Maşallah Mustafa abi, uzun zamandır girmediğimiz bayaa bir dikkatini çekmiş
Size özel mesajların okunamadığına dair bir mesaj göndermiştim galiba siz de okuyamadınız mesajımı. Bu vesileyse burdan haberdar etmek isterim Özel Mesaj özelliğini kullanamıyorum. Teknik bir sorun olduğu aşikar olan bu sorunu en kısa sürede çözeceğinizdan eminim. Kolaylıklar..
|
Ey hudelfa, bu karizmatik üye resmiyle farkedilmeyecek gibi misiniz?
Sitede bazı güncellemeler yapmıştım... Ve yapılan değişikliklerin bazı yan etkileri olmuş olmalı.
Neyse ki sayenizde çok geç olmadan farkedebildim. Teşekkürler...
Özel mesajınızı okuyabilmiş olmam, sorunun düzeltildiğinin işaretidir. Bu mesaj, m1gin tarafından, 30.09.2009 21:08:28 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Merhabalar...
Bende şiiri çok severim =) Özellikle Nurullah GENÇ-İbrahim SADRİ-Kahraman TAZEOĞLU-Özdemir ASAF-Tayyip ATMACA bu değerli şahısları kendime en yakınnn hissederim...
SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR
Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.
Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor;ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor;ben gidiyorum.
Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat,ayrılığın boynunu vursun.
Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.
|
ARAZ
Yalnızım çünkü sen varsın"
"gel" desen gelirdim
gittiğin uzakta bendim
dağ gibi bir ihanetten düştüm
bu kendime son gelişim
ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime
kendimi suçüstü yakalıyorum
ve kentsizliğimin isimsizliğini
Araz'a uyak düşüyorum
gözlerime senden düşler sürüyorum
ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor
bana en büyük tehdit yine ben oluyorum
sonra bir durağa yaslanıyorum
sonra bir kente
ve sen gidiyorsun
ben kanıyorum
diyorlar ki; kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun.
oysa "gel" desen gelirdim biliyorsun
yorgun Haliç'e biraz inat
biraz ihanet bırakıyorum
ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum
aklıma düşüyorsun
düşüyorum
düşünce
üşüyorum
azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum
ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum
yalanlarımla bir hiçlikteyim
beni içinden kaç
bu kentte her yağmur kendini ağlar
aklıma düşsen yalnızlık oluyorum
ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir
nerde kimi üşüyorsun
artık kendini yakan bir ateşim
kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz
şimdi boş duraklara yaslanıyorum
boş kentlere
oysa "gel" desen gelecektim
gün düşlerime dönüşlerimde
bakışın içiyor beni gözlerimden
gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara
uzaklığına uzanıyorum
sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden
ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan
yıkılıyorum şarkılara
"kimseler biliyor"
yalnızlık dostumdu
şimdi korkum oluyor
oysa "gel" desen gelecektim
artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor
güz artığı saçlarımda oynaşan sensizlik
göz karana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan
kendimi yitirdikçe sana gidiyorum
göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum
düş satıcısı ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum
uysal yalnızlıklar satın alıyorum
gülüşümle ödeyerek
ve içimde yalancı bir katil taşıyorum
yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma
cüzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben
kirli sözlerimi temize çekme
oysa "gel" desen gelecektim
gözlerim ihanete ihbar taşıyor
kuşkulu bir cinayeti fısıldıyor kaşlarına
sözü namluna sürmelisin şimdi
en yaralı yanımdan vurmalısın beni
çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır
avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum
ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam
susuşuna kan döküyor gözlerim
sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun
oysa bilmelisin Araz'ım
kimsenin içi görünmez
ve hiç bulamadıklarını
asla yitiremezsin
bak şimdi aramızda sessiz kalıyor
söylenecek bütün sözler
her sabah akşam oluyorsun
alnından ellerine damlıyorsun
yüzündeki yağmurla iniyorsun kente
içine dert oluyorsun kentin
dışına yağmur
yüreğinde dağılıyor kristal şehirler
duvarların kan öksürüyor
ve sen
başkalarının gözlerini
yüzümde aramamayı öğreniyorsun
beni bir durağa yaslıyorsun
beni bir kente
gidiyorsun
oysa "gel" desen gelecektim
susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın
en susmakta neydi öyle
sen en dinlerken
biliyorum Araz'ım
insan kendini bulmamalı, hep aramalı
gittiğin yerden başlıyorum öyleyse
gece cinnetlerimi de alıp yanıma
denize bakmayı bilmeyenler
bir gün mutlaka boğulur
işte bundandır gözlerinden kaçışlarım
siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet
yaptınız mı
ben şimdi gurbetim
içimde taşıyorum
heba olsa da senlerce yılım
oysa "gel" desen gelecektim
ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep
ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden
şairler ölüdür derler
inanmıyorum
en karanlık ceketimi giyiyordum
ışığa kördüm çünkü
şimdi ise güneşe ilerliyorum
dirilmek için
kimliği paslanıyor eski bir anarşistin
gecenin kör gözünden utanıyorum
hadi bana en militan kelimelerle saldır
batır içime cümlelerini
beyhude bir dehşet bırak
hak ediyorum
gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime
can kaybından ölüyorum
cenazemde namaz kılacağım
zan altındayım
yalanıma inanıyorum
yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan
kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin
kinim kendime
susuşum sana
küsüşüm tüm dünyaya
üstü kalsın ihanetimin
"gel" desen gelecektim
yine bir tren geçiyor içimden
sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı
saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor
görmüyorum söylemiyorsun kırılıyorum
hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede
sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan
süsle beni ey aşk
geçtiğin yerleri öpüyorum
yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum
dişlerindeki nikotin tadı terkimde
sirenler ve ateş hatları içip
sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden
ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla
yasadışıyım
tutukla beni gözlerimden
kalemim bitti yitirdi şiirini şuur
öldü kanımdaki mürekkep balığı
solumdaki sise intihar etti intiharlar
bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek
yaşamak için geç bir zaman
ölmek için ise erken
çok davullu bir senfoni sürçüyor
dikiş tutmaz ayrılığımda
kirpiğinden yapılma bir darağacına
geceyi asıyorum
yoksun
bu yağmurlar ıslatmıyor beni
bir durağa yaslanıyorum sensiz
gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum
"gel" desen gelecektim oysa
kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor
şimdi herkes biraz sen biraz acı
göğsümde bir vagon
gizli sözler batıyor
fırtınalar çıkıyor üstüme
şakağımda
intihar acemisi bir şairin
delilik provaları
arkandan uluyan kapılardan
söküyorum kokunu
yokluğunu kokluyorum
yokluğunu yokluyorum
çöz gözlerimi senden hadi
ücranda yak bakışımı
gözlerine bekçi sevdam
dünden ve senden kalmayım
içine her düşen
kendi keşfi sanıyor seni
oysa sen
melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin
ve kendini acıtmak istiyorsun
ama güller kendine batamaz
bilmiyor musun
"gel" mi diyorsun
herkes kendi gördüğüne bakar
peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz
kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu
hadi en kanadığımız yerden susalım
"gel" desen gelirdim
"git" dedin ve gittin
Aşka...
Rüzgara...
Ayrılığa...
Zamana...
eyvallah
Ses dosyası eklemeyi henüz beceremiyorum =) Dinlemenizi tavsiye ederim...
Araz şiirinide ikiye bölmek zorunda kaldım çünkü harf karakter sayısını geçiyor =)
Mavi adamızın Mavi yüreki kaptanı değerli Kahraman Tazeoğlu nun en sevdiğim şiirlerinden biridir Araz....
Bu mesaj, m1gin tarafından, 30.09.2009 23:02:00 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Armağan Ben ve Kuşlar
tanıdık bir deniz aramızdaki
tuz, öfke, yağmur ve ateş
fırtına yüklü gemilerin
gidip gidip geldiği
mor kanatlı kuş o, aramızdaki
omuz başımızda durmadan öten
bir kanadı aykırı mavilerde uçurum
bir kanadı uçuk düşler ülkesi
git işine Armağan
şiir yazdırma bana
girme bir bıçak gibi
en kalabalık yerlerimde kanayan
yalnızlığıma
gündür, ağır çeker yaşamak bile
kirpiğinden ateş damlar tutamam
için tuzlarda yıkar birikenleri
hayatın kıyısı bu, bilirim
bırakamam
bak yine o ıslak kuş
çığlıklara vurmuş yokuşlarını
hangi yanı sustuğunun kapımı çalan bu kış
konuştuğun, ölümün hangi serseri yanı
yapma be Armağan
en aptal yalnızlık ölüm olmalı
öyle durduğu yerde eskimemeli keder
çiçek gibi çiçekler açmalı içimizde
ipek gibi yağmurlar
aşk gibi aşklar, yaşayan ve yaşanacak olan
işimiz kolay değil be Armağan
direnmek bu, unutmamak
azalmamak kendine ve insana
paslı sürgü, demir kapı
ve ısırgan otları arasında
sığınmadan tenhalığa
çoğalmaktır ağlamak bile belki
ama
senden olana
yeniyetme ürkülerdi
cop yemek, sakat kalmak
çocuk doğuramamak
korkmazdık konudan komşudan
dul kadın olmaktan
şaşırma ve acı çekme ne olur
anneni düşün, ya da benim annemi
toprağın ve karın sessizliğini
ve hâlâ ekin demetlerini
doksan dokuzluk tespih sabrıyla çeken
kırk olmadan yetmişini gösteren
kadın çizgilerini
kırgınsın biliyorum
öfkelisin,
en çok da karanlığa karışan
çoban yıldızlarına
kopan kıyamet değil ki canım, bilirsin o şarkıyı
“Denizler durulmaz dalgalanmadan”
yaralarım inançlarımdan değil
gemisi kolayca yara alandan
bana düşlerden söz etme Armağan
bu gece uyuyamam
ne çok yıl be Armağan
ne çok kırımsa
her yenilgi bedenimize vurulan zincir
beynimizde kırılan halka
acılar
iki uçurum arası büyüyen çiçek
ve sevinç
gece yarısı birlikte pişirilen
kurufasulye tadı
zaman zaman kıyılar düşse de intihara
borçlar ve alacaklar
hâlâ eşit hayata
bir tek şuna şaşıyorum
hayatımız neden bu kadar kısa?
belki de kesişen sonsuz erimli
iki aykırı çizgi
belki çok daha derin bir düşün izi
o aşina deniz aramızdaki
tuz, fırtına, yangın ve kavga
ve o bitmeyen sevda
üstelik
bunca gece varken daha sabaha
bin direkli gemilerin gidip gidip geldiği
keşke sana al kanatlı kuşlarla
kehribar ve ipek yüklü atlastan uçuşlarla
gelebilseydim
keşke sana bilmediğin sevinçler
gül iklimi erinçler
verebilseydim
getirdiğim sadece bu kır çiçeği
ıslak kanatlarımla
iyi sakla
canım
bu gece unut yalnızlığını
beynimizin en eski yalanını
haklısın
bu saatlerde gece bizden kocaman
ama söz
sabahın ilk ışıklarından
çiçekli bir şal dokuyacağım sana
hadi
sokulup yüreğimin kuytularına
uyu şimdi usulca …
Şiir : Ayten Kutlu
seslendiren:Kahraman TAZEOĞLU
Bu mesaj, m1gin tarafından, 30.09.2009 23:04:46 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Kalan
Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş bir şey,
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.
Veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.
Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
Bulundukça aramaklı.
Özdemir Asaf
Bir başka sevmekteyim...
|
ANLAM
Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana diyeceğim.
Düşün dur.
Özdemir ASAF
|
GİDERİM
İçimde bir acı fırtına kopar
Bulutlarda şimşek çakar giderim
Bitmeyen arzular yolumu kapar
Çılgın bir sel gibi yıkar giderim
Anlarım eşitten farkını farkın
Yıllar süren ömrü biter merakın
Keder uzak olur; mutluluk yakın
Yorgun kafesimden çıkar giderim
O an, zaman durur, mekan silinir
Sonsuzluğa doğru nefes alınır
Ruhum bir damla su, göğe salınır
Süzüle süzüle akar giderim
Çile denizinin görünür dibi
Alır beni yüreğimin sahibi
Geceyi süsleyen yıldızlar gibi
Ben de, bir meş'ale yakar giderim
Birgün utku için, hicran yerine
Dalmak için hülya bahçelerine
Dostların ıslanmış çehrelerine
Son defa, hasretle bakar giderim
Nurullah GENÇ
|
Biz barışmayız artık
Kapı ağzı boş bavul yığınlarıyız
Sarı fotoğraflar yolculuğundayız şimdi
Ayrılıklara acemi aşıklarmışız
Ne barıştan anlarız
Ne mütareke biliriz şimdi
Daha çok sevmek isterdik belki
Daha çok tanımak
Bu yabancı iki sevgiliyi
Biz seninle susmayı başaramadık
Yalancıyız
Biz barışmayız artık
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her şeyi bıraktım gidiyorum bende
Yağmurun derman değil kurak gönlüme
Biz bu şehirde karşılaşmayız bile
Kırk parça olmuş hatırın bende
Sustuğun sözler kanar içimde
Ne güven kalmış, ne sevda bizde
Biz bu şehirde bir daha
Karşılaşmayız bile
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her mevsim biraz daha ayrıldık
Acemi aşıklarmışız, çabuk dağıldık
Yazık sevdiğim
Biz barışmayız artık
Acemi aşıklarmışız, ne çok kırıldık
Ne çok üzüldük, ne çok darıldık
Yazık sevdiğim
Biz barışmayız artık
Hiç bitmeyecek gibi gelmişti önce
Her şeye tüketmek için başlamışız oysa
Bu sevda için doğru isimler değilmişiz meğer
Ne çok yandık böyle, ne çok yanıldık
Yeteneksiziz sevdiğim
Biz barışmayız artık
Aynı yatağın iki uzak ucunda uyuduk
Her gece biraz daha ayrıldık
Daha çok sevmek isterdik belki birbirimizi
Daha çok tanımak
Bu iki yabancı sevgiliyi
Sevmek biraz da bağışlamakmış
Biz seninle susmayı başaramadık
Dokunuşsuz sevişler gömdük yastıklara
Hiç konuşmadan kaçak yaşadık odalarda
Aynı çatı altında iki yabancı
İki dilsiz aynı yatağın iki ucunda
Ağlarım ağlar açılır denizlere
Her şeyi bıraktım, gidiyorum bende
Hiç olmazsa son kez mutluluk dile
Bir yatağın iki uzak ucunda
Her geçen gün
Biraz daha darıldık
Dokunuşsuz sevişler gömdük yastıklara
Dönüşü yok
Biz barışmayız artık
Günler artık günlere kanmaz
Sanma bensiz güneşler doğmaz
Hep unuttun sevmeyi beni
Bende artık sabahlar olmaz
Kırk parça olmuş hatırın bende
Sustuğun sözler kanar içimde
Ne güven kalmış, ne sevda içimizde
Biz bu şehirde karşılaşmayız bile
Ağlarım, ağlar açılır denizlere
Her geçen mevsim nasıl biraz daha ayrıldık
Acemi aşıklardık çabuk dağıldık
Yazık sevdiğim biz barışmayız artık
Şiir:Özlem ESMERGÜL
Seslendiren:Uğur ARSLAN (dinlemenizi tavsiye ederim =)
|
KURBANIM
Yar adıyla başlayayım sözüme
Gülsüz bağda bülbül ötmez kurbanım
Sözü önce söyleyeyim özüme
Yoksa kalpten kalbe gitmez kurbanım
Sen senin olmazsan tüm dertler biter
Varını yokunu mürşidine ver
Ustanın elinde kütük ol yeter
Teslim olan zarar etmez kurbanım
Güvenme kendine ben oldum diye
Pişenler hamım der, bir düşün niye
Tövbe lazım ettiğimiz tövbeye
Bir tövbeyle bu iş bitmez kurbanım
İltifat beklemek kırılmak nedir
O kapıdan kovsa sen bacadan gir
Ha sevmiş ha dövmüş ikisi de bir
Sevmese kaşını çatmaz kurbanım
Çalış nasibini al dünyadan yana
Ama sanma dünya yar olur sana
Ahiret parası lazım insana
Güneş hep batıdan batmaz kurbanım
Hizmet yoksa himmet olmaz bu kesin
Hem hizmet nimettir böyle bilesin
Gayret et gönle gir “benimdir” desin
Sultan kölesini atmaz kurbanım
Yap dediğini yap emrine göre
Bu iş bensiz olmaz deme boş yere
O eli tutmuşsa insan bir kere
Nefsini hesaba katmaz kurbanım
Cahiller ağzını açınca ben der
Ben deyip yol alan var mı hiç göster
Eli hep güzel gör kendini hep yer
Tezek su dibine batmaz kurbanım
Günahtı sevaptı bunlar boş hesap
Her neyi yaparsan Allah için yap
Avamın işidir bu hesap kitap
Aşıklar kar zarar gütmez kurbanım
Dua kabul, niye sıddıkın ahı
Ne dedi hızıra nakşibend şahı
Hatırla idrak et anla bu rahı
Ben sadıkım demek yetmez kurbanım
Sadakat ne derse doğru demekmiş
Onsuz doğrulara eğri demekmiş
Sadakat sıddıkın bağrı demekmiş
Ciğer yanar duman tütmez kurbanım
Er olmak isteyen serinden geçer
Bir saki elinden badeyi içer
Seç deseler yarin zehrini seçer
Ağyarın balını tatmaz kurbanım
Sözün özü derdi minnet bil cana
Yare can ver ki can yar olsun sana
Başı koy İsmail gibi meydana
Kurbanlara bıçak tutmaz kurbanım
______SERDAR TUNCER___________
|
Yedi Zılgıt
Yedi zılgıt tadında duydum acının ağıt yakışını.
Gözyaşlarına gözümü yumdum
Ölüm denilen şey ayrılık olsaydı susardım
Ve bir gün
Tekrar dönüşüne, gülüşüne susardım.
Yedi zılgıt tadında duydum ölümü.
Alnında hala lirası
Ve boynunda yüz görümü
Yedi zılgıt tadında sevdim ölümü.
Ekmeği bölmeyi
Azrail'e gülmeyi
Ölmeyi
Ve bir gün tekrar dirilmeyi
Ölüme bile giderken
Göğsüm dik, başım ilerde
Ardımdan yedi zılgıt duymayı sevdim.
Toprak damlarına yıldızlar yağar memleketimin.
Dilek tutasın diye yıldızlar kayar
Elazığ'ın camları Harput'a bakar
Sadece kayısı değil,
Malatya'dan delikanlı da çıkar
Munzur'la dertleşir gençleri Tunceli'nin
Kızlarıda ağıt yakar.
Uzun hava Urfa'dan
Türkücü Adıyaman'dan çıkar.
Yedi zılgıt tadında sevdim memleketi.
Yollara düşmeyi
Karlı dağlardan geçmeyi
Çeşmeden su içmeyi
Kaybolmuş bir izin peşine düşmeyi
Odun taşıyan analarla selamlaşmayı
Çocuklarla gülüşmeyi sevdim.
Beni memlekete gömün
Doğarken memlekete gömülmeyi sevdim.
.
Uğur Arslan
.
|
Beni Tanırsın Sen
Çok zamansız zamanlardan geçtim
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanlardan.
Beni tanırsın sen!
Vaatlerin yanar döner hiçliğini,
Dağları ateşe veren arzuların kalleşliğini,
Masumiyetin can yakan dönekliğin bilmişliğim de
Aynı zamanlardan...
Çocukluğumdan da uzak şimdi
Sevdaya hasretliğim
Aşkta kaybetmeyi marifet bilmişim
Ve yüreğimin limanına sokulan her kadını
Seve seve kaybetmişim.
Ben bana gelene değilde
Nedense hep benden geçene yeltendim
Bir yanım günaha
Bir yanım acıya öykünürdü
Aklıma hep düşende
Düşünüm gül yüzüydü...
Beni tanırsın sen!
Acının tadını sigarayla sevdim
Sigarasız acılar çekemedim
İçinde yar olmayan şarkıları ezberlemedim
'Sigaramın dumanı, yoktur yarin imanı'
Bütün hüzzam sözleri sanki ben besteledim.
Ud oldum, kanun oldum
Sadece ve ancak tellerime vuruldukça inledim
Unutamadığım en güzel şarkıydı keza
Bana ağladığın efkarlı sesin...
Bak gülüm!
Sen bilirsin
Mardin'de unuttuğum gençliğim
Mardin'de yandığım cehennemim
Gözünü sevdiğim, gamlı yarim
Mardin'in yasında son nefesim
Beni tanırsın sen!
Küfür ederken de utanmadım
Ciğerlerimi patlatıp ağlarken de
Bir, seni seviyorum derken kızarırdı cemalim
Hala da içimden sevmeyi tercih ederim.
Beni bilirsin sen!
Ne param kaldı ne anam kaldı yitirmediğim
Hep söylerim, benim kaybetmişliğim doğuştan
Ne dostlarım, ne şen mahalle
Sadece biri vardı mazide
Bileceksin adını sende
Bilecek adını herkes
İnan hiç kimse değil
Bir o kaldı geçmişin içinde
24 yıl yaslı Mardin'e uğramadım
Ayrılıkların anasını belledim
Adam gibi bir ayrılık daha görmedim.
Çok zamansız zamanlardan geçtim
Samanı mayalanmadan saklanmış zamanları bildim
Yangınım aşkların anasını satmışlığımdı benim
Bak gülüm!
İnanma sakın! !
Zaman her derde derman değil
İçinden zaman geçmeyen yaralar var
Zamanın uğramadığı diyarlar.
.
Uğur Arslan
.
|
Gölgeli Adam
Şehrin yakamozları
Fakir bir yansımayla
Denizin dalgaları arasında
Saklambaç oynamaya başladı
Kıyıda gölgeli bir adam
Dalgaları tutmaya,
Yakamozları bulmaya çalışıyor
Ve ağlıyor
Balıkçı motorları geçiyor açıktan
O,gözyaşlarını saklıyor
Ve belli etmiyor
Yenilmişliğini son lodosa
Ve hırpalanmışlığını gece yağmurlarında
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor...
Bir sigara yakıyor gölgesinden gizli
Ve nemden tutuşmayan kibriti
Yüzünü aydınlatıyor
Kimsenin göremediği
Dönüp de bakılmayan
Ve balıkçı ağlarına takılmayan
Kıyıda gölgeli bir adam
Öylece duruyor
Ve gözleri seni soruyor
.
Uğur Arslan
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 18.10.2009 19:34:33 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Olmadı
Söz verdim kendime, unutmak için
Bambaşka bir hayat kurdum olmadı
O sessiz vedanın, o garip göçün
Sebebini hayra yordum, olmadı
Dedim olsun, bu da dünya halları
Tanrı, ayrılıkla sınar kulları
Ellerinle diktiğin o gülleri
Kendi ellerimle kırdım, olmadı
Niye ömrüm geri dönmez eskiye?
Niye bu delilik, bu boşluk niye?
Meydan uslandırır yiğidi diye
Beladan belaya girdim, olmadı
Akşam onbirde yatmayı denedim
Sazımı kırıp atmayı denedim
Köprüde balık tutmayı denedim
Başıma ne işler sardım, olmadı
Sanki ensemde bir zehirli bıçak
Bir maziden böyle kaçılır ancak
Ne varsa hediyen, tesbih, oyuncak
Çöpe attım, yaktım, kırdım, olmadı
Ayşe’deki resmine hiç bakmadım
O kokulu mumlardan da yakmadım
Gözlerini düşlerime sokmadım
Herşeyinden uzak durdum, olmadı
Bir boşlukta günümü gün eyledim
Seni bir maziye sürgün eyledim
Üç sene kendime yalan söyledim
İşi gamsızlığa vurdum, olmadı
Gördüm, insan ölür, susuz, ekmeksiz
Ama gördüm, insan yaşar, yüreksiz
Dedim, herşey yalan, herşey gereksiz
Namluya bir kurşun sürdüm, olmadı...
ALİ KINIK............
|
Seni sevmek için ne kadar sebep varsa içimde,
iste seni sevmemek içinde öyle
Seni sevmek için ne kadar söz varsa dilimde,
seni yermek için sana, ermek için yok iste yok iste
Bir yalan uyduruyorum ben kendimce, kendime umutsuzluk,
sana umut, yollarima çaresizlik düsmüs eskiya
Ben sana zehir zembelek bir suskunlugum ben sana
Gözlerinden vurulmusum
Sana açilan kapilarin üzerime kapanan sesinde
ben seni degil kendimi kendimi unutmusum
Yaralarin kanayan damarlarina uykusuz gecelerimden
Kör sokaklar sürmüsüm
Ne mutlu bana ne mutlu en çok bir yildiz kayiyor biliyor musun?
Bir dilek tutuyorum iste ellerin oluyor tutunuyorum sana
Soluksuz bir sokak lambasi altinda subata müebbet gözlerimi sunuyorum
Sana subata müebbet gözlerimi anlasana anlasana
Seni sevmek için ne kadar sebep varsa içimde iste o
Kadar yalan uyduruyorum kendime o kadar yalan kime ne
Kendime yalanlarla tutunuyorsam kime ne
Kendimi sende unutuyorsam kime ne
Sende susuyor sende konusuyorsam
Sende uyuyor sende uyaniyorsam
Vuruyorsam talan olan umudun mahzenine kendimi kime ne
Kime ne kendimi kanatiyorsam senin düsünde
Yalan ya da gerçek sen sen sakin gecesiz uykularinda üsüme
Sakin üsüme ben üsüyorsam kime ne ben üsüyorsam kime ne kime ne
BEDİRHAN GÖKÇE - KİME NE?
|
Kavuşursak Biteriz Biz
Kavuşursak biteriz biz,
Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, alevle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,
Kavuşursak biteriz biz.
İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz,
Dokunursak kanar ellerimiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
Görüşemeyiz, konuşamayız ve sevişemeyiz.
Bir aşk var bizi biz yapan,
Kavuşursak biteriz biz.
Biz herkes gibi değiliz.
İstadeğimiz zaman gelip,
İstediğimizde gidemeyiz.
Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz.
Ne bir filmdeki mutlu son,
Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz.
Sadece özlemle severiz,
Ve kavuşursak biteriz biz.
Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık.
Artık her aşk her ağızda sakız.
Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız.
Belki ayrı şehirlerdeyiz,
Ama her gece aynı mehtapta buluşur,
Yağmur yağarsa, çıkar,
Aynı yağmurun altında ıslanırız.
Bu aşkı ancak biz biliriz.
Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar,
Mektupları suya yazarız.
Biz belki ayrıyız,
Ama her gün aynı geceyi sabahlarız.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir onu söyleriz.
Kavuşursak biteriz biz.
Uğur Arslan
Bu mesaj, m1gin tarafından, 23.02.2011 23:36:27 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ağlayabilir miyim gönlüm?
Müsaadenle..
Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi...
Günaha batan tüm kirliliğin ile...
Ağlayabilir miyim?
İzin ver lütfen...
Şöyle inceden yağan yağmur masumiyeti gibi...
Öylesine ama ölesiye...
Bu can çıkana kadar bedenden...
Nefsimin nefesi kesilesiye...
Pembe güller mor menekşelere düşesiye...
Sol yanımın ateşi yükselesiye kadar...
Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan,
Ağlayabilir miyim?
Şemsiyem önümde gökyüzünün ağlama isteklerime mukabele etmesini beklerken,
Karşımda duran ihtiyar dağın ardındaki gün boyu tebessüm eden güneşi kaçırmış gibi...
Dizlerimin bağını çözen sahtelikleri anlatırken kalem kırmış gibi...
Yabancılar içerisinde bulunan tek dostu terk etmiş gibi...
İç çeke çeke...
Düşürebilir miyim küskün damlaları elime...
Sonra da hiç ağlamamış gibi,
Hiç hissetmemiş gibi acizliğimi...
"Bir şeyim yok"larla tekrar katılabilir miyim?
Ağlamayı bile çok gören kendi kalabalığıma,
Ve...
"Bu son" diyecek kadar vefasız olabilir miyim?
Gözyaşlarıma...
Hümeyra Özdemir
|
Sevgili citizen kardeşimin paylaştığı şiir bana başka bir şiiri anımsattı, ben de hemen alıntılıyayım dedim :)
Ve çok hoş bir şiirmiş teşekkürler citizen
Ağlama Gönül
Gönülden gönüle kanadım deydi,
Yüreğim cırpındı acaba neydi,
Seviyor aşıktım bu başka şeydi.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Dokunduk bir kere gönül teline,
Düştük bir vefasız zalim eline,
Zarar geldi benim gonca gülüme.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Sanırdım sevenler sevene kıymaz,
Bir inat ugruna şeytana uymaz,
Aşkın gözü kördür sagırdır duymaz.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Seversen gönülü gönüle bağla,
Engin ol cağlarsan deryada çağla,
Gözün çıksın gönül utanma ağla.
Yeter yüreğimi dağlama gönül
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül
İnsaf eyle insaf gönül dardayım,
Kerem yusuf gibi darda zordayım,
Ateşlere düştüm yandım kordayım.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Gönül kanadını kırdı kolunu,
Pare pare etti deldi solunu,
Azrailin oldu kesti yolunu.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Sevgili ararsan Rabbine kul ol,
Aşkların yücesi Mevlada o yol,
Gönül ucamazsın kırılmışsa kol.
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Yeter yüreğimi dağlama gönül,
Değmezmiş sevmeye ağlama gönül,
Ak üstüne kara bağlama gönül,
Durul artık durul çağlama gönül.
17 Nisan 2009
berhudar Ramazan Çeşme
|
Merhaba citizen,
Bu anlamlı şiir için teşekkür ederiz. Eskiden gönderdiğiniz gibi, Victor Hugo şiirlerinden varsa heybenizde, onlardan da paylaşabilir misiniz yine?
Ve sevgili Z. SARI, sanırım şiir konusunda rekor sende , şey, pardon sizde .
Tabi burda nicelik değil önemli olan, aslen, niteliktir efendim.
Teşekkürlerimizi iletiriz...
Aaa, renkli macera yazılarınızın eksikliğini hissettim şimdi. Özletmeyin ama .
...
Aklıma takıldı; burdaki bütün şiirleri tekrar gözden geçirdim, birkaç tanesi hariç, diğer hepsi ayrılık, özlem, üzüntü, en çok da aşk acısından hasıl olmuş hüznü dile getiriyor gibi geldi bana.
Şiir, en çok hüzne mi yakıştırılır acaba? Ya da hüzün, şiire?
Ne dersiniz?
Selametle kalınız...
Bu mesaj, memnune tarafından, 06.11.2009 13:39:57 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Sayın citizen ve abheri ablanın paylaşmış oldukları şiirler bana cevaben Kazancı Bedih'in seslendirmiş olduğu 'Neler Ettin' türküsünü hatırlattı =) dinleyenleriniz vardır =)google amcadan türkü sözlerine şöyle bi baktım fakat ya ben beceremedim yada bulamadım =)
.....
sayın memnune demek rekor bende,şey , pardon bizde
teşekküre mukabil bilmek gerek =)
(bugün tamda başka bir istasyon hatırası yazacaktım =) okuduğunuz bilmek güzel =)
sorunuza gelince sayın memnune =)
Gece şiirindir,şiirde gecenin =) bu ikiliyi ayırmamak gerek =)
Geceyi 'Tencere Dibi' ne benzetir Sufi'ler;zira tencere dibi KARA dr ve yemekten ziyade Tencere Dibine kaşık daldırmak lezzet verir bize...Değilmi ki bu yüzden kendimizce en ihlaslı ibadetleri,en güzel sözleri vb. Geceleri yapar-yazarız =)
Karanlık;düşündürür bir ışığın varolmasını,bu umut bize yüreğimizdeki en nazzlı kelimeleri yazdırır...yazdığımız kelimeler kifayetsiz ve kimi zamanda kafiyeli olunca kağıt üzerinde yüreğimizden düşen bir tuana emsaili olunca ,sanırım ŞİİR oluyor...
hüznü de kederi de sevinci de şahsa münhasıl oluyor =)
Kişi hangi ruh halinde ise o dizeyi ,o duyguyu döktürüyor =)
Paramız Yoksada şiiri benim Hayattan tamamen koptuğum anda beni Hayat bağlayan mutluluğumun şiiridir ;
Dalgalan Kız Kulesi önündeki dalgalar gibi yüreğim dalgalan =)
Buda reva mıdır gençliğinin baharında bir delikanlıya ?=)
Vallahi öpmek geliyor içimden en kral arkadaşlarımı.....
Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
Bu sözler şiirin en can alıcı sözleri bence =)
|
BENİ ANLAMAYIŞINA
Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın
Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın
Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi
Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını
Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma
Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın
Nurullah GENÇ
|
KUŞ HATIRALARI
Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
rüyalarımıza melekler uğrardı.
Kapımızdan yoğurtçu
bahçemizden ishakkuşu
kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
Kışın bir sobamız olurdu
sobanın yanında kedimiz
kedinin önünde yün yumağı
bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.
Yerli malı kullanan
yurdun üç tarafı denizlerle çevrili
kuru üzüm incir fındık
tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren
kuru üzüm ve inciri satan
karşılığında
çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
bir toprağın fertleri...
Biraz yoksul biraz mütevekkil
biraz mahçup biraz kırılgan
biraz naif ama hep umutlu...
Özlerdik.
Memleketteki halamızı
ince doğranmış bir dilim pastırmayı
yurttan sesler korosunu
akşam komşuluklarını
radyo tiyatrolarını
sabah ezanını
kalaycıyı bozacıyı
münir nureddin şarkılarını
orhan boran yarışmalarını
kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını
bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
okul önü koz helvalarını
akşam oturmalarını
ve hayatı...
Top oynardık
ip atlar kedi kovalar
taşlarla birbirimizin başını yarar
mahalle savaşları çıkarır
gece olunca da tutar babalarımızın elinden
yazlık sinemalara gider
Sadri Alışık Vahi Öz
Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozları içer
güler eğlenir bağırır çağırır
dönerken yıldızları sayardık.
Biz sıkı çocuklardık.
Hepimizin birer yıldızı vardı
onlara isim takardık
onlar da bize isim takardı
pus ve dumandan önce bu şehrin
geceleri gözkırpan ve isimleri takılan yıldızları
vardı.
Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
biz kimseden yana değildik.
Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri
olmazdı
Bir değirmendeydik
öğütülen
öğütülürken türküler söyleyen
buğday başaklarına benziyorduk.
Ben
çorbalardan tarhanayı
yemeklerden kurufasulyayı
sigaralardan Harmanı
belki bunun için çok sevdim.
Yollar bozuk musluklar bozuk
ziller bozuk paralar bozuk
ama adamlar sağlam idi.
Bu şehrin yıldızları vardı.
Saçlarına kurdelalar takan
çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına
leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan
gözleri önünde
yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde
küçük çocukları vardı bu şehrin
bu şehrin yıldızları vardı.
Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.
Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.
Taksimden Fatihe troleybüs kalkar
Şişhanede mutlak raydan çıkardı.
Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.
Muammer Karacan’nın adına bir tiyatro binası yoktu
bizzat kendisi vardı.
Başımız ağrırdı komşumuz vardı
gönlümüz daralırdı komşumuz vardı
Çorbamızı umutlarımızı
memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız
vardı.
Geceleri bekçimiz
gündüzleri sütçümüz
bizim kadar zayıf da olsa
nohuta ve makarnaya alışmış da olsa
Sarman adında bir kedimiz
ceplerimizde kırık misketlerimiz
çamur bulaşığı ellerimiz
ve gülümseyen bir yüzümüz
kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
bir araya gelerek çektirebileceğimiz
bir aile fotoğrafımız vardı.
Bir sabah bütün iyi şeylerin
Ayvansaray iskelesinden
hayal ülkesine doğru demir alan
bir şirket-i hayriyye vapuru gibi
aramızdan ayrıldığını gördük
Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı
gazeteler.
Süheyla hanımın Raci beyin
Melahat mehveş ablanın
Niko’nun Ercüment efendinin çekildiğini ise
yazmadılar nedense.
Ama yok ama yoklar.
Ne Harman sigarası kaldı geriye
ne Olimpus gazozu
ne Sadri Alışık.
Kalan bir tortuydu belki.
Belki kırık bir rüya denizi
belki suya düşürdüğümüz suretimizin
cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey.
Herşey Maltepe sigarasının
hep arandığında
her bakkalda bulunabilmesi ile
büyüsünü kaybetmişti belki de .
belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı.
Hadi hepsi hayaldi.
Hadi hepsini ben uydurmuştum.
Ama rüyalarımızın melekleri
ve soframızın daim konukları kuşlar?
Ya onlar?
Onları siz de görmediniz mi?
Sizin de sofranıza konup
rüyalarınıza uğramadılar mı?
Onlar da mı yalandı?
İBRAHİM SADRİ
|
Neler mi istiyorum?
Neler mi istiyorum uyaninca her sabah
Ne bahardan bir nese, ne de yazdan bir cicek
Siyah, siyah cok siyah kadife kadar siyah
Bir sacin buklesini bana kim getirecek
Neler mi istiyorum gurbette aksamlardan
Ne ruzgardan bir buse, ne de bir pembe kelebek
Derin, derin cok derin, ufuklar kadar derin
Bir cift gözün rengini bana kim getirecek |
|
Victor Hugo
|
|
Gece
Günün tükendiği bu saatlerde
Tüm doğa canla başla çalışıyor.
Gece vakti bu yıldızlardan inen
Ne acayip bir korkudur kim bilir?
Etkisinde kalmış nice gizemin,
Kaygılı, bir yandan tir tir titriyor,
Karanlıkta, bilinmeyen bir gücün
Gözlerini üstünde hissediyor.
Ne büyük dehşet kendini tanımak!
Kaçışı olmadan, durmadan çalışmak,
Ebediyetin içinde devinen
Varlığın merhametine kalmak!
Bu nasıl kara, zor bir bulmaca
Amaçlar ve çözümler gizleniyor,
Birileri titrerken aşağıda,
Yukarda birileri düş görüyor.
Yarın Erkenden
Yarın erkenden kırlar ağardığı zaman
Gideceğim... biliyorum beni bekliyorsun bak,
Geçip gideceğim dağlardan, ormanlardan
Daha fazla kalmayacağım senden uzak.
Gözlerim düşüncelerime saplı yürüyeceğim,
Duymadan hiçbir haber, hiçbir şey görmeden,
Yalnız, kimsesiz, birbirine kenetli ellerim
Gideceğim, farkı yok gündüzümün gecemden.
Ne uzaklarda Harfleur'ü saran perdelere
Bakacağım, ne de inen altın renkli akşama
Kavuşunca bir bağ yeşil çoban püskülü ve
Bir çiçekli funda koyacağım mezarına.
Victor Hugo
Konuşan zaman
Gùneş uykuya dalarken
Ufuktan karanlıga kapı açılıyorsa
Yıldızlar geceyi kucaklarken
Ay gôkyùzùnde parlıyorsa
Gecenin çigi dùşùyorsa sabaha
ilk ışık la buharlaşıp ucuyorsa semaya
Gôkyùzùnde beyaz bulut,siyah oluyorsa
Kızgın bir ateş olup şimşekler çakıyorsa
Rùzgarla karışıp fırtına oluyorsa
Dev yelkenler onunla doluyorsa
Herbir damla toprakla buluşuyorsa
Sarı benizler, çatlak yùzler, canlanıyorsa
Yeşil ot, çepe cevre sarıyorsa
Toprak onu bagrına basıyorsa
Hercanlı bu zamanda yaşıyorsa
Anlamazmı bu evrende boşluk yok
Victor Hugo
Oceano Nox (Denizde Gece)
Ah nice denizci, ah nice kaptan,
Sevinçle uzağa sefere çıkan,
Bu kasvet dolu ufukta kayboldu.
Kurbanı oldu kötü bir kaderin,
Aysız gecede, dipsiz bir denizin,
Karanlıklarına gömülü kaldı.
Kasırga, reisleri, tayfaları,
Bir kitabın dağılan sayfaları
Gibi savurdu dalgalar üstüne.
Hiç kimse bilmez sonları ne oldu,
Bu yağmadan her dalga bir şey çaldı,
Kimi bir denizci kimi bir tekne.
Yazık bu bahtsız, kayıp insanlara
Sürükleniyorlar karanlıklarda,
Kayalara çarpa çarpa başları.
Analar babalar her gün sahilde
Tek düşleri vardı, gözler denizde
Öldüler gerçekleşmeden düşleri.
Oturup paslı çapalar üstüne,
Sizi anar neşeli gençler gece,
Karışır karanlık isimleriniz
Öykülere, şarkılara, gülüşlere
Sevgiliden çalınan öpüşlere
Yeşil yosunlar içinde uyurken siz.
“Bir adanın kralı mı oldunuz?
Daha güzel bir vatan mı buldunuz? ”
Sonra susulur, hatıranız yiter.
Beden suda yeter, adlar bellekte.
Zamanla daha da kararır gölge:
Karanlık sularda karanlık unutuş!
Silinir gözlerden şekliniz bile.
Kayığınız kimde sabanınız kimde?
Beklemekten bıkmış ak saçlı dullar,
Ocağın ve kalplerinin külünü,
Eşelerken, fırtınanın hükmünü
Sürdürdüğü geceler sizi anar.
Bir gün ölüm o gözleri örtünce,
Anmaz adınızı, anmaz hiç kimse.
O küçük yankılanan mezarlara,
Ne yeşil yaprağı düşer söğüdün,
Ne köprü başında bir dilencinin
Şarkısı duyulur, basit, tekdüze!
Nerde suyun yuttuğu denizciler?
Deniz! Sen de ne acı öyküler var!
Uğunan analardan korkan dalga!
Bunları anlatır gelgitleriyle,
Bu yüzden akşam yaklaşırken bize
Haykırır, umutsuz, çığlık çığlığa!
Şiirlerim
Irmak olup akın ey şiirlerim!
Akın, suyunuz çoğala çoğala!
Acı içinde kanayan kalplerin,
Yalpalayan susamış gönüllerin,
Pınarı olun, su verin onlara!
Işıktan gagası suyunuza dalsın
Kartal, pisliklerden uzakta dursun
Dalgaların tuhaf çağıltısında,
Kuş seslerine, şarkılarına
Meleklerin ilahisi karışsın!
(1942)
Hep Yol Almak İsterim, Hiç Duramam Yerimde,
Hep yol almak isterim, hiç duramam yerimde,
Tanığımdır dalga, o denizde titriyorsa,
Rüzgara seslenirim: gidelim! rüzgar dönse,
Dalgadadır sıra: Haydi daha uzağa!
İlerlerim, kasırga alır götürür beni...
İnsanlar, aşklarınıza dört elle sarılın,
Kapının önündeki taş sedire oturun,
Ve geçen günlerinizin arkasından bakın!
Ne mutlu evinden hiç çıkmayıp,
Her akşam aynı saatte çatının aynı
Köşesinden havalanan gece kuşunu
Tekrar tekrar izleyen kişiye ne mutlu!
Aklından Sonsuz Yazgı Çıkmayan Adam
Bir yolcu gibi sabah, tan vakti yola çıkan,
Aklından sonsuz yazgı çıkmayan mutlu adam,
Uyanıyor şafakta, ruhu hep düş içinde,
Elinde kutsal kitabı, dualar dilinde!
Duasını ederken başlıyor gün doğmaya
Güneş hem göğe doğuyor, hem onun ruhuna.
Solgun ışıkta beliriveriyor eşyalar,
Eşyalarla birlikte ruhunda başka şeyler,
Ondan başka herkes uykuda, böyle sanıyor,
Esrik bir mutluluğun huzuruna varıyor,
Oysa arkasında güler yüzlü melekler var,
Kitabın üzerine eğilmiş bakıyorlar.
(1856)
|
|
Bu mesaj, citizen tarafından, 07.11.2009 01:46:09 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Korkuyor
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için. |
|
William Shakespeare
|
|
Bu mesaj, citizen tarafından, 08.11.2009 02:49:57 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ayrılık
İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun |
|
Sunay Akın
|
|
|
Korkuyorum
Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...
Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...
Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...
İşte,bunun için korkuyorum;
Beni de sevdiğini söylüyorsun... |
|
William Shakespeare
|
|
|
CİTİZEN GERÇEK KORKU KORKUNUN ALLAH'TAN BAŞKASINA DUYULMAYACAĞINI BİLMEKTİR.YOKSA HERŞEY KORKU VERİR.BUNDAN DOLAYI GÜVENSİZ VE KAYGILI KİŞİLİK OLURSUN.
|
Yeni bir paylaşım sunacaktım ki korkularımız dan bahis açılmış,gerçeği derler ki duygu mevzu bahis olmaz =) öyleyse bu sözümü sufi lerin beyanı ile klişe ediniz =)
Değil mi ki korkuyu yüreğimize veren Yaradan dır...Zira his aklı sınır dışı bırakır bir nevi kalbindir bu görev ha dersenizki beynin sağ ve sol lobları var evet o zaman hak veririm akıl devresinin rutuşlarına ozamanda ayeti hatırlarız akletmiyor musunuz ?
sonra beni düşündüren başka birşey var Allah u Teala'dan korkmak o zaman bu konuyu da açmak gerek zira birçok ebeveyn çocuklarına yanlış hareketleri sonucunda ; Allah gözünü kör eder,cezalandırır der.Bu çocukları Allahu-u teala'yı gerektiği gibi sevmekten uzak tutar bu sebeple Hz.Allah'ın şefkatine göz dikip korkmaktansa sevmeyi denemeliyiz...Korkmak deyince birçok manada bakabiliriz her KORKMAK başlığına bir anlam yüklemek zor olsa gerek zira Yaradanın bir adı RAHMAN ise bir adı da KAHHAR dır...değil mi ki kafirlere beddua haktır =)
Musa Ya Rab!dedi sen firavuna ve cemiyetine dünya hayatta bir zinet ve haşmet nice mallar verdin yolundan saptırsınlar diye mi? Ya Rab!mallarını sil süpür ve kalblerini şiddetle sık ki o elim acı azabı görmedikçe iman etmeyecekler!
Bu ayet ilede beddua edebiliriz ALLAH'tan KORKMAYANLARA....
Her KORKUYA bir anlam yüklenmez diye beyanımı sunmak istedim zira maazallah yargıya önden başlarsak kul hakkı biraz zor ödenir....
daha uzunu okunmaz diye keselim efendim bilmeden sergilenmiş bilmişliğimi de şiire geleyim =)
Yitirdiğimiz sevgi - yargı değerleri için olsun =)
Yitirilmiş Ne Varsa
Çirkin çiçeklerle dolu katil bahçelerinde dolaştım,
Dalgındım,
Bıçak sırtı yaşamalarım, penceresizliğim
Ve öksüz düşlerim vardı ceplerimde,
Uğultusuzluğumu özlemiştim,
Hala bir ceylan ağlıyordu içimde,
hiç yoktan vurulan..
Senin şehirlerin uyurken,
Benim gözlerimi bıçakladılar.
Kör bir balıkçıyım şimdi,
Denizlere sarılıyorum
Hiç görmediğim vapurlara el sallıyorum
Rüyalarım da yaşlanmıyor
Kaybolan eylül gemilerimi,
Sonbahar sesiyle çağırsam gelir mi?
Ah vurulası yüreğim
Süpüremedin kapından yalnızlığı
Örselenmiş paslı yüreğim
Ellerim yumuk orman karanlıkları omuzlarımda
Ve ardından ağlayan ezgisiz türkülerdi gözlerim
Senin gözlerinin pusuna saklanıp
Senden kalan bu yıkıntılar arsında
Bizi büyüten ellerini aradım,
Öpülesi ellerini
Susuşlara prangalı dil
Kanlı düşler kuyusunda
Ölüm çığlıkları atabilir
Gözyaşı göllerinde durulanmalar vaktinden geliyorum
Sonunu hep unuttuğum
Dilsiz şarkılarım vardı inleten
Şimdi o şarkılar beni unuttu
Yıkık kentler konuşmaz bilirim
Cam kırıkları ve kırık dallar var
İncinen yüreğimin yaralarında
Ve bilir misin?
Güller hiç uyanmaz bu vadide
Gözlerin düşer aklıma
An gelir şavkın vurur yüzüme
O zaman vakit ölüm olur dudağımda
Kaçsam yakama yapışır gözlerin
Yılları ve yolları
Ödünç aldım
Yastığımdaki çukura dolan korkulu geceden
Düş düşkünü çocukluğumu çalmış namlı sevdalılar
Üstüne üstlük sensizim
Yani gölgesiz dolaşıyorum
Artık intiharlarda öldürmez beni
Yüreğimde konaklayan hüzünler
Senden gelir
Al dün gece seninle yoğurdum bu şiiri
Ekmek buğusu mübarekliğinde
Sıcacık
Nasıl olsa sana çıkmayan yol yok
Kaybolabilirim kuytularda
Dalıp dalıp giderim başka diyarlara
Bir gün dönmeyiveririm
Ama sen
Yine de biriktir gözyaşlarını
Belki bir gün
Tutuşturur seni bensizlik
Belki bir gün
Sende beni ağlarsın
Hoyratım benim
Şafaklar düşmüş alnına
Kırlangıçlar uçmuş koynuna
Bak
Hala aynı şarkıda irkiliyoruz
Bu aşkın adresi dursun sende,
Kelepçeli kuşlar
Yuva karmadan gözlerimize,
Belki geri döneriz
Ve geri veririz birbirimize
Yitirilmiş ne varsa
Kahraman Tazeoğlu
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 20.11.2009 21:57:49 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Korkuyla Umut Arası
Bilinmeyene yürümek garipti
Hayat belki de
Bilinmeyene yürümekten ibaretti
Bir sonraki
Atılıp atılamayacağı
bilinmeyen bir adımın
Götürüp götüremeyeceği
bilinmeyen bir yolun
Sonundaki bilinmeyenlerden
oluşuyordu herşey
Ve hiçbirşeyi önceden bilmek
mümkün değildi
Aslında yürütülmekti
sonunu bilmeden yürümek
cesur atılmalıydı adımlar
korkuyla umut arasında
Güneş açar
ya da yağmur yağardı.
Deprem ne zaman nereyi yıkar
belli olmazdı
En iyisi hazırlıklı olmaktı herşeye
Umudu ve korkuyu elden bırakmadan...
Kimin ne zaman, nerede, ne kadar olacağı
belli olmadan.
Önemli olan
bir yerlerde olduğumuz sürece
oranın hakkını vermek
ve geride birşeyler bırakmaktı.
Bir iş, bir eser ya da bir iyilik,
Belki de kıyamet
son iyilik yapıldıktan sonra kopacaktı.
Uğur Arslan
|
BODRUM KATI
Ne bayram misafiri, ne düğün gölgesiyim
Şu koskoca alemde yalnızlığın sesiyim
Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta
Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta
Pencereden bakarken gördüğüm tek şey: Hüzün
Farkedemedim hala endamını gündüzün
Bir yığın eski hayal duruyor tabağımda
Eski günlerin tadı sızlıyor damağımda
Gönlümün mahzenine çekildim; biçareyim
Sevgiyi de, aşkı da unuttum; avareyim
Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta
Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta
Nurullah GENÇ
|
|
|