“Düşünsene...” diye başlar her şey.
Dalıp gidersin derinlere.
Önünü görmeye çalışıyorsundur belki…
Belki de en tatlı hayallerdesin.
Düşünüyorsun ve bazen düşünürken amacını ortaya koyuyorsun.
Düşünsene okul bitmiş; düşünsene sevdiğinle evlenmişsin ya da ekonomi çok iyi, özgürlüklerin yaşandığını düşün; düşünki mutlusun...
Hangimiz ötesine geçebiliyoruz ki mutluluğun.
Öyle yada böyle tüm çabamız mutlu olmak için.
İşte tam burada bir daha düşün; ya sonra?
Ya en son?
İstediğiniz kadar düşünün sonuç ölüm… Peki ama nasıl bir ölüm?
Hayatını kendi için yaşamış olarak mı; yoksa ülkesi ve ilkesi uğrunda, tüm ülke insanının kutsalı, canı, malı ve huzuru için mi ölmek? Aslında ölmemek!
Başa dönelim, düşünsene...
Dinin için, ülken için, insanlık için, sevdiklerin için, Allah rızası için en kutsal vazifeni yerine getirirken mutluluğun en büyüğünü yaşamak…
Günahlarından arınmış olarak yüce Mevlâ’ya kavuşmak...
Ardında, seni ebediyen hayırla yâd edecek koca bir ulus, müstesna bir ümmet bırakmış olarak Rabbine dönmek…
İşte en büyük mutluluk; ebedi mutluluk hem.
Ramazanda herkes çeşit çeşit yemeklerle iftar yaparken; kurşunlarla, şahadet şerbetiyle oruç açmak…
Daha doğmamış milyonların duasıyla, mertebelerin en yükseğine çıkmak…
İşte en güzel son.
Allah, bizlere de dini için, vatanı ve milleti için şehit olmayı göze alabilmeyi ve şehitleri anlamayı nasip etsin.
Yüce Mevlâ, terörü “Kahhar” ismi mübarekesiyle kahr-u perişan etsin!
Ne güzel ifade ediyor merhum Âkif:
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. "
Şehitler ölmez!
Dinlemek için: M. Birgin - Düşünsene (Abdullah Hafızoğlu)