"Söz gümüş ise, sükut altındır."
"İki dinle, bir konuş."
"Biliyorsan konuş, âlim sansınlar; bilmiyorsan sus, adam sansınlar."
"Ağzı olan konuşuyor."
Bu gibi sözler, hep bizi daha az konuşmaya, hatta susmaya sevk ediyor.
Bir konuşma eğitimi kitabında bu anlam doğrultusunda bir bölüm okumuştum. Kitap devam ediyordu: "Hayvanlar, koklaşa koklaşa; insanlar, konuşa konuşa anlaşır!" O halde konuşsana!
Hangi safta olacağımızı şaşırıyoruz. Çünkü her iki görüşü savunanlar atalarımız, büyüklerimiz. Ancak birşey gözümden kaçmıyor; az konuşmamızı isteyen atalarımız, karşı taraftaki atalarımıza nispeten daha çok söz söylemişler gibi.
Kendi fikrime gelince, tamam kabul ediyorum, az konuşmamızı isteyen büyüklerimizin doğruluk payları var. Ama, tümüyle kabul edilecek sözler değil söyledikleri. Konuşmuş olmak için konuşan insanlara söylenebilecek sözler bunlar. Mamafih, iyi konuşabilen insanların da cesaretini kırıyor.
Eğer konuştuğunuzdan lezzet alıyor ve bu lezzeti dinleyenlere yaşatıyorsanız, sakın susmayın! Yok, eğer siz, öylesine konuşuyor; karşınızdakiler öylesine dinliyorsa, bu durumda konuşmak, kendinizi yormanın ötesine geçmeyecek ve saygınlığınızın azalmasına sebep olabilecektir.
Kimileyin, kendi kendime düşünüyorum. Acaba, konuşurken, anlatmak istediğimi karşı taraf nasıl anlıyor? Ya da öylesine söylediğim sözler, karşıda nasıl bir etki yapıyor? Bazen, doğru kelimeyi düşünürken, kendiliğinden çıkan lakırdılar, karşıdakiler tarafından nasıl algılanıyor? Konuşmam ne kadar güzel ya da konuşmamı daha güzel hale getirmek için neler yapabilirim?
Bu hafta, bir uygulama geliştirdim: "Konuşma Takibi". Başkalarıyla yaptığım konuşmaları, ses kayıt cihazıyla kaydedecektim. Bunu, yukarıdaki gerekçeler eşliğinde, eğlence gayesiyle de yapacaktım.
Hakikaten çok keyifli. Mesela ilk gün, kaydettiğimi bildiğim için, daha süslü, güzel konuşmaya, kelimelerin hakkını vermeye didiniyordum. Bazen, yersiz laflar ettiğimde, nasıl terliyorum bir bilseniz. Neyseki kayıt görüntülü değil ve ayrıca bende kalacak.
Sonra, arkadaşlarla karşılaşıyorum. Muhabbet ediyoruz:
-"....."
-"....."
-"Bu haftaki projem ne, biliyor musun?" diyorum,
-"Bilmemki, ne?" diyor,
-"Yaptığım konuşmaları kaydetmek" diyorum,
Arkadaşlar, zoraki bir gülmeyle,
-"Yani, şimdi sesimiz kaydediliyor mu?"
-"Evet"
Tabi, kızamıyorlar da. Kendilerini toparladıktan sonra, canlanıp, tumturaklı cümleler kurmaya başlıyorlar. Hatta kimisi, ayrılması gerektiği halde, eğer o an iyi konuşabiliyorsa, ayrılma işlemini erteleyebiliyor.
İşte, bazen mikrofon uzatıldığında, ne konuşacağınızı şaşırmanızın sebebi: Söyledikleriniz, ağzınızdan bir kez çıkacak ve geri dönüşü yok ve bu, hep böyle kalacak.
Bunu kendi yaşamımdan örneklemek istiyorum:
Üniversite son sınıfta, arkadaşlar, bir eğlence gecesi düzenlediler, katıldım. Müzik dinledik, oynadık, zıpladık, vesaire... Bir de o anı yaşatma adına, bir kamera da çekim yapıyordu. Kimse kameraya cesurca bakamıyor, herkes gözlerini kaçırıyordu. Ben, bunu aşmam gerektiği hissine kapılıp, birkaç girişimde bulunduysam da, hep yenildim. Ancak kamera başka yöne yöneldiğinde tekrar kendimi toparlıyordum... Derken nihayet kamera bana yenildi. Bundan sonra da böyle oldu.
Gelgelelim eğlence sonunda, hemen yanımda oturan arkadaşın önerisiyle, herkes sesli olarak mesajını söyleyecekti. İlk bu arkadaş başladı, hazırlıklı olduğu belliydi. Bu sırda ben telaşlı bir hâlde, ne desem ki, diye kara kara düşünüyor; bir yandan da kendimden emin olduğumu(!) göstermek istercesine sırıtıyordum.
Ve beklenen an, kamera gözünü gözlerime dikti, gözlerim öne eğildi. Lâkin ağzımdan bir şeylerin çıkması gerekiyordu. Söze başladım:
-"Çok yorulduk, yani oynamak kolay değil, onu anladık, böyle"
Sonra neden bilmem, salak bir soru sordum kameramana:
-"Sesi alıyor değil mi bu arada, tamam?"
Bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz; çırpındıkça batmaya devam ediyordum:
-"Bir de gülümseme göndereyim" dedim ve donuk bir sırıtış kapladı yüzümü.
En kötüsü de, bunları herkese dağıtılan CD'den şu an izliyor ve buraya yazıyorum. Varın siz düşünün halimi!
İnsan, yaptığının kaydedildiğini, başkalarınca izlenebileceğini bildiğinde, daha iyi şeyler yapmak için kendisini zorluyor.
Belki de hep iyi şeyler yapmamız istendiğinden, iki melek, tüm eylemlerimizi kaydediyor.
---------------------------------------------
M. Birgin (Ağustos 2004) (HP-48)