13.05.2008
CANAN
Yetim Sofrası
Genç adam, bir eczanede kalfa olarak işe girmiş, tatlı dili ve çalışkanlığıyla kısa sürede göz doldurmuştu. İstenen ilaçları son hızla hazırlarken, bir yandan da müşteriyle sohbet ederdi. Gelenler hep keyifsiz insanlardı. Fakat kalfa mutlaka bir ortak nokta buluyor ve onlarla arkadaşlık kuruyordu. Orta yaşlı bir hanım olan eczacı, kalfasından son derece memnundu. Bu yüzden de aylığına sık sık zam yapıyordu.
Genç adam, yapılan bu zamları yetersiz bulduğundan, en pahalı ilaçlardan aşırmaya başladı. Bunları el altından pazarlarsa, fakirlikten yavaş yavaş kurtulacaktı.
Kalfanın gecekondularla çevrili evi, çok geçmeden değişmeye başladı. Bir takım tamirat ve ilavelerden sonra tepeden tırnağa boyanan ev, çatısına yerleştirilen bir uydu antenle tamamlanmıştı. Fakat dikkatleri en çok çeken şey, evden gün aşırı yükselen ızgara kokularıydı. Mahallenin bayramdan bayrama et gören insanları, bu kokuların köfteye mi yoksa pirzolaya mı ait olduğu konusunda tahminler yürütüyor ve kokular arttığında, çocukların imrenmemesi için, pencereleri kapatıyorlardı.
Kalfa, eşinin yemek konusundaki ikazlarına kulak asmıyor ve özellikle bitişik gecekonduda yaşayan çocuklara yardıma yanaşmıyordu. Bu çocuklar, babaları öldüğünden zor durumdaydı. Ama kendisi de devlet değildi elbet, herkese bakamazdı. O çocuklara verdiği bayram harçlığı, hiç de az sayılmazdı. Küçük kızına dar gelen, ya da artık dudak büktüğü için bir kenara atılan elbiseler de, hesaba katılmalıydı. Herkes o kadar verse, köşeyi dönerlerdi.
Genç adamın karısı, ara da bir de olsa, yetimlerin annesine yemek gönderiyordu. Fakat eşi et vermeyi yasaklamıştı. Çünkü etin tadını bir kere alırlarsa, başka bir yemeği beğenmezlerdi.
Kalfanın küçük kızı, ikide bir et yemekten bıktığı için, "orası yağlı, burası kemikli" dediği pirzolalara bir ısırık atıp bırakıyordu. Ona göre bu parçalar, komşu bahçeye uğrayan kedi ve köpekler için nefis bir ziyafetti. Genç adam, hayvanlardan nefret ederdi. Bu yüzden de "ziyafet"e itiraz etmiş, fakat sonunda kızına boyun eğmişti. Köpeklerin havlaması, özellikle geceleri onu çıldırtıyordu. Bu sesleri duyduğunda, çoğu kez balkona çıkıp onları kovuyordu. Yetimlerin annesi de hep bahçede olurdu. Anlaşılan bu işten, kadın da rahatsızdı.
Genç adam, köpekleri toplamaları için belediyeye yaptığı şikayetlerden bir sonuç alamayınca, problemi tek başına çözmeye karar verdi. Ve pirzola artıklarını, eczaneden getirdiği haşere ilaçları ile zehirledikten sonra, bahçeye attı. Böylelikle kesin çözüm sağlanacaktı.
Ertesi gün, yetimlerin öldüğünü duydular. Doktorlar, annesinin itirazına rağmen, çocukların haşere ilacı içtiklerini söylüyorlardı.
CANAN benim tek yetim cananım.Kendisini tanımadan önce kulağıma gelen söylentileri ve bu dedikodu bağ asmasından maalesef benim yemiş olmam üzüntü verici.Bizde bir söz vardır; Üzümünü ye,bağını sorma(!)
HAYIR! Yediğim üzümün bağını öğrenmek en doğal hakkım.Hele ki bir yetim sofrasında farkında olmadan gıybet tabağından kardeş eti yemek;mide bulandırıcı olmalı.SALI bana çok şey kazandırdı.Bütün cesaretimi toplayıp,tabii Cananımın samimiyetine de güvenip bugüne kadar hakkında söylediklerimi ve duyduklarımı söyleyerek ve hakkında ne de çoook yanıldığımı yüzüne karşı bir bir söyledim.Çok şükür(!)Şimdi Canan da bir Salı ehli.Üstelik kendimi övmek gibi olmasın kendilerini birazcık da ben deniz hayata bağladım.O gün bugündür üzüm yemeden bağa bakmak gerektiğini bir kez daha anladım ve bağa bakmadan da yememeye karar verdim.Dünyamız her an yok olacak bir bağ.Asmalar iştah kabartacak tarzda.İlaçlama yapmadan direk dalmaktansa üzümlerin daha lezzetli olması için ilaçlama sonrasını bekliyorum.Tabiri caizse; Hayata artık tarafsız bakabiliyorum,bunu söyleme cesaretini de kendimde görüyorum.Dünya lokantasında yemek yemeden önce önüme gelen ; Ördev tabağını (gıybet-dedikodu-iki yüzlülük,riya-) yememeye dikkat ediyorum.Şayet Allah korusun yediğim takdirde karnım doyuyor ve asıl esaslı yemeğin tadını alamıyor,yeme tenezzülünde bile bulunmuyorum .( insanlar kulaktan gelme bilgiler ile o kadar çok doyuyor ki,günün birinde o kişiye rastladıklarında ön yargıları ve dolma kulakları kalp yetmezliğinden karşındakine bir selamı dahi çok görebilirler hatta görüyorlar da yazık ki çok yazık.)Dünya beni lokantasına davet etti.Hayır ahbabım ben kardeşimin etine sarılmış çiğnenmesi güç,dedikodu mezesinin de içinde bulunduğu ikiyüzlü garsonun getirdiği ördev tabağını İSTEMİYORUM-ALMIYORUM-TAVSİYE DE ETMİYORUM…
Dünya lokantası ördev tabağını iyi yapar binbir hile ile size afiyetle yedirmeye çalışır. Aranız da hala almak isteyen var mı?
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 23.06.2009 20:51:47 itibariyle düzenlenmiştir.