Görüntülenme: 81163
Cenazeme Gelir misin? - Senai Demirci
2009/08/23 1:52 - Güncelleme: 2018/05/16 4:30
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti. Birden geliverdi değil mi? Ansızın vurdu şakağına; saçaktan düşen buzdan kılıçlar gibi. Şaşırdın. Huzurunun göbeğine irice bir taş savruldu; halka halka titremede gönlünün düştüğü göl şimdi. Neşesi kaçtı vaktin; sevinçlerini pervane ettiğin mumlar titredi, bitti. Akrep ve yelkovanın ayakları dolandı; beklediğin “az sonra”lar havada asılı kaldı. Hüznün ölü kelebekleri kıpırdadı, sızılandı. Aşinâlığın tadı bozuldu; acının ketum, kekre sütunları devrildi göğsüne. Başını yasladığın uzun saatler, uzanıp uyuduğun bitmez günler vaadlerini yerine getiremeyeceklerini söylediler; yüzleri yerde, mahçup. Oyala(n)dığın ağaç gölgeleri çekildi üzerinden. Avunduğun/avuttuğun haz perdeleri parelendi. Gözlerini ıslatamadan giden yağmurlar elindeki şemsiyeyi uçurdu. Konforunu bozmamak için parmak uçlarına basa basa odana giren, kalbini kanatmadan usulca gidiveren uzak acılar yakana dolandı şimdi. “Daha dün konuşmuştuk ama…” diyorsun. “Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı. “Hiç beklenmedik bir ölüm!” “Vakitsiz” “Erken!” “Sürpriz!” 

İşine ara vereceksin bugün… Kocaman bir pürüz olup çıkıverdim karşına. Hızını kestim hayatının. Üzerine saldım kaygılarını. Köşe bucak kaçtığın korkulara sobelettim seni. Ölümle arana koyduğun duvarı yıktım. “Ölüm bize de yaklaşırmış/yakışırmış” dedin. “Ölmesi kanıksanmış, ölünesi bir yaştayız artık.” “Rahmetli…” sıfatını ismimin üzerine yumuşak bir şal gibi atıvereceksin.

İki yakasında da eksiğim İstanbul’un. Vapurların hiçbiri beklemiyor beni iskelede. Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi otoyolların.

Hayret! Ben öldüm bu defa… Şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen. Gitsen de bir gitmesen de bir, bir cenaze olacak cami avlularından birinde…

Seni bilmem ama ben bu cenazeye mutlaka gitmeliyim. Ayıp olur, çok ayıp… Davetlilerin yüzüne bakamam sonra. Dediği gibi şairin, bir musallâlık saltanatım bu benim. Başroldeyim.

Toprağa konulacak adam rolü benim. Ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım. Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa. Üzerine toprak atılan adamı… Unutulmuşluklar altında yüzü erimeye bırakılan adamı… Hüzünlerin münasebetsiz müsebbibi olacak adamı… Ayakkabısı kendisini beklerken bağları çözülecek adamı…. Elbiseleri evden çıkarılacak adamı… Ben oynayacağım.

Yatağı soğuk kalacak adamı… Akşam eve dönmeyecek adamı… Kapıyı çalması beklenmeyecek adamı… Sofrada yeri olmayacak adamı… Adı telefon rehberinden silinecek adamı… Şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı…. Ben oynayacağım. Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıraların eşiğinden yüz geri edilecek adamı… Resmine bakıp bakıp da ağlanacak (yoksa ağlanılmayacak mı?) adamı… “Adı neydi… Hani..!” diye yokluğu kanıksanacak adamı… Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı… Ben oynuyorum bugün… Sahnedeyim.

Beklerim.

En öndeki olmalısın ayakta duranların. En dik duranı.

İşte davetiyen:

Canını çok seven, her günün sabahında burada sonsuzca yaşayacağına yeniden kanan, her lezzetin tükenişinde ölümün yanına uğradığını unutan, her hazzın zirvesinde yakasındaki ölümlü etiketini isteyerek düşüren, her yaz sıcağında içi dünyaya iyiden iyiye ısınan, doğduğu yılın rakamının büyüklüğünün kendisini kabirden uzak tuttuğunu sanarak avunan, kalbinin her atışında ölümlerden döndüğünün farkında olmayan, damarlarının bir köşesinde ansızın geliverecek pıhtılardan yapılmış veda haberleri saklayan, ayrılıkların çatlaklarından giren hüzünleri ölümün nefesi gibi yudumlayan, sevenlerinin gözlerinin ışığına sığınarak ısınan, unutulmayı, yok sayılmayı en ürkütücü uçurum bilen, güzelliğini aynaların kırıklarında arayan, toprağa girmeye üşenen, uzun süredir aramızda yaşayan dostumuz, arkadaşımız, sırdaşımız, kardeşimiz, babamız, evladımız, şimdilik unutmayacağımızı umduğumuz, bir süre unutmaktan utanacağımız, sonra unutacağımız, en sonunda unuttuğumuzu da unutacağımız

Doğduğu gün yakalandığı fanilik hastalığından, uzun süredir yatalak olmasına yol açan “her nefis ölümü tadacaktır!” yarasından, ömür boyu sancısını çektiği amansız yaşama rahatsızlığından kurtulup aramızdan ayrıl[maya ayarlan]mıştır.

Cenazesi -umulur ki- en uzak zamanda, sızılarının köşe başlarında kılınan cenaze namazını takiben kaldırılacak, gözünden (belki gönlünden) uzak bir yerde unutuluş toprağına gömülecektir.

Senai Demirci


Rica
2009/08/23 2:45
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Düzenleme için çok teşekkürler

Sizden Talha Bora Öge-Senai Demirci versiyonunu da rica etsem,zahmet olmazsa çok çok makbule geçerdi. 

Bakınış
2009/08/23 3:08
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Asıl biz teşekkür ederiz, ey citizen; böylesi nitelikli ve insanı yumuşatan, kendini sorgulatan çalışmaları eklediğiniz için... 

Talha Bora Öğe ve Senai Demirci ortak çalışmasını dinlence.4yon.org 'te bulamadım. Başka yerlere bakınayım... Bulunacak olursa, yukarıya eklenebilecektir. 

İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com
Teşekkür ve Bilgilendirme
2009/08/23 16:50 - Güncelleme: 2018/05/16 4:25
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

İkinci düzenleme için de çok teşekkürler.

Talha Bora Öge'den severek dinlediğim (Radyo 7) bir yazıydı.

Bir teşekkürde selsebil'e O'nun imzası bana bu yazıyı buraya eklememi hatırlattı. 


Senai Demirci hayranlarına:Kendisi Ramazan boyunca şehrimiz Konya'yı şereflendiriyor.

İftar ve sahur programları ile Kontv'de.

Televizyonu uydudan izleyenlere:Kontv frekans:12130 symbol rate:27500 fec:5/6 pol: v

Citizen kardesım paylasım cok güzel olmuş.

Senai abimi sürekli takip ederim..İmzamı da onun yazısından almıştım..

Evt bu ramazan konya da senaı abım .Malesef uydu olmadıgı ıcın takıp

edemeyecegımmm..

 

Bilgilendirme için sağolasın citizen. Geçtiğimiz Ramazan   Sanai Demirci' nin programını dinlemek sahura ayrı bir tat katıyordu. Bu Ramazan sahurda kontv' ye kitlenicez yani

Senai Demirci ile...
2009/09/28 2:32
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Ramazan ayını Konya'da geçiren Senai Demirci ile tanışabilecekmiyim düşüncesi vardı hep.

Sille yakın da olsa iftar ve sahur saati gitmek için uygun değildi.

