Görüntülenme: 9848
Küçük Hafızın Öyküsü..
2009/03/27 14:11
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

Hafızın Öyküsü

İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti.
Kayıt yapmak için adını sorduğumda:
"-Mustafa", dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve
ekledi:
"-Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak
istemiyorum". Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu.
Tebessümle:
-Korkmayın küçük bey siz isteyin hafız da yaparız,
hoca da..." O küçük gözlerinin içi parıldadı birden.
Babası:
"-Hocam kusuruna bakma hele sen, ille de hafız
olacam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara cennette taç giydirilecek demiş herhalde. Siz daha iyi
bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte".
"-Tabi amca ne demek, keşke herkes sizin gibi
duyduklarından etkilense de teslim olsa...
Siz hiç merak etmeyin oglunuz önce Allah'a sonra bize emanet."Adamcagız" elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı.
"-Hocam bu eller, gözler hep günahlı asıl sizinkiler öpülmeye layık".
"-Estağfirullah amca", dedim. O ahirette belli olur.
Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığım Mustafa'nın
Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm.
"Küçük nasıl kalacak bu kadar zaman buralarda"...
Zaman ilerledikçe Mustafa'nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni. Azimliydi. Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez...
Böyle devam ederken arada bir bana gelip sorular soruyordu. Bir gün:
"-Hocam hafız olmak için Kur'an'ı bitirmek mi lâzım"
diye sordu. Ben de:
"-Tabiiki hepsini ezberleyeceksin ki hafız adını alacaksın".
Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Birşeyler demek istiyordu sanki...
Teşekkür etti ve döndü arkasını gitti.
Derslerim arasında onlara sürekli Kur'an ezberlemekle işin bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum.
Talebelerden biri:
"-Hocam", dedi. "Mustafa'nın babası ona abdestli
olmayanın hafızlara dokunamayacağını söylemiş doğru mu?" diye sordu.
Çok ilginçti doğrusu. Maşallah dedim.
"Osmanlı zamanında atalarımız Kur'an'a ve hafıza
kıymet verdiklerinden öyle yaparmış" dedim. Çok hoşlarına gitmişti bu iş. Hepsi adeta kendilerini
ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi görüyorlardı.
"Görsünler" dedim içimden, bu yaşta buralara gelmişler. Allah'ın kelamını ezberliyorlar, onlara
fazla görmem bunu. Bu arada Mustafa ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikçe Mustafa'nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu.
Bir gün dersini 2 kez aksatınca sordum.
"-Ne oldu yoksa baabnı ve anneni mi özledin?"
"-Hayır", dedi.
"-Neden moralin bozuk? Sık sıkta hasta oluyorsun", dedim.
"-Yanlış anlamayın, inan kibabamı ve annemi özleyipte gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allah'ım'dan çok korkuyorum. Buraları terk edersem bana ahirette hesabını sormaz mı?"
Bir şey diyemedim. Suçlu bile hissettim kendimi. O küçük
kalpte bu ne imandı Ya Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordum.
Bir gün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda
kaldık. Bir çok tahlillerden sonra arkadaşım olan
doktor hanım:
"-Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına
gönder" dedi. Şaşkınlıkla:
"-Neden?" diye sordum. Bana:
"-Belki üzülecek hatta inanmayacaksın ama bu talebe
"Kanser".
Adeta başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Sanki her tarafıma Rabbimin Rahmet sıfatı tecelli etmiş, şefkat sarmıştı. Hastahaneden ayrılırken Mustafa'ya hiç bir şey diyemedim. Oysa anlamış gibi bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma
eğilerek "-Hocam" dedi. "Azrâil insanların canını alırken nasıldır?"
Ağlamamak için zor tuttum kendimi:
"-Güzel bir surettedir, mü'min kullara", dedim.
Sevindi, sanki mırıldandı:
"-Belki hafız olamam ama Elhamdülillah mü'minim" diye.
Şimdi anlamıştım bana önceden sormuş olduğu soruyu.
Demekki hastalığını biliyordu. Hafız olmak için Kur'an'ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden
üzüldüğünü şimdi anlamıştım. Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorduk. Evine gitmesi gerekiyordu. Ailesi geldi.
Mustafa yanıma gelerek:
"-Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız".
"-Ne demek nasıl kızarım sana" dedim. "Hem sonra sakın üzülme hafızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin ya. Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır
İnşaallah", dedim. Öyle sevindi ki sarıldı boynuma;
"-Gerçekten ben şimdi hafız sayılır mıyım? Baba bak duydun değil mi?"
Ya Rabbi bu ne aşktı. Rabbimin hikmeti tecelli etse de
iyi olsaydı şu Mustafa ne güzel bir kul olurdu. Böylece Mustafa'yı Erzurum'a uğurladık. Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup
almıştım. Bana hep hafızlık tacını merak ettiğini, rüyalarına bile girdiğini yazıyordu. Bir gün sabah namazından sonra telefon çaldı. Mustafanın babasıydı karşımdaki ses.
Ağlamaklı bir sesle:
"-Hocam Mustafa'yı uğurladık. Rica etsem bir hatim okurmusunuz" deyince bende dayanamadım ağlamaya başladım. Babası beni teselli edercesine telefonu kapatmadan:
"-Size ölmeden önce şunu söylememi istedi", dedi.
Hıçkırarak:
"-Babacıgım hocama söyle Azrâil söylediğinden de güzelmiş".
"Ey Rabbim senin kelamın için yanıp tutuşan, yoluna
yapışıp kelamına sımsıkı sarılan kulunu sen son nefesinde yalnız bırakır mısın hiç?"

 

Yanıt: Küçük Hafızın Öyküsü..
2009/03/27 16:19
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 7,5 (1 oy)

Sağolasın RmzTeselli.Rabbim Musrafa gibi kul olmayı nasip etsin inşallah hepimize.Buna benzer bi hikaye Dr. Haluk Nur Baki 'nin var:

Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum. Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı.

Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da ALLAH (c.c)'in izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.

Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.

Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

''Doktor bey,'' dedi. ''Ben .. size…dargınım.''

''Niçin?" diye sordum.

–"Siz…dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH (c.c)'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

–"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın…"

Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla mecz ediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:

–"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

–"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O ani fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

–"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor.

Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hâl3a unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.

-"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?.

İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na:

–"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:

–"Doktor bey…Azrail bana nasıl görünecek?"

–"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."

Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

–"Doktor bey, biliyor musunuz , bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:

–Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

–"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!!!"

Sendende Allah Razı Olsun IŞIK Kardeş.PAYLAŞIMINDAN ÖTÜRÜ TEŞEKKÜRLER.ALLAHA E.ol.VESSELAM

Yanıt: Küçük Hafızın Öyküsü..
2009/03/27 19:57
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 5,5 (1 oy)

YA BENİM GÖZLERİM DOLDU (ağlamıcam ağlamıcam ağlamıcammm  ) (iki damlacık yaş ağlamak

değildir) çok teşekkürler mükemmelden biraz ileride bir paylaşım )

Abonelik Bilgisi Abonelik
Etiket Ekle
Etiket:
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: