1683 yılında üç bilimadamı Londra’da birlikte yemeğe oturmuşlardı.
Birinci kişi Robert Hooke idi.Günümüzde onu hücreyi tanımlayan kişi olmasıyla hatırlarız.
İkincisi Sir Christopher Wren olup hem astronom hem de mimardı.
Üçüncü kişi ise bilimsel kariyeri yönünden hayli üretken olan Edmond Halley idi.
Halley’in bilim dünyasına kazandırdıklarının listesi hayli uzundur.
Aynı zamanda çalıştığı işler de ilginçti.
Gemi kaptanı,kartograf,geometri profesörü,darphane kontrolörlüğü bunlardan birkaçıydı.
Derin deniz dalgıç hücresinin mucidi oldu.
Manyetizma,gelgitler,gezegenlerin hareketleri,afyonun etkileri gibi konularda yazılar yazdı.
Yerkürenin yaşını ve Güneş’e olan uzaklığını hesaplama yöntemini önerdi.
Ama bugün için onu kendi adını taşıyan kuyrukluyıldız ile hatırlarız.
Aslında sözkonusu gökcismini kendisi keşfetmiş değildir.
1682 yılında bir kuyrukluyıldız görmüştü.
Bunun 1456,1531 ve 1607 yıllarında başkaları tarafından da görülmüş olanla aynı olduğunu anladı.
Zaten ölümünden 16 yıl sonrasına kadar da bu kuyrukluyıldızın adı daha konulmamıştı.
İşte bu üç kişi yemekteki sohbetlerine devam ederken konu ilginç bir noktaya geldi.
Gökcisimlerinin hareketlerinden bahsetmeye başladılar.
O günlerde gezegenlerin elips biçiminde yörüngeleri olduğu biliniyordu.
Ama nedenini henüz kimse anlamış değildi.
Wren,bu konuya çözüm getirecek kişiye ödül vereceğini söyledi.
Halley o sıralarda matematik profesörü olan İsaac Newton’a danışmaya karar verdi.
Nitekim 1684 yılının ağustos ayında onun evine gitti.
Tabii ki söz dönüp dolaşıp astronomiye geldi.
Güneş ile herhangi bir gezegen arasındaki ilişki ele alındı.
Güneş’in çekim kuvveti,gezegene olan uzaklığının karesi ile ters orantılıydı.
Halley, bu durumda gezegenin nasıl bir yörünge izleyeceğini sordu.
Newton hemen cevabını verdi:Yörünge elips şeklinde olurdu.
Halley,Newton’un bu derhal ve kendinden emin cevabı karşısında şaşırmıştı.
Ona nasıl bildiğini sordu.Newton sakin bir şekilde:
-‘Nasıl olsun.Hesaplamıştım’
Dedi.Tabii ki Halley ,ondan yaptığı hesabın dökümanını istedi.
Newton bütün kağıtlarını karıştırdı.Ama bulamadı.
Halley’in şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmıştı.
O günlerde herkesin nedenini merak ettiği bir olayı çözmüş olan kişi notlarını kaybetmişti.
Halley bir hayli ısrar ederek Newton’un hesapları yeniden yapmasını istedi.
O da kabul etti.Hatta çok daha büyük bir iş yaptı.
İki sene boyunca yoğun bir çaba harcayarak en önemli eserini ortaya çıkardı:
Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri.
Newton gerçekten tuhaf bir kişi idi.
Yalnız yaşıyordu.Neşeli olduğunu,güldüğünü gören yoktu.Herkese şüpheyle bakıyordu.
Dalgınlığı dillere destan olacak şekildeydi.
Bazı sabahlar uyanınca eğer aklına bir fikir gelmişse saatlerce yataktan çıkmazdı.
Üniversitede kendi laboratuvarında acaip deneyler yapıyordu.
Bir keresinde sadece merak ettiği için bir çuvaldızı gözyuvasına sokmuştu.
Niyeti gözle kemik arasında kalan bölgeye,yani gözün arkasına dek ulaşmaktı.
Mucize eseri bir şey olmadı.Ancak gözüne eziyet etmeye kararlı gibiydi.
Nitekim bir gün,görüşünü nasıl etkileyeceğini anlamak için dayanabildiğince Güneş’e baktı.
Tabii ki sonra karanlık bir odada günlerce kalmak zorunda kaldı.
Ama bunların yanısıra üstün bir aklı vardı.
Daha öğrenci iken,o günlerin matematiğini kısıtlayıcı olarak niteliyordu.
Tamamen yeni bir biçim olan diferansiyel ve integral hesaplarını buldu.
Garip huyları gençliğinde de olduğu için bu hesaplarından 27 yıl kimseye bahsetmedi.
Aynı şekilde optik alanında ışığı incelemiş,spektroskopi biliminin temellerini atmıştı.
Ancak bulduğu sonuçları 30 yıl açıklamadı.
Nedeni,bazı kişilere olan küskünlüğü idi.
Özel ilgisinin sadece bir kısmı gerçek bilimle ilgili olmuştu.
Hayatı boyunca çalışmaya harcadığı zamanın yarısı simya ve dinsel uğraşlardı.
Üstelik bu konuları içtenlikle ele almıştı.
Ariusçuluk denilen son derece sapkın bir mezhebin gizli üyesi idi.
İsa’nın ne zaman geri geleceğini,kıyametin ne zaman kopacağını inceledi.
Bu konularla ilgili matematiksel ipuçları yakalamaya çalışıyordu.
Hz.Süleyman’ın Kudüs’teki kayıp tapınağının zemin planını yıllarca inceledi.
Orijinal metinleri daha iyi tarayabilmek için kendi kendisine İbranice öğrenmişti.
Aynı coşkulu çalışmasını simyada da sürdürdü.
1936 yılında ünlü ekonomist J.M.Keynes, Newton’a ait not dolu bir sandığın sahibi oldu.
Açık arttırma ile satın aldığı bu sandığı merakla açtı.
Ancak notlarda optik ve gezegen hareketlerine ilişkin bilgiler yoktu.
Adi metallerin kıymetli metallere çevrilmesine yönelik çalışmalar vardı.
Üstelik bu yazılar kararlı bir arayış yansıtan uslupla yazılmıştı.
Zaten bu durum 1970’li yıllarda kanıtlandı.
Newton’un saç teli üzerinde analiz yapıldı.
Üzerinde doğal seviyenin 40 misli yoğunlukta civa bulundu.
Civa, simyacıların en çok incelediği bir elementtir.