BENİM ŞİİRİM
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
Issız ovaların nehiriyim ben
İçimde işliyor derin bir yara
Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
Kapattım kalbimin son kapısını
Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim
Hafızası ölü nakkaş gibiyim
Çekiyorum mutsuzluğun yasını
Ayaklara mahkum bir baş gibiyim
Kapattım kalbimin son kapısını
Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim
Ölümü yaşadım ölmeden önce
Bana sonsuzluğu beklemek düştü
Mazide benim de yüzüm gülmüştü
Uyandım,mutsuzluk geri dönünce
Ölümü yaşadım ölmeden önce
Bana sonsuzluğu beklemek düştü
Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm
Adını yazsana dudaklarıma
Zaman kan süzüyor kulaklarıma
Hıçkırığa mahkum biçare gönlüm
Haydi takılıver ayaklarıma
Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm
Adını yazsana dudaklarıma
Bulsam Kafdağı'nın eteklerini
Başımı çevirip gitsem mi bilmem
Ben ki yaranamam,şakaya gelmem
Kuruttum bengisu peteklerini
Karanlık dolu bir dünyada gülmem
Bulsam Kafdağı'nın eteklerini
Başımı çevirip gitsem mi bilmem
Umutlar sultanı anlayamadı
Sizler beni asla anlamazsınız
Biraz sevdasınız,biraz nazsınız
Kimse benim gibi ağlayamadı
Belki gülersiniz,inanmazsınız
Umutlar sultanı anlayamadı
Sizler beni asla anlamazsınız
Nurullah GENÇ
|
Biraz sevdasınız,biraz nazsınız
Kimse benim gibi ağlayamadı
Belki gülersiniz,inanmazsınız
Umutlar sultanı anlayamadı
çok güzel ve anlamlı...yüreğinize sağlık..
|
Nurullah GENÇ abimiz yazarda uyumlu olmaz mı =) Kendisini çok sevmekteyim belkide kravat sevdam kendisinden dolayıdır =)Taktığı kravatlar hep en beyğendiğimdir =) Hele Türkçe Olimpiyatların daki kravatı muhteşemdi =)
Bilmem ama daha öncede yazmıştım ;
Nurullah GENÇ - İbrahim SADRİ - Kahraman TAZEOĞLU - Uğur ARSLAN =)
Benim için yazıyorlar =)
|
O mein Vollmond!
Du bist in meine Gebete
Weiss nicht, wer du bist
Aber, trotzdem
Du bist mir fehlt... Bu mesaj, bnm tarafından, 12.12.2009 04:14:19 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Bekleyiş
Öyle olması gerekiyordu…
Her şeyin bir vakti vardı çünkü
Yusuf… Kuyuya atılmalı, köle pazarına düşmeli, zindanda yıllar geçirmeliydi önce
Yüreğin… İçin kaç gün, kaç gece acıdı Yusuf...
O rüya… Daha çocukken gördüğün o rüyanın müjdesi, ne zaman gerçekleşecekti?
Ya Züleyha?
Züleyha... Ne zordu işin
Göğsün kafesine neden sığmıyordu ha?
Sabır ne zordu…
Boyun eğmekti sabır
Duayı bırakmadan, coşku ve ısrarla
Adım atmamaktı vakti gelmeden
Hiçbir şey yapmamanın gerekliliği idi
Tevekküldü
Sabır, beklemekti O’nun takdirini…
Ve Ebubekr’in rüyası…
Mah düşüvermişti kucağına ey Habib’in dostu…
Kaç yıl bekledin gözlerin yolda?
...
E. Gürdoğan
İlerde bir gün, yarım bıraktığı başka şeyler gibi, bu şiiri de tamamlayabilirse, buraya ekleyebilirmişiz.. Ya da kendisi ekler belki :)
Özellikle bu şiirin devamını çok merak ediyorum. Ta iki yıl önce bu haldeydi, hiç kalem oynatmamış üstünde. Bu kadar olur!
Bekleyelim bakalım :)
|
Ey bnm,
Bu bizim bildiğimiz E. Gürdoğan mı?
Hani şu "Algılarımız ve Tanımlarımız" başlıklı güzel yazının yazarı...
Hmm... Siz onun sözcüsü müsünüz? En azından arkadaşı olmalısınız...
Hadi bakalım, bekleyenler kervanına biz de katılmış olalım! Ama aynı zamanda, hatta daha çok; yukarıda sözü edilen yazının bir devamını...
(HP-238:HP; 1/1)
|
Arslan abinin bir şiirinde güzel bir söz vardır ; Zamansız zamanlardan geçtim...
Canımın çekmediği bir dönemde Hayat zorla servis ediyorsun kendini bana ( uzatma dıyorum sadede gel =) )
E.GÜRDOĞAN bilmemki size nasıl teşekkür etsem =) Bekleyiş =) bekleyiş içinde sadece Nasib hikmetine sığındığım bir asr içindeyim ve bu şiiriniz Türk Kahvesi mübarekliğinde =)
Açık konuşmak-yazmak gerekirse acizane fikrim kalsın bu bekleyiş yarım =) hem kuyuya düşmekte Hz..Yusuf sünnetidir...
kuyunun içinde olduğumuzu farketmekte güzel =) haydaaa biri tutsun beni bu gider böyle =))
kıssadan hisse belkide bekleyiş için teslimiyet dediğimiz andadır vuslat ki Hz..Züleyha da buna örnek =)
bir seslenişti benimki gıyabında ,
dem vurdum her an vuslata,
anladım ki iş Hakka teslimiyette sabır da Nasib yakarışında ...
E.GÜRDOĞAN ve paylaşan değerli bnm teşekkürler (bakın bu teşekkürüm çok içtendi Allah şahit =) ) Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 05.01.2010 01:37:34 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ey m1gin,
Evet o başlıktaki yazının sahibi. Yok, sözcüsü değilim ama çoğu zaman aynı düşünürüz.
Uzun yıllara dayanan arkadaşlığımız var E. Gürdoğan ile.
Son zamanlarda pek uğramıyor buralara. Ama ben bahsediyorum. :)
Ben de istiyorum o yazıyı bitirmesini. Açıkcası yakın bir zamanda yazacağını pek zannetmiyorum.
Kuvvetli içsel bir güç olmazsa, yazamıyormuş. Ne demekse?.. :)
Ey Z.SARI, mesajındaki herbir cümle öyle duru, masum, ve aynı zamanda öyle derin ki...
Asıl biz sana teşekkür ederiz, ey Kalemi Güzel!
E. Gürdoğan'ı bilmem ama, ifadelerin beni çok etkiledi...
Bunları ve daha fazlasını, mailde bahsettiğimiz o gün, güzel güzel konuşuruz inşallah.
Şimdi mesajının hissettirdiklerine ve şerhine girersek, çıkmak pek kolay olmayacak :)
Bu çok lezzetli, zaman zaman tekrar okuma istediği uyandıran güzel anlatımın için teşekkürler... Bu mesaj, bnm tarafından, 08.01.2010 22:31:50 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Kuvvetli içsel bir güç olmazsa, yazamıyormuş.
Belkide şairin dediği gibi; sonra söylerim diye söylenmemiş sözler =)
çoğu zaman dolar duygu yüklü kovalar hatta taşar =)
ve hep sonra yazarım sonra not alırım denilir ( ki bu bende çok var) =)
belki sonralar gelmeyecektir hiçbir zaman,hatta gelsede unutulacaktır çoğu zaman =)
ama bazen öyle kuvvetli içsel güç olurki siz bile engel olamazsınız...
Yanınızda kağıt-kalem olmasa dahi Mustafa İslamoğlu'nun yaptığı gibi yerde uçuşan parlak sigara kağıdının üzerine yazıverirsiniz ... =)
Sanırım bu yolculukta kuvvetli içsel güç olmazsa olmaz =)
sonradan siz dahi bakınca vay be ;) diyorsunuz =)
vay be!
=)
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 09.01.2010 02:36:44 itibariyle düzenlenmiştir. Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 09.01.2010 02:56:13 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim
Şimdi git..
Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik..
Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik..
Sen git..
Ben gelemem bu yürekle..
Ya da kal..
Eylül yağmurlarını bekle..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Saçlarıma ak düşmemiş halimle..
Sen yaşlardayken..
Onsekizimde, yirmimde..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle..
Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Aşksız geçen onca yılı yakacağım..
Sevda alevinde kendi ellerimle...
Şimdi git..
Say ki, seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik..
Say ki, oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı..
Ve sevdadan hiç söz etmedik..
Say ki, hiç gülmedik..
Aynı şeyleri sevmedik..
Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Kimse bilmeyecek, herkesten gizleyeceğim..
Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada..
Seninle gökkuşağının altından geçeceğim..
Seni yağmurdan sonra seveceğim..
Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim..
Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak..
Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim..
Ben seni yağmurdan sonra seveceğim..
Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim.....
Uğur Arslan
|
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli
|
EY CAN
Ey can nicedir bu alemde
Derdin bilmezlere kaldın
Sabır bilmez şükür bilmez
Hatır bilmezlere kaldın
Derya içre derya bilmez
Mizan bilmezlere kaldım
Yandın ey can
Yanmak bilmezlere kaldın
Ey can nicedir bu alemde
Sûkunete hasret kaldın
Edep bilmez şefkat bilmez
Hak tanımazlara kaldın
Derya içre derya bilmez
Mizan bilmezlere kaldım
Yandın ey can
Yanmak bilmezlere kaldın
Ömer Karaoğlu
SİZİN OLSUN
Ağla gözüm dinsin sızım
Bu şehirde yalnızım
Hasret benim hüzün benim
Ama yine umut benim
Düğün dernek sizin olsun
Bana ölümleri verin
Çiçekleri hapsettiniz
Toprağa taşlar ektiniz
Eyvah olsun size sizden
Arzı ifsad eylediniz
Şah damarım sizin olsun
Bana yüreğimi verin...
Ömer KARAOĞLU
Götür Beni
Ah Duramıyorum
Ah Bunalıyorum
Çok Daralıyorum
Çoktur Ağlıyorum
Alda Götür Beni
Gittiğin Yerlere
Çal da Götür Beni
Gittiğin Yerlere
Alda Götür Beni
Karanlık Çökmeden
Çal da Götür Beni
Çocuklar Ölmeden
Ah Yaşamıyorum
Ah Ölemiyorum
Çok Daralıyorum
Çok Utanıyorum
Zeynep KARAOĞLU
|
ŞİİR
HAYAL ALEMİNDEN ÖTELERE
YİNE HAYAL HAYAL KAHVESİNE
BURASI DURAK OLAMAYAN YER
BURASI HAYALİ UNUTUP GERÇEĞİ GÖRDÜĞÜMÜZ YER
DÜN GÖKYÜZÜNDE KAYAN YILDIZ
BANA MI BÜTÜN ÜMİTLER
İSLAM DİYE ÇALGI TUTTUĞUNUZ
ZILGITI YİYENLER YER
AŞK MI SÖYLE HİSSETTİĞİM
MEŞK Mİ SÖYLE YAZDIKLARIM
EFSANELERE ULAŞMAK İÇİN
EFSANE OLMAYA VAR MISIN
SANA ŞİİRLER YETMEZ
ANLAMAYA ÖMÜR YETMEZ
Z.SARI KARDEŞİM
KİM BU BAHSETTİĞİM!
|
Sayın MHB1050 kardeşim =) yazmış olduğun şiir yada denemenin maaşallahı var lakin sona geldiğimde ters-düz oldum =)
Zaman - zaman anlam yüklemekte zorlandım =) birden fazla cevap vermek istedim =) lakin bir cevap hakkım olduğu için =)
İşi ehline burakmak da sünnet deyip =) değerli A.KARAKOÇ un eserini paylaşmak istedim =)
BU SEVDA
Bir beyaz rahmettir, bir yeşil murad
Görmeyen ne bilir oy bu sevdayı,
Tüter buram buram , yücelir kat kat,
Artırır gün , hafta , ay bu sevdayı
Bedenime korkak yürek kükretmem
Tatlı diye öz canım saklamam,
Ölüdüğümde çalgı ,çelenk beklemem
Al götür kabrime koy bu sevdayı…
Değişir bu mevsim, bu poyraz keser.
Her yerde İslam’ın rüzgarıi eser,
Gün gelir anlayıp, bağrına basar
Şehir bu sevdayı, köy bu sevdayı…
A.KARAKOÇ
|
BEN OKULA GİDİP DERS ÇALIŞIRKEN
SEN OYUN BAHÇELERİNDE KAZANAMAMIŞTIN SINAVI
BEN KAZANDIĞIMDA
DAĞILIVERMİŞTİ HAYAL DÜNYASI
İMAM-HATİP OLMAK ZOR GELİYORDU
BEN EFSANE BASKETBOLCUYDUM
ZAR ZOR KAZANDIĞI ÜNİVERSİTE SINAVINI
BEN OKUL SAYESİNDE KAZANIYORDUM
HAYATA ÖĞRETMEN BAŞLAMAK VAR DEDİ
BEN GERÇEK O SAHTE ÖĞRETMENDİ
FUTBOLU BİLİYOR ZANNEDİLİRKEN
34 YAŞINDA YAŞLANIVERDİ
BEN GERÇEK MÜDÜR YARDIMCISI İKEN
SAHTE VEKALET MÜDÜR YARDIMCISI
TAYİNİNİ ELİYLE TEPEN
BEN KAZA GEÇİRDİM DİYE SEVİNDİ
0 BAŞLADI 0 GİDİYOR
BELLEK YOK HAFIZA YOK GİDİYOR
BEN MADDİ MANEVİ EFSANE
KRAL GİBİ GELDİ KRAL GİBİ GİDİYOR
MELEKLERE
BİR KIZIM ÜÇ OĞLUM VAR
MELEK GİBİ HEPSİ
ADLARINDA YÜK VAR
TAŞIR İNŞAALLAH HEPSİ
ABDÜLKADİR FURKAN
NE GÜZEL ALLAH'A KUL OLAN
KUR'AN'IN ADI DA VAR
ESİRGESİN KORUYAN BAĞIŞLAYAN
SALTUK BUĞRA
İLK MÜSLÜMAN TÜRK HÜKÜMDAR
KARAHANLI GİBİ KARA
ÖZ TÜRKMENİZ ÖLENE KADAR
RÜMEYSA NUR
AYICIK YILDIZININ EN KÜÇÜĞÜ
TATLI BİR NUR
SANKİ TATLI RÜYALAR ÖPÜCÜĞÜ
MÜCAHİT HAZİM
GÜÇLÜ MÜCAHİT
BAŞGELENİM
ADIN GİBİ OLASIN MÜCAHİT
BAŞGELEN SOYADIM
TÜRKMEN SOYUM İSTANBUL'A DAYANIR
RUMLARI DOĞRAMAK İÇİN
ABDULMECİT GÖNDERMİŞTİR
MEMLEKETİM NEVŞEHİR
Bu mesaj, MHB1050 tarafından, 11.02.2010 02:07:54 itibariyle düzenlenmiştir.
|
İhtiyat mülazımlarından İdris Sabih Bey'in Medine Müdafaası sırasında Peygamber Efendimiz'e (a.s.m.) hitaben yazıp, Fahreddin Paşa'ya ithaf ettiği bu şiiri, o günlerde yaşanan duygular kadar Emanat-ı Mübareke'yi muhafaza edenlerin gönül dünyasını yansıtması ve bizlere hüsnü misal olması bakımından sizlerle paylaşmak istedim.
DÜNYA VE AHİRET EFENDİMİZSİN
Bir ulü'l emr idin emrine girdik:
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik. sayende murada erdik.
Dünya ve ahiret efendimizsin
Unuttuk İlhan'ı, Kara Oguz'u:
İşledik seni gözbebeğimize.
Bağışla ey şefi kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur.
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez. eyvah!
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de Ya Resulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Suları tükendi gülabdanların
Dinmedi gözümüz yaşı, merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet
Gelmemiş Türkce'de Lebid.Hassan'ın
Yok bizde ne Bürde, ne Muallaka
Yolunda baş veren Al-i Osman'ın
Lal ile yazdığı tarihten başka
Ne kanlar akıttık hep senin için
O ulu Kitab'ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz
Can verir, cananı veremez Türkler
Ebedi HADİMÜL HAREMEYNİNİZ
Ölsek de Ravza'nı ruhumuz bekler.
|
GÜNDÜZALP: MESELE
BİR KATRE SEVGİ VERMEDİYSE ALLAH
PEYGAMBERE AŞIK DEĞİL VALLAH
BU KADAR GÜZEL KONUŞMAK
ÖRTMÜYOR SERDEKİ KEM GÖZLERİ
FİKİRLER KEM
DÜŞÜNCELER HA KEZA
YAKLAŞIM AYNI ÇAPANOĞLU
ÖNCE YAŞA SONRA SÖYLE
MESELE BİR'E BİR DEMEK
BİR DEĞİLSE KAFADA
BİR BİR DEĞİLSE KONUŞANLARDA
KİMDER HERKES BİR
KİM DER HERKES ARKADAŞ
KİM DER HERKES YOLDAŞ
DÜŞÜNDE KONUŞ
YAŞAMAYAN DÜŞÜNMEZ
SEN DE HEM YAŞA HEM YAŞAMA
ÖLMEDEN ÖNCE ÖL
HALK İÇİNDE HAKLA BERABER OL
|
EZELÎ NÛR
Nurdan çehrendeki bu nikab da ne?
Güneşlere tâç giydiren ışıkken
Hep hicranla bunca yıl bunca sene
Geçmiş gidiyor.. baharlar beklerken..
Doğ ruhlara arşdan gelen bürhanla
İnlet dört bir yanı altın sadânla
Hayat üfle sihirli râyihanla
Hak adına üfül üfül eserken..
Konuş ki hatipler haddini bilsin
İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin
Sâyende tâ zirvelere erilsin
Başlamış gökler de bunu dilerken..
Ey mukaddes Kitab ey ezelî nûr
Ey iklimi ziyâ etrafı huzûr
Son demde bir kere daha ne olur
Ağar, ışık karanlığı boğarken..
Bahar olmasa da sonbahar olsun
Cihânlar bütün âvâzınla dolsun
Yeniden nâmın her yanda duyulsun
Şu fânî ömürlerimiz biterken
M.Fetullah GÜLEN
Yeniçağ - Ezeli Nur
|
Sen İstanbul olsaydın;
Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı gibi
çığlık çığlığa atardım kendimi denizlere!
Sen İstanbul olsaydın...
Sen İstanbul olsaydın, aşka doğru...
Bürünüp sevda rengine,
dursaydın gurubun önünde akşam vakitlerinde.
Ve ben...
Bense bir güneş gibi yakmaya gelirken seni;
saplansaydım kirpiklerine, tam kalbimden...
Düşseydim ufkuna, kan-revan içinde! ..
Sen İstanbul olsaydın,
ve sorsaydın halimi kanatsız güvercinlere!
Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindânım olsaydın! ..
