Görüntülenme: 46326
Telif hakları ile ilgili olarak alınan uyarı üzerine, ilgili belgesel film bu sayfadan kaldırılmıştır. (2011/01/07)

"

 

Üstad

Yapım Tarihi : 2004
Süresi : 100'
Formatı : Video, 16mm Arşiv görüntüleri

Yönetmen - Aybars Bora KAHYAOĞLU
Senaryo - Mehmet KISAKÜREK
Müzik: Erkan MUTLU

Şairler Sultanı ile bir asır

Türk fikir ve yazın dünyasının öncüsü, 'Sultan-üş Şüera' (Şairler Sultanı) Necip Fazıl Kısakürek, doğumunun 100. yılında bir dizi etkinlikle anılıyor. Bir asırdır içimizde olan Necip Fazıl, bu dünyadan göçeli ise 21 yıl oldu.

Sultan-üş Şüera (Şairlerin Sultanı) unvanına layık görülen Türk yazın ve fikir dünyasının öncülerinden Necip Fazıl Kısakürek doğumunun 100. yılında anılıyor. 26 Mayıs 1904'te doğan ve 21 yıl önce bugün kaybettiğimiz Kısakürek'in 100. doğum yılı yarın tüm yurtta yapılacak etkinliklerle kutlanacak.

Büyük Doğu Yayınları, şairin 100. doğum yılının Necip Fazıl Yılı ilan edilmesi için girişimlerde bulunmuştu. Bakanlar Kurulu'ndan çıkacak ve yarın Ankara'da açıklanacak karara göre yarından itibaren 26 Mayıs 2005'e kadar "Necip Fazıl Yılı" olacak. Senenin başlamasının ilanının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılması bekleniyor.

2004 Necip Fazıl Yılı olacak mı?

Necip Fazıl Yılı'nın ilan edilmesinin ardından Büyük Doğu Yayınları bir dizi etkinlik organize etmeyi planlıyor. Bu etkinlikler arasında belge-film olarak çekilen Üstad filminin metni ve fotoğraflarının albüm halinde, verdiği konferansların CD halinde yayınlaması projeleri var. Ayrıca Üstad'ın fotoğraflarından oluşan 'Bir İsim Kırk Resim' sergisinin Anadolu'yu şehir şehir gezmesi de yarın açıklanması beklenen Necip Fazıl Yılı etkinlikleri içerisinde gerçekleştirilecek.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, sezonun son oyununda sahnede gerçekleştirdiği mumlu etkinlikle Necip Fazıl'ın 100. doğum yılını kutlamıştı. Geçtiğimiz hafta Anadolu'da bazı özel tiyatrolar Necip Fazıl oyunlarını sahneye koyarken sezon boyunca bu oyunları sahnelemesi planlanıyor. Devlet Tiyatroları da önümüzdeki sezon repertuarına Necip Fazıl'ın oyunlarını alacak.

Üstad'ın galası Ekim 2004'de

Büyük Doğu Yayınları, Türkiye'nin yakın tarihine büyük katkı sağlayacak Kısakürek'in hayatını anlatan Üstad adlı filmle 100. yıl kutlamalarının en önemli etkinliğini gerçekleştiriyor.

Necip Fazıl'ın kendi çektiği görüntülerin de kullanıldığı belge filmin senaryosu Üstad'ın oğlu Mehmet Kısakürek tarafından yazıldı. İki yıllık ön hazırlığın ardından üç ayda çekilen 100 dakikalık filmde 16 mm.'lik görüntüler de kullanıldı. Yönetmenliğini Columbia College Chicago mezunu Aybars Bora Kahyaoğlu'nun yaptığı film, Kısakürek'in kendi sesinden konuşmaları ve şiirleri, hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğrafları ve özel hayatına ait belgeleri de içeriyor.

Televizyon yayınının yanısıra sinemalarda da gösterilmesi planlanan filmde Üstad, özel hayatından farklı yönleri ile sunuluyor. Üstad adlı belge-filmin galasının, Kısakürek'in doğumunun 100. yılı etkinlikleri çerçevesinde, Ekim ayında yapılması planlanıyor. Galaya Başbakan Erdoğan'ın da katılması bekleniyor.

Etkinliklerle Necip Fazıl

Necip Fazıl Kısakürek için yapılan anma etkinliklerinin ilki dün akşam Ümraniye Belediyesi'nde şair milletvekili Recep Garip'in katılımı ile gerçekleştirildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği 'Doğumunun 100. Yılında Necip Fazıl Kısakürek' başlıklı etkinlik 29 Mayıs Cumartesi günü saat 13.00'te TZT'de iki oturum halinde gerçekleştirilecek. Türk Kültüründen Bir Portre Necip Fazıl Kısakürek başlıklı ilk oturuma Doğan Hızlan, İrfan Çiftçi, Mehmet Doğan ve Beşir Ayvazoğlu konuşmacı olarak katılacak. Türk Şiirinde Necip Fazıl Kısakürek başlıklı ikinci oturumda ise Ali Günvar, İrfan Çiftçi, İbrahim Kiras ve Lütfi Şen, Üstad'ı anlatacak. Aynı gün saat:18.00'de İstanbul Fasıl Topluluğu, 'Bestelenmiş Şiirleriyle Necip Fazıl' başlıklı bir konser verecek. Yerebatan Sarnıcı'nda, saat: 19.00 da Necip Fazıl Kısakürek'in eserleri sevenleri ile buluşacak. Yazar-şair ve sanatçıların katılımı ile Bağcılar Belediyesi'nin düzenlediği etkinlikler Bağcılar Kültür Merkezi'nde, Bahçelievler Belediyesi'nin düzenlediği etkinlikler ise Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'nde yapılacak.

Bu arada Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Genel Başkanı Necmettin Türinay, basında yer alan 100. doğum yıldönümünde merhum şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek'in unutulduğu şeklindeki haberlere tepki gösterdi.

Türinay, "Gerçekten Necip Fazıl son yıllarda biraz ihmale uğramıştır. Basında, sanat ve edebiyat dergilerinde, yazı çevrelerinde yeterli derecede üzerinde durulmadığı bir gerçektir. Ancak bu eksiklik sadece Necip Fazıl'a özgü bir durum değildir. Ülkemizde, edebiyat ve fikir alanındaki büyük değerlerimize henüz yeterli değeri göstermeyişimizin bir neticesidir" dedi.

TYB Necip Fazıl Yılı'na hazır
Necip Fazıl'ı anmak için sürdürülen çalışmalar hakkında da bilgi veren Türinay şunları söyledi: "TYB olarak, Necip Fazıl'ı bu yılki doğum tarihinden itibaren önümüzdeki yıldaki doğum tarihine kadar olan sürede çeşitli etkinliklerle anma hazırlığındayız. Bu amaçla Ankara, İstanbul, Konya, Bursa, Kayseri ve Erzurum'da yoğun bir hazırlık içerisindeyiz."

Türkiye genelinde yapacakları Necip Fazıl Yılı etkinliklerini önümüzdeki günlerde bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuracaklarını belirten Türinay, kişi ve kuruluşları bu etkinliklere katılmaya davet etti.

TÂ MAVERÂDAN

Rüzgâr öyle esti, öyle esti ki,
Her şey uçup gitti, kaldı Yaradan.
Ayna düştü, hayal, perdelerdeki
Bir akiscik gibi çıktı aradan.

Sırtımı uykuda dürtüyor bir el;
Fırla yatağından koşar adım gel!
O bir minicik zar, kabuğunu del!
Seni çağıran var, tâ maverâdan!
NECİP FAZIL KISAKÜREK


Kaynak - Yeni Şafak, HALE KAPLAN ÖZ, 25 Mayıs 2004


NECİP FAZIL BELGESELİ ÇEKİLİYOR...
02.01.2004

Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Necip Fazıl Kısakürek´in 100. doğum yılı olan Mayıs 2004´te hazır hale getirilecek belgesel için kollar sıvandı.

Tarihe tanıklık etmiş belgeler ve dramanın içice girdiği bir senaryosu bulunan belgesel alanında bir ilk olma özelliğine sahip olacak. Belgeselin senaryosu bizzat Necip Fazıl Kısakürek'in oğlu Mehmet Kısakürek tarafından yazıldı. Mayıs ayında hazır hale getirilecek Necip Fazıl Belgeselini yayınlamak için birçok televizyon kanalının girişimde bulunduğu ancak henüz hangi kanalda yayınlanacağının netlik kazanmadığı açıklandı.

Kaynak - http://www.medyatava.net/haber.asp?id=11111


Kaldırımlar` şairinin 79 yıllık `çilesi` filme aktarıldı.

Sanat dünyasında Sultan-üş Şüera ünvanına layık görülen ve her dönemin tartışılan isimleri arasında yer alan Necip Fazıl Kısakürek`in hayatı filme alındı. Türkiye`nin yakın tarihine katkı sağlayacak belgesel filmde Necip Fazıl`ın kendi çektiği görüntüler de kullanıldı.

Büyük Doğu Prodüksiyon`dan yapılan yazılı açıklamaya göre, ön araştırması iki yıl süren ve çekimleri üç ayda tamamlanan 100 dakikalık belge-filmin senaryosunu Necip Fazıl Kısakürek`in oğlu Mehmet Kısakürek kaleme aldı.

Necip Fazıl Kısakürek`in kendi kamerasıyla çekilen 16 mm.`lik görüntülerin de kullanıldığı filmin yönetmenliğini Columbia College Chicago mezunu Aybars Bora Kahyaoğlu yaptı.

