Toprak mı soğuk ben mi üşüyorum? Yine de toprak sana sarılıyorum çünkü üşüyen ben değil, yüreğim…
Dünya seni bir zamanlar çok seven ben
Neden senden gitgide soğuyorum?
Sebebini hem çözemiyor, hem bulduğumu farz edip;
Nefsimi yokluyorum…
Toprak?
Acaba beni senden soğutan
Yeraltındaki yorganım mı?
Hem yalan olduğunu biliyor,
Hem tarlamı sürmek istiyorum
Ve nasıl olacak bu iş kestiremiyorum…
Yalancı bir tarlada Ekim yapmak
Zor be ahbabım(!)…
Çalış-didin sür tarlayı, yetiştir ekinleri
Haddini bilmez bir karga sürüsü
Tarlan da korkuluk olduğun halde
Gelip; yok etsin ekinlerini
Kaldı ki bu kargaların saldırışı
Yalancı bir tarlanın lüzumsuz ekini için
Bu gerçek daha da üzücü ve utanç verici…
Gün gelir rahmet yağmurları kesilirse,
Verimli tarla da kurur azizim(!)
Rahmet yağmuru değmeyen,
Bayat ruhu var olan elverişli tarlayı neyleyim?
Bir gün sıkılır ve tohum atmaktan vazgeçersem ve
Yıldızların beni çağırdığını hissedersem
Herkesin soğuk diye basamadığı;
Toprağı sıcacık bir yorgan gibi üzerime örtmesini iyi bilirim.
Bu terbiye benim değildir
Secdesini ettiğim toprağın ve yorganımın sahibi
Hakkın rızkıdır…
Nefsim bunu elbette iyi bilir…
Seni ilk kez düşürme cesareti buldum.
İşte kendi ellerimle gömüyorum,
Tabutunu ben taşıyorum
Gün geçtikçe yaklaşıyorum
Aramız da kalsın ama tabutun da amma ağırmış hani…
Gün geçtikçe yoruyorsun beni
Hakkını yememek lazım iyi bilirdim seni
Mavi, yuvarlak şeker mübarekliğinde biriydin.
Dişimi fırçalamayı unutsam hemen çürümeye başlardım
Macun ve fırça
Bu ikiliyi kullanmayı öğreten yarenlerden Allah razı olsun…
İşte uzun bir yürüyüşün ardından geldik…
Seni hem çok sevdim hem nefret ettim
Yanlış anlama aman ha(!)
Aslın da sevmediğim; Zakkum ağacına konmuş
Ve tarlama istemeden yerleşen kargalarındı…
Hata ben de(!)korkuluk olmayı beceremedim.
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Maviii…
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Şeker pancarı edasında; acısı tatlısı bir…
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Bir başka cazibesi vardı. Ne kadar çekse de çektirse de müptelasıydık.
Hoş sedaydı bir zamanlar vesselam, ta ki karga ihtilalına uğramadan,
Türk Kahvesi tadında…
Haklarımızın cevabını da aldın
İşte ilk toprağı ben atıyorum üzerine
Kızma ne olur, ölüm bir son değil
Toprağa gömüyorum seni
Bir tohum gibi
İşte asıl orada yetişerek gerçek bir ağaç olacaksın.
Gün gelecek Mavi bir ağaç olacaksın
Ellerimle diktiğim, yüreğimin taze yağmurları ile suladığım;
Mavi ağacımın Mavi elmalarını kendi ellerimle tek tek toplayacağım…
Bir sandal gibi maviliğin de yok olmayı seveceğim.
Maviliğinin müptelalığını en çok ben yaşayacağım.
Ölmeden kulağıma fısıldadığın Salı yarenleri ile buluşacağız. İşte tabutunu taşırken en çok bu sözün aklımda.
Her yorulduğum da bunu hatırladım.
İki sağın da iki solun da dört kişiydik
Hiç yorulmadık. Tabutunu hep beraber sonuna kadar taşıdık;
Salih abim, Sıtkı hocam, dostum Semris ve ahbabın ben…
Aşka vefa, yüreğe sevda…
Ahrette buluşmak duasıyla
Toprağın vitaminli olsun ki;
Elmaların kurtlu olmasın.
Mavi geminin Mavi kaptanı
Bizler sabırsızlıkla vaad gününün gelmesini bekleyeceğiz…
Eyvallah…
Nisan 2009
Z.SARI
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 11.10.2009 17:41:32 itibariyle düzenlenmiştir.