Sen İstanbul olsaydın;
Saçların, Ekim’in yirmialtısındaki çınar yaprakları tonunda...
Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?
Ve sen İstanbul olsaydın;
Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.
Değil mi? ..
Sen İstanbul olsaydın;
Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan! ..
Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi;
önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden...
O ilk... Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını, değil mi;
Sen İstanbul olsaydın? ..
Sen İstanbul olsaydın;
Bir beyaz güvercinin,
şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden...
Sen, İstanbul olsaydın...
Ama sorsaydın halimi de, kanatsız güvercinlerden!
Sen İstanbul olsaydın;
Ve zindânım olsaydın! ..
-Muammer Erkul-
|
Ben İstanbul olsam ;
Sen ,konacak dal bulamayıp;
kendini çığlık çığlığa , sürdüğün denizin olurdum.
Ben yinede senin İstanbulun olur(d)um....
Ben İstanbul olsam; aşka yelken açmış ,
en güzel aşk renklerini gözlerimde yaşamış bulurdun.
Ben İstanbul olsam;
Her akşam yakamozun sahile değilde ;
aşkın yüreğime vurduğu nar ı izlerdin....
Ufka değil azizim kor gibi yüreğime düşerdin...
Ben İstanbul olsam;
Bir Zümrüd-ü Anka ile dert yoldaşı olur ,
seni bir Hüma kanadında arar,
Zakkum ağaçlarından selsebil dilenir ,zindanına intikal ederdim.
Ve ben İstanbul olsaydım ;
aşkın rengini gözlerimde aramayı öğretirdim ,
ve sen gözlerimde kendimi; aşkın ile intihar ettiğim boğazı görürdün,
İşte ben o zamann İstanbulun olur(d)um...
Ben İstanbul olsam;
Gözlerimden damlaların kan değilde aşk-ı reva içinde nar olduğunu ,
Surlarımın olmadığını,denizlerin yüreğim olduğunu,
ve aşk sancağını ilk senin diktiğini bilecektin...
Ben İstanbul olsam;
Halini papatya fallarında değil, zindan hülyalarımda sorardım
Ve ben İstanbul olur,
Zamana aşkı gergef işler,
İstanbulun olur(d)um...
Z.SARI (Şiirlere cevap vermeyi severimde =)
|
BİR
BİR ALLAH VAR DA
BİR KUL VAR MI?
BİR OLMADAN ÖLEN
BİR DAHA YAŞAR MI?
BİR DİYE BAŞLA SAYMAYA
BİR ZİKİRE BİR TESBİHATA
BİR OLAN RASULULLAH'A
BİR OLAN İSLAMA
BİR DEĞİL TANRILAR
BİR DEĞİL RABLER
BİR DEĞİL GÖNÜLLER
BİR DAHA ASLA İNANMA
BİR OLMAYANLARA
BİR ADEM BİR HAVVA
BİR ULAŞTI MİLYARLARA
BİR ADAM ARA
BİR GÖRÜŞÜRSEN DE
BİR DAHA KAYBETME
BİR ALLAH
BİR LAİLAHEİLLALLAH
BİR MUHAMMEDERRESULULLAH
BİR TAZİM BİR TESBİH
BİR OLANIN OL İLLALLAH
|
Vayy.. bu ne güzel nazire ey Z.SARI :)
Böyle güzel sözlerle dizeler meydana getirenin karşısında kalemim titriyor doğrusu :)
MaşaAllah diyeyim ve sükût edeyim...
|
İstanbul olsaydın, Ve ben İstanbul olsam...
Arkadaşlar nasıl şiirler, nasıl kelamlar bunlar böyle...
"Ben, sende konacak bir dal bulamayan"
"Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını, değil mi"
"aşkın yüreğime vurduğu nar ı izlerdin..."
"Surlarımın olmadığını"
"ve aşk sancağını ilk senin diktiğini bilecektin..."
Ufff... İfadelere bak...
abheri'in gönderdiği şiire bayılmıştım zaten, üstüne Z.SARI kendi cümleleriyle karşılık vermiş...
Ey Z.SARI, sen hep yaz olur mu? Sakın bırakma, sakın...
Öyle müsveddelere yazıp sonra kaybetmeyesin ha!
Biz nasıl okuruz yoksa sonra!
Bunları okurken, Serdar Özkan'ın "Kayıp Gül" isimli kitabından not aldığım bazı ifadeler geldi aklıma. Ne beğenmiştim o kitabı.
Yazabilmek ne kadar güzel bişey... Okumak da...
|
Sevgili Zuhal bu ne güzel bir ifade gücüdür böyle. Gerçi söz konusu kişi sen olunca şaşırmamak lazım.
Gönülden tebrik ediyorum
|
Değerli abheri abla, bnm ve ISIK abla teveccühünüz fm layık olmaya çalışıyoruz =)
Lakin bana büyük bu güzel sözleriniz, henüz büyük , bu güzel kıyafetlerin üzerime uyması için daha çook aş yemem gerek ,
hem aş yemem hemde ruhumun siz değerli şahısların duasına ihtiyacı(m) var =)
abheri ablanın şiiri çok hoşuma gitmişti.Bir deAzizim İstanbul olunca insanın aşka gelmemesi imkansız en azından benim için öyle =)
abheri ablanın paylaştığı şiir beni yıllar öncesine götürdü =)
Yıllar önce Mavi Ada programı ile yakinen tanıdığımız Kahraman Tazeoğlu abimiz ,radyoda güzel şiirlerinden birini okumaktaydı;
o okudukça ben elimde derfter-kalem hızlıca ona cevap yazıyordum =)
Şiire cevap vermeyi seviyorum ,bazı değerli şahıslarla şiir ile muhabbet ederim =)
İnsanın içini en edebi dökebilme halidir ...
Buarada abheri ablanın şiirini okuyunca Seyfullah Kartal ın seslendirdiği Mavi Bir Ölüm eseri aklıma geldi ;
Bu mesaj, m1gin tarafından, 06.03.2010 18:03:40 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Alınyazısı Saati (İstanbul)
Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul’da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul’dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul’da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı’nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul’a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant’tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi’ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi’de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat’ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam’da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat’tan dal, Şam’dan yaprak Diyarbekir’den çizgi
Hep İstanbul’da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet’te öte şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz
Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa’dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah’a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul’u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat’ın dervişlik ortağı
Şam’ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
“Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır”
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı’ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü
Sezai Karakoç
|
Biz barışmayız artık
Kapı ağzı boş bavul yığınlarıyız
Sarı fotoğraflar yolculuğundayız şimdi
Ayrılıklara acemi aşıklarmışız
Ne barıştan anlarız
Ne mütareke biliriz şimdi
Daha çok sevmek isterdik belki
Daha çok tanımak
Bu yabancı iki sevgiliyi
Biz seninle susmayı başaramadık
Yalancıyız
Biz barışmayız artık
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her şeyi bıraktım gidiyorum bende
Yağmurun derman değil kurak gönlüme
Biz bu şehirde karşılaşmayız bile
Kırk parça olmuş hatırın bende
Sustuğun sözler kanar içimde
Ne güven kalmış, ne sevda bizde
Biz bu şehirde bir daha
Karşılaşmayız bile
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her mevsim biraz daha ayrıldık
Acemi aşıklarmışız, çabuk dağıldık
Yazık sevdiğim
Biz barışmayız artık
Acemi aşıklarmışız, ne çok kırıldık
Ne çok üzüldük, ne çok darıldık
Yazık sevdiğim
Biz barışmayız artık
Hiç bitmeyecek gibi gelmişti önce
Her şeye tüketmek için başlamışız oysa
Bu sevda için doğru isimler değilmişiz meğer
Ne çok yandık böyle, ne çok yanıldık
Yeteneksiziz sevdiğim
Biz barışmayız artık
Aynı yatağın iki uzak ucunda uyuduk
Her gece biraz daha ayrıldık
Daha çok sevmek isterdik belki birbirimizi
Daha çok tanımak
Bu iki yabancı sevgiliyi
Sevmek biraz da bağışlamakmış
Biz seninle susmayı başaramadık
Dokunuşsuz sevişler gömdük yastıklara
Hiç konuşmadan kaçak yaşadık odalarda
Aynı çatı altında iki yabancı
İki dilsiz aynı yatağın iki ucunda
Ağlarım ağlar açılır denizlere
Her şeyi bıraktım, gidiyorum bende
Hiç olmazsa son kez mutluluk dile
Bir yatağın iki uzak ucunda
Her geçen gün
Biraz daha darıldık
Dokunuşsuz sevişler gömdük yastıklara
Dönüşü yok
Biz barışmayız artık
Günler artık günlere kanmaz
Sanma bensiz güneşler doğmaz
Hep unuttun sevmeyi beni
Bende artık sabahlar olmaz
Kırk parça olmuş hatırın bende
Sustuğun sözler kanar içimde
Ne güven kalmış, ne sevda içimizde
Biz bu şehirde karşılaşmayız bile
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her geçen mevsim nasıl biraz daha ayrıldık
Acemi aşıklarmışız, çabuk dağıldık
Korkma sevgilim inan
Biz bu şehirde karşılaşmayız
Biz barışmayız artık
Özlem Esmergül
Uğur Arslan - Biz Barışmayız Artık
|
ÇANAKKALE
Şu boğaz harbi nedir ,var mı ki dünyada eşi ?
En kesif orduların, yükleniyor dördü beşi
Şuheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar ...
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar ,
Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor ,
Bir hilal uğruna ya Rab ,ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i ...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi ...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın ?
''Gömelim gel seni tarihe !'' desem ,sığmazsın.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı ;
Beriden zelzeleler kaldırıyor A'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin .
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ,
Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam .
Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir ; ya Rab savrulur enkaaz-ı beşer ...
Kafa ,göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak,el,
ayak ,boşanır sırtlara, vâdilere, sağanak sağanak ,
Şiir ; Özlem ESMERGÜL
Uğur Arslan - Çanakkale
|
18 Mart Çanakkale Zaferinin yıldönümünde şehitlerimizi anmadan geçmek olmazdı elbet sevgili Zuhal sağolasın.
Tarihimizin en unutulmaz zaferi için ben bir şiir eklemek istiyorum.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Mehmet Akif ERSOY
|
MEVLADAN LEYLAYA GEÇENLER
LEYLAYI TANIMAZ OLMUŞ
LEYLAYA BAŞKA GÖZLE BAKIP
MEVLAYA TAŞ ATAR OLMUŞ
MEVLAYI MEVLANA GÖZÜYLE DEĞİL
TERANE GÖZÜYLE GÖRMÜŞLER
LEYLAYA MAL İSMİ VERMİŞLER
LEYLA İSE ASLA BAKIP İNCİ DİYESELER
BEŞ KURUŞ DEĞERİ OLMAYAN CANLAR
BUGÜN CAN OLANLANLAR
LEYLAYI GÖRMEDEN
MEVLAYA SALDIRIRLAR
LEYLANIN ÖZÜ AŞK
SÖZÜ MERHAMET
DİLİ BAL
RENGİ GÜL
MEVLA BUNUN NERESİNDE Mİ?
LATİF,GÜZEL VE NEZAKETİNDE
ALLAH İNSANI TANIR
AŞKA GEÇİŞTE LEYLAYA BAKILIR
SEN DE TANIR İSEN KENDİNİ
LEYLA İLE OLUR İSEN MAŞUKİ
BULMAZ MI SANDIN KENDİNİ AŞKI
YAP HEMHAL İLE VİRDİNİ
|
|
|