Televizyon yayınının yanı sıra sinemalarda da vizyona girmesi planlanan filmde, Necip Fazıl Kısakürek`in hiç bilinmeyen yönleri ele alındı ve Türkiye`nin yakın siyasi tarihiyle ilgili ilginç bölümlere yer verildi.

``Üstad`` adlı belge-film, Necip Fazıl Kısakürek`in doğumunun 100. yılı anma etkinlikleri çerçevesinde gösterime
sunulacak.

Sayha Dergi, 17 Mayıs 2004


Kalite ve estetik

Üstad Necip Fazıl, doğumunun yüzüncü yılı dolayısıyla Kültür Bakanlığı öncülüğünde düzenlenen bir programla anıldı. Geçen hafta İstanbul’da, AKM’de gerçekleşen programda bir de belgesel film yayınlandı. Ancak tam bir hayat kırıklığıydı bu belgesel. Zira Necip Fazıl’ın estetik anlayışından uzak bir yapımdı. Üstelik muhteva olarak da son derece yetersizdi.

Üstad Necip Fazıl, doğumunun yüzüncü yılı dolayısıyla Kültür Bakanlığı öncülüğünde düzenlenen bir programla anıldı. Geçen hafta İstanbul’da, AKM’de gerçekleşen programda bir de belgesel film yayınlandı. Ancak tam bir hayat kırıklığıydı bu belgesel. Zira Necip Fazıl’ın estetik anlayışından uzak bir yapımdı. Üstelik muhteva olarak da son derece yetersizdi.

Necip Fazıl gibi, sanatçıların anılması elbette alkışlanacak bir olay. Hele Kültür Bakanlığının ve hükümetimizin bu tür etkinliklere doğrudan destek olması, bizzat içinde yer alması sevindirici. Fakat gönül ister ki, anma programları sadece şekil şartlarını yerine getirmek amacıyla yapılmasın. Böyle toplantıların esas amacı, anılan kişilerin yeni kuşaklar tarafından daha iyi tanınmasını sağlamak olmalı.

Geleceğin toplumunu inşa etmek, geçmişte kalan değerlerimizi daha iyi analiz etmek ve onların fikirlerinden istifade etmekle mümkün. Peki söz konusu anma programı ve özellikle izlenen belgesel bu amaca uygun muydu? Elbette değildi. Sadece Necip Fazıl’ı yakından tanıyanlar için nostaljik bir toplantıydı. Necip Fazıl’ı hayatta iken tanımış olanlarımız açısından kendisini bir kere daha rahmetle ve minnetle anma vesilesi oldu. Ama bunun ötesinde, Necip Fazıl’ın adını ilk defa duymuş olanlar veya onun eserlerini yakından incelememiş olanlar için hiçbir mesaj yoktu.

Oysa Necip Fazıl, Sorbon Üniversitesinde felsefe okumuş; Nobel ödülü sahibi, ünlü filozof Henri Bergson’un derslerine devam etmiş ve onun övgüsüne mazhar olmuş istisnai bir insandı. Yine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde felsefe bölümünde hocası olan Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, “Ben talebeleri arasında Necip Fazıl’ın da bulunduğu bir devrin profesörüyüm” diyerek onunla iftihar etmiştir. Söz konusu filmde, bunlardan hiç bahsedilmedi. Üstelik üstadın sanat dehasına yakışmayan, yetersiz bir film yapılmıştı. Halbuki Necip Fazıl’ı tanıyanlar, onun sanat ve estetik uğruna ne “çile”ler çektiğini yakinen bilirler. Bütün bir ömrünü sanatın zirvesinde geçiren üstad, en sonunda “anladım sanat Allah’ı anlamakmış, gerisi çelik çomakmış” diyecek kadar da işin künhüne varmış gerçek bir sanatçıydı.

Belgeselin atladığı en önemli detay ise Abdulhakim Arvasi ile buluşmasıydı… Gerçi isim verilmeden esrarengiz bir zatla buluşmasına yer yer değinildi. Ama olayın gerçek yüzünü bilmeyenler, bunun sıradan bir dostluk ilişkisi olduğunu sanabilirler. Oysa sıradan bir buluşma değildi söz konusu olan. Kendi tabiriyle avlanmıştı. Efendi hazretlerine aşk derecesinde bağlanmıştı. “Her şeyi o türlü kaybettim ki Allah’ı kazandım” diye haykıracak kadar çarpılmıştı. “Bay zeka” olarak anılan bir zat, bir anda teslim oluvermişti. Bu yüzden, birilerinin gözünden düşmüş ve “sabık şair” olarak anılmaya başlamıştı. İşte Necip Fazıl’ı olgunlaştıran ve “bizim” yapan da onun hayatındaki bu değişimdi.

Filmde, Necip Fazıl’ın dehasını ortaya koyan nüktelerden hiçbir eser yoktu. Kısacası, bu filmde Necip Fazıl’ı göremedik. Sadece kronolojik bir hayat hikayesi sunan bir belgesel yapılmıştı çünkü. Biraz da hedefi belli olmayan, ikide bir iş değiştiren, durduk yerde hapislere girip çıkan meczup bir adam portresi çıkıyordu karşımıza.

Ümit ederiz ki Kültür Bakanlığı bu eksikliği telafi eden, Necip Fazıl’ın hatırasına yakışır gerçek bir belgesel yaptırır. Bunu gerçekleştirecek kadrolar ve teknik imkanlar ülkemizde mevcut. Yeter ki isabetli karar verilsin ve iş ehline teslim edilsin.

Sanal Esaret / Kemal Çiftçi, Ufuk Temmuz 2004


Necip Fazıl 1 yil boyunca anilacak.

Türk edebiyatının usta şairi Necip Fazıl Kısakürek, doğumunun 100. yılında düzenlenecek etkinliklerle anılacak.

Doğumunun 100. yılı dolayısıyla Mayıs 2004-Mayıs 2005 arasını "Necip Fazıl Yılı" ilan edecek olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, ayrıca 19 Haziran'da ünlü şair için bir anma gecesi düzenleyecek. Anma gecesine, şiire merakıyla tanınan ve hazırladığı şiir kasetinde Necip Fazıl'ın şiirlerine de yer veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.

Necip Fazıl'ı Daha Yakından Tanıyacağız

Alınan bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk kültür tarihinde düşüncesi, şiirleri, edebi ve felsefi yazılarıyla iz bırakan Kısakürek'i ulusal ve uluslararası düzeyde yeniden gündeme getirmek ve daha yakından tanınmasını sağlamak amacıyla, Mayıs 2004-Mayıs 2005 arasını "Necip Fazıl Yılı" ilan edecek.

Bu çerçevede, Necip Fazıl için 19 Haziran'da İstanbul AKM'de bir anma gecesi düzenlenecek.

Gecede, Necip Fazıl Kısakürek'in yaşamını konu alan, senaryosunu oğlu Mehmet Kısakürek'in kaleme aldığı ve yönetmenliğini Aybars Bora Kahyaoğlu'nun üstlendiği "Üstad" adlı film, ilk kez gösterilecek. Ön araştırması iki yıl süren ve çekimleri üç ayda tamamlanan 100 dakikalık belge-filmde, Kısakürek'in kendi kamerasıyla çekilen 16 mm'lik görüntülere de yer veriliyor.

Kaynak - trt.net.tr


 

“Büyükdoğu” merhum Necip Fazıl’ın, inancı, idealleri, kavgası, sevdası olan her şeyin kavram cümlesidir, bana göre.

Bu “Büyükdoğu” sevdası uğruna hayatının nerdeyse tamamını “yılanlıkuyu”da geçirmişti O.

26 Mayıs Necip Fazıl’ın 100. yaş günüydü, aynı zamanda da ölüm günü.

O farklı tarihlerin 26 Mayıs’ında doğmuş ve ölmüştü.

Cumartesi akşamı AKM’de Necip Fazıl Kısakürek’in 100. duğum yılı münasebetiyle bir etkinlik yapılmıştı.

Organizeyi Kültür Bakanlığı tertip etmişti.

Değerli dostum Okan Egesel’le birlikte izledik etkinliği.

Program, Necip Fazıl’ın hayat hikayesini anlatan filmle son bulmuştu.

Funda Arar’ın Necip Fazıl’ın bestelenmiş Kaldırımlar’ı okumak için sahne alırken, saz heyetini görünce; üstadın “bir gençlik bir gençlik” diye başlayan ‘Gençliğe Hitabesi’ni ve o hitabedeki; “ciğerinden kalemime kan çekerek” cümlesiyle nice emlerle yetiştirdiğini ifade ettiği ideal gençliği de düşündüm.

Belgesel film formatında yapılan çalışma, görüştüğüm birkaç isim gibi benim de hoşuma gitmedi.

Necip Fazıl’ı anlatmak için seçilen dil, kelime, üslup ve muhtevayı anlamlandırmakta zorluk çektiğimi ifade edeyim.

“Lâ yuhibbullahul cehre bissûi/Allah kötülükte aleniyeti sevmez” ilahî ölçüsünden yola çıkıp, “Ölülerinizi hayırla yadedin” peygamberî prensibine vardığımızda, üstadın, hasbel beşer/insan olmanın icabı hata ile malul ömrünün bir dönemini kumar illetiyle geçirmiş olduğunu, en ayrıntısına varıncaya kadar “belgelemenin” ne anlama geldiğini hala çözemedim.

Objektiflik mi, yoksa detektiflik mi yapıldı çözemedim.

Belki de salonu, çoğu, “hükümet erkanı yüzüsuyu hürmetine” dolduran o kalabalıktan bir çoğu, bu sayede üstadın son demlerine kadar kurtulamadığı kumar illeti için, bir ara Paris’te donuna kadar varını yoğunu masaya koyduğunu ilk kez öğrenmiş oldu.

Ne gerek vardı?

Belgeselde sayın Necmettin Erbakan için dönemin kızgınlığının eseri olarak üstadın kullandığı dil ve üslubu servise koymanın nereden icabet ettiğini de anlamadım.

Hele de Necmettin Erbakan’ın, belgeselde İnönü ile Ecevit’le, Kenan Evren’le ve diğer bazı devlet erkanıyla aynı kefede tartılıp aynı selede servis edilmesi esnasında, dün hocanın sırtına sinek, bahçesine inek kondurmayanların sırıtmasını hiç ama hiç anlayamadım.

Aslında bütün bunlardan başka anlayamadığım ve anlamlandıramadığım şey başkaydı.

Rahmeti Necip Fazıl “Büyükdoğu” ideali için bir ömrü feda etmişken, tam da onu anlatmak için yapılan programdan bir hafta sonra yine İstanbul’da yapılacak ve “Büyükdoğu”yu “haçlı seferlerine” kurban etmeyi hedef seçmiş “Büyük Ortadoğu Projesi”nin taşeronluğunu üstlenmiş bir Başbakan’ın, bir Dışişleri Bakanı’nın bu toplantıya niye ve hangi anlayışla gelip nutuk attığını da anlayabilmiş değilim.

Şunu da anlayabilmiş değilim;

Erbakan hoca, BOP’culardan daha büyük bir ihaneti mi işlemişti?

Asla ve kat’a...

Peki buna rağmen hocaya bu kadar içlenen üstad, hayatta olsaydı dahilî BOP’culara hangi üslubu reva görürdü sizce?

Hocanın, ilacı yanlış zamanda kullandığı kabul edilse bile, bu bıyık altında gülenlerin yaptığının tek kelimeyle hastayı öldürmekten ne farkı var.

Sayın Başbakan, bir dönem üstadı takdim ettiğini övünerek anlattı.

İyi de, siz o dönemden sonra değiştiğinizi söylemediniz mi, hem de ısrarla.

Yoksa üstad da mı değişti! (haşa)

Konuşmasının bir yerinde, pek de yeri değilken Başbakan, üstadın;

“Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya” mısraını okuyup ekledi;

“Biz de Sakarya’yı ayağa kaldırdık.”

Hangi Sakarya’yı kaldırdığını hala anlayabilmiş değilim.

Cumartesi Necip Fazıl’ı İstanbul’da konuk edenler, önümüzdeki hafta da;

Dünyayı kana bulayan,

Conileri,

Canileri,

Zanileri konuk edecekler.

Hayatta olsaydı acaba buna nasıl tepki gösterirdi üstad, onu da çok merak ediyorum.

Yazık oldu üstada.


Müslüm Karabacak, Yeni Mesaj, 22 Haziran 2004


“Üstad 100 Yaşında” ve “Necip Fazıl Yılı”

Türkiye Yazarlar Birliği’nin Mayıs 2005’e kadar Üstad’la ilgili yapmayı düşündüğü faaliyetleri “Necip Fazıl Yılı” çerçevesinde ifade etmesinden bir ay kadar sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da önümüzdeki dönemi “Necip Fazıl Yılı” ilan etmesinin ayrı bir önemi olduğunu ifade etmemiz gerekir. Üstad’ın yetiştirdiği gençlik tarafından anılmasının hayırlara vesile olmasını diliyor, böyle bir konudaki duyarlıkları için hükümet üyeleri ile bakanlık mensuplarını tebrik ediyorum. Bu ülke gençliğinin Üstad’dan öğreneceği çok şey var elbette.

Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun 19 Haziran Cumartesi akşamı AKM Büyük Salonu’nda açılışını yaptığı Necip Fazıl Yılı dolayısıyla, Büyük Doğu tarafından hazırlanan Üstad adlı belgeselin galası yapıldı. Filmin gösteriminden önce Başbakan, Dışişleri Bakanı ve filmin yapımcısı Mehmed Kısakürek birer konuşma yaptılar. Bu arada, Mehmet Güntekin ile Funda Arar isimli sanatçılar, Üstad’ın şiirlerinden bestelenmiş şarkılarla geceye renk kattılar. Kısa bir aradan sonra, belgesel filmin gösterimi bittiğinde saat 23.30 olmuştu. Necip Fazıl’ı sevenlerin hasret giderdiği, devletlilerin dostlarıyla buluştuğu gece çok güzeldi.

Üstad’ın hayat hikâyesini son derece ilgi çekici yönleriyle ortaya koyan belgesel filmin senaryosu Mehmed Kısakürek tarafından yazılmış, Aybars Bora Kâhyaoğlu tarafından da yönetilmişti. Bundan sonra Üstad’ın tiyatro eserleriyle senaryo romanlarından başka hikâyeleriyle Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar gibi tahkiyeye dayanan eserlerinin sinema ve televizyon yapımı haline gelebileceğini söyleyebiliriz. Üstad’ın Bütün Eserleri dizinden sonra film alanındaki eserlerde de aynı titizliği gösterileceğini, Üstad’ın mesajının yeni nesillere sinema diliyle de ulaştırılabileceğini düşünebiliriz. Bu gerçekleşince de Türkiye’nin kimlik kaybından kurtularak, kendi tarihî kimliğine uygun bir misyona kavuşacağı söylenebilir. Kısakürek Ailesi’nin bütün fertleriyle katıldığı bu yapım Üstad’ın ruhunu şâd etti sanıyorum...

Üstad Belge Filmi’ni tanıtan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın basın bildirisinden önemli bulduğum bazı paragrafları, Bakanlık mensuplarının tavrını yansıtması için buraya alıyorum:
“Biz Bakanlık olarak Necip Fazıl Yılı’nı ilan ederken aynı zamanda konuyla ilgili bütün gönüllü ve sivil toplum kuruluşlarını ve ilgili çevreleri de yapacağı etkinliklerle bu yılı zenginleştirmeye davet etmekteyiz. Bakanlığımız, hem bu kuruluşlara etkinliklerinde öncülük etmek hem de gerektiğinde destek vermek arzusundadır.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın temel hedefi; çağdaş Türk kültür tarihinde düşüncesi, şiirleri, edebî ve felsefî yazılarıyla mihenk taşlarından olan Necip Fazıl Kısakürek’i başta günümüz gençliği ve kültür sanat çevreleri olmak üzere, ulusal ve uluslararası düzeyde yeniden gündeme getirmek ve daha yakından tanınıp anlaşılmasına vesile olacak etkinlikler dizini başlatmaktır. “Çağdaş edebiyat ve düşünce hayatımızın kurucu portrelerinden olan Necip Fazıl Kısakürek de Almanların Goethe’si, Rusların Puşkin’i, Fransızların Varleine’i gibi gündelik polemiklerin konusu olmaktan arındırılarak, başta Türk kültürünün sınırları içinde ve kendi medeniyet dairemizde etkin hale getirilerek bilahare de dünya edebiyatının ve kültürünün içinde hak ettiği yeri almasının ancak ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilecek etkinlikler süreciyle mümkün olacaktır.

“Bu nedenle Necip Fazıl, renkli ve zengin sanatçı kişiliği ile eserlerindeki değerler dünyasını ifade edecek tarzda ele alınacak, sanatlar ve alanlar arası olarak tasarlanmış etkinliklerle kültür-sanat ortamıyla buluşturulacak ve günümüzün tanıtım mecraları kullanılarak kamuoyuna taşınacaktır.”

Ayrıca, yurtiçi ve yurtdışında Necip Fazıl’la ilgili toplantılar da yapılacağı belirtildikten sonra şunlar ifade ediliyor: “Hatıra Kitap, Sergiler, Konserler, Film Gösterimleri, Yarışmalar, Tiyatro Günleri, CD, Hatıra Pulu ve çeşitli bilimsel-sanatsal toplantıları ve diğer ilgili etkinlikleri bir yıl boyunca anılan merkezlerde destek vereceği çeşitli gönüllü ve sivil toplum kuruluşları ve kendi olanakları ile gerçekleştirmeye devam edilecektir.”
Bakanlık yetkililerini tebrik eder, bu türden faaliyetlerin süreklilik kazanmasını dilerim.

Vakit, Mustafa Miyasoğlu, 30 Temmuz 2004

" kameraarkasi.org, video.google.com, ...

Bu mesaj, m1gin tarafından, 04.12.2011 18:45:56 itibariyle düzenlenmiştir.

MARUF(KERHİ)

Bir gün talebeleriyle bir arada, Dicle kenarında hurmalıklardan birinde oturuyordu.Tevhid bahsi konuşuluyor. Bakıyorlar ki Dicle'nin yukarısından bir kayık geliyor. Kayıkta bir kaç kadın ve erkek... İçki,saz,nara cümbüş.. Bu acı manzara karşısında bir talebe Maruf'tan rica ediyor.

- Efendimiz; bunlar için beddua buyurun! Bir daha böyle kötü harekette bulunmasınlar.

Şeyh,ellerini icabet dergahına kaldırıyor:

- YARABBİ;sen bu kullarını dünyada sevindirdiğin gibi ahirette de sevindir!

Talebeler hayrette kalıyor.nihayet birisi cesaret edip soruyor:

- Efendimiz;ettiğiniz beddu değil,en güzel dua..nasıl olur?

Cevap:

- Eğer HAK bunları affedip cennetine alırsa size ne ziyan gelir?derdiniz ne ki,itiraz ediyrsunuz?

Aradan bir kaç saat geçmeden şu hadise oluyor:
Kayık bir sahile yanaşıyor.erkekler ve kadınlar birbirinden ayrılıyor ve nereden geldiği meçhul bir sevk altında tövbe ve nedamete koşuyorlar..

Tefsirci:
- Müslümanlık,sadece sevgi ve iyilik temennisinden ibarettir.



 
Bu mesaj, deniz_mavidir tarafından, 25.03.2009 12:45:51 itibariyle düzenlenmiştir.

Daha önce radyodan da dinlemiştim , gerçekten harika bir anlayış...

MUHAMMED (Pârisâ)

Sözleri:

- Gafil halk, kesik ve bitik, yorgun ve argınbir lâf eder. Yarın olsa da bir iş işlesem... Bilmez ki, bugün dünki günün yarınıdır. Bugün ne işlemiş ki, yarın ne işlesin?..

Bu mesaj, deniz_mavidir tarafından, 25.03.2009 21:22:07 itibariyle düzenlenmiştir.

Hasan Basrî

Bir gün, sevdikleriyle sohbet ederken ona şöyle dediler:

- Siz, zamanımızda, ALLAH Resûlünün Sahabîlerine eşsiniz.

Cevap verdi:

- Hasan Basrî, nasıl ALLAH Resûlünün Sahabilerine eş olabilir ki, siz bu halinizle onları görmüş olsaydınız, deli derdiniz; onlar da sizi görselerdi, bunlar müslüman değil, derlerdi.

Çok güzel bir kıssa deniz_mavidir..

Gerçektende sahabeler o kadar özenilecek yaşam sürmüşlerki.Onca baskı ve zulme karşı asla inançlarından ödün vermemişler. İnaçları uğruna şehid olmuşlar ve namazlarında Rablerinin huzurunda titreyerek ibadet etmişler.

Bunun içindirki Efendimiz “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tabii olursanız hidayete erersiniz” buyurmuşlardır.
 

Üstad'dan Hazır Cevaplar....
2009/03/30 21:04
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

EN CAN ALICI CEVAP

Bir gün Necip Fazıl, bir üniversitede konferansa katılmış...

Çıkıp herzamanki gibi Din ve Allah kavramı hakkında konuşmuş...

Konuşması bittikten sonra, onunla karşıt görüşlü olan bir Prefesör, Necip Fazıl'a

'Siz önceden çıkıp farklı şeyler söylerdiniz, şimdi ise o sözlerinize çelişen şeyler söylüyorsunuz... Yazdığınız şiirler hala ezberimdedir... bu ne demek oluyor? '

Necip Fazıl'ın cevabı meleklere parmak ısırtacak bir cevap olur 'Benin geçmişim bir çöplüktür ve çöplükleri sadece köpekler kurcalar...'


KARTAL KONSA

Bir gün bir seveni onu ziyarete gitmiş. Epey dağınık günüymüş üstadın .”hayrola üstadım, çok dağınıksınız
bugün?”demiş.

Meşhur davalarından biri ile uğraşıyormuş. Çok yorgun bir şekilde:”Sorma Niyazi, dedi. Tepeme kartal çıksa
kovacak halim yok”,demiş. Niyazi gülmüş.

- Niye gülüyorsun? dedi.

- Kartala güldüm Üstadım, demiş. Niye kartal da güvercin, karga falan değil

- Büyük Doğu’nun kayalıklarına da ancak kartal yaraşır. Öyle değil mi ?

- Öyle Üstadım, demiş.


KAFA KAĞIDI

Üstad'a yapılan bir saygısızlık ve ağır karşılığı...

Üstad Necip Fazıl Kısakürek bir gün konferans verirken salonda bulunanlardan birisi kürsüye salatalık fırlatır. Salatalığı eline alan Necip Fazıl salondakilere dönerek:

"- Birisi kimliğini göndermiş, kiminse gelsin alsın" der.


OSMANLI ARMASI

Necip Fazıl Kısakürek in 1954 lü yıllarda çıkardığı Büyük Doğu mecmuasının bir sayısının kapağında, Osmanlı arması işlemeli sanat eseri bir kumaş resmini yayınlayınca, "padişahlık propagandası yapmak " gibi saçma bir gerekçe ile derginin o sayısının toplatılmış ve kendisi de suçlanarak mahkemeye sevkedilmişti

Necip Fazıl’ın mahkemede kendisini suçlayan savcıya gayet ibretli bir şekilde:

İçinde adalet işlerine bakılan bu binanın tepesinde aynı Osmanlı arması var Siz de mi padişahlık propagandası yapıyorsunuz?" diye cevap vermişti


TÜRKÇE SORARDIN

Üstada bir konferans sırasında bir genç sorar:
-Osmanlı emperyalist değil miydi?
Cevap dikkate şayandır:
-Evladım eğer Osmanlı emperyalist olsaydı şu anda bu soruyu fransızca değil türkçe sorardın.


İKİ BÜYÜK ŞAİR

Bir gün kendisine, bir dostu:

-Üstad, dünyada iki büyük şair var, demiş.

Necip Fazıl’ın tepkisi şu olmuş:

-Öteki kim?


NASİPSİZ AHMAK

Birgün büyük şair Necip Fazıl Kısakürek kendisine: İslamiyet denince burnuma ayak kokusu gelir!..''diyen ihtiyar gazeteciye;

''Senin o burnuna gelen, İslamiyetin değil; kendi ciğerinin pis kokusudur. Sen bir mücerredi, bir müşahhastan ayıramayan ahmaksın!...'' der...

 

Gençliğe Hitabe
2009/11/10 2:51
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Gençliğe Hitabe

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik... 

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... 

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik... 

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik... 

Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik... 

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik... 

'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik... 

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik... 

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik... 

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik... 

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik... 

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...

Necip Fazıl Kısakürek

Bu mesaj, m1gin tarafından, 07.01.2011 13:29:46 itibariyle düzenlenmiştir.

üstad dan amaç Said nursi zan etmiştim ki nice zamandır sesine hasret kaldığımız N.F.Kısakürek çıkınca yine sevindim, ne diyeyim;Allah rahmet eylesin.

Bu gibi bir olay peygamberimizin hayatında da yaşanmıştı.Yazıyı okuyunca aklıma geldi:

    Peygamberimiz artık Mekkede ki müşriklerin sapıttığı ve eziyetlerini arttırdığı bir dönemde köle Zeyd Bin Harise yi de yanına alarak Taife gidiyor.Orada halka islamı anlatacak ancak onlardan taşlarla tepki görüyor.Hatta Zeyd  peygamberimizi korumak için önüne geçiyor.Taşlar peygamberimizede geliyor.Mübarek dudağı ve birkaç yeri kanıyor.O ara çalılıkların arkasına saklanıyorlar.Cebrail geliyor :

--Allah izin verdi ya Muhammed(s.a.v)!İ"stersen hemen şuracıkta şu topluluğu helak edelim" diyor.

 Peygamberimiz bu durumda dahi(ki düşünüyorum biz şahsımıza yapılan en ufak söze dahi sinirlenip kavga çıkaran bir milletiz ve birde taşlarla saldıracak biriside tepkisiz kalacağız.....He, biz derken ben aciz kuluda katıyorum,bizim işimiz değil efendim o yüce ahlak...) yine dini düşünüp orada ki insanları düşünüp kabul etmiyor.Olurda bir gün içlerinden biri müslümanlığı seçerse diyor...Ki öyle de oluyor.Bir zaman sonra Taiflilerden büyük bir çoğunluk islamiyeti seçiyor.

      Başlamışken devam edeyim...Bu olaydan ya önceydi ya sonra şu an aklıma gelenleri yazıyorum:

               Bir boykot olayı yaşanıyor.Burada Mekkeli müşrikler, Mekkeli müslümanlarla alışverişi kesiyor.Müslümanlarda şehrin yukarısındaki dağlara gidiyorlar.Burada  Peygamberimizin eşi ve amcası hastalıklar geçiriyor yani vücutları halsiz düşüyor.Boykotton kısa bir süre sonra vefat ediyorlar hatta bu yıllara "Hüzün Yılı"deniyor.

       VE en güzel kısım Peygamberimizin Taifte gördüğü muamele, çok sevdiği eşinin ve mekkede büyük güç olan amcasının ölümü ile büyük bir üzüntü içinde iken yine Allah ,O'nu yalnız bırakmıyor ve bir gece O'nu göklere çıkarıp yanına alıp kendisi ile o güne kadar ne bir melek,cin yada peygamberin yaklaşamadığı yakınlıkta O'nunla konuşup O'na müjdeler veriyor.Bu olayada biz MİRAÇ diyoruz...

         E ,niye yazdım ben bunları istedim ki beniim coşkumu sizde yaşayın.Peygamberize gelen onca sıkıntıdan sonra mükafatların en güzelini sevdiği Rabbi ile dünyada iken kimsenin erişemediği en yakın makamda konuşması ...Beni hep hayran eder.Ki düşünürüm bir peygamber bile onca sıkıntı çekmiş ki ben bu dünyayı güllük gülistanlık,yumuşak yastık ve pembe gözlüklerle mi yaşamalıyım yoksa farkında olup sabredip şükrederek mi?

VE anahtar kelimede şu imiş:"SABIR".İçinde bulunduğumuz Ramazan ayının anahtar kelimesinide söylemiş olduk.

                                                            ALLAH U TEALA  hepimize Eyüp(a.s) sabrı versin! AMİN...!

Gençliğe Hitabe
2013/02/23 17:59
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso, molafm,
Son Oturumlar: