Enlem ve Boylam'ın bu bölümünde, örnek cümlelerle İngilizce deyim ve benzeri ifadelere yer veriyoruz.
Dinlemek için: Enlem ve Boylam 154 (Haziran 2021)
Künye
Hazırlayan ve Sunan: Mustafa Birgin
Teknik Özellikler: Süre: 9 dk, Boyut: 21 MB, MP3, 320 Kbps, 44 KHz, Stereo
Fon Müzikleri:
Kevin MacLeod - Nothing Broken
freesound.org: [cc0] 265343__klaudux__strings-1
freesound.org: [cc0] 186678__levelclearer__intro-milkyway
freesound.org: [cc0] 128416__drriquet__industry
freesound.org: [cc0] 361342__adnova__barn-job
freesound.org: [cc0] 233699__gulyas25__acid-jazz-loop-music-bed
freesound.org: [cc0] 444271__mahammed__guitar-with-pieno-melody-v2
freesound.org: [cc0] 381531__dominictreis__playful-music
freesound.org: [cc0] 173134__axtoncrolley__merx-market-song
freesound.org: [cc0] 391971__maxlandergard__guitar-and-bass
freesound.org: [cc0] 242969__bronxio__classic-breakbeats-apache-middle-break-original-2-bar
İngilizce İfadeler
do the trick: work well, bring the desired results
- A: I need something to put these papers in.
B: This folder should do the trick.
A: Bu dosyaları içerisine koyacağım bir şeye ihtiyacım var.
B: Bu klasör işini görür.
- He tied his son's shoe with a double knot and said, "There, that should do the trick."
Çocuğunun ayakkabısına iki düğüm attı ve şöyle ded: "İşte! Bu sorunu çözer."
- Sometimes a simple flashlight will do the trick.
Bazen basit bir el feneri de iş görür.
sore loser: someone who gets angry when they lose
- He is a sore loser when he doesn't win a game of tennis.
O tenis oyununu kazanamadığında yenilgiyi kabullenemiyor.
- You're a fierce competitor and a sore loser.
Çetin bir rakipsin ve yenilgiyi kabullenemiyorsun.
in the zone: If you are in the zone, you are happy or excited because you are doing something very skilfully and easily.
- I was in the zone and barely missed a shot all night.
Havamdaydım ve tüm gece boyunca neredeyse hiç atış kaçırmadım.
- That concert was awesome - the lead guitarist was really in the zone.
Konser harikaydı, baş gitarist gerçekten modundaydı.
rough around the edges: having a few imperfections.
- The text looks pretty rough around the edges.
Metin oldukça kusurlu görünüyor.
- His writing is appealing, but a bit rough around the edges.
Yazısı çekici ancak bir miktar kusurlu / rötuşlanmalı.
juggling act: an attempt to deal with several conflicting situations, requirements, or pressures at the same time.
- Your life is a constant juggling act between work and family.
Hayatınız, iş ve aile arasında sürekli bir hokkabazlık eylemidir.
- Finishing the mashed potatoes at the same time as the roast, the gravy, and the green beans can become quite a juggling act.
Patates püresini, kızartma, sos ve yeşil fasulye ile aynı anda bitirmek oldukça başa çıkılmaz bir durumdur.
- Her life is a constant juggling act, coping with career, family, and home life single-handed.
- Bu cümlenin Türkçe çevirisi sizlere bırakılmıştır. Yorumlarınızı iletebilirsiniz. :)
Kaynak: Espresso English, context.reverso.net
Bağlantılar: