Kritik Karar
-Sılamu elekım toktor beğ, deyip hemen anlatmaya başladı. En son sekizinci çocuğunu doğuran ufak tefek hatunu da üç adım gerisinde duruyordu. Beyaz tülbendi ile yüzünü gözünü kapatmış, kısa boyuna rağmen iki büklüm duruyordu. Mahcuptu. Sanki bu dünyada en büyük günahı o işlemişti. Sessiz sessiz duruyordu. Ağzı da dili de yok hükmünde... Olsun, ağzı da dili de olmasa kooooca bir kocası vardı. Onun yerine konuşur, onun yerine dövüşürdü. Onun yerine her bir şey yapardı. O zahmet etmesin di hakkı olan oyu bile kullanırdı.
- Toktor beğ, ben artık çocığ istemiyem. Karıyi getirdim. Çocığ istemiyem. O çağa rağmen 60'lı yıllara rağmen bu bilinçte olan dağlı bir adam... Bakmayın haline, çağına göre en ilericisidir O, bu coğrafyanın...
-Tamam da madem böyle bir düşünceniz var, sizi devlet hastanesine göndermem lazım.
Bizimkiler düşerler yola. Hatunu her zamanki gibi yanında bir eşya gibi sessiz sessiz... Devlet hastanesine geldiklerinde de aynı şekilde...
-Efendim, eşinizin hamile olup olmadığına bakmak lazım. Hemşire hanım, ebeye gösterin...
-Efendim, hamile...
- Bak beyefendi, eşiniz hamile. İsterseniz alalım ya da doğumdan sonra tekrar gelirsiniz.
Düşünmek gerekiyordu. Acaba yanlış mı olurdu? Dokuzuncuya da müsaade etseler miydi? Sevabı günahı neydi bunun?
Sonunda karar verdiler.
KARAR: Millet adına! Bu da doğsun ve son olsun...
Aradan yıllar geçti. Doğsun! Denilen doğdu. Büüüüüyük adam oldu. Koca bir ilin asayişi ondan sorulur şimdi.
Bir eşya gibi duran, ağzı dili olmayan gariban annenin kemikleri toprağa karışmış.
Avukatı, sözcüsü, vekili, kocası inadına inadına direniyor. Tek başına! tek başına, zamana inat...
Yüze dayamış merdiveni ile...