Çocuk Gözüyle 12 Eylül Öncesi
1975-1977 yılları...
Babam Ankara'da bir fabrikada bekçi olarak iş bulmuş ve o sebepten bizi de Ankara'ya götürmüştü ailece...
Diyarbakır'dan Ankara'ya.
9 yaşında bir çocuğum. Birinci sınıfı komşu köye giderek okumuşum ve ikinci sınıfa geçmişim. Hala Türkçe konuşmayı beceremiyorum. Hani çat-pat! derler ya, öyle işte...
Ankara-Mamak'ta, 9 yaşında, gecekonduda, çat-pat Türkçe'yi konuşan, ya da konuşamayan bir kürt çocuğu...
Okumaya yeni yeni geçiyorum. Dikkat etmişseniz okumaya yeni geçen çocuklar önlerine gelen her yazıyı okurlar. Ben de aynen öyleyim. Önüme gelen her yazıyı okumaya çalışıyorum. Çoğu kez seslendirme benimkisi... Okuyorum ama okuduğumu yanlış anlıyorum çoğu kez.
Kürt çocuğu, işçi çocuğu, Ankara'da, gecekonduda ... Siz düşünün ne yapar? Bir öğün okul , diğer öğün, ayakkabı boyacılığı veya simit satma ile geçiyor.
Bir çocuk gözüyle Ankara'yı, olayları anlamaya çalışıyorum. Her şey bu gün gibi aklımda, gözlerimin önünde.
O gün okuyup yanlış anladıklarımı, daha sonraları ve bu gün çok daha iyi anlıyorum.
Her gün mahalleden çarşıya kadar giderken epey yol katediyorum.
Kurtarılmış! bir kaç bölgeden geçiyorum. Stratejik bölgelerden geçiyorum.
Kot pantolonlu, İspanyol paçalı, uzun saçlı, geniş yakalı gömlek giyen gençler yer yer karşıma çıkıyorlar. Bazen onları birbirlerini kovalarken görüyorum. Bazen de iki ateş arasında kalıyorum.
Tak! tak! tak! silah sesleri... sonra sesler kesiliyor. Kısa süreli sessizlikten sonra bakıyorsunuz, bir genç vurulmuş yerde yatıyor...
Kızılayda bir teypten sonuna kadar açılmış sesten "zam geliyor , zam geliyor, işçi gardaş zam geliyor" türküsü...
Ve Belediyecilerin Grevi
Belediye temizlik işçileri grevdeler.
Büyükler öyle diyor.
Çöpler toplanmıyor artık.
Her taraf çöp yığını. Kokudan geçilmiyor. Sinekten geçilmiyor.
Oysa ne güzeldi köyümün havası.
Baba bizi köye götür...
Okuduğum Duvar Yazıları
"Kahrolsun Faşizim"
"Hak yol islam"
"Faşizme geçit yok"
"Koministler Moskovaya"
"Başbuğ Türkeş"
"Tek Yol Devrim"
"Başbakan Ecevit"
Ertesi gün o yazı silinmiş
"Başbakan Demirel"
Anlayamıyorum ya... Kendi kendime "Yahu ne çabuk başbakan değişti?" diyorum.
Bir başka yazı...
"Kurtuluşa kadar savaş!"
Ankara'da "Kurtuluş" adında bir semt var. Kendime göre yazıyı şöyle yorumluyorum: "Her halde Kurtuluş Semti'ne kadar zaptetmek istiyorlar." diye düşünüyorum.
Ve işte başka bir yazı... O yazının tamamını ezberlemiştim. Daha sonraları ezberimden kaçtı çoğu. Boşuna dememişler " Hafızın sonu unutmaktır" diye...
Yazı, Mamak çarşıda bulunan yazlık Tuncay Sineması'nın afişinin yapıştırıldığı tahtadan yapılma direğe asılı levhaya yazılmış.(Merak ediyorum. Acaba hala Tuncay Sineması var mı Mamak'ta? Ankaralılar bilginiz varsa yazın.)
Kırmızı boya ile...
Aynen şöyle aklımda kalanı... Hafız ben gerisini unutmuşum.
"Yaşarım orucunu açmadan kızıl kurşunlara hedef oldu... Yaşarım sen rahat uyu... İntikamın alınacaktır...."
Yaşar ülkücü bir gençti.
Solcu gençler tarafından vurulmuştu.
Ve Ülkücülerin de içinde bulunduğu hükümet zamanı olacak ki; Ecevitçilerin derneği tarumar edildi. Atatürk fotoğrafları yerde idi....
Hükümet kimde ise polis o gençlerle kolkola idi.
Ankara'ya gittiğimiz ilk hafta... Kaçıncı gün? Hatırlamıyorum. Benim yaşımda bir kaç çocuk... Sordular bana: "Hangi parti?" diye. Tek bir kelime çıktı ağzımdan. "Demirel" dedim. Bir ton dayak yedim.
Niye Demirel? Çünkü köydeki dedem "Demirel" diyordu. Hatta "Eldemir" diyordu. Eeee dedem en iyisini bilirdi!
Ey Demirel! Sana hakkımı helal etmiyorum.
Ve Türkeş... Ve Erbakan... Ve Ecevit... Ben hakkımı helal etmediğime göre, siz düşünün artık... O sokaklarda ölen -öldürülen gençler haklarını helal ederler mi acaba? Hiç sanmıyorum.
Zamanla benzer hatıralarımı anlatmayı düşünüyorum.Tabii ki ilginizi çekiyorsa... Onu da yorumlardan anlayacağız.