Evet! Ve yine yeni bir uygulama ile daha birlikteyiz.
Uygulama kısaca şöyle;
Yazılar sahipleri tarafından sunulacak ve diğer üyeler de bu yazıları eleştirebilecekler... En azından yazıları beğendikleri oranda puanlayabilecekler...
Yarışma sonunda, bir de ödülümüz var... Galip olan yazı "Köşe Yazıları" bölümünde yayınlanacaktır.
Gönül, para veya maddi değeri bulunan bir ödül de olmasını isterdi...
Lâkin bir sponsor ortaya çıkıncaya kadar, elimizdeki imkânları değerlendirmek en güzeli bence.
Bu uygulamanın ortaya çıkış serüvenini de kısaca aktarayım.
Bazen "Köşe Yazıları" bölümünde yayınlanması istemiyle bazı yazılar ulaşıyor bana. Ama ben, takıntılı bir kimse olduğum için; türlü türlü nedenlerden ötürü, onay vermeyebiliyorum... Sonra da yanlış karar mı verdim acaba, diye de kıllanıp, kendimi yiyip bitiriyorum.
Günler önce de benzer bir durumla karşılaşınca; değerlendirilmelerin daha objektif yapılması adına bir şeyler düşünmeye başladım.
Bu sayede, daha sağlıklı bir sonucun ortaya çıkabilecek olmasının yanısıra; sonuç ne olursa olsun, kendimi müsterih hissedebilicektim... Ne de olsa bir ekibin kararı olacaktı bu.
Ama bu uygulamada gönüllü bir editöre ihtiyaç vardı.
Aklıma Hatip geldi. Uygulamadan söz ettim ve editörlük önerisinde bulundum kendisine.
Sağolsun hem teşvik etti, hem de editörlüğü kabul etti.
Gelelim değerlendirmelerin nasıl yapılacağına...
Üyeler, yarışma süresince sunulan her bir yazıyı sadece bir kez puanlama hakkına sahipler...
Birinciliğin seçimi konusu henüz tam bir netliğe kavuşmuş değil. Şu an için aklıma gelen yöntem şu şekildedir;
Yarışma sonunda puan ortalaması en yüksek olan yazı kazanmış sayılacaktır. Ortalamaları aynı olan yazılar söz konusu olursa, toplam puanı daha yüksek olan yazı tercih edilecektir.
Birinciliğin seçimi konusunda başka önerileriniz varsa, belirtmekten geri durmayınız lütfen.
Bu, "Amatör Yazarlar Yarışıyor 1" uygulamasına yazı ile son katılma tarihi, 28 Mayıs 2010 olarak belirlenmiştir.
Editörün birtakım hesaplamalar ve değerlendirmeler yapmasının ardından, ayın son günü yarışma sonucu ilan edilmiş olabilecektir. Sonraki ayın ilk günü de, galip yazıyı "Köşe Yazıları"nda bulmuş olabileceğiz.
Evet... Ve başlıyoruz... Kendine ya da yazısına güvenen ve eleştirilmekten çekinmeyen arkadaşları buraya bekliyoruz... Bu mesaj, m1gin tarafından, 12.05.2010 10:46:08 itibariyle düzenlenmiştir.
|
İKİ BARDAK SU
Hayal et, elinde iki bardak su; bir temiz, diğeri ise kirli.
Temiz suyu kirletmek kolaydır, ama kirli olan suyu arındırmak, onu saf su haline getirmek zordur hatta belki de imkansızdır.
Temiz suyun içine bir damla kirli sudan damlattığında rengi değişir, bulanır. Ve artık o, saf, temiz bir su değildir.
Kirli suyun içine ne kadar temiz su dökersen dök, saf ve temiz olmaz. Temiz olmasını istiyorsan suyu boşaltıp tekrardan doldurman gerek.
Ama o kadar vaktin varsa. Değiştirmek için zamanın varsa.
Yoksa o kirli bir bardak suyla bir başına kalabilirsin…
Hayatını sana verilmiş temiz bir bardaktaki su olarak hayal et şimdi de.
O bardaktaki saf suyu korumak da, kirli hâle getirmek de senin elinde. Bunu istediğin gibi kullanabilirsin. Sana verilmiş saf suyu kirletebilirsin.
Ama ömrün bittiğinde, sonsuz olarak yaşayacağın yerde o kirli su senin canını yakabilir. Canının yanmasını geçelim, o senin ulaşmak istediğin çoğu şeyi elinden alır. Her şey gözünün önünde iken onlara ulaşamazsın. Onca güzelliği hayal bile edemezsin. Çünkü sen sana en başında verilen saf tertemiz bir bardak suyu kirletmişsindir.
Kirlettiğin suyu temizlemen için aslında sana bir o kadar da şans verilmiştir. Ama sen hepsini ya ertelemişsindir ya da elinin tersiyle itmişsindir.
Bunların hepsine bir de “kader” dersin; “benim kaderimmiş kirli bir bardak suyla gitmek”.
Aslında buda senin kendini kandırdığın ve avutmaya çalıştığın bir cümle.
Nefsine çok hoş gelir elbet, çünkü o cümleyle seni çoktan alt etmeyi başarmıştır. Nasıl olsa “bu senin kaderin” diye elindeki saf suyu daha da çok kirletmeni sağlar.
Hani seni diğer mahlukattan ayran en temel özelliğin vardı; düşünüyordun. Ve düşündüklerini uyguluyordun. Doğruyu yanlışı güzeli çirkini ayırt edebiliyordun, ne oldu? Niye yenildin? Neden nefsine bıraktın aklının iplerini?
Onun istediği de buydu aklının iplerini elinde toplamak. Aslında sadece aklının değil, ruhunun da iplerini nefsine verdin. Belki ruhunun iplerini vermeseydin, dönebilirdi en başa. Dur yapma diye bir ses gelebilirdi, o zaman. O zaman belki durur, kendine çeki düzen verebilirdin. Bunu yapmaya zamanın da olurdu. İşte o zaman…
Her şeye rağmen, belki geç değildir hâlâ. Gerçekten suyu tertemiz yapmak istiyorsan ve sabrın varsa… “Benim kaderimdi” cümlesini silerek başlayabilirsin. Ve nefsinin elinden aklının ve ruhunun iplerini alarak…
Şimdi hayal ettiklerini düşün; sen bunun neresindesin? Ne yapmaktasın? Ve ne yapıyorsun? Bunları bulup sende bir yerden başlayabilirsin belki de. Ya en baştan ya da yarısından. Buna da sen karar ver.
HATİCE KÜBRA KARADENİZ...
|
Evet! Ve açılışı vuslatnur ile yapmış olduk. Kendisi hoş gelmiş...
"İki Bardak Su" adlı yazıyı eleştirmeye başlayayım şimdi.
Doğrusu öte alem ile kurulan ilişkiyi çok başarılı bulmadım. Bir de, kirli ve temiz su örneği pek bildik.
Öte taraftan, aşağıya alıntıladığım bölümü alkışlamak istiyorum:
Hani seni diğer mahlukattan ayran en temel özelliğin vardı; düşünüyordun. Ve düşündüklerini uyguluyordun. Doğruyu yanlışı güzeli çirkini ayırt edebiliyordun, ne oldu? Niye yenildin? Neden nefsine bıraktın aklının iplerini?
Puanımı da, yazının yer aldığı mesaja ait oylama (yıldız) simgesine tıklayarak verdim.
Bakalım diğer üyelerin vereceği puanlardan sonra, vuslatnur 'un yazısının ortalaması kaç olacak?
Acaba, bu uygulamaya gönderilecek hangi yazılar var sırada...
Ben de eskilerden bir yazım ile katılsam mı ki? Emin değilim; puanları siler süpürürüm diye korkuyorum... Bu mesaj, m1gin tarafından, 14.05.2010 00:20:23 itibariyle düzenlenmiştir.
|
ANNE ;DİLDE Kİ NAĞME...
Mevsimlerden ilkbahar... Mevsimlerden ‘’Anneler’’...
Hayal gücünün hudutsuz sokaklarında gezine dururken, en güzel diyara rastladım ve şimdi nefes almaya başladığımı hissettim, başımı bir anne kalbine yaslamışım, meğer... Burnuma taptaze hayat kokusu gelmeye başlıyor, kalbinin atan her ritminde...
Ve Hasret şimdi satırlar bir Anne şefkatiyle kucaklanmaya... Buruk bir kalbin sevinci kavuşulma anı... Annem işte… Susuşlarımı konuşturan, yaralarıma merhem olan sımsıcacık yuvam... Gülbeşeker gönlün pak sureti; Anneler… Onlar numune-i imtisal hayat-ı mecmuamızda... Lisan-ı mana ile şefkat, merhamet abideleri... Vicdanımızın sesi, tevazu sahibeleri... Ahüzar yüreğime deva kucağı... Bakışları; samimiyetin köpürmesi, içli yüreğimizin dermanı... İçimizde ki sevgilerin en gümüşisi, en sarılası, en baharımsısı...
Bembeyaz örtüsüyle, Nurani yüzleriyle ve dillerinde de tükenmeyen dualarıyla; gözümüz, gönlümüz, dimağımız; Onlar...
Ve der , Yavuz Bülent Bakiler :
Bir merhamet, bir sıcaklık, bir gurur,
"Yavrum" diyen sesinde
Ve günde beş vakit nabzı vurur,
Beyaz tülbentinde seccadesinde
Anneyi bu güzel mısraya nasıl da sığdırmış… Nasıl da hayat vermiş bir solukta kelimelere…
Evet onlar; İlkbaharın güzelliğine ayine ve tüm mevsimlerin adı... İlk dokunuşum, kıpırdanışım, mırıldanışım, Emekleyişim; Annem... ilk önce Annemizin kokusuyla hayata merhaba dedik... Gözümüzü açtığımızda ilk gül misal-i bir bedene dokunur, onunla kucaklaşır olduk. Pür sevda bir kalbin ellerinde hayatı okuduk...
O isim ki İlk fısıltımız, tınımız oldu…Başımızı okşadığında özgüvenimiz oldu, sevgiye her zerremiz doymuştu artık…O el ki dokunulası yerlerde çiçekler açtırdı… Her dokunuşu başka bir çiçeği hasıl ettirdi, gönlümüze… Rengarenk tomurcuklara gebe oldu, iklimimiz… Kokusu sindi yüreğimizin her odasına… Anladık ki; Annelik, karşılıksız kendiliğinden yüreğini ortaya koymakmış...
Elimi uzattığımda sevgiye, güvene kapı araladığım sığınak oldu. Sarıp sarmaladığım bensizliğe, adeta bir anahtar... Hoş busesiyle gecelerimin inci tanesi... Yeşil-mavi diyarda ki hayallerime huzur eli, pür neşem... Kelimelerin ifade de duçar olduğu, yoksun kaldığı; Anneler...
Sevgilerini Dilde ifade edemeseler de, anlatırlar bize sunduğu sımsıcacık bir yemekte. Ne renksizliği kalır bir küçük Anne busesiyle uyuduğum gecelerin... Ne de soğur artık, ter-ü taze kalır, tüm sıcaklığıyla kalbim...
Gönlün ilk ve son hengamesidır; Anne...
Kıymetlerini bilemediğimiz belki şu zamanlarda...
Ne yar gelir, Ne yar geçer,
Hiç bir yar gelir mi bir daha Anne gibi?...
Kadir kıymet bilen evlatlar olmamız dileğiyle...
‘’ ESRA HATİPOĞLU’’
|
Hatip 'ten, alışık olduğumuz üzere şiirimsi bir yazı daha.
Yazıda bazı yazım hataları var, ama daha sonra düzeltilebilir.
Genel olarak anneler hakkında bunca güzel cümleyi kaleme alan Hatip'in; özelde, bunları kendi annesi için yazmış olabileceğini hissettim.
Şayet öyle ise, annesi ona pek güzel bakıyor olmalı.
Bu arada, puanlamalara olan ilgi az kalıyor sanki.
Yani oy kullanacak üyeler, yorum yazmak durumunda değiller, sadece yıldız simgesine tıklayarak ilgili yazıyı beğendikleri ölçüde punlayabilirler.
Ama oylamalara katılım olmazsa da yapacak bir şey yok! Sade benim oyumla da olsa birinci tayin edilmiş olur..
Sıradaki yazıyı kim, ne zaman gönderecek acaba? Bu mesaj, m1gin tarafından, 14.05.2010 19:52:38 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Değerli m1gin abimiz sıradaki yazıyı merakla beklerken =) daha fazla meraklandırmadan zaatalim yollasın dedim
Öncesinde yarışmaci arkadaşlara başarılar =) Şimdiden söyleyeyim kazanamsamda sonuçta bu köşede yazı okunmuş olcak =) Ha sağda ha solda kardeşim ne fark eder Kaybedersek önden bi hazırlık olsun dedim
Buarada Hatip yine döktürmüşsünsayın vuslatnur başarılar =)
ve sayın ben =) yeter bu kadar söz =)
Her İnsan Kendi Şehrini Yaşar (!)
Hayattayız Azizim (!)
Nefes alıp verdiğimize göre yaşıyoruz demektir.
Yaşıyor, yaşatıyor ve birde gelişi güzel yaşlanıyoruz.
Hayat, hayallerimizi doldurduğumuz çantayı kapıp kaçmak istiyor ve
Kap-kaç işini de doğrusu iyi beceriyor. Her şey bir yana birde kaptırdığımız çantada;Umut-Aşk kimliğimiz olmasa belki o zaman mazur görür, ihtiyaç sahibine bizzat kendimiz teslim eder, paylaşır birlikte yol alırız. Hayatta güven kadar emsali bulunmayan riyada var azizim…
Her şehirde, her can da bir başka hayat sızısı yaşanmaktaymış meğer.
Kanayan yaralarımıza zaman ve yaralarımızı tedavi edecek pansuman gerek. Umut-Aşk tükenmez panzehirdir Hayat Eczanesi’nde.Yarayı önce Aşk ile toniklemek daha sonra Umut bezi ile sarmak gerek.
Yıllar önce araba kullanmaya başlamıştım. Büyüdükçe Hayat Yolu’nda sürat yaptım. Herkes gibi benimde arada sırada ufak-tefek kazalarım olmuyor değildi. Size hastanedeki o yoğun bakım gecesini anlatacağım. Cihazların kulak tırmalayan, kalp ritimlerinin insanı ürküten o seslerin olduğu; Hayat-Yaşam odasına Türk Kahvesi içmeye gidiyoruz; Buyurun.
Herkesin başına gelebilecek o feci kaza benimde başıma geldi. ‘Keşke’lerimi Geçmiş’e sigortalatmış, zararımın karşılığını ödeyemeyen sigortadan davacı olmamış, olamamıştım. Klasik lakin doğru söz; Sağlık Olsun (her halükarda)…
Bitmez, tükenmez zifiri bir karanlık. Nefes alıyor olmanız canınızı acıtıyor. Şairin deyimi ile ‘Nefes almak yaşamak mıdır anne? Acı çekiyorum nefes alırken yaşamak, yaşamak acı çekmek midir? Ölürsem nefes alamam değil mi?
O halde ölüm acısız daha mı güzeldir?’
Sonrasında ritim bozukluğu yaşıyorsunuz. Kalbiniz beyne meyl ediyor. Tam bu esnada dipsiz bir kuyunun olduğunu fark ediyor ve hemen Aşk-Umut panzehirini hazırlayıp pansumana başlıyorsunuz. Ben girdap bir kuyudayım. Gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin hak olduğuna inanıyorum. Ahdim var. O halde ilk akla gelen; Hz. Yusuf a.s. Ben girdap kuyulardayım ve Rahman bana Hz. Yusuf’un sünnetini yaşatıyor ne güzel. Aşk toniği işe yarıyor gibi. Umudumu da üzerine sarmayı bir becerebilsem belki o zaman yeniden Bismillah deyip, kurtulabilirim yoğun bakım odasından.
Kalbim beynime meyl edince yeniden Aşkla düşünmeye başladım. Aklıma ilk aşkım Azizim İstanbul geldi. Evet, ben İstanbul olmalıydım. Kavgaların, kadavralaşmış ruhların şehri İstanbul (!)
Şair mısralarında kendimi bulduğum İstanbul;
*İçimin sesi, rüzgârımın öfkesi, merhametimin şehri…*
Kalbim İstanbul olmalıydı. Yoğun bakımdaki bir hasta için en iyi tedavi;
‘Alın Yazısı Saati (İstanbul)’ mısraları;
*Ölümüm biliyorum Ey İstanbul diriliş içindir.
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa…*
Doğrulmak ve kalkmak için sana ihtiyacım var Ey diriliş muştusu, kalplerimizin miracı, ahde sadık kalmamanın utançlığını yaşadığım tutsak gönüllerin özgür şehri Kudüs (!) Şahlanan nefis ordusuna taş atmayı, fitne, iftira bombalarının altında yılmadan yıkılmadan mücadele etmeyi, çiçeklerinde kan kokabileceğini senden öğrendim. Ahde vefayı, vuslata sevdayı Rahman’a yönelerek başlattı Sultanlar Sultanı.
Sana yöneldi bir başka diyardan; Namaza durdu. İkinci rekâtta gelen vahiy; Secdesini Mescid-i Aksa’dan, Kâbe’sine yöneltti. Adını ‘Kıbleteyn’(İki Secde) diye isimlendirdiğini okuduğum zaman anladım kardeşinin Mekke olduğunu.
Mekke’yi çok sever sevilirken ayrıldı Rasul ve dönüşü feth-i mübarek oldu.
Anladım gözlerimin Kâbe olduğunu.
Göz; Ruhun dürbünü, aklın rotası…
Bir siyaha sevdalandım ben. Leş kargaların gözlerimi çıkardığı an, bedenimden herkes tiksinecek; ama ruhum ebedi var olacak ve o ruh hep ; yek-bir olan Rahman'a ; Kabesin'e yönelerek secde edecek.
Cihazdan gelen seslere bakılırsa kalp ritimlerim düzeliyor.
İstanbul, Kudüs, Mekke derler ki gökyüzünde hazırlanıp yeryüzüne inşa edilen mukaddes şehirlerdir. İstanbul, Kudüs, Mekke hep siz vardınız yanımda;
Kudüs; dirilişin simgesi ruhum,
Mekke; sarsılmayacak Aşkım, imanım ve
İstanbul; bütün bu güzellikleri bana yaşatan aynı zamanda kin, nefret, yalan, umut ve aşkı barındıran kalbim olmalıydı.
Öğrendim ki, her insan kendi şehrini yaşar, kendi şehrine yanar...
Derler ki, her şehirde insanına yanar…
*Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul’da parça parça*…
**Sezai Karakoç**
Dipnot; Ben mihvanlarıma Orta Şekerli tadında Hayatı sundum =)
sizde kahvenizi dilediğiniz şekilde arzu edebilirsiniz
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 15.05.2010 21:02:03 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ve, "ben Z.SARI 'nın yazısıyım!" diye haykıran bir yazı!
Sonda iki kez "Sezai Karakoç" isminin geçmesi iyi durmamış sanki. Birleştirilebilir gibi. Ayrıca, paragraf ve alıntı bölümlerinin düzenlemeleriyle yazı daha şirin bir hale getirilebilirmiş.
Neyse bu estetik mevzuunu bir kenara bırakayım da, tam olarak anlamadığım bir bölümü sorayım yazarına. Acaba aşağıya alıntıladığım kısımdan muradı nedir?
ve o ruh Rahman’ın emri ile hep bir-yek siyaha secde edecek.
Şayet Kâbe kastediliyorsa, düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira secde Allah için olmalıdır!
Bu arada bir üye, benim değerlendirmemi puanlamış. Sağolsun tam puan da vermiş.
Uygulama değerlendirmesinde, sadece yazılarla (yazıların yer aldığı mesajlarla) ilgilenilecektir.
|
Esselamü Aleyküm,
Değerli Canlar! Her daim forumu takip edemiyorum. Bu gün son mesajlardaki başlıkları incelerken konuya vakıf oldum. Mustafa Bey'in çağrısına kulak vererek izninizle bu fakirde kısada olsa bir iç sızısını paylaşmak ister;
BEKLENEN
Esir düşmeden benliğim, kirlenmeden hayallerim, burkulmadan içim sen gelmeliydin. Gelmeli ve İbrahimî bir edayla yıkmalıydın içimizdeki putları. Gizli ve aşikar zulümler Sen’le bitmeliydi..
Bu hak ile batıl’ın bir savaşıydı. Uğruna yeminlerin, biatlerin, serlerin ve özlemlerin olduğu bir savaş. Belirlenmiş o vakte kadar hiç bitmeyecek, belki de son doğan çocuğun ölümüne dek sürecek bir savaş. Garip başlamıştı ve garip bitecekti.
Coğrafyam kan ağlar dururken. Acıyla, ganimetle dolmuş ve doymuş yeryüzü bir Nuh tufanını bekler şimdi. Kör olmuş gözler, acıma hissiyatı sindirilmiş, yüreklere kıvılcım olacak Seni bekler.
Zulme boyun eğmek mi? Vicdanımı esir almış bu düzene tabii olmak mı? Yılmamı istediğine emân dedirten?! Bak işte intizar içinde kutlu günün habercisini bekliyorum. Ve ben esir olmayacağım…
Bu pâye senindir. Yalnız sen çözersin bu kör düğümü, gelmeli ve çözmelisin.
Ya içimdeki feveranlara ne demeli.. Beni içten içe kemiren bu “ben”liğe ne etmeli.. Parça parça sözler, titrek sesler, uzak diyarlara giden “ben”ler.. Tarifine en çok zorlandığım ve acısını en derinlerde hissettiğim ben.. Aynada bakmaya çekinen ben.. Sokak sokak benden kaçan ben.. Ve içi alev alev yanan ben...
Elem büyük, yara derin, fırtınalar dolu dizgin, sular kaynadı, dağlar tutuşturuldu.. Gelmeli ve temizlemelisin..
Özlemsiz vuslat olmaz bilirim, sevgisiz aşk olmaz bilirim, yürek yanmadan sevilmez bilirim... Ama ya özlemsizse, ya sevgisizse, ya yanmazsa? Ya bu can bu hastalığa bir deva bulmazsa?
Ne etmeli ricat eden vicdanlara ne demeli?..
İçim çöl yangını gelmelisin artık. Tüm çift yaratılanlar eşini nasıl bekliyorsa ben de seni öyle bekliyor ve öylesine özlüyorum...
FY - Lamelif - 28.08.2009
Kirk Yasinda - Fon
|
Lafı hiiç uzatmadan yazayım efendim =)
değerli m1gin abim benim niyetim zaten yek-bir olan siyaha secde farkettiyseniz Rahman'ın emri ile diyorum =)
Zira Rahman emretmeseydi ;Kabe kare taştan bir ev hiçbir özelliği yok.
Kabe'yi kutsallaştıran ;secde etmemiz için, Rahman'a yönelmek için Kıble değil mi ?
O halde biz hep Kabe'ye secde edeceğiz Rahman için =) Rahman'a secde edeceğiz =)
Buarada aklıma bişey geldi =) Şimdi kazanan şahıs herkimse burada yazısını okumuş olacağız ya , köşe için yeni bir yazı yazsın =)
Böylece farklı bir yazı daha okumuş oluruz aynı şey deyip okumamazlık etmez yeni yorumlar yazarız =)
Ne dersiniz ? Birde kimin oy verdiği belli dedinizya =) şayet belli olmasa kendimede oy atardım ya
Neyse kolay gelsin =) Ve eleştirilere açığız =) Çunku kendim biliyorum uzun olmasın diye çok açamadım birazda tembellik kısa olsun dedim =)
Birazcık Çorba gibi gibi =)
|
Çağrımıza cevap vererek, değerli yazınızla katılım göstermiş olduğunuz için teşekkürler LamElif.
"Beklenen"in kim olduğunu düşündüğümde; bunun, Hz. Peygamber olabileceği yanıtına ulaştım. Ama tabi hedeften birazcık sapmış olmam da olası.
LamElif, yazısıyla iyi örtüşebilecek bir fon müziği ayarlayarak, okuyucuların daha bir keyif almalarını amaçlamış, olsa gerek.
Ey Z.SARI, bizler Kâbe'ye secde etmiyoruz; sadece oraya yöneliyoruz... Kâbe'ye "doğru" secde ediyoruz...
Yoksa biliyorsunuz; putlar da Allah'a yaklaştırıcı aracılar olarak kabul ediliyordu, onlara tapınanlar tarafından.
Yol yakınken; hadi gelin, inat etmeyin de şu cümlenizi daha güzel bir kılığa sokalım, hı!?
Hatta size verdiğim puanı 1 arttırmaya da hazırım.
Gerçi şu an için bir üye aynı mesajı tekrar oylayamıyor...
Ama siz merak etmeyin; ben bir düzenleme yaparak, üyelerin verdikleri puanı değiştirebilmelerini sağlamaya çalışırım!
Z.SARI iyi niyetli gerçekten... O kadar ki; bir üyenin kendi mesajını oylayamadığı uyarısıyla dahi karşılaşmamış. Bu mesaj, m1gin tarafından, 15.05.2010 20:44:13 itibariyle düzenlenmiştir.
|
sanırım haklısınız bu konuda =) Değerli abim uyardığınız için teşekkürler =)
Duzelttim umarım bu sefer doğrudur =) Ve sizden ricam oylamada değişiklik yapmayın ki adil olsun =)
Ve niyeti iyi olan üye belki kendine oy verir düşüncesi ile böyle birşeye başvurmuş olamaz mıyım? =))
Tamam tamam kabullenıyorum su sıralar algılarım zayıf =)
Buarada fikre cevap yazmamışsınız =)
Birde yaaa sitede çok güzel yazanlar vardı onlar nerde ya ,
Sayın abheri
Sayın memnune
nerelerdesiniz ya =)
gerçi kazanmak istersem bu şahısları çağırmamk gerekya neyse =)
Yarışmak güzel-Önemli olan yarışmaktı (kaybetme ihtimaline yazılmış klasık sözler )
|
Değerli m1gin'nin yeni uygulamasını bir kaç gün önce okumuş ve Hatip kardeşimin de editörlük görevini üstlendiğini öğrendiğimde acaba editörün yazısı olmayacak mı? diye geçirmiştim içimden. Daha sonra uzun zamandır ortalıklarda görünmeyen Z.SARI kardeşimi de burada görmeyi umud etmiştim.
Ve bugün gözlerim bayram etti desem yeridir :)
Öncelikle vuslatnur kardeşimin kalemine sağlık diyeyim, basit kelimelerle konuyu bu kadar güzel ifade edebilmek bir meziyettir.
Hatip kardeşim harika cümleler kurmuşsun, yazını okurken küçük bir anektod aklıma geldi ; Can Yücel'e sormuşlar; -Neden hep babanıza şiir yazıyorsunuz,ona olan sevginizi anlatıyorsunuz da annenize bir şey yazmıyorsunuz ? Can Baba vermiş cevabını... -Anneme olan sevgimi yazacak kadar şair değilim...!
İnsan hissetmediğini bu kadar güzel ifade edemez ki hissettiren anne ne güzel ANNEdir. Daha fazla söz söylemem gereksiz yürekten kutluyorum...
Ahh Z.SARI ah yine yaptın yapacağını azizim İstanbulla :)
Ne güzel benzetmeler yapmışsın, bayıldım, yazının devamını burnuma koklatmasaydım ayılamayacaktım doğrusu :)) Daha fazla yorumlamak hadsizlik olur diye kalemine ve yüreğine sağlık diyerek susuyorum...
LamElif kardeşim 'ben'leri çok güzel dile getirmişsin ve beklenenin nasıl beklendiğini ifade edişin ise harika olmuş, tebrikler...
Şimdi.... gelelim m1gin'e :)
Uygulama çok hoş lâkin başlık olmamış; "amatör yazarlar yarışıyor"
Yazarın amatörü olur mu hiç, olsa olsa yazar adayı diyebiliriz ki bu kadar güzel yazıları gördükten sonra siz de eminim fikrime katılırsınız :)
Bu arada sevgili Z.SARI, güzel yazanlar arasında ismimi zikrederek lûtfetmiş ve fakat bu yazıların arasında karalamalarımın yer alması olası değil :)
Ben oylayarak katkıda bulunayım en iyisi :)
|
Böyle daha iyi oldu, ey Z.SARI
Hmm... Demek puanımı değiştirmemi istemiyorsunuz... Bakın buna sevindim işte!
Değilse, sistemde gerekli değişiklikleri yapmak için kendimi iknaya çalışarak epey bir enerji sarfedecektim.
Çok düşüncelisiniz... Soğolunuz...
Birinci seçilen yazının sahibinin yeni bir yazısının "Köşe Yazıları" bölümünde sunulması fikriniz; teoride fena olmasa da, pratikte fena olabilir yani.
Düşünün ki o kimse; o yazısının üzerine hayli bir titremiş ve binbir güçlükle ortaya çıkarmış ve sonuçta çok sayıdaki değerli üyenin ortak kararıyla birinci olmayı başarmış olsun...
Ve siz ondan; birinci seçilen yazısını değil de, belki de kendisinin de çok beğenmediği bir başka yazısını teşhir etmesini istiyorsunuz... Yazık yahu!
abheri 'yi, ara ara süslü cümleler kurarken görüyorduk, tamam; lakin bu kez büsbütün coşmuş, maşallah!
Ey abheri, "Amatör Yazarlar Yarışıyor" uygulama başlığı eleştirinize cevap vereyim.
"Amatör" kelimesini bilinçlice seçtim... Bu kavram, her ne kadar "acemi, beceriksiz; olgunlaşmamış, oturmamış" gibi algılansa da, öncelikli anlamı şu şekildedir:
Bir şeyi maddi karşılık beklemeksizin hevesinden ötürü veya zevki için yapan, heveskâr, meraklı.
Ve sonuçta biz burada, yazı sahiplerine bir maddi karşılık sunmuyoruz... Dahası, yazma aşkına düçar kimselerin değerli yazılarını konu etme amacındayız.
Buna rağmen, başlığın oturmadığını düşünüyorsanız, yeni bir başlık belirleme adına bir anket düzenleyebiliriz...
Sakın ola başlıktan dolayı değerli yazılarınızdan birini göndermemezlik etmeyesiniz, ey!
Neden bilmem; bu açıklamalarımdan sonra, abheri 'nin de, bu uygulamayı renklendirecek bir yazısıyla katılım gösterme temayülünün arttığını hisseder gibi oldum. Bu mesaj, m1gin tarafından, 16.05.2010 07:04:28 itibariyle düzenlenmiştir.
|
İlk öncelikle Sayın M1gin Abim, bu uygulamaya adımı yazırdığınız için ''Amatör Editör'' olarak Teşekkürlerimi arz ediyorum...Siteye gönül veren bir insan olarak ve onu yaşatan sevgili diğer üyeleri gördükçe mutluluğum tarif edilemez...Bu sitenin vazgeçilmezlerim arasında olmasına vesile Sevgili Zuhal'e de gönülden bir ikram olarak Teşekkürlerimi sunarım...
Vee yeni yazarlar gördükçe sitede daha bir kıpır kıpır oldu içim:)))İnsanın yazdıkça yazası geliyor:)Güzel kalemleri gördükçe Ee bir de ben de yazayım dedirtiyor insana:) İnş yepyeni üyelerle her geçen gün dopdolu içeriklere kavuşuruz, Sitemiz her geçen gün tazelensin ve gönlümüz şenlensin yahu:)))
Bu yazıyı kaleme almama sebeb Siz değerli dostlarımın da beyan ettiği gibi Annemdir...Onun yeri bambaşkadır, Bende...Ona Anneler günü hediyemdi......Çalakalem anlatmaya çalıştım...
Yorumları için Zuhal'e ve Abheri'ye ayrıca Teşekkürler:) Onlarsız bu uygulama tatsız kalırdı, Tekrardan Hoşgeldiler gönlümüze...Olumlu eleştirileri için de M1gin'e de Teşekkürler...
Gelgelelim Yazılara...!
Zuhal'in yazıları arasında dolaşırken her cümlenin sonunda, duruyor, nefes alıyor ''Oh Be yaşıyormuşum'' dediğim oluyor...Onun Dünyasında gezinirken hayat bulmamak mümkün değil...Uslubu da ,duruşuna yakışır maaşallah!
Vuslat nur'a da başarılar, onu görmekten mutlu oldum:) Yeni yazarlarla farklı bakış açıları kazanmak bambaşka bir heyecan:)Mevlam kalemine ışık tutsun...
Ee M1gin ve Abheri' den de en kısa zamanda özlemiş olduğumuz satırlara kavuşalım inş...
Ve uzun lafı kısası: Hoşgeldiniz ''Amatör yazarlar yarışıyor'' uygulamamıza değerli Site ahvalimiz:)
|
Ey m1gin
Amatör kelimesini öncelikli anlamından ötürü bilinçlice seçmenize diyecek sözüm yok tabi ki. Hoş amatör de olsa yazar olarak addedilmek her ne kadar ruhu okşasa da, bu sıfat bir kaç kalem darbesiyle elde edilecek kadar kolay olmasa gerek !
Yazılarımdan birini göndermeme teşebbüsümün başlıkla bir ilgisinin bulunmadığını da belirteyim :)
Ama madem ki talep var, öncelikle hani şu sizin puanları silip süpüreceğiniz yazılarınızdan birini okuma şerefine nail olalım :)
|
"Amatör Editör"e; bunca güzel cümlesi için teşekkürler...
Doğrusu abheri 'yi anlamaya çalışırken, az biraz kafam karıştı.
İlkin şöyle demişti;
Uygulama çok hoş lâkin başlık olmamış; "amatör yazarlar yarışıyor"
Yazarın amatörü olur mu hiç, olsa olsa yazar adayı diyebiliriz ki bu kadar güzel yazıları gördükten sonra siz de eminim fikrime katılırsınız :)
Ama benim "amatör" kavramı üzerine yaptığım açıklamadan sonra, şöyle dedi:
Amatör kelimesini öncelikli anlamından ötürü bilinçlice seçmenize diyecek sözüm yok tabi ki. Hoş amatör de olsa yazar olarak addedilmek her ne kadar ruhu okşasa da, bu sıfat bir kaç kalem darbesiyle elde edilecek kadar kolay olmasa gerek !
İlkin yazı sahiplerini övme babında "amatör" kelimesinin kullanımına karşı çıkılmış gibi bir sonuç ortaya çıkmışken; sonrasında, yazı sahiplerinin bu mertebeye bu kadar kolay ulaşmamaları gerektiğini mi demek istemiş, anlamadım.
Her neyse... abheri 'nin, değerli bir yazısıyla katılım göstermesinin ön koşulu, benim puanları silip süpürecek bir yazımla katılmam olduğuna göre; çarnâçar, ben de yarışmaya katıldım.
Şey... Yazımın puanları silip süpürmesi hususu bir espriydi... Ciddiye alınıp da, gerçekten puana ihtiyacımın olmadığı düşünülmesin lütfen. Oylama sırasında, minimum puanın seçilmemesi temennisiyle...
KIRKAYAK
Son zamanlarda kişisel gelişim üzerine kitaplar okuyorum. Vurguladıkları hususlardan iki tanesi: Süreklilik ve azim.
Neden bilmem, aklıma bir soru takıldı: Acaba azim mi, yoksa süreklilik mi daha önemli?
Tamam kabul ediyorum, saçma bir soru... Bunların karşı karşıya getirilmesi yerine, birbirlerini destekleyecek pozisyonda tutulması; çok daha büyük bir potansiyelin ortaya çıkmasını sağlayabilirdi... Ama ne edersiniz, şeytan dürttü bir kere...
* * *
Yaz günü, haşereler tekrar aramızdalar, hoşgeldiler... Bize çok şey öğretiyorlar... Bazen de ortalıkta dolanarak, bize fazlaca müdahale edebiliyorlar. Bu durumda onları, ortalıkta dolanamayacakları bir vücut yapısına büründürebiliyoruz...
* * *
Bugün, lavaboda bir kırkayak canlısına rastladım. Biraz ürkütmüştü, dahası tiksindirmişti beni. Musluğu hafifçe açtım, su onun üzerinden geçiyordu. Böcek kaçmaya çalıştıysa da, bunun çözüm olmadığına karar vermiş olacak ki, su geçişi tamamlanana kadar yere tutunmak istiyor ve olanca ayaklarıyla, yere sağlam basmaya çalışıyordu.
Bir dakika kadar zaman geçti su onu hâlâ kıpırdatamıyordu. Aklıma suyu biraz daha açma düşüncesi geldiyse de, yukarıdaki soruya çözüm bulabilme umuduyla izlemeye devam ettim...
Yaklaşık iki dakika daha geçti; skor: Azim ve süreklilik berabere...
Beklemeye devam ederken, beni bir merhamet duygusu sarmaladı; kırkayak böceğine acımıştım... Tam suyu kapatmaya davranmıştım ki; azim, sürekliliğe yenildi ve kırkayak, lavabo süzgecinden geçerek kayıplara karıştı.
"Umarım ölmemiştir" dedim kendi kendime... Ölmüş olabileceği hissi, beni, onun birkaç dakikalık yasını tutmaya zorladı.
Aklıma takılan sorunun cevabını bulmamdaki katkılarından ötürü, ona teşekkürü bir borç biliyorum.
------------------------------------------
M. Birgin (Temmuz 20004) (HP-47) Bu mesaj, m1gin tarafından, 18.05.2010 14:59:17 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Kafanız karışmasın ey m1gin
İlk söylediğim sözün arkasındayım. İkinci ifadem ise burada değerli yazılarını paylaşan arkadaşlarıma değildi sözüm, sadece çok az yazma tecrübesi olan kendimin de yazar olarak atfedilmesiyle, yazılarını, kitaplarını büyük bir takdirle okuduğum yazarlara haksızlık yapmış olma hissine kapılmamdı.
Her neyse madem ki puanları silip süpüreceğiniz bir yazınızı paylaşarak ön koşulu yerine getirdiniz, bende silip süpürmese bile puanların tozunu alabilecek bir yazımı paylaşayım :)
Ama öncelikle yazınız hakkında birkaç cümle sarfedeyim; okuduğunuz kitaplardan çıkarımlar yapıp bunu da günlük hayatta irdelemeniz çok güzel, aklınıza takılan soruların cevabını alabilmiş olmanız daha da güzel ama bunun için böceği feda etmeseydiniz ve soru işaretlerinin yerini noktaya bırakması için o kadar su sarfiyatı yapmasaydınız keşke :)
Umarım haddimi aşan eleştiri yapmamışımdır :)
Ben en iyisi yazımı ekleyip gecenin karanlığında gözden kaybolayım :)
HÜZÜN
Halet-i ruhiyemiz sürekli dönüşüm halinde, kimi zaman içimiz neşve ile dolarken, kimi zaman hal-i pürmelâle gark oluyoruz. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, hayâllerimiz bu dönüşüme ziyadesiyle katkıda bulunuyor. Mevsimler bile bu işin içinde! Nasıl ki ilkbaharda tohumlar filizlenip doğa renkleniyorsa, baharda içimizdeki sevinçler filizlenip boy veriyor. Ve nasıl ki sonbaharda tüm bitkiler sararıp soluyorsa, içimizdeki sürur, yapraklarını döken ağaç misali soluyor ve yerini hüzün alıyor güzün. Gördüğünüz gibi hislerimizin sanığı ne de çok ve fakat en fazla elemlerimize zanlı arıyoruz…
Hep gökyüzünün güneşi sakındığı saatlerde, sökün eder kederler. Böyle vakitlerde belli olur zamanın zamansızlığı. Bir ırmak misali akıp giden an’lar durulur akmaz olur. Öyle ki, divan edebiyatı şairlerinden Sabit’in;
"Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gam'a sor kim geceler kaç saat" dediği gibi gecenin zifirisi uzadıkça uzar. Lâkin Huzura varabilirse yüzün, gidecektir hüzün...
Hep tutulmayan vaadlerde, sökün eder kederler. Böyle zamanlarda belli olur güvenin güvensizliği. Sırtını dayadığın ağacın devrilivermesi misali yaslanamaz olursun. Öyle ki hayat bile anlamını yitirir, kalabalıklar arasında yalnız kalırsın. Lâkin Vahdet’i görürse gözün gidecektir hüzün...
Hep yapılmayan taatlerde sökün eder kederler. Böyle belli olur sorumluluğun sorumsuzluğu. Bu ihmâl veba salgını misali tüm yaşam alanına sirayet eder. Öyle ki görevler ve ödevler hafifletici sebeplere düçar olarak önemini kaybetmeye başlar. Lâkin Haşyet’i bilirse gönlün gidecektir hüzün...
Hep kulağımıza gelen naatlerde sökün eder kederler. Böyle zamanlarda belli olur sevgisizliğin sevgisi. Zihnin bir köşesinden çıkıp aklımıza düşüveren bir şey misali, hatırlanıverir Sevgililer Sevgilisi. Öyle ki nadim olup unutmuşluğa hayıflanırsın. Lâkin Tevvâb’a sığınabilirse özün gidecektir hüzün...
-Nergis Altaş- Bu mesaj, abheri tarafından, 19.05.2010 01:40:07 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Öncelikle Kırkayak 'ı okurken vicdanımın sızladığını belirtmek isterim.Keşke acı çektirmeden direk su dökseydiniz zira hesabını ahirette kesin ödersiniz
.Rahmetli dedem söylemişti böcekleri acı çektirmeden öldürün bu nedenle sivrisinek ilacı dahi kıullanmamaya özen göstermeye başlamıştım.Ne yalan söyleyeyim üzüldüm yaaa.Siz şimdi abartma diyeceksiniz ama ne bileyim insanın vicdanını rahatsız ediyo =) Vicdan insanın karakutusudur.Nasıl ki uçakların karakutusu var bizimde yüreğimiz - vicdanımız karakutumuz =) Eğlenceli olan kısımları yazmış olduklarından bende vicdan kısmını yazayım dedim =)
Değerli m1gin abim yinede ellerinize sağlık =) Buarada fatura da size cenaze masrafı olarak gelir
Veeee Hüzün...
Değerli abheri abla bence köşe yazısı olmayı hakeden ; Hüzün...
gönül isterki bizimki olsun =)) lakin öncedende dediğim gibi telaaşdan biz mihvanlarımıza ÇAY ı CAM bardakta sunmak yerine PLASTİK-MAKET bardakta sunduk =)
Buda ESTETİK bozukluğu yaptı =) Çay yazı olunca CAM bardakta olması ayrı bir lezzet =)
yayımlanan yazılar arasında CAM bardakta HÜZÜN sunulmuş =) bence
buarada Hüzün'ü okuyunca aklıma Nurullah GENÇ abimizin şiiri geldi =)
GÜL (YİNE HÜZÜN)
bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül
dokundurma elini pıhtılaşan kana gül
bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı
gelde feryâd ü figân etme bu hüsrâna gül
yıllarca yatağında uyudum semenderin
çakallar yuvalandı bizim olan hana gül
unuttum gökkuşağı altındaki resmini
nice bühtan ettiler eski bir sultana gül
kâinat oluk oluk boşalırken içimden
yağmur damlası bile olamadım sana gül
uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü
her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül
ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi
ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül
dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum
darağacı kurdular döndüğüm her yana gül
nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla
hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül
meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum
güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül.
|
Meğer ne yetenekler, ne cevherler varmış sitede arkadaş!
Verilen süre henüz dolmadı,.Güzel yazılarıyla ortama renk katacak başka yazarlarımız da olacaktır büyük ihtimal.
Sevgili Z.SARI, sağolsun, nazik bir davetle beni de buraya çağırmış. Ama benim paylaşabileceğim bir yazım yok malesef.
Bunu çok isterdim ancak, yazma konusunda çok tembelim.
Puanları silip süpürerek, havalı bir edayla :P, bu sokaktan geçmek hiç fena olmazdı aslında ya :P, şimdilik oylamaya katılmakla yetineyim bari .
m1gin, üyeleri çözmek, konuşturmak için çok güzel bir konu açtınız ve gayet de iyi gidiyor. Cesaret veriyor böyle şeyler insana. Bizbizeyiz ne de olsa!
Yazılanları okumaktan büyük keyif alıyorum.Bakıyorum da aslında herkes kendisini yansıtıyor yazısına. Başka türlüsü beklenemezdi zaten.
Yahu, yazı, okumak, keyif derken :P , çok aramam ama canım Türk kahvesi istedi şimdi. Biraz sütlü. İşe bak sen! Evde kahve var mıydı ki!?
Al işte! İnsanın aklına durup dururken kahve geliyorsa suç kimindir, soruyorum size?
Yukarıda bir yerde gizlen bakalım sen, kahve yoksa evde, kimden isteyeceğimi biliyorum ben?
Allah "düşünen" herkesin dilini çözüp, kalemine kuvvet versin. Yarışmaya katılan tüm arkadaşlara başarılar...
İyi olan kazansın!
Ben bi mutfağa bakayım hele.
|
Sevgili Z.SARI
Yine her zamanki gibi mütevaziliğiniz üstünüzde :)
Köşe yazısı olmayı hakeden yazının hangisi olduğu ortada iken bu fakirin üç-beş cümlelik karalamasını o güzel yorumunla öne sürdüğün için müteşekkirim...
Nurullah Genç şiirinin ise her bir cümlesi ayrı bir lezzet, teşekkürler...
|
Usta yazar olmak, herkes tarafından okunmak, başkalarına tavsiye edilmek, konuşulmak ama sürekli konuşulmak başkaları tarafından, oh ne güzel! "ben de varım artık" demek.Şahsi tatminsizliğimizi yazarak gidermek, bilmesek de olur ama yazmaz isek olmaz. Yazmalıyım, sürekli yazmalıyım ve beni birileri okumalı, fikrime katılmalı ve artık benim gibi düşünmeli, sonuçta benim gibi olanların sayısı artmalı ki bu dünya kurtulsun. Beni takip eden bir "fun" zümresi olmalı ve beni çoğu kez olumlu yorumlamalılar, bazen yapıcı eleştirileri de olsun ki raconuna uygun öne çıkmayı hak eden birisi olduğum anlaşılsın. İnsanlar problemleri olduğunda çözüm mercii olarak beni bulmalı ve onlara tavsiyelerimi bir bir sıralamalıyım, söylediklerimi ben yapmasam da olur, insanlar tavsiyelerimi emir kabul edip benim yerime uygulayacaklar ya! o bana yeter dünya ve ahirette. Oh ne güzel bugün de yazdıklarımla varım ve "ben" olmaya devam edeceğim, benlik ne kadar güzel, ne kadar zevkli bir şeymiş. Bu güne kadar beni küçük görüp önemsemeyenler utansınlar.Benliği ile var olmak herhalde böyle bir şey...
Yazmak benim işim değil, ama içimdeki ızdırapları bazen yazarak dindirmeye çalışıyorum. Yazdıklarımın kayda değer olduğunu da düşünmüyorum, nice ustalar varken bizim yazmamız ve okunmamız zaman israfı olabilir. Niye yazıyorsun o zaman? Tabii bir de mesuliyet duygusu. Allah'ın bana öğrettiklerini başkalarına ulaştıramazsam o vebali de taşıyamam. Bir de, yazarken duygumu, düşüncemi göz yaşlarımla yoğuramayacaksam, kalemi elime almak da istemem." Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep, Beni cahil eline verme ya Rab!, Lütfunla alime çevir yolumu, Kırma n'olur kanadımı kolumu". Kalemin cızırtısı onun ızdırapları, mürekkep ise onun göz yaşları, kalem adeta cahilin ızdırapsızlığına ızdırap duyar ve cahilin gözlerinin kuruluğunu ağlayarak protesto eder. Yaradan'dan bir isteği ve dileği var ki; o da işin ehli alimlerin eline geçmek.Kamıştan kalemlerin yerini klavyeler aldı, benim gibi cahilleri irşat edecek bir mürşitten de mahrum kalındı. Ah ki ne ah!
Bu kadar kolay yazmak ve konuşmak hangi devirde bu kadar revaçta idi bilmiyorum, La edri(bilmiyorum) demeyi meziyet sayan bir ecdad dan sonra her konuda konuşabilen ve yazabilen insanlar türedi, ben de herhalde onlardan biriyim, yazık ki ne yazık! bana ve benim gibilere, Ahir zaman'ı kendi yanlışlarımızla yaklaştırdık ve suçu da başkalarına attık, bu muzaaf bir suç ve günahtır, tevbesi de iki katlı olmalı, vesselam...
|
Hani kalemi kuvvetli derler ya yüreğinden kopup gelenleri bir çırpıda kaleminden dökülenlere... KAlemi mi kuvvetli yüreği mi tartışılır ..:)
Ama ben onlardan olmadığım kesin... Allahım işte her meziyeti bir kişiye vermiyor(mütevaziliğime de can kurban)
Daha önce abherinin edebi ve duygu yüklü ,
Z sarının da çağlayan ırmaklar gibi coşkulu ve değme bilim kurgu romanlara taş çıkaran mistik yazılarını okumuştum...
Şimdi de beklediğim oldu aynı tad da iki yazıyla karşımıza çıktılar..
Ama diğer arkadaşlarda denemelerini göndermekle cidden önemli birşey başardılar.
En azından yazıyor olabilmek ne güzel...Bir fikri kağıda dökebilmek... ve onu başkalarıyla paylaşmak... fikriyle yarışabilmek...
Hepinizi tebrik ediyorum...
Ee bende boş durmadım ... Bütün bu güzel yazıların bana en güzel gelen cümlelerini seçtim... boşa yazılmadı bunca yazılan...
Her şeye rağmen, belki geç değildir hâlâ. Gerçekten suyu tertemiz yapmak istiyorsan ve sabrın varsa… “Benim kaderimdi” cümlesini silerek başlayabilirsin.Ve nefsinin elinden aklının ve ruhunun iplerini alarak...-------- vuslat nur.
‘Keşke’lerimi Geçmiş’e sigortalatmış, zararımın karşılığını ödeyemeyen sigortadan davacı olmamış, olamamıştım.-----------Z.sarı (tokat gibi söz-- n'oluyoruz diyosun..)
Beni içten içe kemiren bu “ben”liğe ne etmeli.. Parça parça sözler, titrek sesler, uzak diyarlara giden “ben”ler.. Tarifine en çok zorlandığım ve acısını en derinlerde hissettiğim ben.. Aynada bakmaya çekinen ben.. Sokak sokak benden kaçan ben.. Ve içi alev alev yanan ben...------ Lamelif...
Susuşlarımı konuşturan, yaralarıma merhem olan sımsıcacık yuvam... Gülbeşeker gönlün pak sureti; Anneler ------------hatip..
..( yazılar içinde içimi ısıtan en pembe yazı)
Yaklaşık iki dakika daha geçti; skor: Azim ve süreklilik berabere...----birgin sevgili böceği saygıyla anıyoruz bilime katkılarında dolayı..:)
Hep gökyüzünün güneşi sakındığı saatlerde, sökün eder kederler. Hep tutulmayan vaadlerde, sökün eder kederler.
Hep yapılmayan taatlerde sökün eder kederler ...Hep kulağımıza gelen naatlerde sökün eder kederler--------abheri (Ah hüzün hayatı anlamlı kılan belkide en köklü duygu)
Kamıştan kalemlerin yerini klavyeler aldı, benim gibi cahilleri irşat edecek bir mürşitten de mahrum kalındı. Ah ki ne ah! -------yaka
son olan yazı mıdır yazılara tepki midir anlayamadım ama olaki yazı olma ihtimaline karşı oyladım ve biraz kendine haksızlık yapmış yazar arkadaş..
Kamışla yazıp yüzyıllarca aydınlatan mürşitlerimize de sahip çıkacak klavyeyle yazan genç nesile de ihtiyacımız var...
|
Evet! Ve sıra geldi yarışma sonucunu açıklamaya!
Doğrusu bu açıklamayı, "Amatör Editör"ümüz olan Hatip 'in yapmasını bekliyorduk... Ne var ki kendisi açıklamasız kayıplarda...
Gün bittiği halde o belirmediğine göre, iş başa düşüyor yine...
Ve, yarışma sonucu aşağıdaki tablodadır.
1 |
Z.SARI |
Her İnsan Kendi Şehrini Yaşar |
8,4 |
8 |
2 |
abheri |
Hüzün |
8,2 |
7 |
3 |
Hatip |
Anne; Dildeki Nağme |
7,5 |
6 |
4 |
LamElif |
Beklenen |
7,1 |
8 |
5 |
m1gin |
Kırkayak |
6,2 |
7 |
6 |
yaka |
Amatör Yazar - Usta Yazar |
5,7 |
2 |
7 |
vuslatnur |
İki Bardak Su |
4,7 |
9 |
Buna göre, Z.SARI 'yı kutluyoruz!
Katılımda bulunarak bu uygulamanın renklenmesine vesile olan diğer tüm arkadaşlara da teşekkürü bir borç biliyoruz.
Kazanan yazı, vadedildiği üzere "Köşe Yazıları" kısmındaki yerini alacaktır... Ancak Z.SARI; bize bir fotoğrafını yahut orada yer almasını istediği bir resmi yollarsa memnun oluruz.
Evet değerli okuyucular... Yine yeni bir "Amatör Yazarlar Yarışıyor" uygulamasında daha birlikte oluncaya dek, esen kalınız... Bu mesaj, m1gin tarafından, 01.06.2010 01:13:38 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Merhabalar değerli site üyeleri =)
Gelelim teşekkür yazısına =)
Bazı sanatçıların albüm yazılarında okuduğum gibi başlayayım =))
Sıra geldi en zor ana teşekkür yazısına :)
Efendim öncelikle değerli m1gin abime;
yazılarımızı sunma fırsatı yada yazılarımızı görücüye çıkarma imkanı verdiği
ve böylesi (maaşallah) huzurlu-edepli bir site sunduğu için kendilerine müteşekkir :) ve teşekkürlerimizin hasını iletiriz
vee sizler ; siz değerli site üyeleri şayet oylamaz ve okumassydınız ne bu site nede ben de yazma hevesi olmayacaktı :)
iyi ki varsınız ve teşekkürün en büyüğü sizlere :)
saygı ve sevgilerle...
Ve birşey daha Bugün SALI :)
Benim için güzel tavafuk :) Ve bunun için ayrıca şükranlarımı sunuyorum :)
veee Çokşükür RABBİM!
İSTANBUL'un aşkını yüreğime verdiğin için hamd ve şürler olsun(!)
DipNot: Aslında yarışma sayfasına yazacaktım da oraya bir türlü yazamadım sanırım sayfaya yorum yazma kapatıldı :)
Bu mesaj, Z.SARI tarafından, 01.06.2010 19:58:36 itibariyle düzenlenmiştir.
|
Ben yeni üyeyim ve üye olmayı z sarı'nın yazdığı makaleyi okunduğumda istedim.. Kaleminize kuvvet tebrik ederim..
|
Selamlar değerli site arkadaşlarım ve Sevgili M1gin Abim ,
Uygulamanın açılışına yetişemedim üzgünüm:(
Ama bir şey için de çok mutluyum, o da ilk açılışı sevgili Abim M1gin'in yapmasıdır:)
Böyle diyerek yırttım herhalde:))) Şaka bir yana sizinle bulunmaktan ve bu uygulama da bir emeğimin olmasından dolayı mutluluyum...
|
Her şeyin düzelmiş olması ne kadar güzel.
Görebiliyordum, güneşi hiç olmadığı kadar parlak, gökyüzünü olması gerektiği kadar büyük.
Renkler sarmıştı sanki gökyüzündeki kuşları ve beni. Kulağımda en sevdiğim melodi.
Burası olmak istediğim yerdi. Var olan tüm soruların cevabıydı karşımda olup biten.
Anlaşılan, gece sır bırakmadan gitmişti.
Zihnimde dağılmasına izin vermemek için iyice sıktım gözlerimi.
Durdum ve hissettim.
Sonra,
Son kez çektim, beni hayata bağlayan nefesi ve ardından tetiği.
|
Dur!
Tetiği çekme kardeşim!
İçerde çocuk uyuyor.
Şaka bir yana, paylaşımı "ne hoş yazıymış" diye okuyordum ki, son satıra gelince yüzümde gülümsemem dondu kaldı. Ürperdim.
Yazar belki de başka bir noktaya dikkat çekmek için yazmıştı bunu ama bendeki yansımaları farklı oldu...
Sanki hemen yakınımda bir cinayet işlendi ve ben engel olamadım. Kendini katleden bir katil...
Sonra ta uzaklardan bir çocuğun çığlığını duydum. Üzerine uzanan katil ele, tetiği çekmesin diye yalvarıyordu. Birinin ittiği hayata o, var gücüyle tutunuyordu...
Hangisi daha çok yaşamıştı?
Bir anlamı olmalıydı hayatın. Kaybettiklerinin bir nedeni olmalıydı. Kazandıklarının bir değeri...
Hayat, ölümü güzelleştirmekti belki de... Bu mesaj, nefha tarafından, 05.02.2013 00:34:24 itibariyle düzenlenmiştir.
|
|
|