belki; ancak sevmiyordum artık... Beni çeken bir şey kalmamıştı.
Köyde iki farklı oy kullanılıyordu. Muhtarlık ve il genel meclis üyeliği için...
Önemli olan muhtarlıktı... Yine de diğeri için gayret gösterenler de vardı. Bizim peder bey bunların başındaydı. Anlamsız bulduğum bir siyasi heyecan içerisinde olurdu hep.
Delegesi olduğu partiye oy toplamak için öyle çaba sarfeder ki.
Ta öteden beri, onun partisine oy vermeyeceğimi söyleyip dururdum.
Tabi, köy için olumsuz ve komik bir tabloydu bu. Zira, "oğlu bile ona vermiyor" diyenler oluyordu.
Hangi partiye oy vereceğim sorulduğunda, emin olmadığımı söylüyor ve muhtemel birkaç partiyi sayıyordum. Ama en başında, bizim peder beyin partisine vermeyeceğimi belirtiyordum.
Tabi babamdan etkilenen bazı kimseler, biraz kızıyorlardı. Başka görüştekiler de, durum karşısında keyifleniyorlardı.
Bir durum daha dikkatimi çekti... Daha önceki gidişimde de benzer sıradışı kılık kıyafetim çok daha fazla konuşuluyordu.
Sanırım önceki gidişlerimde, böyle yapan kimselerin; daha boş zamanlarında olmaları ve konuşacak malzeme aramaları, bunda etkendir.
Oysa bu sefer seçim vardı gündemde. En azından bu sayede, bu tarz rahatsızlık verici konuşmalarla çok fazla yüzleşmedim.
Ve, saat 13 suları oy kullanmak için kimliğimi verdiğim halde; 17'ye doğru sıram gelmişti. Köyümüz mü büyümüştü ne? Toplam seçmen sayısı 300 civarındaydı.
Ve, oy işleminden sonra, akşam saatlerinde, seçim sonucunu öğrenmeden; oy kullanmaya gelen amcamlarla birlikte, şehre gidiyorum.
Ancak amcamlar merak içerisindeler... Aralıklı olarak köyü arıyorlar. Ve sonunda sonuç açıklanmıştı. Tarafını tuttuğumuz muhtar adayı kaybetmişti. Arada 5 oy fark vardı. Amcamların keyfi tümden kaçmıştı. Sanırım köydeki tablo çok daha vahimdir.
Her şeye rağmen, muhtarın kim olduğunun neden bu kadar önemli olduğunu anladığımı sanmıyorum.
-----------------------------
M. Birgin (Mart 2009)