Kendine has müzik çalışmaları ve ses tonuyla biraz farklı bulduğum; ama sevdiğim bir isim, Hasan Sağındık.
Alışılagelenin dışında çok sayıda eserini heyecanla tanımışımdır.
En çok "Adamlar" albümünü dinlemişimdir. Bu albümde, ironik ve keyifli "Adamlar" çalışmasının yanı sıra; "Geriye Dönen Adam" adlı, İbrahim Sadri ile -ki sözler ona aittir- ortak çalışması da favorilerim arasında.
Ve, Hasan Sağındık'ın özgün tarzından müzik eserleri huzurlarınızda...
Keyifli dinlemeler...
SOFİSTİKE SERTLİĞİN MÜZİĞİ : HASAN SAĞINDIK
Hasan Sağındık ile ilgili aslında son söyleyeceğim şeyi hemen söylemek isterim. O da ideolojik bağlamda içerisinden geldiği Ülkücü camia ile İslamcı camiayı müziğiyle bir şekilde buluşturmuş, iki camianın birbirine ilişkin kanaatlerini hızla değiştirmiş olmasıdır. Bu yargımız Hasan Sağındık müziğinin siyasal analizden de uzakta çözümlenemeyeceğini gösteriyor.
1980 darbesi ile kitlesel anlamda cezaevleri ile ilk kez karşılaşan Ülkücü camianın modern ağıtçısıdır bir bakıma O. Çünkü 1990 yılında çıkardığı ilk kaseti Yusuf Yüzlüler, bütünüyle hapishane ile tanışmış, işkenceye uğramış, yenilmiş, idam görmüş bir kuşağı anlatan şarkılardan meydana geliyordu.
Özellikle şunu da belirmek gerekir ki, Hasan Sağındık kendisinden evvel sürüp gelen ve geleneksel ozanlık kültürünün ötesine geçemeyip Ozan Arif müzikal fakirliğine sıkışmış bir yapıyı aşması bağlamında da önemsenmesi gereken bir isim. Aslında müziğe ideolojik görevler biçen diğer siyasalara bakıldığında gerek İslamcıların ve gerekse Ülkücülerin müzik ile yollarının çok geç kesiştiğini söyleyebiliriz. Ülkücü Ozan geleneğini ise modern bir tavır olmadığı ve geleneğin kötü kopyalarından başkaca ürün ortaya koyamadığı için değerlendirmeye değer bulmuyorum.
68"lerde bütün dünyada ortaya çıkan gençlik hareketlerinin bir uzantısı olarak ülkemizde de siyasal enerjisini sokağa taşıyan sol grupların Ruhi Su"dan devralıp, Cem Karaca"ya, Selda"ya, Livaneli"ne ve 90"larda Ahmet Kaya"ya devrettiği müzikal tavra paralel bir uzantı Ülkücü ve İslamcı akımlarda ancak 1990"larda gün yüzüne çıkabildi. Bunun sebepleri ayrı bir yazı konusu kuşkusuz (bu konu için Hece dergisinin 56 ve 62.sayılarındaki yazılarıma bakılabilir).
Hasan Sağındık"ın ilk albümünün isminin Yusuf Yüzlüler olması çok ilginçtir mesela. Çünkü Türkçü bir geleneğe yaslanarak gelen bir akımın doğal olarak daha Orta Asya ve Türklerin pagan dönemlerine denk düşen şeyler ortaya sürmeleri beklenirken O, Hz. Yusuf"a gönderme yaparak yeni bir çizginin ilk nüvelerini veriyordu bu söylemi ile. Çünkü Mamak cezaevi ve C-5 işkence odalarından geçen bir kuşağın artık kutsadıkları kavramları -ve özellikle devlet kavramını- sorgulamaya başladıkları dönemdir bu bir bakıma.
Hapishanelerdeki okuma ve birincil İslami kaynaklardan beslenme süreci zaman sonra milliyetçiliği, lider diktasını, doktrini eleştirebilen sivil bir anlayışı sürüyüp getirdi. Bunu zaten hapishanedeki Ülkücülerin çıkardığı Bizim Dergah dergisinde apaçık görebiliyoruz. Neticede de Bizim Dergah dergisinde yazanların çoğu daha sonra İslami referanslar ile şekillenen bir milliyetçilik paradigmasına yaslanan siyasal bir oluşumu kurdular. Dolayısı ile Hasan Sağındık da mekân anlamında değil ama zihni anlamda zaten başından beri bu oluşuma eklemlenen eserler ve duruş ortaya koymuştu.
Bütün bu sürece paralel olarak Hasan Sağındık ilk albümünden son albümüne kadar bulunduğu camia içerisinde ayrışık da durarak her zaman daha dini söylemler ile tematik bütünselliğe varan şarkılar yaptı. Yusuf Yüzlüler"de ülkeyi kara bulutlar kapladığı zaman, binlerce şehit verilirken mesullerin korku ile bir köşede beklediğini söyledi mesela, başörtüsünü çıkarmış bir genç kızı eleştirdi, ya da üçüncü kaseti Beni Yaşarken Anla"da Hz. Bilal"e, Medine"ye, Mekke"ye göndermelerde bulunup oradan beslenen İslami bir söylem ile 12 Eylül"ü eleştirdi. Ki; ülkücü olarak tanımlanan diğer bütün müzisyenler şarkılarında dini retoriği hiç tercih etmeyip (edenlerin de din olgusunu sadece kültürel bir öge olarak algıladıklarını belirtmek gerekir), bizatihi ırk merkezli, devletçi ve militer bir söylemi başat unsur seçen şarkılar ortaya koydular.
Dolayısı ile Sağındık için arafta kalan bir yeri işgal ettiğini söyleyebiliriz. Bu araftalık hem milliyetçi bir zeminde müzik yapıp hem de, yukarıda saydığımız İslami referansları müziğinin merkezine yayan, 28 Şubat"a karşı duran ve çekinmeden eleştiren apayrı bir müzikal duruşu imlemektedir. Tıpkı organik bağı bulunan siyasal yapılanma gibi...
Aslında süreç olarak Hasan Sağındık"ın ve temsil ettiği siyasanın zaman zaman ortaya çıkan sivil ve paradigma karşıtı tavırlarının evrilip daha demokrat ve daha İslami retorikten beslenip bireyi ve evreni ve hatta ülke siyasetini de bu sivillikten beslenen argümanlar ile beslemesi gerekirken bunun tamamıyla böyle olamadığını görüyoruz. Oysa bugün Hasan Sağındık geri dönüşü anlamsızlaşan bir müzikal söyleme varmıştır. Bu söylemin kopup geldiği eski dünya tasarısı ile ortak paydası giderek buharlaşmıştır. Yoksa mesela Fethullah Gülen"in bir şiirine yapılmış bestesi Zindan Şehirler isimli albümünde okuyabilecek kadar duruşunu netleştiren sanatçının zaten varolan klasik milliyetçi yapıdan koptuğunu göstermektedir.
Bugün yeni jenerasyon Ülkücü çocuklar için Sağındık isminin hiçbir karşılığı yok. 1990"ların başında ve hâlâ 1980 öncesinin ve ihtilalinin acılarına tanık son kuşağın duyarlılıklarının son temsilcisi de diyebiliriz O"nun için. Ne artık o kuşak kalmıştır, ne de Sağındık klasik milliyetçilik dar alanında. Netice itibariyle de Ömer Karaoğlu"nu ne kadar seviyor ise İslamcı çocuklar, Sağındık ismine de o kadar yakın duruyor ve kendilerinden görüyorlar. Konserlerine çağırdılar, gazetelerinin, dergilerinin kültür sayfalarında anlamlı yerler verdiler, televizyonlarına konuk aldılar. Köken itibari ile milliyetçi zeminden gelen başkaca hiçbir sanatçı ile bu denli sağlıklı iletişim kurduğu görülmemiştir oysa İslami kesimlerin. Bu da işte bahsettiğimiz gerçekliğin en büyük delilidir.
Hasan Sağındık"ın müzikal duruşunu Unkapanı piyasasının algısı ile değerlendiremeyiz ama İslamcı kesim içerisinde müzik yapan diğer birçok müzisyenden de farklı tavırda olduğunu söylemek mümkün. Bu nasıl bir ayrışıklıktır aslında tanımlamakta güçlük çeksem de bir hissiyat olarak Sağındık"ın giderek sofistike bir sertlik içerisine girdiğini düşünüyorum. Mesela 28 Şubat"ın hemen ardından Adamlar albümünü çıkardı ve ironik bir dil ile olan biteni eleştirdi. 6 yıl evvel çıkan son albümü Bitsin Seninle"de ise mistik-tasavvufi derinliği olan eserler ile karşımıza çıktı.
Halbuki İslamcı camia içerisinde müzik yapan birçok isim aynı zaman diliminde eski sert söylemlerinden uzaklaşıp daha suya sabuna dokunmayan bir retoriğin izini sürmeye başladılar. Bir bakıma Sağındık"ın görünürlük bağlamında sürekli geri çekildiğini de iddia edebiliriz. Ancak bu çekilme gerçekleşirken söyleyeceği her şeyi de adeta muhataplarının yüzüne kusan tavizsiz duruşunu da belirginleştiriyor. Bunu özellikle yaptığını kendisi ile gerçekleştirdiğim birçok sohbette bizzat söylemiştir bana.
Sağındık önceki yıl farklı bir çalışma ortaya koydu. Romancı Remzi Çayır"ın 12 Eylül evvelinin trajedilerini anlattığı kitabı Adım Yeşil"den bazı metinleri seslendirdiği bu çalışma bir müzik albümü değil ama biraz evvel bahsettiğim geri çekilme, duruşu sertleştirme anlamındaki değerlendirmemizi haklı çıkartacak bir şey. 28 yıl önceki ideolojik yarılmayı, travmayı ve bu travmanın bir kuşak üzerindeki etkisini merkez alan bu çalışmasının mesela bugünün genç dinleyicilerinde bir anlamının, karşılığının olduğunu düşünmüyorum. Ama O yine de inadına böylesi bir duruşu içselleştirmeye çalışıyor. Popüler duyarlılıklara karşı artık minimal ve belki nostaljik ve radikal duyarlılıkların izini sürüyor. Bu açıdan zaten sofistike bir duruş olarak tanımlamam mümkün Sağındık"ı.
Protest müzik tanımı belki tam Sağındık"ın çalışmaları ile örtüşmeyebilir ama eleştirel bilinçten beslenen şarkıları her zaman tercih ettiğini söyleyebiliriz. Ben Hep Seni Düşünürüm gibi romantik aşk şarkıları yapsa da, O"nu tanıyan dinleyici daima Yusuf Yüzüler"i, Beni Yaşarken Anla"yı, Gel Gardaşım Bir Olalım"ı, Adamlar"ı, Beni Bu Şehirden Al Götür Anne"yi, Dağlar Bizimdir"i, Kurşun Kurşun Üstüne"yi hatırlayarak zihninde bir Sağındık imgesi oluşturacaktır.
Aynı zamanda içerisinde bulunduğu camiada da daha evvel hiç tema edinilmemiş konuları merkez alan çalışmalara imza attı. Beni Bu Şehirden Al Götür Anne ile çevre, Zindan Şehirler ile bireyin modernite ve çarpık kentleşme sonucu yalnızlaşması ve yabancılaşması, Siyah Ağıt ile emperyalist sömürü, Urgana Doğru, Dokuz Şafak, Beni Yaşarken Anla, Dağlar Bizimdir gibi şarkılar ile statükoya karşı koyuş, Erzincan ile deprem konularını gündeme getirdi. Bunlar kendi camiasının verili, dayatılı dilini, algısını aşan ve zihni zenginliğinin boyutlarını gösteren bir muhalif müzisyenin şarkılarıdır aynı zamanda.
Ayrıca burada Sağındık"ın dünya ve birey algısının da kent soylu olduğunu, modern bir yüzü bulunduğunu da düşünebiliriz. Bu da O"nun geleneksel ozanlık kavramını aşıp, bağlamasını şehre taşımasının, şehrin ve beraberinde modernitenin getirdiği yeni meseleler karşısında yerli birey"in cevaplarını şarkılaştırmasının ve bütün bunları yaparken de modern müziğin dilini kullanmasının neticesinde ortaya çıkan bir kentliliktir.
Popüler kültür karşısında tavizsiz geride duruşu, bilgece ve olgun tavırları, toplumun giderek kaybettiği duyarlılıkların altını özenle tekrar tekrar çizen şarkıları Sağındık ismine önemsenecek bir saygınlık kazandırmıştır. Bugün hâlâ O"na Ülkücü sanatçı denildiğini sanmadığım için bir bakıma mutluyum, çünkü zaten kişisel ve müzikal duruş olarak O hiçbir zaman militer, ötekileştirici, devletçi bir söylemin peşine takılmadı. Bilakis birçok albümünde resmi paradigmayı eleştirel bir zemine yatırdı, yenilmiş, kullanılmış, idam ve işkence görmüş kuşaklar için sesini yükseltti ve hesap sorabilme cüretini gösterdi.
Bugün gelinen noktada kendisinin organik bağı bulunan kesimden ziyade Hasan Sağındık isminin İslamcı çocuklarda bir karşılığının olduğunu ve bu karşılığın da saygın bir alanı doldurduğunu söyleyebilirim. Şu da bir gerçek ki yaptığı bestelere seçtiği şiirlerin çoğunun günümüz modern Türk şiirinin örneklerinden teşekkül etmesi ve bir kısmının serbest vezinli şiirler olması, ayrıca imgesel derinlik taşımaları O"nu dinleyecekler için belirli bir entelektüel alt yapı gerektiriyor denilebilir.
Özellikle son çalışmalarındaki mistik-tasavvufi dil bunu işaret ediyor. Keza ilk çalışması Yusuf Yüzlüler bile yığınla dini, tarihi sembollere ontolojik göndermeler yapan bir söylemden besleniyordu. Dolayısı ile bu imgesel açılımı olan şiirlere yapılmış besteleri anlamlandırabilmek için bilişsel ve belli bir entelektüel alt yapının olması gerekiyor dinleyenlerinde. Ozan Arif geleneğini aşamamış bir dinleyici kitlesi için ise zaten başından böyle bir irtibatın Sağındık için kurulamayacağı ortada idi. Bu yüzden Sağındık"ın bugün gelinen noktada sahih dinleyicileri artık İslamcı çocuklardır.
Müzikal teknik olarak Sağındık ilk albümünden bu yana her zaman belli bir arayışın takipçisi oldu. Statik bir aranje yerine sürekli modern müziğin imkânlarından yararlanan ve bunu yaparken de yerli bir dokunun ipini bırakmayan bir ses evreninde dolaştı. Orta Asya kökenli pentatonik besteler de yaptı, caz açılımı olan alt yapılara da yönlendirdi bizi. Bestelerin karakterine göre kimi vakit sert rock tavırlı saundlar duysak da O bize hep yine de ayakları bu topraklara basan birisi olduğunu hissettirdi. Yaptığı müzik türünün zaten kent soylu oluşu aranje olarak da kente ait diğer müzik türlerinin ses ve teknik imkânlarından istiafade etmeyi zorunlu kılıyordu. Çünkü artık modern bir zaman diliminde ve kentin getirdiği yeni sorunlar ve duyarlılıklar karşısında statik ve salt geleneksel müzikal tavırlar ile cevap üretilemezdi.
Daha dinamik, teknik anlamda değişken, müzikal dil olarak çağı anlayan ve yorum katan hem beste ve hem de aranje zenginliği ile bir bakıma öncü isimlerinden birisi oldu Hasan Sağındık. Tabi burada çalışmış olduğu aranjörlerin de müzikal ufuk genişliğinin payı olduğunu söyleyebiliriz. Ama her şeyden evvel Sağındık"ın kendi müzikal algısının da böyle bir hazırolunuşluk içerisinde gezindiğini söylemek gerekli.
1990'ların ortasında bütün dünyaya yayılan rap müziği ortaya çıkınca, Beni Yaşarken Anla isimli 3. albümünde Anadolu"yu gönül ile fethe çıkan Alperenler"in hikâyesini rap ile anlatan bir müzisyen var çünkü karşımızda. Sadece kendi camiası için değil aslında genel müzik camiamız için bile Sağındık"ın bazı çalışmalarının sıradışı olduğunu tartışabiliriz. Muhafazakâr bir müzik beğenisi olan kendi dinleyicisini (gerçi şimdi böyle bir muhafazakâr dinleyici kitlesi kalmadı) zorlayan, onların statik, verili müzikal seçiciliklerini tahrik eden çalışmalardı bunlar aynı zamanda.
Selçuk Küpçük