Bireysel Mesaj Gösterim Modu

Görüntülenme: 97135
Hüzün
2010/05/19 1:13
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 8,2 (7 oy)

Kafanız karışmasın ey m1gin

İlk söylediğim sözün arkasındayım. İkinci ifadem ise burada değerli yazılarını paylaşan arkadaşlarıma değildi sözüm, sadece çok az yazma tecrübesi olan kendimin de yazar olarak atfedilmesiyle, yazılarını, kitaplarını büyük bir takdirle okuduğum yazarlara haksızlık yapmış olma hissine kapılmamdı.

Her neyse madem ki puanları silip süpüreceğiniz bir yazınızı paylaşarak ön koşulu yerine getirdiniz, bende silip süpürmese bile puanların tozunu alabilecek bir yazımı paylaşayım :)

Ama öncelikle yazınız hakkında birkaç cümle sarfedeyim; okuduğunuz kitaplardan çıkarımlar yapıp bunu da günlük hayatta irdelemeniz çok güzel, aklınıza takılan soruların cevabını alabilmiş olmanız daha da güzel ama bunun için böceği feda etmeseydiniz ve soru işaretlerinin yerini noktaya bırakması için o kadar su sarfiyatı yapmasaydınız keşke :)

Umarım haddimi aşan eleştiri yapmamışımdır :)

Ben en iyisi yazımı ekleyip gecenin karanlığında gözden kaybolayım :)
 


HÜZÜN

       Halet-i ruhiyemiz sürekli dönüşüm halinde, kimi zaman içimiz neşve ile dolarken, kimi zaman hal-i pürmelâle gark oluyoruz. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, hayâllerimiz bu dönüşüme ziyadesiyle katkıda bulunuyor. Mevsimler bile bu işin içinde! Nasıl ki ilkbaharda tohumlar filizlenip doğa renkleniyorsa, baharda içimizdeki sevinçler filizlenip boy veriyor. Ve nasıl ki sonbaharda tüm bitkiler sararıp soluyorsa, içimizdeki sürur, yapraklarını döken ağaç misali soluyor ve yerini hüzün alıyor güzün. Gördüğünüz gibi hislerimizin sanığı ne de çok ve fakat en fazla elemlerimize zanlı arıyoruz…

       Hep gökyüzünün güneşi sakındığı saatlerde, sökün eder kederler. Böyle vakitlerde belli olur zamanın zamansızlığı. Bir ırmak misali akıp giden an’lar durulur akmaz olur. Öyle ki, divan edebiyatı şairlerinden Sabit’in; 
"Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gam'a sor kim geceler kaç saat"
  dediği gibi gecenin zifirisi uzadıkça uzar. Lâkin Huzura varabilirse yüzün, gidecektir hüzün...

       Hep tutulmayan vaadlerde, sökün eder kederler. Böyle zamanlarda belli olur güvenin güvensizliği. Sırtını dayadığın ağacın devrilivermesi misali yaslanamaz olursun. Öyle ki hayat bile anlamını yitirir, kalabalıklar arasında yalnız kalırsın. Lâkin Vahdet’i görürse gözün gidecektir hüzün...

       Hep yapılmayan taatlerde sökün eder kederler. Böyle belli olur sorumluluğun sorumsuzluğu. Bu ihmâl veba salgını misali tüm yaşam alanına sirayet eder. Öyle ki görevler ve ödevler hafifletici sebeplere düçar olarak önemini kaybetmeye başlar. Lâkin Haşyet’i bilirse gönlün gidecektir hüzün...

       Hep kulağımıza gelen naatlerde sökün eder kederler. Böyle zamanlarda belli olur sevgisizliğin sevgisi. Zihnin bir köşesinden çıkıp aklımıza düşüveren bir şey misali, hatırlanıverir Sevgililer Sevgilisi. Öyle ki nadim olup unutmuşluğa hayıflanırsın. Lâkin Tevvâb’a sığınabilirse özün gidecektir hüzün...

-Nergis Altaş-

Bu mesaj, abheri tarafından, 19.05.2010 01:40:07 itibariyle düzenlenmiştir.
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: paraklit, ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso,
Son Oturumlar: