Görüntülenme: 37570
Latife Hanım Nasıl Buharlaştı ?
2013/01/13 1:28
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! 7,7 (2 oy)

RESEPSİYONDAKİ LATİFE HANIM NASIL BUHARLAŞTI?

HABER MERKEZİ/ TIMETÜRK

‘Latife Hanım bütün resepsiyonlara başörtülü olarak ev sahipliği yaptı’

Prof. Türkan Kafadar, Latife Hanım’ın Atatürk’le evli olduğu süre içinde bütün resepsiyonlara başörtülü olarak ev sahipliği yaptığını belirtiyor. Atatürk’ten 20 yaş küçük Latife Hanım’ın özelliklerini ise şöyle sıralıyor: “Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde okumuş, 4 dil biliyor, ata biniyor, tenis oynuyor, yüzüyor. Latife Hanım daha önce başörtüsü kullanmıyordu. Atatürk, Türkiye’deki herkes kapalı ve çarşaflı diye hemen eşinin başını kapattırmış. Örnek alınsın istemiş. Başı bağlanmış ama yurt gezilerinde, at üstünde bile Atatürk’ün yanında olmuş. Atatürk, ‘Başı bağlı da olsa kadın, eşinin yanındadır ve onunla her yerdedir’ imajını vermeye çalışmış ve her yerde birlikte olmuş. Bu önemli bir mesajdır.”

İsmet İnönü Lozan’a çarşaflı eşiyle gitti

Prof. Türkan Kafadar, Atatürk’ten sonra ülkenin başına geçen İsmet İnönü’nün de Lozan görüşmelerine çarşaflı, hatta peçeli olan eşi Mevhibe Hanım ile gittiğini kaydediyor. Prof. Kafadar, İnönü’nün kaldıkları otelde eşinden Türk kadınını yansıtan kıyafetler giymesini istediğini ve ‘Avrupa’da temsil ettiğin Türk kadınını, Türkiye’de temsil edeceksin.’ dediğini hatırlatıyor. Latife Hanım’ın, giysilerinin Fransa’daki butiklerde hazırlandığına değinen Kafadar, “Cocoshanel, Latife Hanım için hazırladığı güzel, şık ve örtülü kıyafetleri, Lozan görüşmelerine gelen İsmet İnönü ile göndermiş” diyor.

Mustafa Kemal’in kadınların nasıl giyinmesi gerektiğine dair tek sözü yok. Nasıl giyinmemeleri gerektiğine dair söyledikleri, günümüzün Kemalistlerini pek de memnun edecek şeyler değil:

“Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır.”

‘İşi ifrada vardıranlar’

Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır.

Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dâhilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır. Bizim örtünme meselesinde nazarı itibara alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir. Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin etmiş olacağız.

Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkıyla tetkik ve etrafiyle açıklamamız lazımdır.

Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki giyim tarzımız ve kıyafetimiz onlardan başkadır, lakin onlardan daha iyidir diyemeyiz. Bizim kadın hayatımızda, kadının giyim tarzında yenilik yapmak söz konusu değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyleri bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz.

Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan beğenilir âdetlere uygunluğu sağlamak mevzubahis olabilir. Biz başlıbaşına ferden her türlü şekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz.

Ancak bütün milletin şayanı kabul göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında uygulanması mümkün olan kıyafetleri herhalde genel temayülde aramak ve o şekillerin gerçekleşmesini de genel temayüle uygunlukta görmek lazımdır. Bazı milletlerin zevk âlemlerini memleketimizde tatbike kalkmak şüphesiz ki hatadır. Bu yol toplum hayatımızı feyz ve fazilete ulaştırmaz. Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı daha takdir etmekten geri duramaz. Bilakis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karsı, belki onun müteşebbislerinden daha fazla savunucusu olur.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 11. Cilt, s. 149-151)

Mustafa Kemal’in bu ifadelerine rağmen Atatürk’ten çok Atatürkçülük yapan Cumhuriyet kadroları Latife Hanım’ın başörtüsünden rahatsız olup Cumhuriyet tarihinden Başörtüsünü silmek için tarihi tahrif etmekten bile kaçınmadılar. Bunun bir örneğini aşağıdaki iki fotoğrafta net biçimde görebiliyoruz:

Orijinal siyah beyaz fotoğrafta Mustafa Kemal’in yanında görünen Başörtülü ve Pardesülü Latife Hanım Renklendirme çalışmaları sırasında buharlaştırılıyor ve İdealize edilen “Türk-Laik ve Batılı” Cumhuriyet tablosundan çıkartılıyor.

Haberin orjinali için tıklayın.

 

Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso, molafm, Mete123456,
Son Oturumlar: