Bireysel Mesaj Gösterim Modu

Görüntülenme: 350161
Umre Notları - 12
2009/06/10 3:19
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

   Gidiş tarihimize günleri sayarken şimdi dönüş tarihimiz gelmişti bile. 23 gün ne zaman dolmuştu.

  Sabah 10.30 ’da olan uçağımıza rahat yetişebilmek için 07.30’da otelden ayrılıyoruz.

  Kavuşmak çok güzel de ah şu ayrılık olmasa. Bir gün önce, sabah namazından sonra Peygamber Efendimizi ziyarete girdim. Eskiden kum olduğu için “kumluk” olarak adlandırılan, şemsiyelerle üzeri kapatılan bölüme Kubbe-i Hadra’yı görecek şekilde oturup Kur’an-ı Kerim okudum. Aslında Kubbe-i Hadra’yı seyretmek gerekmiyor. Ancak kadınların ziyareti sırasında Kabr-i Saadet’in her tarafını kapatıyorlar. Sadece beyaz perde ve kitaplık görüyoruz. Eğer başınızda bir rehber yoksa Peygamber Efendimizin, Hz.Ebu Bekir’in ve Hz.Ömer’in tam yerini kadınlar bilemiyor. Ancak biliyorum ki Peygamber Efendimiz Kubbe-i Hadra’nın altında. Oraya baktığım zaman tam altında O’nun olduğunu düşünüyor ve kendimi O’na daha yakın hissediyorum. Layık olmasakta tekrar davet etmesi için yalvarıyorum. Bilir misiniz, oralara Allah cc. davet edermiş. O’nun davet ettiği orada kalır, yani orada vefat edermiş. Peygamberimiz davet edermiş. O’nun davet ettiği, oraların aşkı ile yanar, hep gitmek istermiş. Bir de şeytan davet edermiş. O’nun davet ettiği, gider, hiçbir tat almaz. Orada günlerini maneviyattan uzak geçirir. Bir daha da gitmek istemezmiş.

   Medine’ye gelişimizde olduğumuz gibi sadece 5 kişi havaalanına ulaşıyoruz. Sadece 2 saat beklememiz gerekiyor. Saat on buçuğa doğru uçağa alınıyoruz. Cidde’den gelen uçakta oradan alınan yolcular var. Tarifeli uçak olmadığı için koltuk numaraları kullanılmıyor. Boş bulduğumuz yere oturuyoruz. Onbeş dakika sonra klimalar susuyor. İçeride bunaltıcı bir hava. Hala havalanmadık. Bir saat böyle geçiyor. Havalanmayan uçakta meyve suyu servisi başlayınca bir terslik olduğuna emin oluyoruz. Homurdanan 400 yolcu, çalışmayan klimalar. Sıkıntılı geçen o bir saatten sonra gelen anons daha da can sıkıcı “Uçağımızda ki teknik bir sorundan ötürü sizi tekrar bekleme salonuna alacağız”. Uflamalar eşliğinde 1 saat önce bindiğimiz uçaktan inip, tekrar salona dönüyoruz. Böyle bir durumda insanın canını her şeyden çok sıkan şey belirsizlik. Hiçbir açıklama yok. Muhatap bulamamak özellikle erkeklerin sinir katsayısını arttırıyor. Rahatsız havaalanı koltuğu üzerinde, ne zaman havalanacağımızı bilmeden, mescid bile olmayan bir ortamda 5 saat bekledik. Size 5 saat az gelebilir, ancak o ortamda 5 saat 24 saatten farksızdı bizim için. O beş saatte farklı bir uçak geleceğini düşünmüştük. Ancak uçağa geri götürüldüğümüzde aynı uçakla karşılaştık. Uçuş görevlilerinin morali bozuk görünüyordu. Müthiş bir belirsizlik, korku, acabalarla uçağa bindik. Normalde hostesler yolculara kötü anlarda bile durumu normal göstermek için eğitilmişlerdir. Ancak bir hostes yolculardan birine “Dua edin vatanımıza sağ salim dönelim” deyince benim moral tamamen çöktü. “Demek buraya kadarmış” dedim, kendi kendime.

   Besmeleler, dualar, sureler dilimizde havalanıyoruz. Uçaktan gelen her garip seste dikkat kesiliyorduk. Sinir bozukluğu nedeniyle uzun süre ağlayan, tansiyonu, şekeri fırlayan, oksijene ihtiyacı olan yolcular oldu. Uçak içinde doktor anonsları yapıldı. Dönmek için hepimiz o uçağa mecbur bindik ama hepimiz gelen garip sesler, görevlilerin tutumu nedeniyle her an düşmeyi bekliyorduk. Etrafıma baktım, “Bu 400 kişinin vadesi bu gün, aynı anda doluyor galiba.” diye içimden geçirdim. O an korktuğum ölüm değildi de, düşersek, o andan korkuyordum. Bir yokuştan hızlı insek karnımıza yumruk yemiş gibi oluruz, hızla düşen uçakta nasıl hissedecektik. Havamız kesilecekmiydi? Ne hissedecektik? Peki ya çarpıncaya kadar sağ kalırsak? Kafamda onlarca soru dönüyordu. Ölüm bize, biz ölüme her an yakınız ama hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Ancak böyle bir tecrübeyi ilk kez yaşadık. Kemer uyarısı yapılmadığı için sevinirken daha yolumuz varken kemer uyarısı geldi. O ana kadar rahatmışım meğer. Yalnız tek tesellim vardı. Kutsal topraklardan, tövbe kapısından dönüyor olmamızdı. Hani bir şey olsa da, her halde olabileceğimiz en günahsız halde idik.

    İstanbul üzerinde de bir saat fazladan dolaştıktan sonra, defalarca açılıp kapanan iniş takımlarının seslerini dinleyerek. Sonunda yolculuğumuz sona erdi. Herkes öyle gergindi ki kimse mutlu olmayı bile beceremedi. Sadece son sürat uçağı terk etti.

    Henüz gülerek anacağımız kadar uzun bir zaman geçmedi, ama ölümü hatırlamamız için illa ki bozuk bir uçağa mı binmemiz gerekiyordu. Peygamberimiz her gün ölümü hatırlamamız gerektiğini söylemiyormuydu zaten. Kabristan yanından geçerken Fatiha gönderir, birgün bizde gideceğiz diye düşünürüm. Şimdi o günü düşünüyorum. Aslında hayatım boyunca gerçek anlamda ölümü hiç düşünmemişim meğer…

Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: paraklit, ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso,
Son Oturumlar: