19.08.2008
Ahmet MARAŞLI
Sıcak bir tebessüm yılların veremediği bir dostluk =)Önemli olan Allah rızası için sevmek sevebilmek hocam =) Allah zeval vermeye-amin-
Hayat engelsiz olmaz. Küçüklü büyüklü engeller, hayatta her zaman karşımıza çıkar. Bu, hayatın kaçınılmaz bir gerçeği. Öyleyse ne yapmak gerek? Bu engelleri aşmanın yollarını aramak gerek. Şöyle bir düşündüğümüzde, engelleri aşmak için, önümüze değişik yollar çıkar.
Gerçekçi olmak; hayata toz pembe gözlerle bakıp da sonrasında hayal kırıklıklarına, bunalımlara düşmemek; önümüze çıkan engelleri "basamak" olarak kullanmayı sağlayacak bakış açıları araştırmak ve geliştirmek gerek. Engellere "basamak" gözüyle bakmak ve üzerine basılıp çıkılacak yerini, yerlerini araştırarak basıp çıkmak ve yükselmek. O gözle bakabilen insanı daha da güçlendirici bir unsur olacaktır. Bu pencereden yaklaşıp, sizi durdurmaya çalışan engellere, geçerken ve geçtikten sonra, yukarıdan tebessüm etmek! Bu gözle baktığınızda, engelleriniz ne kadar büyükse, önünüzde o kadar büyük basamaklar haline dönüşmeye başlar ve sizi güçlendirdikçe güçlendirir. Yerine göre, aşıda verilen zayıflatılmış mikrop gibi, serum gibi. Engeller dağlar gibiyse, onları aşma yolunda, sizi dağların zirvelerine, bakış açınız ve gayretinize göre belki de göklere çıkarır. İnsana yakışan da engellerin bir hikmeti de budur. Aşılmaz zannedilse de, hemen hemen her engelin basamak olarak kullanılabilecek yanları ve aşılabilecek, geçilebilecek yerleri de vardır. Aşılmaz dağlar vardır; geçilmez yerler vardır; / Kadîru'r-Rahmânu'r-Rahîm! Lûtfet. De ki: "Geç!" bize. Hayatta edindiğim tecrübelerin bana söylettiği bir söz var: Gelen darbeler seni yamultmamalı; bilâkis doğrultmalı, güçlendirmeli. Şair Nef'î birgün habersiz olarak Sultan IV. Murad'ın huzuruna girer. O anda müsait durumda olmayan padişahın kaşları birden çatılır: -Ne var?! Ne istiyorsun?! Kırdığı potu anlayan şair korkuyla: -Sultanım, size bir bahar kasîdesi sunmaya gelmiştim, der. Halbuki ortada öyle bir kasîde filan yoktur. Korkudan, kendini kurtarmak için böyle söyleyivermiştir. Padişah, okumasını emreder. Nef'î, koynundan çıkardığı boş kâğıda bakarak okumaya başlar. Kasîde padişahın çok hoşuna gider. Okumayı bitirince şaire, -Ver bakalım şunu, der. Şairde şafak atmıştır! Boş kâğıdı uzatır. Padişah, kâğıtta hiçbir yazı olmadığını görünce şaşırır ve bağırır: -Bu ne böyle?! Nef'î, pek nâzik bir durumdadır. Birincisinden sıyrıldığı gibi, bundan da sıyrılmanın bir yolunu bulmalıdır. - Sultanım! der. İzinsiz olarak huzurunuza girdiğimden, kasîdemin beyitleri gazab-ı şahânenizden korkarak kaçtılar. Kulunuz ise, hâfıza gücüyle onları birer birer yakalayıp hâk-i pâyinize serdim.. Durumu anlayan padişah çok memnun olur, şaire iltifat eder. İşte, Nef'î'nin meşhur Bahar Kasîdesi, böyle zor bir vaziyette yazılmıştır. Demek, zorluklar karşısında öyle hemen yelkenleri indirip teslim olmak yok. O zorluklar, büyük işler yapmak için büyük fırsatlar da olabilir. Herkes Nef'î gibi yapamaz ama, herkes kendi kâmetine göre birşeyler yapar. Hiç yapabileceğini düşünmediği şeyleri de yapabilir. Bu bakış açısıyla, çeşitli sebeplerle okuma imkânı bulamayan çocuklarımızı, gençlerimizi düşünelim. Bu engeller nasıl basamaklara çevrilir? Bu tıkanma, çağ ile yarışma yönünde değerlendirdiğimizde, eğitime bakış açısından genelde yetersiz olan günümüz dünyası okullarının veremediklerini elde etme yolunda çok iyi bir şekilde değerlendirilebilir. Sen bu noktada hazırlıklı ol ve elinden geleni yap kapılar elbette açılacak! Kapılar açıldığı gün, "Keşke şunları yapsaydım!" deme durumunda kalma. Bunları yaptığında, gün gelecek, şimdi önünde ağladığın engellere, "Ne güzel şeylere vesile oldular!" diye tebessümle bakacaksın
Ahmet MARAŞLI