Sonra bir akşam iftar sofrasındayken babam gayet rahat bir tavırla Senai Demirci'nin sohbetine davetli olduğumuzu söyledi.Kaşık elimde havada kaldı...

 O'nu gördüğüm zaman ve hatta konuştuğum zaman bu kadar heyecanlanacağımı hiç tahmin etmemiştim.Ama kendisi benim heyecanımı bana hiç yansıtmadı sağolsun,gayet babacan bir tavırla sohbet etti.

İsmimi sordu.Zaman kazanmak için anlamamış gibi yaptım bir an için farklı bir isim ağzımdan çıkacak gibi geldi.Adım "......" mıydı? diye düşündüm o boşlukta.

Heyecandan ismimi unutan bana esas soru geldi."Hangi kitablarımı okudunuz?"

Gözümün önünde bütün kitapları,kapak resimleri uçuşuyordu ama İSİMLERİ!!!

Başkaları yaptığında en çok eleştirdiğim şeyi yapıp kitabını  utanç içinde tarif ettim."İlk, kutsal yolculuğu anlattığınız kitabınızı okudum.".Sağolsun  "Sevgilinin Evine Doğru" diyerek beni kurtardı,sohbette o doğrultuda gitti de diğer kitap isimlerini hatırlamak zorunda kalmadım.

Kendisinin ısrarla üzerinde durduğu ve tavsiye ettiği  konu Kuran-ı Kerim'i yanımızdan ayırmamamız.Ve İNSAN SURESİ 1.AYET.Kendisinin sıkı  takipçileride mutlaka biliyordur bu tavsiyeleri, ama bir de buradan duyurmak istedim.

"İnsan Suresi 1.Ayeti çok iyi anlayın ve anlatın" diyor.

İnsan Suresi-1

1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

 

Zor Sorular
2009/09/29 17:05
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Ey citizen, Sille'nin özelliği nedir? Senai Demirci programları orada mı yapıyordu? 

Senai Demirci isminizi sorduğunda, hemen yanıt vermeyişinizin sebebini tam kestiremedim; zaman mı kazanmak istediniz, yoksa gerçekten de adınızı mı unuttunuz? 

Senai Demirci de zor sorular sormuş doğrusu! 
Mesela bir an için sizin yerinize kendimi koyduğumda, şu soru karşısında ağzımın açık kalabileceğini sanıyorum: 

"Hangi kitaplarımı okudunuz?"

- Şey! Sizin kitaplarınız da mı vardı!? 
- Ben sizi, albümlerinizden ve radyo programlarınızdan tanıyorum... 

İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com
Yazar Senai Demirci
2009/09/30 1:43
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Sizin televizyonunuzun olmadığını unutmuşum.

Selçuklu Belediyesinin davetlisi olarak Konya'ya gelen Senai Demirci sahur ve iftar programlarını Sille Konağı'nda gerçekleştirdi.

Ve evet,o kadar heyecanlandım ki bir an için ismimi unuttum.Belki birkaç salise ama bana dakikalar gibi geldi ve zaman kazanmak için soruyu anlamamış gibi yaptım.

Ben kendisini ilk yazar olarak tanıdım.Senai Demirci,kitaplarını okuduğumu bilerek sordu bana o soruyu.Kitaplarınıda tavsiye ederim bu vesile ile.

işte kitapları:www.senaidemirci.net/kitaplar.php

Hani ben, kitap konusuna girecek olursam köşeye sıkışabileceğimi düşündüğüm için; Senai Demirci'nin birkaç kitabı olduğunu bildiğim halde, bilmemezlikten geldim. 
Ancak görünen o ki, gerçekten bilmiyormuşum! 

Maşallah... Onlarca kitabı varmış üstelik! 

Bu mesaj, m1gin tarafından, 30.09.2009 10:57:14 itibariyle düzenlenmiştir.
İngilizce kelime ezberleme oyunu: vav.mbirgin.com

Zaman Gaztesin'deki makalelerini topladığım ve tarih sıralarına göre özel dosyada biriktirdiğim yegane şahıstı....Yanlış hatırlamıyorsam 2006-2009 tam 3 yıl ...3yıllık makaleler...

Zaman Gençlik ile Senai abiyide kaybettik...

Senai DEMİRCİ;Bir zamanlar ismi nede çok heyecanlandırırdı beni.Onunla ilk konuştuğum zaman çook küçük fakat birokadar cesaretliydim =)

şimdi geçmişe bakıyorumda Senai abiyi İLK gördüğüm günden bugüne,aradan tam 4yıl geçmişşş...Daha sonraları birkaç kez gördüm ve her görüşümde heyecanımın azaldığını hissettim.Enson Marmara fm Gecesinde gördüm =) ve kendisine yeni imajının yüzüne yakışmadığını söylemiştim =) Tebessümü çok hoş =) O gece çok acıktığını belirterek E.Ziya abinin mısırını almıştıBizde nezaket gösterip kendi mısırımızı E.Ziya abimize bıraktık

Geçen sene doğum günüm SALI gününe denk gelmişti ve arkadaşın biri sürpriz yapmak için telofon numaramı Senai abiye vermişti ve Gecenin enson kutlamasını kendileri yapmıştı güzel bir dogumgünüydü.Sesini hemen tanırım ve ilk alo dediğinde Senai abi dedim ve bana;'sen her telofandaki sese Senai abi dersen seni çook işletirler'demişti

eşleri ile isimleri güzel uyuşuyor maaşallah =) Senai &Semine DEMİRCİ

Allah saadetlerini bozmaya....amin...

veee ensevdiğim kitabı ELDE VAR İNSAN!

Bu kitapta doktor ve yazar kimliğini çok uyumlu bir şekilde DÖKTÜRMÜŞŞŞ...

kitabı okuyor ve şöyle diyorsunuz Elde var BEN!!!

Teşekkür ederim paylaşımınızdan ötürü.

Dinledikçe yüreğim ürperdi

Eskici - Senai Demirci
2010/01/03 3:16
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

 


Her zamanki ses. Alıştığım ve beklemediğim. Üzerime alınmadığım. Duymayıp geçtiğim. "Eskiiiiiiiciiiii" Eskileri çağıran taze ses evlerin pencerelerine çarpıyor, parçalanarak geri düşüyor gibiydi. Telaşla yanından geçiyordum ki, bana fısıldadı: "Sizde hiç eski yok mu hocam?" Beni tanıyacağı da, benden eski bir şeyler soracağı da aklıma gelmezdi. Durdum. Bende nasıl bir kıyamet kopardığının farkında değil gibiydi. Aklımdan evi taradım; yeni taşınmıştık. Bir aylığına özel bir misafirhane hazırlanmıştı ailemize. Koltuk yeni. Kap kacak yeni. Halı yeni. 
"Evde en eski benim!" dedim. "İşine yarar mıyım? Ne kadar ederim?" Cevap vermedi. İkimizi de adını koyamadığımız bir sessizlik susturdu. Evin en eskisi olarak geçip gittim yanından. Eskici tezgâhına yakışmayacağım belliydi.
Sesi yeniden yankılandı: "Eskiiiici!..." Demek ki, kimsenin müşteri olmadığı eskilerin de bir müşterisi vardı. Elden çıkardıklarımız birisi tarafından el üstünde tutulabiliyordu. Gözümüzden düşmüş şeyler eskicinin göz bebeği olabiliyordu. Zaten atılacak hurdalar bir başkasının almaya can attığı kadar kıymetli olabiliyordu. Fazladan yer işgal eden gereksizler bir başkasının çığlık çığlığa aramasına değiyordu. 
Doğruydu söylediğim. "Evin en eskisi" benim! Giderayak eskiyorum da! Gözden düşüyorum gün be gün. Yeryüzündeki yerim giderek azalıyor. Geleceğin caddelerinde yürümeye değmiyorum. İhtimal ki, elli yıl sonrasının hesaplarında yer işgal etmiyorum. Çöp kutuları bile müşteri değil bana. Benden buruşuk bir kâğıt mendil almaya hevesli değiller. Yürüdükçe, gövdem azalıyor, gölgem çoğalıyor. Beklentilerim kısalıyor, hatıralarım uzuyor. Elden düşme görüşlerim var. İsmim birkaç yıla kalmaz hurdaya çıkar. İşte tenim de kırışıyor, belim bükülüyor, adımlarım yavaşlıyor. Unvanlarım kelepirleşmek üzere: "Emekli". "Şu yaşlı amca!" Gittiğimde kimseyi yetim ya da öksüz bile etmeyecek kadar eğreti bir varlığım olacak. Mezar taşına bakıldığında ölmüş olmasına şaşırılmayacak, üzülmeye değmeyecek bir fazlalık. bir Hayatın merkezinde olmaya aday değilim; kıyısında köşesinde bir yere itileceğim en fazla. İşe yaramaz eşyalar gibi nereye konulacağı bilinmeyen biri olacağım. Satsan satılmaz. Atsan...
Acaba, diyorum, beni de el üstünde tutacak bir eskici var mıdır? Sokak sokak dolaşıyor da ben mi duymuyorum? Tozlanmış yüzümü avuçlarıyla silip gözlerini parlatarak bana bakacak biri... Birilerinin yaşlandı diye işe yaramaz bellediği varlığımı, yıllardır peşimde koşup duran, rüyalarına girercesine beni özleyen bir antikacı edasıyla eline alıp derin bir nefes çekerek değerlendirecek biri. 

Var mıdır?
Ama ben.
Öylesine eski olacağım ki... 
"Eskici tezgâhında bile yerim olmayacak. Hiçbir eskici benim için sesini yükseltmeyecek. "Eskiiiiciiii!" diye bir ses yankılandığında sokağın başında, kimse beni eskiciye verilmek üzere bile hatırlamayacak. Ne eskicilerin gözdesi olacağım ne de eskileri gözden çıkaranların yüzüne baktığı bir hurda sayılacağım. 

Eski bile değilim. Adım unutulmuş yeryüzünde. Bekleyenim yok hiçbir kapı ardında. Yolumu gözleyen gözler çoktan kapanmış. Özleyenlerin göz yaşına değmiyorum. Yüzü en fazla fotoğraflarda kalmış. Artık, yüzüne bakılmayan. Yüzü bakılacak olmayan. Bakılacak yüzü de kalmayan.. 

Bir ölüyüm ben.
"Bir ölüyüm ben." cümlesini bile söyleyecek nefesi olmayan. 
"Eski" değil.
"Ölü" 
Ele gelmez. 
Göz doldurmaz. 
İşe yaramaz.
Eski bile değil.
Eskici için bile gereksiz.
Ama..
Kimsenin gözdesi olmayan "ölü"yü baş köşeye oturtacak Biri var.
Herkesin gözden çıkardığı cenazeyi ebedî gözdesi eyleyecek Biri...
En yakınlarının bile yüzüne bakmaya değer görmediği cesedin yüzüne bakan Biri.
En çok sevdiklerinin ve sevenlerinin bile unuttuğu ve hatta unuttuğunu da unuttuğu cesedin hatırını bilen Biri...
"O diriyi ölüden çıkarır." [En'am, 95]
Bak sen, şu işe...
Ebedî diri olmam için "ölü" olmam bile yetiyor O'nun için.
Eskicinin bile gözünden düşen bir ölü..
Eskilerinin kapı dışarı edildiği bir eski zamanlar yaşamışı.
"Ölü" ama.
Kendisinden diri çıkarılacak biri.
Diri edilmeye değer biri.
Hem de bir daha hiç ölmeyecek bir diri.
Ebedî diri. 
Ey "Eskici", "Evvel"im Sensin, "Ahir"im Sen!
 
       Senai Demirci
Hayata Takılan Sözler
2010/01/09 3:35
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

      Söküklerimi dikerken, döküklerimi toplarken kapı çalacak; biliyorum.

***
Apar topar alıp götürecekler beni! Mevsimin dallarında salınırken meyveler,
rüzgar taze bir serinlik yeni bir heves getirmişken...
***
Beklemekten hoşlanmıyor musun? Ama beklemeye geldik buraya; kendimizi...
Nöbetini tutmaya kendimizin; iki nefes arası...
***
Yaşadığının farkındaysan yaşının adını unut; farkında değilsen de...
***

"Çıkmaz Sokak"lardan çık, "dolaşma" sokak sokak; kendini (kendinde) ara!

***

Bir yağmur ol bağlara, bahçelere, (hele) çöllere; niceleri için için
yanarken yanıp tutuştuğun var mı bir can için?

***

Hangi terazi tartar (benim) sevgimi; beni seven bir gönülden başka...

***
Yaprağı dinle; ne der? Ne diyor bu şehrin bulutları?
***
Duy elinden düşen zamanların sesini!
***
Çoğalan heveslerini gördüğün kadar; azalan nefeslerini de gör!
***
Görmek neymiş; onu gör! O'nu gör!
***
Gözlerinden başka gözlerinin olduğunu gör!

***

Unuttun (mu) bir randevun vardı! Ah, yine geç kaldın... kendine!

***

Aynalarda yok musun yoksa! Eğer öyleyse... ah!

Eyvah, eyvah, eyvah!

***

Işığın mı soldu yoksa! Duymak, okumak mevsimlerin sesini rengini... N'oldu?
Bir çekirdekte görmekti koca bir ağacın hevesini... N'oldu ha!

***

Bir yıl dört mevsim: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış.

Bir gün dört mevsim: sabah/ilkbahar; öğle/yaz; ikindi/sonbahar; gece/kış.
Bir andan ötekine mevsimlerden mevsimlere düşmektesin; telaşelerin gürültüsü
bir sussa duyacaksın adımları/nı; ama ölüm duymayacak telaşelerin/in sesini;
seni ansızın (tam vaktinde yani...) bulacak! Gidecek, gideceksin!
Göreceksin!

***

Ömrüm! Ne zaman geldi; ah, ne çabuk gider? Yabancıladığım bu gelecekler
gelmiş de arkadaş olmuşum aklığına saçlarımın! Bedenimin, ruhumun her an
değişen kılığına kıyafetine ayak uydurmaya ç/alışıyorum.

***

Sevgili gül! Sen kimden aldın bu hevesi, bu rengi... ki âşıklar sırılsıklam
sana!

***

Sevgili kalem! Emellerim bitmiyor, şu ölüm başımdan gitmiyor. Yaz sevgili
kalem! Yaz ölümü ki... Yaz ki...

Ah, yıkılır birdenbire içimde durmadan yükselen (ne)ler...

***

Kalbin/in sızısını, incecik sevincini, sonsuzluk türküsünü dinle!

***

Ey arsız ihtiyaçlar! Bir varmış bir yokmuş bu dünyada çoğalıp durmayın!

***

Bir de bilsem; hangi kelimeler çoğalıyor, hangileri azalıyor
dilimde/kalbimde/halimde...

***

Bir de kırsam zincirlerimi, açsam pencereleri/mi sonsuza...

***

O'nsuzluğun beni ondurmadığını bildiğim; kendime geldiğimdir. Güldüğümdür.

***

Öyle bir çığlık atsam ki... adı "hürriyet" olsa, adı "hakikat" olsa...

      Ali Hakkoymaz

 Son nefesimin yaklaştığını anlıyorum. Etrafımdaki her şey soluvermiş. Sağımda solumda gidişimi bekleyen uzak yüzler. Sıradan bir "ihtiyar" gibi ölümümü kanıksayacaklar. Sırası gelmiş bir "hasta" olarak beni paketlemeye hazırlanıyorlar. Tanıdık insan yüzleri bile uzak ve soğuk. Onların umduğu sabah benim için yok artık. Onların hazır bildiği yarınlar bana uzak. Kanı çekiliyor eşyanın. Uzandığım yatağın içinden tel tel çekiliyorum. Ömür boyu ardımdan sürüklediğim bedenimi tek bir nefesle aşağılara terk edeceğim. Gözlerim kapanıyor. Kimse aldırış etmiyor; ama ben ölüyorum. Teslim oluyor varlığım. Son yorgun kıpırtılarını göğsümde hissediyorum kalbimin. Yüzüme tutulan aynalara hevessiz bakıyorum. Yüzümden yüz çevrileceğinden öylesine eminim ki. Gücenik bir edayla bakıyorum ölümümü bekleyen sıcacık gözlerin içine. "Neden vazgeçiyorsunuz benden?" Ben vazgeçilmezlerden bilirdim kendimi. Başkalarının ölümüne alışıktım; beni bir "başkası" bilerek ölümüme alışacak başkalarıyla da suç ortağıyım şimdi. Niye itiraz ediyorum o halde bir "başkası"nın daha ölümüne. "Nasıl olur, bu defa ölen benim?" Oysa ne kadar çok yaşayan var; yarını sıradan karşılayacak kadar vurdumduymaz gafiller yaşıyor da, ben niye ölüyorum ki? "Haksızlık değil mi bu?" Beni saran duvarlar anlamsızlığa devriliyor. Dünyanın bütün tavanları çöküyor son an'ımın üzerine. Buharlaşıyor tutunduğum eşyalar. Elim elimden kayıyor. Tenim bana yabancılaşıyor. 

Derken, beklediğim fon müziği başlıyor:

1. Ve'dduha.. "[Seni bekleyen] o aydınlık sabahı düşün. Sanma ki hep gece olacak. Sanma ki hep karanlıkta kalacaksın. Akşamı olmayan o sonsuz sabaha doğru yolculuğunun ilk eşiğini geçmek üzeresin."
İçimdeki buzlar eriyor. Tedirginliğim az da olsa dağılıyor. Gözümü kapadığım alem, gözlerimin açılacağı alemi arkada bırakmaya değiyor mu ki? Hangi köşesine düşeceğim hesapların? 

2. Ve'lleyli izâ secâ. "[Üzerinden geçecek] o durgun geceyi düşün. Terk edildiğini sandığın o sessizlik anlamsız değil. Seni saracak o toprak sahipsiz değil. Seni bekleyen derin unutulmuşluk gözden çıkarılmış değil. Hesaba katılmaz olacak olsan da, bir hesap var o ?gece'nin koynunda. Hesaplar sensiz olsa da artık, seni bir hesap eden oldu ve hep olacak."

Bana çok mu görülüyor yeni bir sabah daha? İstenmez mi oldum yeryüzünün sevinçleri arasında? Hiçbir yere yakıştırılmayan adam olmak ne acı. Hiçbir sofrada beklenmeyeceğim bundan böyle! Hiçbir kapıyı çalmam umulmayacak yarından sonra. Hep başkaları giderdi, ben kalırdım. Ben niye gidiyorum şimdi? Gözden mi çıkarıldım yoksa? Canım çekiliyor tenimden. Nabzım terk ediyor bedenimi. Göz bebeklerim yuvalarından akıyor şimdi. Yüzüne bakılmaz adam ben miyim şimdi! Bakılacak yüzü kalmayan ürkütücü bir kafatası olmamı niye istiyorsun ey Rabbim! Niye ama, niye? Niye şimdi? Daha sonra olmaz mıydı? Niye ben? N'olur başkası ölseydi! 
Kafa sesi, dağlardan vadilerden taşarak, perdeleri kaldırıp, pencere camlarını kırarak, tatlı bir fon müziği oluyor. 
Şehrin boş lakırdılarını susturarak, insanların anlamsız vıdı vıdılarını keserek, dolduruyor can kulağımı:

3. Rabbin seni ne terk etti ne de sana küstü. "Seni başkaları terk etti diye, Rabbin de terk edecek mi sandın? Yüzünü en sevdiklerin bile bakılmaz bilse bile, Rabbin sana küsmedi. Kendi ellerin terk ediyor seni; ama elini elsizken de tutan Rabbin yine tutacak elinden. Kendi gözlerin körleşiyor sana; ama seni gözün yokken de gören Rabbin seni asla gözden çıkarmayacak."

Ölmek ha! Sırası mı şimdi? Daha önce hiç yaşamadım ki ölmeyi. Geri dönmeyeceğim yollara hiç adım atmadım ki. Herkesin acıdığı bir adam hiç olmadım ki. Hiçbir günümü yarının kucağına tamamlanmış olarak koyamadım ki. Nasılsa yarın var diye eğretileştirdim, ıskaladım "bugün"lerimi! Dudağımın hepten susmasına razı olacak, o son cümleyi hiç kurmadım ki. Diyeceğim var hâlâ. Defterimi hepten kapatmaya razı olacak en amelimi yapmadım ki! Edeceğim var yarınlarda. Nereye böyle! İstemeden, elimde olmadan hem de. Karşı konulmaz bir sürüklenme bu! Ne istersem onu yapardım şimdiye kadar. Şimdi hiç itirazsız toprağa uzanacağım ha! Ama nasıl? Daha hazır değilim! Hesap vermeyi hep ertelemiştim! Hep "gelecek"ti nasılsa! Şimdi gelecek de geldi mi yani? Ne gelecek benim başıma peki? Ölümden beteri gelmedi kimsenin başına bu dünyada..

Fon müziğine kulak kesiliyor ruhum:

4. Senin için bundan sonrası bundan öncekinden daha güzel olacak. "Hep daha iyiye doğru yürüyeceksin. Yaşadığın her an sana yeni şeyler kazandıracak. Varlığın her defasında değişecek, ama her zaman bir öncekinden daha hayırlı olacak. Merak etme, seni bekleyen ?ahiret' arkanda bıraktığın ?dünya'dan daha daha güzel olacak.. Hep kazanacaksın, hep kazanacaksın, hep kazanacaksın."
Öyle ki [devam ediyor fon müziği]

5. Verecek sana Rabbin ve sen razı olacaksın! "Öyle çok verecek ki sana, artık daha isteyemez olacaksın. Öyle fazla verecek ki fazlından, sen başka bir şey daha istemeyi akıl edemeyeceksin. İsteyebileceklerinin hepsi elinde olacak. Hiçbir eksiğin olmayacak. Aradıklarının hepsi yanında olacak. Hiçbir korkun olmayacak. Yitirdiklerin bir bir seni bulacak. Ve artık hiç mahzun olmayacaksın."
Duam o ki, Duha Sûresi çınlayacak âlemde. Ağlamaların hepsini bastıracak. Korkuların hepsini susturacak. Hüzünlerin hepsinin yerine müjdeler koyacak.

SENAİ HOCAM VE EŞREF ZİYA TERZİ YİNE DÖKTÜRMÜŞ AMA GÖLGE DE TAKIMI TAMAMLIYOR YÜREGİNİZE SAĞLIK

Sayın Citizen, paylaştığınız  videolar, yazılar  son zamanlarda içinde bulunduğum ruh haline hitap eden cinsten ve çok da kaliteli. Teşekkür ederim. Faydalı paylaşımlarınızın devamını diliyorum.

Senai Demirci hem şairliği hemde kadife ses tonuyla etkiliyor.

Bu etkileme birazda ihlasından mı kaynaklanıyor ne?

Teşekkürler.

Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: