kobay 'ın söz konusu mesajının geçici olarak yayında duracağını düşündüğüm için, önceki mesajlarımı terkip etmede çok özenmedim. Onlara da yazık olmasındı yani. İtina ile yazdığım mesajları tamamlamam, bazen birkaç saatimi alıyor.
Ve öyle hissediyorum ki, bu mesaj da öyle olacak.
Bir anımı anlatmakla başlamak istiyorum...
Üniversitede iken ilk yıllarda, bazı arkadaşlar benim Arap olup olmadığımı sorarlardı. Ben ise, Arapça bildiğimi ve köyümüzde Arapça konuşulduğunu söylerdim. Doğrusu kendimi tam bir "Arap" olarak hissetmediğim için öyle diyordum.
Zamanla bazı arkadaşlar bu ifadeden çekindiğimi anladılar ve yer yer keyfimi kaçırmak ve bazen de küçük görmek için alaycı bir üslupla "Arap, Arapsın işte!" gibi ifadeleri sesli olarak dillendirmeye başladılar.
Sonunda kendimle yüzleşmeye karar verdim...
"Arap" olmak kötü bir şey miydi ki, ben bu ifadeden rahatsızlık duyuyordum!?
Neden ısrarla bu ifadeden kaçınıyor ve "Arapça biliyorum" diye düzeltiyordum ki!?
Ve o günden sonra, daha onlar ağzını açar açmaz, ben onlardan daha gür ve gururlu bir şekilde "Arap" olduğumu haykırmaya başladım.
Zamanla seslerinin yavaş yavaş kısıldığını farkettim.
Ara ara, İbrahim Sadri'nin okuduğu bir şiirden bölümleri de ekliyordum...
Sonuç olarak, insanların damarlarına basmanın ve onları kışkırtmanın ne bir anlamının, ne de bir gereğinin olmadığı kanısındayım.
Örnek olarak konumuzdaki sabotayistleri ele alalım. Bu isimler, başkalarının baskısına isyan ederek, açıkça kendilerinin yahudi olduklarını söyleseler daha mı iyidir? O zaman da yahudi olarak yine listelenmeyecekler miydi?
Sahi! Yukarıda anlattığım anımda Arap olduğumu gururluca ifade etmeye başladıktan sonra, kimileri şaka ile karışık olarak beni Arap milliyetçiliği yapmakla bile itham etmişlerdi.
Halbuki ha Arap olmuşum, ha Türk, ha Kürt, ha Yunan... Bence bunun bir önemi yok. Zira bu bizim tercihimize bağlı bir durum değildir. Önemli olan, Hakk'ı ve hakikati bulmaktır.
Lâf buraya gelmişken...
Lise çağlarımdayken, Hatay'da yerel bir ülkücü-milliyetçi radyoda yaptığım birkaç bölümlük radyo programımda, yukarıda söylediklerime benzer anlamlar barındıran Coşkun Fikir'in bir eserine özellikle yer vermiştim...
Parça başında yayın yönetmeninin, ilkin iki arada bir derede kaldığını ve tedirginleştiğini farkettim. Parça bitiminde ise, sanki anlatılmak istenene hak vermeye başlağını ve biraz rahatladığını hissetmiştim.
Merhaba kobay,
Her ne kadar söz konusu mesajınız hakaret içermiyorsa da, bazıları iddiadır. Bu durumda sağlam bir yere dayanmayan iddialar, iftira haline dönüşebilir.
Bazı sözde gazeteciler, zaman zaman oturduğu yerden bazı kimseleri gözlerine kestirip onlar hakkında atıp durabiliyorlar... Onlar, yapışmasa bile bir izin kalmasından zevk alabiliyorlar...
İşte biz onlar gibi olalım istemiyoruz. Şayet iddiaları biz ortaya atıyorsak, belgelerimizi de ortaya koyalım. Yok alıntı yapıyorsak, kaynakları da yazalım.
Normal şartlarda mesajın tümü kaldırılıyor olsa da, bu seferki durum için, sonraki değerli mesajlar havada asılı kalmasın diye, ek bir uğraş verilerek mesajınız düzenlenecek ve kaynağı belirtilmeyen bilgiler kırpılacaktır.
Diğer yandan, mesajınızdaki her bir bilginin kaynağını belirtirseniz yayına devam edebilir.
Esen kalınız...