Hayattayız Azizim(!)
Nefes alıp verdiğimize göre, yaşıyoruz demektir.
Yaşıyor, yaşatıyor ve birde gelişi güzel yaşlanıyoruz.
Hayat, hayallerimizi doldurduğumuz çantayı kapıp kaçmak istiyor ve kap-kaç işini de doğrusu iyi beceriyor. Her şey bir yana birde kaptırdığımız çantada; "umut-aşk" kimliğimiz olmasa, belki o zaman mazur görür, ihtiyaç sahibine bizzat kendimiz teslim eder, paylaşır birlikte yol alırız. Hayatta güven kadar emsali bulunmayan riya da var azizim…
Her şehirde, her canda bir başka hayat sızısı yaşanmaktaymış meğer...
Kanayan yaralarımıza zaman ve yaralarımızı tedavi edecek pansuman gerek. "Umut-aşk" tükenmez panzehirdir, "Hayat Eczanesi"nde. Yarayı önce "aşk" ile toniklemek daha sonra "umut" bezi ile sarmak gerek.
Yıllar önce araba kullanmaya başlamıştım. Büyüdükçe "Hayat Yolu"nda sürat yaptım. Herkes gibi benim de arada sırada ufak-tefek kazalarım olmuyor değildi. Size hastanedeki o yoğun bakım gecesini anlatacağım. Cihazların kulak tırmalayan, kalp ritimlerinin insanı ürküten seslerinin olduğu; "Hayat-Yaşam" odasına, Türk kahvesi içmeye gidiyoruz; buyurun.
Herkesin başına gelebilecek o feci kaza, benim de başıma geldi. ‘Keşke’lerimi Geçmiş’e sigortalatmış; zararımın karşılığını ödeyemeyen sigortadan davacı olmamış, olamamıştım. Klasik lâkin doğru söz; sağlık olsundu (her halükarda)…
Bitmez, tükenmez zifiri bir karanlık... Nefes alıyor olmanız canınızı acıtıyor... Şairin deyimi ile;
Nefes almak yaşamak mıdır anne?
Acı çekiyorum nefes alırken yaşamak, yaşamak acı çekmek midir?
Ölürsem nefes alamam değil mi?
O halde ölüm acısız daha mı güzeldir? (1)
Sonrasında ritim bozukluğu yaşıyorsunuz. Kalbiniz beyne meyl ediyor. Tam bu esnada dipsiz bir kuyunun olduğunu fark ediyor ve hemen "aşk-umut" panzehirini hazırlayıp pansumana başlıyorsunuz...
Ben girdap bir kuyudayım. Gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin hak olduğuna inanıyorum. Ahdim var. O halde ilk akla gelen; Hz. Yusuf (a.s.). Ben girdap kuyulardayım ve Rahman bana Hz. Yusuf’un sünnetini yaşatıyor ne güzel... Aşk toniği işe yarıyor gibi. Umudumu da üzerine sarmayı bir becerebilsem, belki o zaman yeniden "Bismillah" deyip, kurtulabilirim yoğun bakım odasından...
Kalbim beynime meyl edince yeniden "aşkla" düşünmeye başladım... Aklıma ilk aşkım azizim İstanbul geldi. Evet, ben İstanbul olmalıydım... Kavgaların, kadavralaşmış ruhların şehri İstanbul(!).
Şiir mısralarında kendimi bulduğum İstanbul;
İçimin sesi, rüzgârımın öfkesi, merhametimin şehri… (2)
Kalbim İstanbul olmalıydı... Yoğun bakımdaki bir hasta için en iyi tedavi; "Alın Yazısı Saati (İstanbul)" mısraları;
Ölümüm biliyorum Ey İstanbul diriliş içindir.
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa… (3)
Doğrulmak ve kalkmak için sana ihtiyacım var, ey diriliş muştusu; kalplerimizin miracı, ahde sadık kalmamanın utançlığını yaşadığım tutsak gönüllerin özgür şehri Kudüs(!). Şahlanan nefis ordusuna taş atmayı, fitne, iftira bombalarının altında yılmadan yıkılmadan mücadele etmeyi, çiçeklerin de kan kokabileceğini senden öğrendim. Ahde vefayı, vuslata sevdayı Rahman’a yönelerek başlattı, sultanlar sultanı.
Sana yöneldi bir başka diyardan; namaza durdu. İkinci rekâtta gelen vahiy; Secdesini Mescid-i Aksa’dan, Kâbe’sine yöneltti. Adını "Kıbleteyn" (iki kıble), diye isimlendirdiğini okuduğum zaman anladım kardeşinin Mekke olduğunu.
Mekke’yi çok sever ve sevilirken ayrıldı Rasul; dönüşü feth-i mübarek oldu.
Anladım gözlerimin Kâbe olduğunu.
Göz; ruhun dürbünü, aklın rotası...
Bir siyaha sevdalandım ben. Leş kargaların gözlerimi çıkardığı an, bedenimden herkes tiksinecek; ama ruhum ebedi var olacak ve o ruh hep, yek-bir olan Rahman'a; Kâbe'sine yönelerek secde edecek.
Cihazdan gelen seslere bakılırsa kalp ritimlerim düzeliyor...
İstanbul, Kudüs, Mekke; derler ki gökyüzünde hazırlanıp yeryüzüne inşa edilen mukaddes şehirlerdir. İstanbul, Kudüs, Mekke, hep siz vardınız yanımda;
Kudüs; dirilişin simgesi ruhum,
Mekke; sarsılmayacak aşkım, imanım ve
İstanbul; bütün bu güzellikleri bana yaşatan, aynı zamanda kin, nefret, yalan, umut ve aşkı barındıran kalbim olmalıydı.
Öğrendim ki; her insan kendi şehrini yaşar, kendi şehrine yanar...
Derler ki; her şehir de insanına yanar…
Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul’da parça parça (4)
(1): Arif Nazım
(2), (3), (4): Sezai Karakoç