seni yaşamadan ölmeyeceğim
aşka özgü zakkum bahçelerinde
gene acılara kalıyorum ben
deniz ölesiye yakın ayaklarıma
ey ülkemin pusatsız kahramanları
erzurum garında, banklar üstünde
sükut-u hayale uğrayan kalbim
geceyi kavrayan parmaklarımla
bu hasret, bu hicran zelzelesinde
beni kurtarmaya gücünüz yetmez
çünkü mutsuzluğun mekteplerinde
ıstırap dersleri alıyorum ben
gittikçe yaklaşan bir afet gibi
intihar yanılgısıyla
yolar beni esarete çekiyor
şehrayin şarkıları söylüyorum içimden
şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor
sen bir garip delisin
gözleri perdelisin
erzurum garında, banklar üstünde
susuzluktan ağlayan bir güvercin
içime vuruyor kanatlarını
nağmelerin ateşinde parlayan
kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor
bütün çığlıkları kuşanmış ölüm
dudaklarında siyanür
oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan
yollar tükense de, dönmeyeceğim
seni yaşamadan ölmeyeceğim
o çin harikası bakışlarını
o pekin gözlerini
gözlerin ki, gece donanmasıdır
yoksul ve yabancı mısralarımın
bedenimde çıban çıban ağrılar
ben bu ağrılardan zevk alıyorum
ejder tepesinde bunalıyorum
bir yanda kum frıtınası
diğer yanda esrarengiz
karakalem çalışması bir deniz
rüzgarla, yağmurla ve yıldızlarla
başlamak üzere son ayinimiz
erzurum garında gece yarısı
bankların üstünde şimşekler konar
bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda
bazen bir melek saatler boyu
yakama ölümsüz çiçekler takar
erzurum garında gece yarısı
hıçkırıklar boğazıma tıkanır
nemrut ateşiyle sabaha kadar
içimde binlerce ibrahim yanar
koltuğumda efsaneler kitabı
kafdağından nergis devşiriyorum
başını dayamış omuzlarıma
o eski, o yaşlı zümrüdüanka
ben bir çin şarhoşu samanyolunda
denizi tartışan bakışlarını
geçmişime asla gömmeyeceğim
seni yaşamadan ölmeyeceğim
perdeler kalkıp da sabah olunca
aldırma aras’ın öyle bulanık
öyle mahsun aktığına
palandöken yine sisli, aldırma
ben hem sise, hem çamura alıştım
senelerdir bu acıyla buluştum
mutluluk ne zaman çıksa karşıma
yalnızlık bir zindan, çöker başıma
Nurullah Genç
|
Sahip Olmak İstemiyorum
Dünya bir tane
Fakat zaman onu çoğaltıyor
Bu yüzden hiç kimse onun tümüne sahip olamaz.
Ben ise hiç sahip olmak istemiyorum dünyaya
.
Çünkü dünya elimden çok büyük
Ve durmadan dönüyor
Durmadan dönen bir şeye nasıl sahip olunabilir?
Üstelik onunla birlikte dönüp dururken.
Aslında hiçbir şeye sahip olmak istemiyorum
Çünkü sürekli elimde taşıyacağıma inandığım bir şey yok
Yalnızca parmaklarım var
Zaten onlar elimden ayrılmayı pek düşünmüyorlar
Ama kalbim!
Onun sahip olduğu şeyler var.
Nasıl taşıdığını bilmiyorum
Karışmıyorum da
Mevlana İdris Zengin
|
Dün, bugün, yarın muhabbeti
Bölünmüştü hayat,
Dün, bugün, yarın…
Zaman bölmüştü bunları.
Bugünü yaşarken dünün hezimetini çektik.
Bugünü yaşarken yarına telaşlandık.
Bugünü bugün gibi yaşayamadık.
Hep ya yarının hezimetini yaşadık ya da telaşını.
Bugünü bugün diye bilip yaşamadık.
Daha bugünün tadına varmadan yarın geldi.
Yarın bugün olmuştu artık,
Bugün ise dün
Ardı arkası kesilmeden devam etti.
Dün bugün muhabbeti
Ya telaşlandık, ya hüzünlendik
Ama bugünü bugün yaparak yaşayamadık.
Bugün geçtikten sonra ona da üzüldük.
Yarına telaşlandık.
Planlar kurduk çoğu zaman.
Bugünü yaşayamadan planlar kurduk.
Yine üzüldük yine telaşlandık.
Keşke dün bugün olsaydı dedik.
Yarına telaşlandık.
Bugünün kıymetini yitirdik.
Yakalayamadan kaybettik bugünü.
Telaşlanırken yarına bugün olunca kaybettik.
Dün, bugün, yarın,
Zaman bölündü.
Yitirdi hepsi değerlerini.
Dün geçti belki,
Bugün ise onun hüznü.
Yarın ise telaşlandırdı bizi.
Hepsinin yerini karıştırdık.
Yitirdik değerlerini.
Dün dünde kalmalıydı,
Bugünü yaşamalıydık.
Yarına ise ALLAH kerim………
Hatice Kübra KARADENİZ...
|
Aşk Cefâ Ülkesinde Umudun Rüyasıdır
aşk ölümcül bir hülyadır
anlayamadığım
ey sarı gök bulutu, ey ıstırab gülşeni
son bir karanfil gibi
taşıyacağım seni
kalbimin hüsnüyusuf mahrem bahçelerinde
derindesin, rüya kadar derinde
aşk ipek bir karanlıktır
kollayamadığım
gecenin bir vaktinde gelen çiçekler için
tenhâsında kuşlar uçan
sulara karışıp akmak isterim
kan çölünün ıssız vâhalarından
saâdet burcuna çıkmak isterim
gitmeliyim buralardan seninle
kalırsam, surları yıkmak isterim
aşk gizemli bir şarkıdır
dinleyemediğim
ayrılığın arkasından duyulan
gün doğuyor, neden gülemiyorum
siyah bir tanyerinde
beklemek yakışmaz bana geceyi
eylül mü vurdu güllerimi, bilemiyorum
aşk isyankâr bir korkudur
sonlayamadığım
gece yolculuğuna takılır ayakları
özlem beyaz bir gül, açar bağrında
yâr kokusu yayılsın diye kaldırımlara
ölü ve gözüyaşlı bırakır çocukları
arıbeyi konunca ruhun zümrüt taşına
mor gülüşlü haramî çıkar dağlar başına
diriltir sarı saçlı, kırılgan aynaları
aşk veremli bir türküdür
söyleyemediğim
nağmeleri doruklardan yayılan
anılar sehpasında
takıyor boynumuza kırmızı urganları
kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları
her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır
alır avuçlarına, öper ısırganları
aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır
Nurullah Genç
|
BENİ ALDIR
Titrer yüreğim sensizliğin buzulunda.
Beni esmer gözlerinde ısındır…
Üşür aşkım gidişinin ortasında
Koy beni sevdanda yandır…
Ben beni unutmuşum bakışlarında.
Yanmışlık sadece seni hatırlatır…
Bu ser bu gövdeye fazla yokluğunda.
Al başımı sinene yaslandır…
Sevdamın sancısını göze almışım da.
Bilse Ferhat,dağlardan utanır…
Akıncıyım sana gelen vuslat yolunda.
Atımı düsturunla şahlandır
Coştu göz pınarım gidişinin ardında
Sevdamı tesellinde uslandır…
Kaybolmuşum sensiz yetim çağda
Gel de beni kutlu çağına aldır…
EDRA nam-ı diğer SUKEYNA
|
AN
Gülüş bir yanaşım'dır bir öbür bir kişiye;
Bir'den iki kişiyi döndürür bir kişiye..
Anılarından kale yapıp sığınsa bile,
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.
Özdemir Asaf
|
Umrumda olmayası hengamelerin,ne diye peşindeysem...
Kalabalık bir ben var artık benden ziyade.
Üstü örtülü bir sırım,
Dilsiz bir söz
Dudaksız bir dilim;
Söylenecek o kadar çok şey varken.
Susmuşluğun gereksiz sukûtunu daha anlayamamışken
Nerden geliyorsa geliyor can sıkkınlığım.
Artık tebessüm edebiliyorsam da oğulotu vesileysiyle :P :P
Hala üzgün bir parçam ,anlamsız telaşlarım hasebiyle.
Çıldırasıya kadar ne düşünür ki bir insan?
Descartes'ın aksine bir görüş de atamayacaksa lisan
''Dünüşünüyorum öyleyse...'' mucidi de olamayacaksam artık
Ne diye bu lüzumsuz yalnızlık.
El etek çektim de ne oldu sorumluluklarımdan?
Elim kırıldı,kaldı yen içinde...
Eteğim ayağıma takılıyor ,beni düşürme derdiyle!
Şu yazdıklarıma da gelsin bir tebessüm
Arada güzel itiraflarımda olduğundan bir alkışı hakediyor;kendimce
Ya geri kalan koca bir boşluk içimde?
Zafer naraları atarken muzaffer bunalımım
Süklüm püklüm köşelere çekilip ağlayayım mı yine?
''Oy başı belalı Edra!'' diyen bir sese
''hadi oradan''demek için daha ne kadar geç kalmalıyım randevu saatime
Amaaaan!çılgınlığına daha var mı?
Eski çamlar bardak olurmuş anladık da
Eski hayat,geldi geçtileri,ne zaman çılgınlık olmuş?
Bu yürek ne hale gelmiş,halini daha anlamaz mı?
Edra nam-ı diğer Sukeyna Bu mesaj, edra tarafından, 01.11.2010 23:39:28 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Nam-ı diğer Sukeyna yada sayın edra
Ve nihayet halimin farkına vardım bu da itirafım:)
okuduğum en güzel itiraflardan biri , şiirsel edadaki bu itirafı paylaştığınız ve bu güzel dakikalrı şahsıma yaşattığınız için teşekkürler Allah razı olsun...
ve Nihayet halimin farkına vardım , süper bir söz, Geçmişime dönüp bakıyorum ve tekrar yönüme dönüyorum ve halimin farkına varıyorum =)
Nihayet halimin farkına vardım buda elfani'nin sözünden sonra çalacağım söz =) bugünlerde çok mu hırsız oldum ne
son söz olarak sayın edra maaşallah diyorum ....
|
Teşvik edici sözlerinize artı bu candan samimiyetinize teşekkür ederim değerli Z.Sarı...Siz hoş bakanlardan güzel görenlerdensiniz asıl ben teşekkür ederim size...Kalemime yazdıralan sözleri beğenip kullanmanız beni onure eder...Tekrardan teşekkür ederim kardeşim....
Bu mesaj, edra tarafından, 03.11.2010 23:12:09 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Binbir Gece Acıları
söylerken ağlayan şair
doğururken ölen ana
ikisi de bir
aşk ve acı haberim olmadan
en ücra yanıma sığınabilir
I.
güneş ellerini çekti yakamdan
sızısı kasıklarıma vuran arz
kendini bana çalıyor
yaralı bir atın toynakları gibi
kirpiklerim
beni ele verecek diye korkuyorum
son soluğu
koynundan çıkardığım resmin ilişiğindedir
dudaklarında yarım kalmış bir sevda
acının silik bir kopyesi yüzünde
gözlerini görmedim
kaçırmışlar
Beşparmak’ta bir adam
yarasına bakarak
suzinak makamında susuyor
gelme çocukluğumun hasnâ perisi
düşlerimde yeşillen
yaban gülleri, zambaklar toplayayım adına
rüzgarın eline tutuşturayım
ismini yazıp yapraklarına
uçurtmalar yapıp
dudaklarına doğru
II.
caddelerde bir yığın insan
saçlarının rengini
bilmedikleri sevgililer için
öldürdüler birbirlerini
biliyorum, alımına karşı
hep eğreti bir yanım olacak
tedirginim, kuşkuluyum, çaresizim
şimdi her döndüğüm köşede
aradığımı bulurum diye korkuyorum
askerde, Kars’ta
umudumu bağladığım tek ağaca
ceza verdiler
derdi neydi, kim bilir
kendini astı diye bir er
o gün bu gündür
nerde bir ağaç görsem
yanıma ölüm gelir
bayım, buyurgan bayım
bahar gelmiş derler
kime sorayım
III.
perakende ölümler öleceğiz bu sezon
kıyam etmiş Kerbela’nın sakileri
bulutlar çölde bir çeşme arıyor
düğünlere salt ağlamak için katılan biri
çigan bir hayatın çetelesini tutuyor
bastırıp sağrısına elini
bu şırfıntı
binbirgeceden arta kalan bu acı
korkarım ki bana yar olacak
zamantı’nınserin sularında
bir türkü yakamozlanacak benden geriye
kerhen atılmış bir imza
hayatımın sağ alt ucunda sırıtacak
içini açtı bir zambak
bir şiir öksüz kaldı
perde kapandı, kalem kırıldı
ve işte son gemi de yandı
belgelere geçsin “top secret” kaydıyla
artık nihai sözümü söylüyorum:
-rahman, rahim olan Allah’ın adıyla
1985
hâki zamanlar4
bu zeytûni, bu mecbur edildiğim
öylesine aşüfte bir hayatı
çıkarttım gözümden
çektirdiğim resimleri, cop izlerini…
koynuma iki yılan gibi sokulan o yıllar
hayatımın hava parasıydı, ödedim
konuş dediler konuştum, sustum sus dediler
bana hainliğin yakıştığını söylediler
gereği gibi oynadım verilen tüm rolleri
yuhalandım ve alkışlandım, ama şimdi
söndü sahne ışıkları
ardımda kötü bir isim
dostlar,
sessizce terkediyorum burayı
bir hâki zamanın sır tutanağı
bu belgeyi bırakıyorum geleceğe
kafesler içinde kafesler
iniltiye dönüşen ninniler var şimdi içimde
bir ihtilal gibi yayılıyor acı
geçmişime
geleceğime
kalbimle aramdaki o girilmez vadiye
ben bir yasak işledim, sorgum yapıldı
suçsuzum dedim, ama değildim:
imrenerek bakmıştım uçan bir kuşa
katilini emziren bir ananın acısı bendeki
bir seyyahım ki ölümümü sırtımda taşıyorum
sanki yaşıyorum bu minval üzre
bir gün bana darağacı olacak
bu söğüdü sulamak zorunda kalmışım
çaresizliğim!
çaresizliğim!
kendimi vuracak bir kıyı bulursam
biraz daha kahır yüklenirim
sokaklara çıkmam ne de balkonlara
çekilirim gönlümün sıkıyönetimi olmayana diyarına
1985
Mustafa İslamoğlu
|
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Ögrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Ceyhun Atuf KANSU
|
10.03.2009
Yağmurun tıkırtısı
Kapımın çalmasını beklediğim bir lahza,
Pencere camından tık tık sesler geldi.
Mükerrer tıklarıyla kalbime nağme düştü.
Bakayım mı bakmayım mı diye tereddütte kaldım.
Düşüne düşüne neredeyse gelen gitmiş olmalıydı.
Misafir erken geldi diye aklımdan o geçti.
Yoksa kuşlar diyardan haber mi getirdi?
Tıkırtılar kesilmeyince heyecan sardı beni.
Kim o demeden kendimle biraz oyalandım.
Acaba kapının zili bozuk diye mi camı tıkladı.
Yoksa gelen kişi gizliliğe bürünmek mi istedi.
Perdeyi aralayıp camdan bakmaya yöneldim.
Uzağı göremeyince içimden sakin olmak geldi.
Dışarıda ninni söyleyen nağmeler yayılıverdi.
Çiyle kaplı camları elimle çabucak siliverdim.
Allah Allah bu yağmur sesi! Ne diye telaşlandım.
Bu yağmur, bu yağmur söyleyip durdum.
Tatlı tatlı, peş peşe damlalar yere değip tokalaştı.
Sanki hasret gidererek muhabbetleri yenilendi.
Onların muhabbetlerine her şey candan katıldı.
Böyle manzarada yürekler destan gibi şenlendi.
Camı açtığımda pırlanta tanesi gibi yüzüme serpti.
Fazlaca damlayıp yüzüme vurunca dem çekti.
İnci tanesi gibi yere düşerek müjdeler verdi.
Güzel sesiyle ve yumuşak nakaratlarıyla okuyuverdi.
Âşıklar gibi damlalar birbirleriyle sarılıp keyif çıkardı.
İtilmiş gibiyim, muhabbetlerine ben de ah çektim.
Böyle rahmetli yağmurun altında yürüyüp ıslandım.
Islana ıslana, yolumu uzatarak eve geç dönebildim.
Bol bereketliliğiyle herkesi ülfetle sarıverdi.
Öyle yağıyordu ki güzel damlalarıyla ferahlattı.
Güldürmeleriyle herkes sevinip çoğu da şükür etti.
Öyle güzel yağıyordu ki yerde halay çekip oynadı.
Böyle misafir bereketliliğinden peşkeş çekti.
Biraz sevinç, biraz muhabbet içime şifa düştü.
Kısa misafirliğiyle özleyişleri yüreklere yazdı
Camı örtmeden veda öpücükleriyle diniverdi.
Yağan damlacıklarıyla dertlerimi silip süpürdü.
Hüzünler uçarak yerine esenler bıraktı.
Böyle bir yağmur yağmasını bekler oldum.
Beklemekle birlikte kendime derman buldum.
Bu yağmur, bu yağmur Allah’tan bir rahmettir.
Bu yağmur, bu yağmur hayatın bir can damarıdır.
Bu yağmur, bu yağmur dünya için bir hayattır.
|
Teslimiyet
Gözlerden fetva, yürekten amel gelirse
Teslimiyetler İsmail olur
Rahmet bağrından kopar da gelir.
Sözler mana ifade etmez hâldeşlikte
İç fırtınaları yolunu bulur da serilir.
Şükür için nimeti feda edeceksen uğrunda
O’ndan (c.c) İbrahimî makamlar verilir.
Hiçlikten yol bulup benliğin karmaşasında
Kendini bulacaksan
Gizler ardı manalar bildirilir.
Kendinden geçeceksen bu aşkla
Habil’in hediyesi
Gırtlağa dayanan bıçağa bilenir.
Ey nefis!
Bilmek istemiyorsan
Kılavuz bulamazsın bu manaya
Hissetmiyorsan
Tercüman yok anlamlara.
Nerden bileceksin
Gayb ve ötesini
Sis perdeleri arasında
Böylesi acziyetin derununda
Bilmeceler sır düğüm
Sorular beyninde kördüğüm
İstemedikçe uzaksın anlamlara
Tuzaklardasın Hâlıkına teslim olmadıkça…
edra
Bu mesaj, edra tarafından, 11.12.2010 01:36:48 itibariyle düzenlenmiştir.
|
İstanbul'a Kar Yağıyordu
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu
On altı yaşındaydım..
Her şeyi bükecek bileğim vardı
On altı yaşındaydım
Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok
Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..
Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul’u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herkes kadar cesur..
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı..
Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..
Haliç’ in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk..
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu..
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına..
Bunu kimse bilmiyordu
Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu.
İBRAHİM SADRİ
Bu mesaj, m1gin tarafından, 13.12.2010 01:38:58 itibariyle düzenlenmiştir.
|
EY KARDEŞ! UNUTMA FANİDİR DÜNYA;
GÜN GELİR DÜNYADAN GÖÇERİZ İNAN
BU TATLI HAYATKİ BİR ANLIK RÜYA;
BİTERDE GÖZÜMÜZ AÇARIZ İNAN.
GENÇLİĞİN GEÇİCİ, EBEDİ SANMA.
TEZ GELİR YAŞLILIK NAÇARIZ İNAN,
ŞEYTANİ SÖZLERE SAKIN ALDANMA,
MİZANDA KARDEŞTEN KAÇARIZ İNAN.
BİR ZAMAN BEY,AĞA,PAŞALAR NERDE?
ECEL ŞERBETİNİ İÇERİZ İNAN.
ÖLÜM DÖŞEĞİNDE AÇILIR PERDE
AK İLE KARAYI SEÇERİZ İNAN.
KALMASIN MAHŞERE HAZIRLAN BURDA,
MALDANDA YARDAN DA GEÇERİZ İNAN.
İNŞAALLAH BİZE DE NASİP OLURDA
CENNE-İ ALA YA UÇARIZ İNAN.....Bu mesaj, denizz tarafından, 23.01.2011 15:20:47 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Anlamlı katkınız için teşekkürler denizz.
Bu şiir kime ait acaba? Sahibinin de ismini görmek isteriz hani. Yoksa şiir size ait de, mütevazı davranarak isminizi mi yazmadınız? Her halukârda bize bir ismi çok görmeyiniz lütfen.
Bir diğer husus, mesajların görünümüyle alakalı. Büyük harflerle yazılan mesajlar; sempatik durmamanın yanısıra okunmada da zahmetli olmaktadırlar. Bu hususu da göz önünde bulundurunuz lütfen.
İş bu raddeye gelmişken; mesajımıza uygun bir başlık belirlemezsek ayıp olur artık, öyle değil mi?
Bu açıklamaları öyle herkese filân yapmam ha! Sizden yana beklentilerim büyük olduğu için, daha en baştan işi sağlama almak istiyorum.
Sahi! Eklenen şiir bana Yahya İsmet'in bir müzik çalışmasını anımsattı:
Bu mesaj, m1gin tarafından, 23.01.2011 23:09:32 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Bak İşte
Nur yüzlü tebessümler bırakıp da yurduma
Bazen rüzgâr olursun burçlarında gecenin
Öteyi omuzlayıp gelir bazen de rüzgâr
Başımdaki dumanı dağıtır gözlerinle
Züleyha’yı Yusuf’a götürürken atlılar
Bak işte, tohum şimdi rüyada, derindedir
Bir dua mahşerinin sonsuz mihverindedir
Avucundan taşıyor kevser dolu bir sebil
Merhamet ki, o leylî saçlarında uyuyan
Son derin aynasıdır tenhayı bilenlerin
Yüreğimde ay gizli, sinemde bir karanfil
Bense yine bir nehir, şeb-i yelda ve mahrum
Bazen de bir cellâdın simsiyah ellerinde
Eski bir bahçıvanın korkularına mahkûm
Bak işte, bir gözyaşı damlası, boynu bükük
Bir ayna sırlarını döküyor toprağına
Kendi karanlığına gömülüyor sönen mum
Bak işte, uyandırdı gelişin ağaçları
Her yaprakta o mahzun düşlerimin oyası
Özsuyunda sen varsın çiçeklerin; her düşte
Kapılar, pencereler sana vurgun, bak işte
Sus ve yürü; ruhumun sarayıdır otağın
Gizli bir şehzadenin sırrında kaybol ve sus
Bilsen ki, sultanlığın, tahtındadır bu çağın
Hüzün ki, ne girift bir dünyadır sana mahsus
Bak yine ayağına kapandı köleler; sus
Doğunun o efsunlu harabelerinde mi
Kayıp cennetlerini aradın da mevsimin
Ki her gece yıldızlar saatleri kırdılar
Akrebini zincire vurup sonbaharında
Yelkovandan kederin hesabını sordular
Sen şimdi ne kadar da Züleyha’sın ki öyle
Beyaz bir gül taşırsın avuçlarında her an
Rüyalarında bile senin için ağlayan
Parmağının ucunda bir Yusuf görüyorsun
Öteden sıradağlar geliyor sevda ile
Denizler senindir al; umudu denizlerin
Körpe bir nergis olup düşünce eşiğine
Ruhumun kumruları, kardelenleri, senin
Sustuğunda, kelime yangını, cümle kışı
Konuş; suyu ısınsın buz tutan çeşmelerin
Durduğunda duraklar mutlu; yollar çaresiz
Yürü; ayak bastığın kara parçalarında
Irmaklar gökyüzüne akıyor ardınsıra
Kımıldayan yokuşta, uğuldayan inişte
Yolcular izlerini soruyorlar, bak işte
Bozkırdaki sureti kayboldu bir çobanın
Bir vadiye akmanın eşiğindedir zaman
Bir ney bulup üflesem gözlerine bakarak
Kamış kül, ses kıvılcım, boşlukta bir yanardağ
Anlayamıyor muyum kirpiğinde bulutlar
Avare kuşlar gibi benim göğümü arar
Yalnızlığı gül kokan benim bahçelerimde
Rengârenk bir kelebek oluyor bakışların
Anlayamıyor muyum, en gizemli şarkılar
Dudakların ruhuma dokunduğunda çalar
Gece aydınlığında bir devin kalbindesin
Bir hayalden kalan her muamması ömrümün
Senin duygularında çözülüyor ansızın
Yüzünle buluşuyor yüzümün çizgileri
Yankısını sesinde arıyor çığlıklarım
İçimde kum saati, ne ileri, ne geri
Bulunur belki bir gün bir şehirde bir sokak
Bir ev, sessiz bir oda, her köşesinde bahar
Öyle mağrur ki zaman yeniden doğmak için
Bir kadın bir cihangir istiyor kaderinden
Bir adam, kucağında güneş, ay ve yıldızlar
Kâinatın o sonsuz, o esrarlı yerinde
Bak işte, tarihini arıyor ellerinde
Nurullah Genç
|
Babamın Gazeli
Yeni aya karşı dua ederdi
Ağlardı kesilen zeytin dalına
Ağlardı evliya kıssalarına
Saksıda taşırdı kışın baharı
Korkuyu sevinci yayan gözleri
Kitaba gözlüktü derin gözleri
Anamın en kutsal barınağıydı
Esli alfabeyi candan severdi
Toprağa dosttu ölüme hazır
Taşırdı soyunu gövdesi gibi
Bir destan büyüttü namustan aşktan
Midenin harama düşmanlığından.
M.Akif İnan
Bu mesaj, serazat tarafından, 17.03.2011 23:08:56 itibariyle düzenlenmiştir. Bu mesaj, serazat tarafından, 17.03.2011 23:56:26 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Epilog
Lepistes, Moly, ve Neon’larıma-
Aslolan hayattır
bir akvaryumu yazmak,
akvaryumda yaşamaktan
kolaydır; bu yüzden her
dize biraz eksik,
her şiir biraz yalandır...
Yılmaz Odabaşı
|
KÂBE DEDİ ARABIN EVİ
Ayasofya ‘dedi Papazın ini.
Kâbe içinde ’O’ Arabın Evi
Ateist mi, Şaman mı, ne bu kini
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi
Herkesin inançı elbet kendine..
İnançsızlık büyük vahşet kendine.
Dikkat et artık bu çağda diline
Kâbe bir ev amma Ya Rab’in evi
Sonsuzluk ezel ve ebed O’ nundur.
Ruh ezelin, ölüm; sanma sonundur
‘Rab’ bir, Resul Hak, aklında bulundur-
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Yedi kıta ismi ‘A ‘ ile başlar
Altın Oran ‘a Kâbe de ilk taşlar
Ona doğru döner, kabirler, başlar
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Bana Kâbe değil ‘’O’’ Çanakkale
Tarihimde çok büyük bir merhale-
Kâbe içindi onda mücadele.
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Çanakkale’de her kabir, bir anıt
Her anıt Kâbe ‘’tek ‘’diye bir kanıt.
İhtiyacı yok ya; gel sende tanıt.
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Küçük boyundan, büyük azemeti.
Sevgisinin tatlı hüznü, zahmeti.
Bir günde Hakk’ın yüzyırmi rahmeti
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Hangi ev tavafla böyle dönülür.
Hangi ev ayetle böyle övülür
Hangi ev ömürde farzla görülür
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Çok basit, çok sade bir küp şeklinde.
Kul yapısı, ilahi üslüp şeklinde.
Sevgiden, saygıdan mahçup şekilde.
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Her cami, her mescid, her ev şübesi.
Müslüman doğar herkesin bebesi.
Kâbe’dir bu yüzden ruhun kıplesi.
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Onbinden fazla dağın arasında-
Bugüne geldi kaç çağın arasında
Düğümdür Hakk’a bağın arsasında
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Hacerül Evsed’i cennetin gözü.
Dili Arapcadır, söz; Hakk’ın sözü
Beş farzın, amentünün bir tek özü
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Kâbe’yi küçümser ama benimser.
Ruhunda var Kalu Bela’dan eser.
Tövbe edecek değilim kötümser
Kâbe bir ev amma Ya Rab’bin Evi.
İstedim sizde duyun, dudak bürkün.
Kâbe’si diyor Çanakkale Türkün.
Belli yok inancın, Allah’tan korkun
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
Papazda, imamda bir dini simge.
Ne için edindin hep kini simge.
Orhan güzel anlat çoook cahil bilge
Kâbe bir ev amma Ya Rab’ın evi.
ORHAN AFACAN
ADIM MEHMETÇİK SOYADIM ŞEHİTTİR
Orhan Osman Ömer bunlar bir simge
Adımın Okunuşu Mehmetçiktir.
Destanım dolu tarih denen belge
Gözüm pek göğsüm çevik başım diktir.
Ben Mehmetçikimkendimden eminim.
Duşmana korkuyumdosta güvenim.
Vatanı canından çokçok sevenim.
Vatan MehmetMehmet Vatan demektir.
Sevmeyi öğretti hep bana atam.
Çıkar için değil sevgim gerçektir.
Haksızlığa hiçmi hiç katlanamam
Ömrümce mücadelem süreçektir.
Gönlümde önümde oldu hep ümit.
Dünüme yarına tarih şahşittir.
Doğdum yaşarım öleceğim yiğit
Adım Mehmetçik soyadım ŞEHİTTİR.
ORHAN AFACAN Bu mesaj, m1gin tarafından, 22.06.2011 14:48:35 itibariyle düzenlenmiştir.
|
TAŞ ATAN ÇOCUKLAR
Sanki oyundasın taş atan çocuk.
Câhil mi, cesur mu sonra görürsün
Seni kimler böyle oynatan çocuk
Sanmam bu eğlencen çok uzun sürsün.
Sökülen kaldırım, ayaklarındır
Ölünceye kadar bir götürümsün.
Kundaklanan dükkân yarınlarındır
Vicdanında yargılanan cürümsün.
Elinde molotof, yüzünde maske
Neden bir gizliliğe bürünürsün…
Yıllarca sonra, desen bile keşke
Vatan ahı ağırdır, sürünürsün.
Senin yaşıtlarda taso salgını
Yahut bir iple topaç çevirirsin.
Oyun sandığın işlerin çılgını
Çamı hedeflerken, can devirirsin.
Hapiste mi geçsin erkenlik çağı
Orda da sarmalar pisliğin ağı.
Kopmak bilmez asla takvim yaprağı
Harf harf, cümle cümle sen sökülürsün.
Kaynağıdır dinlerin Ortadoğu
Din olmaktan uzak dinlerin çoğu.
Tarih boyu bundan kinlerin çoğu
Müslümansın, Müslüman görünürsün.
Benim de devletle sorunlarım var
Yapamam bunu aramızda duvar.
Hırs, nefret, cahillik, benlik canavar
Davanı hukuk ile sürdürürsün.
Hadis "vatan aşkından iman doğar"
İmansızı, iman her zaman boğar
Nefret, öfke beyne, kalbe zor sığar.
Kendini ellerinle öldürürsün.
Bir taş konuyu nereye götürdü
Kalkınmamızı dereye götürdü.
İç, dış düşman bizi nasıl düşürdü
Devamlı boş çareye bürünürsün.
Araya girmesin etnik tefrika
İşte Ortadoğu, işte Afrika
Global siyasetler binbir entrika
Ne yapsan hep mata düşürülürsün
Sömürgecidir her zaman Avrupa,
Sanma takdir edilir, övülürsün
Şimdi demokrasi elinde sopa.
O sopayla da bir gün dövülürsün.
Orhan Afacan
|
'' TAŞ ATAN ÇOCUKLAR'' şiirinizi çok beğendim tebrik ederim Orhan Afacan.
|
Kandilin Mübarek Olsun Sevdiğimm
ellerini hiç tutamamanın verdiği hüzünle
keşke gözlerine baka baka söyleyebilseydim...
tutulacak elleri olmayan bi sevdaydı bizimkisi
kulaklarından tuttuk hep,sağırdı oysa.
ne yandan baksak melal
ne yana baksak hicran kucakladı şairliğimizi.
kimin aklına gelirdi gözleri buğday tarlası küçücüğümm!
kimin tütün kokan ellerinde yazılmıştı bizim hikayemiz?
senin titremeyen kalbin mi...
benim uslanmayan çocuk yanım mı...
ya da sevdamıza göz koyan hain kurtların hikayesi mi bu?
şimdi ılık rüzgarlar esiyor çamlar ardında
ruhumu yele vermişim
say ki senden bi parçayım
say ki sıcacık tebessümüne müptelayım!
kimin yazgısıydı ah'ını aldığımız
ve kimin yazgısına ah ettim bu gece?
varlığına her gün değil balımm
yokluğuna üç gün ağlayacağım
ve seni artık bi başıma anacağım...
gidişin mübarek olsun sevdiğimm..
bi avuç gözyaşıyla uğurlar olsun sevdiğimm...
KANDİLİN MÜBAREK OLSUN SEVDİĞİMM....
|
HÜNER NEDIR?
Başta devlet, elde fırsat dilde himmet var iken. ,
Tut elinden düşmüşlerin sana saadet yariken,
Kimseye baki değildir mülkü devlet simuzer,
Harab olmuş bir gönlü tamir etmektir hüner.
|
evet byzaza harap olmuş bir gönlü tamir etmekdir hüner..ne güzel demişiniz...ama şimdi nerdeee harab olmuş gönlü tamir edeceklerine dahada harab ediyorlar.neyse canım neticede şiir güzel yüreğine sağlık..
|
Biz İyi olursak her şey ve herkes iyi olur sanırım sayın denizz. biz elimizden geldiği kadar tamir etmeye çalışalım...
Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptınısa
Er eteğin tuttunusa
Bir kez hayır ettinise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hakk'ı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Belî kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttunusa
Bir hayır dua ettinise
Birine bindir az değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka meta'ların satar
Yükü gevherdir tuz değil
YUNUS EMRE
|
:) sevgili byzaza ahh ahh:):) işte sorunda o biz iyi olduğumuz takdirde karşıdaki ısrarla gönül kırıyo ne yapalım iyiyiz ya dayanıyz işte buda bizim sabrımız hep
incitme..
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
ABDURRAHİM KARAKOÇ
iyilkden yana olmak dileğiyle inşallah:D
Bu mesaj, m1gin tarafından, 21.06.2011 20:27:22 itibariyle düzenlenmiştir.
|
mbirginden düzenlemeler için teşkkrler birde hasan sağınık ismailce incitmesini eklemişsiniz çok duygulandım ağlattı bu parça beni:( çok güzel çok teşekkür ederm sevgilerimle...
|
iyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı... sevgili deniz. :)
|
2009'dan simdiye kadar paylasilmis olan siirleri ve yorumlari dinlemek/okumak cok keyifliydi, bazi satirlar hüzünlendirse de... Emeklerinize saglik ve kendi yazdiginiz siirler icin kalemlerinize, yüreklerinize saglik.
Foruma ugradikca tavan arasindaki "paylasimlara" bakmak gerek galiba :-) Meger bir hazine varmis... Bosuna "VEFA, tozlar arasında kalanı hatırlayıp onunla güzeli yad etmektir; belki de onu yürekte hatırlayıp niyaza eklemektir." denilmemis...
|
|
|