Görüntülenme: 46234
KISSADAN HISSE
2009/06/02 17:56
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

 

 

YOLUMUZDAKI ENGELLER

Eski zamanlarda bir sultan,sehrin disina cok muhtesem bir saray yaptirmis.Acilis gunune de butun halkini davet etmis.Sehrin disindaki bu saraya giden sadece tek bir dar yol varmis.Yolun ortasina ise kocaman bir kaya koydurmus.Kendisi de yolu cok iyi goren bir pencereye oturmustu."Insanlarin tavri nasil,ne diyorlar bu duruma"diye gozluyordu.

Ulkenin en zegin tuccarlari,en guclu kervancilari,saray gorevliler birer birer geldiler,sabahtan oglene kadar.Hepsi zor da olsa kayanin etrafindan dolasip saraya girdiler.Pek cogu sultani yuksek sesle elestirdi.Halkindan bu kadar vergi aliyor,ama yollari temiz tutamiyordu.Olmazdi boyle sultan.

Sonunda bir koylu cikageldi aksama yakin.Saraya sebze ve meyve getiriyordu bu adam.Sirtindaki kufeyi yere indirdi,iki eli ile kayaya sarilip kayayi itmeye basladi.Ancak kaya buyuktu ve gucu kayaya yetmiyordu.Cevresine bakti kalinca bir odun bulmak icin.Aradigini bulmustu.Bir odunu kullanarak zorda olsa kayayi yolun ortasindan kaldirmisti.Tam kufesini yeniden sirtina almak uzereydi ki,kayanin eski yerinde bir kesenin durdugunu gordu.Kese altin doluydu.Birde not vardi kesenin yaninda sultanin muhrunu tasiyan.Notta;"Bu altinlar kayayi yoldan ceken kisiye aittir"diyordu sultan.

Koylu,zenginler ve diger ileri gelenler gibi yapmamis ve bugun bizimde faydalanabilecegimiz bir ders vermisti hareketiyle:

"ASLINDA YOLUMUZDAKI HER ENGELE,HAYAT SARTLARIMIZI DAHA IYILESTIREBILECEK BIR FIRSAT OLARAK BAKABILIRIZ;"

Kaynak:10 Aralik 2007 "AILEM" dergisi.YOLUMUZDAKI ENGELLER

Bu mesaj, m1gin tarafından, 02.06.2009 19:21:26 itibariyle düzenlenmiştir.
Bir Namaz Hikayesi...
2009/06/12 12:57
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,5 (1 oy)

Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Hep ne oluyorsa ,namaz son dakikalara kalıyor,bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu.Bunu düşünerek kalktı yerinden,gözü saate kaydı.Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, " Yine geçiktirdim namazı. " dedi kendi kendine...
Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini tam kurulamadan kendisini odasına attı.Mecburen,hızlı hareketlerle namazı eda etti.Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi..." Bu halimi görse , tatlı-sert kızardı yine bana. "dedi.Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki,onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi.
Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki,hicabından rekten renge girerdi.O gün akşama kadar derse girmişti.Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde duasını yaparken ,başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu.Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi.Gözleri kapanır gibi oldu. " kadar da yorulmuşum. " dedi.Daldı gitti öylece....
Kıyamet kopmuştu.Mahşeri bir kalabalık vardı.Her taraf insanlarla doluydu.kimi dona
kalmış,hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor;kimi sağa sola koşturuyor,kimisi de diz çökmüş,başı ellerinin arasında bekliyordu.Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor,adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk terler döküyordu.Hayattayken kıyamet,sorgu sual ve mizan hakkında çok sey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı.Ama mahşer meydanında ki ürperti,korku ve
bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.
Hesap ve sorgu devam ediyordu.Bu arada onun ismini de okudular.Hayretle bir sağa,bir sola baktı." Benim ismimi mi okunuz? "dedi dudakları titreyerek.....
Kalabalık birden yarılmış,bir yol olmuştu önünde...Iki kişi kollarına girdi.Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi.Kalabalık arasından sakin bakışlarla yürüdü.Merkezi bir yere gelmişlerdi.Melekler her iki yanından uzaklaştılar.Başı önündeydi.Bütün hayatı,bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler
olsun " dedi,kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm.Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor,malını İslam yolunda harcıyordu.Annem eve gelen misafirleri ağırliyor,yemek sofralarının biri kalkıp,bir yenisi kuruluyordu.Ben ise,hep bu yolda oldum.İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'i anlattım.Namazımı kıldım.Orucumu tuttum.Farz olan ne varsa yerine getirdim.
Haramlardan kaçındım..." Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken, "Rabbimi seviyorum,en azından sevdiğimi zannediyorum." diyordu.Ama bir yandan da " O'nun için ne yapsam az,Cennet'i kazanmama yetmez." diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah 'in rahmetiydi. Hesap sürdükçe sürdü.Boncuk boncuk terliyor;sırılsıklam olmuş,zangır zangır titriyordu.Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu.Sonunda hüküm verilecekti.Vazifeli melekler ellerinde bir kagit,mahşer meydanında ki kalabalığa
döndüler.Önce ismi okundu.Artık ayakları tutmaz olmuştu.Neredeyse yığılıp kalacaktı.Heyecandan gözlerini kapamış,okunacak hükme kulak kesilmişti.
Mahseri kalabalıktan bir uğultu yükseldi.Kulaklari yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi.Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı.Sağa sola koşturdu. " Ben nasıl Cehennemlik olurum?Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum.Onlarla beraber koşturdum.Hep Rabbimi anlattım." diyordu.
Gözleri sağanak olmuş,titrek vücudunu ıslatıyordu.Vazifeli iki melek kollarından tuttu.Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye başladılar.Çırpınıyordu.Medet yok muydu?Bir yardım eden çıkmayacak miydi? Dudaklarından kelimeler kırık dökük,yalvarmayla karışık döküldü.."
Hizmetlerim...Oruçlarım....Okuduğum Kur'anlar......Namazım....Hiçbiri beni kurtarmayacak mı? " diyordu.Bağıra bağıra yalvarıyordu.Cehennem melekleri onu sürüklemeye devam ettiler.Alevlere çok yaklaşmışlardı.Başını geriye çevirdi.Son çırpınışlarıydı.
Resulullah, " Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler,günde beş vakit namazda insani günahlardan öyle temizler." Buyuruyordu. " Oysa ki benim namazlarım da mi beni kurtarmayacak ?" diye düşünüyordu. " Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye hıçkırdı.Vazifeli melekler hiç durmadılar.
Yürümeye devam ettiler;Cehennem çukurunun başına geldiler.Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu.Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu.Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi.Iki büklüm oldu.
Kollarını sıkan parmaklar çözüldü.Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi.Vücudunu birden bire havada buldu.Alevlere doğru düşüyordu.
Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu. Başını kaldırdı.Yukarıya baktı.Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı, kendisini yukarıya çekti.Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı. "Siz de kimsiniz ?" dedi. İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım." "Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz.Neredeyse düşüyordum."dedi....
İhtiyar yüzünü gererek,tekrar güldü;başını salladı; “Sen beni hep son anda yetiştirirdin,hatırladın mı?.. Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı.Kan-ter içinde kalmıştı.Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı.Yatsi ezanı okunuyordu. Bir ok gibi yerinden fırladı.Abdest almaya gidiyordu.

Aydınlığa adım atmak...
2010/09/26 22:38
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 6,5 (1 oy)

 

Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine
düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu, düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı. Belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranmış, bağırmış kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış.

Karşılaştığı bu durumda, kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız
köylüleri yardıma çağırmış. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalmış.
Sonunda karar verilmiş ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmekmiş. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmışlar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselmiş ve sonunda yukarıya kadar çıkmış. Köylüler ağzı açık bakakalmış.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.

Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.

Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil düşünüp silkinmek ve
kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.

Kör kuyuda olsak bile...
 

Bu mesaj, acizgonul tarafından, 26.09.2010 22:39:38 itibariyle düzenlenmiştir.
Abonelik Bilgisi Abonelik
Etiket Ekle
Etiket:
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso, molafm,
Son Oturumlar: