İnternette dolanırken, hayli dikkatimi çeken bir başlıkla karşılaştım: "Big Bang Teorisi ve Yunus Emre"
"Bu da nesi!" diye iç geçirdim ve merakla yazıyı okumaya başladım.
Okudukça şaşkınlığım arttı.
Yunus'un bu çağlar üstü muhteşem eserleriyle her karşılaştığımda, Molla Kasım'a, kızdığımı hissediyorum...
Kimbilir nice incileri yok ederek, sonraki nesillerin onlardan istifadesine engel olmuştur.
Dönelim beni heyecanlandıran ve bir edebiyat öğretmeni tarafından yazılan yazıya.
Erturan Elmas tarafından kaleme alınınan aşagıdaki yazı, hikayeler.net sitesinden, 17.02.2009 itibariyle alınmıştır.
Yunus Emre ve Big Bang Teorisi
Bu başlığı okuyanlar eminim ki şaşıracaklar ve 21. yüzyılın modern fiziğinin bulgularıyla 13. yüzyıl mutasavvıf şairi Yunus Emre arasında nasıl bir ilişki kurabildiğimi merak edeceklerdir.
Günümüzün astro-fizikçilerinin kâinatın yaratılışı hakkında ileri sürdükleri ve ekserisinin kabul ettikleri “Big Bang (büyük patlama) Teorisi”ne ben de inanıyorum artık. Sebebi ise Yunus Emre’den aldığım aşağıdaki şiirdir:
Yer gök yaratılmadan
Hak bir gevher eyledi.
Nazar kıldı gevhere,
Sığmadı devr eyledi.
Gevherden buğ çıkardı.
Ol buğdan gök yarattı.
Gökyüzünün bezeğin
Çok ilduzlar eyledi.
Göğe eyitti, dön dedi.
Ay ü gün yürsün, dedi.
Suyu muallak dutup
Üstünü yer eyledi.
Yer çalkalandı, durmadı;
Bir dem karar kılmadı.
Yüce yüce dağları,
Hak çöksiler eyledi.
Bu söz Yunus’a kandan,
Haberi verse candan.
Lûtf ıssı kereminden,
Ana nazar eyledi.
9-10 yıl öncesine kadar liselerde genellikle Özdemir Sarıca, Mahir Ünlü ve Ömer Özcan’ın birlikte yazıkları edebiyat kitapları okutulurdu. Bu yazarlarımızın lise ikinci sınıf kitabında “Yunus Emre’den Seçmeler” başlığı altında Yunus’tan üç ilâhî vardı. Derslerimde bu üç şiiri okutur geçerdim. Şiirlerin muhtevasına hiç girmez, anlam yönünden yorumlamaz, yorumlatmazdım. Sebebi ise yukarıda zikrettiğim şiirden hiçbir şey anlayamayışımdı.
Orta okul ve lisede okuyan oğullarıma faydası olur diye “Tübitak”ın yayınladığı “Bilim ve Teknik” dergisine abone olup Big Bang Teorisi’ni öğreninceye kadar bu şiir bana bir anlam ifade etmiyordu.
Fakat şu anda şöyle düşünüyorum: Ey 21. yüzyıl fizikçileri, asto-fizikçileri, astronomları!.. Sizin kitaplar dolusu makalelerle izah ettiğiniz teoriyi Yunus Emre 700 yıl önce yirmi kısa dizeyle anlatmış bile... Siz çok geç kaldınız. Kâinatın yaratılışının sırrı asırlar öncesinde çözülmüş de haberimiz yokmuş.
Ben edebiyat öğretmeniyim, bir fizik profesörünün diliyle ve kullandığı terimlerle bu teoriyi izah edemem ama, bilim dergilerinden anladığım kadarıyla Big Bang Teorisi’nin özü şudur: Kâinatın yaratılması için başlangıçta çok büyük bir atom çekirdeğinin mevcut olması ve bu çekirdeğin patlaması gerekir.
İddia sahipleri “Patlamadan sonraki her saniyeyi, saliseler içinde gerçekleşen her yeni oluşumu biliyoruz ve bunları kanıtladık.” diyorlar.
Yunus da böyle diyor. Yer gök yaratılmadan önce Allah’ın bir cevher (öz) yarattığını ve o cevhere nazar kıldığını anlatıyor. Birinci dörtlüğün son dizesi Ö. Sarıca, M. Ünlü ve Ö. Özcan’ın ders kitabında “Sızdırdı dür eyledi” şeklindedir. Fakat bu dizenin başka kaynaklarda “Sığmadı devr eyledi” şeklinde olduğunu gördüm. Eğer doğrusu böyleyse Yunus, cevherin Allah’ın bakışını hazmedemediğini ve dönmeye başladığını ifade ediyor. “Atom çekirdeğinin nasıl patladığını asla öğrenemeyeceğiz.” diyen astro-fizikçilere bir cevaptır bu. Yunus’a göre kendi ekseninde dönen cevher bir müddet sonra patlamıştır.
Yunus ikinci dörtlüğün ilk iki düzesinde Allah’ın cevherden buğ (duman) çıkardığını ve kâinatı o dumandan yarattığını anlatıyor. Big Bang’çılar da aynı şeyi anlatmıyorlar mı? Atom çekirdeğinin patladığını, uzayın boşluğuna yayılan atom partiküllerinin birleşerek nebülözleri oluşturduğunu, kendi çevresinde dönerek uzayda yol alan nebülözlerin zamanla merkezde yoğunlaşıp yıldızları oluşturduklarını iddia ediyorlar. Yunus Emre de patlama sonucu çıkan dumandan birçok yıldızlar meydana geldiğini ve bunlarla göğün süslendiğini anlatıyor.
Big Bang’çılara göre patlama devam etmektedir. Milyarlarca ışık yılı uzaklıklarda yeni yıldızlar, galaksiler oluşmakta; milyarlarca ışık yılı gerilerde ise yıldızlar bir bir sönmekte ve karadelik haline gelmektedir. Milyarlarca yıl önce sönen fakat hala ışığını görebildiğimiz yıldızların olduğu iddia edilmektedir.
Yunus’un şiirinin üçüncü dörtlüğü de hayli ilginç. Allah’ın göğe, Güneş’e, Ay’a “Dön” dediğini “Ay ve Güneş yürüsün” şeklinde emir verdiğini anlatıyor. Günümüz astronomisi açısından ne kadar doğru tesbitler değil mi? Ay, Dünya, Güneş, diğer yıldızlar, Samanyolu ve diğer galaksiler... Hatta atom çekirdeğinin içindeki nötronlar, elektronlar... Her şey, her şey hareket halinde ve her şey dönüyor... Atomun içindeki çekirdeklerden galaksilere kadar hep dönme hareketi gerçekleşiyor. Bir an dönmenin sona erdiğini düşünelim, o zaman kâinatta hiçbir şey kalmaz herhalde.
Bunları düşündükçe aklım Mevlânâ hazretlerine gidiyor. Acaba onun ayinlerde dönmesi, semâzenlerin sürekli olarak dönerek törenler gerçekleştirmesinin bir sebebi de bu muydu?
Coğrafyacılar: “Dünya bir elma gibidir.” der. Yeryüzünü elmanın kabuğuna, mağma tabakasını da elmanın içine benzetirler. Sıcak bir sıvı gibi olan mağma tabası günümüzde bile yanardağlardan fışkırmakta, yer kabuğunu çatlayıp lâvlar halinde yeryüzüne çıkmaktadır ve dünyanın milyarlarca yıl önceki durumu hakkında fikir vermektedir.
Yunus Emre 3. dörtlükte buna da temas etmiş. Allah’ın suyu muallâkta (boşlukta) tuttuğunu ve suyun üzerini yer haline getirdiğini ifade ediyor. Uzayın boşluğunu düşünün. Bu boşlukta sıcak, yakıcı bir sıvı (mağma), üzerinde kayalar, taşlar, toprak oluşuyor. Avrupa’da dünya yuvarlaktır diyenleri iki-üç asır öncesine kadar öldürüyorlardı... Bir de Yunus’un sözlerine bakın! Hayranlık duymamak, şaşırmamak elde mi?
Yine coğrafyacılar yer kabuğunda dağları mağma tabakasına çakılan çivilere benzetirler. Dünyadaki tepelerin, sıradağların dünyayı yaşanabilir kıldığını, dağların olmaması halinde mağma tabasının rahatlıkla yeryüzüne çıkacağını ifade ederler.
Yunus Emre dördüncü kıtada buna temas ediyor. Yer kabuğunun altındaki sıcak, sıvı tabakanın sürekli çalkalandığını, Allah’ın yüce yüce dağları yaratarak mağma tabakasına çöksü (baskı) vurduğunu anlatıyor.
Son dörtlükte ise bu sözlerin kendisine Allah tarafından ilham edildiğini ifade ediyor.
Ben bir edebiyat öğretmeni olarak bu şiiri böyle yorumluyorum ve Big Bang teorisinin yedi yüzyıl öncesinden Yunus tarafından özlü bir şekilde ifade edildiğini iddia ediyorum.
Big Bang teorisyenlerine ise Yunus Emre’yi teyit ettikleri için teşekkür ediyorum.