Kapalı kapılar ardında kurduğum dünyanın,kilidi kırılmış kapısını açıp da yüreğimin cumbalı odasında gelmeyişini seyre daldım Sevgilim....
Kırılgan sözlerin loş ışığında kalemim yine Senin adını yazdı bahara….Gül rengi mürekkebim kül kurusu yokluğuna damla damla eridi…
Gelinesi bir sabahın olmadı satır aralarında kalmış yakarışa inat…Ayrılığın karası ezelden beri tozdu yokluğunun diyarı bağrımda…
‘’Bir gün gel’’ diye göz kapayışlarımı nafile bakışlarım ağlatır…Gecenin koyusunda korkudan kalma isimsiz mektuplar aralar hep rüyalarımı…
Ne denli bir kuytuluktur hasretinin sokakları..Adımladığım düşlerimin kayıp bir limandır rotası….
Varmışsıncasına zorladığım hayallerimin sütunları ardında bile olmadın hiç…Uğramadın bakışlarımın değdiği yere…
Endamından bir kesit,dilberleri kıskandıran suretinden bir tarif alamadım ömür denilen sensizlik işkencesinde…
Yusuf Kenan ilinde,ben sensizliğin sahilinde kayboldum…Satırlarımı yokluğuna ağıt, bakışlarımı umuda feryat saydım…..
Halim âyandır bağrına ümmet mührünü basmış yiğidime…Atının eğeri başındadır gelme niyeti gül gülüşlümün….Bilirim….
Fakat dönüp giden bir ayak izi varsa kapımın tokmağına dokunan elin….Belli ki,kapı ardından seslenen titrek sesim ‘’Ben geldin’’sözünün bahtiyarı olamamıştır.
Bu ne hal sorusuna muhatap kulaklarım tıkanmıştır ki gül güzelinin ayak sesine…Daha kapıdan atmadığı adımlarını uzak diyara salmıştır belli ki…
Yoksa gel deyip yanmasını bilene şefkat esintilerinden bir buket sunan sevgili,gönül sahilinin köşesine oturmasını da bilir ey bedbaht kalem sahibi…
Belli ki,sen ‘’Gel’’demesini bilemedin ya da ‘’Gel’’değişinin hakkını veremedin…..
EDRA nam-ı diğer SUKEYNA