Bireysel Mesaj Gösterim Modu

Görüntülenme: 391020
Yanıt: Ah Bu Ben!
2009/05/27 23:47
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

     Bilmiyorum ki ben nasıl biriyim.. Yazacaklarım onca çekirdek muhabbetinden sonra fazla alakasız olacak :)

      Ben...  Bazen son derece çalışkan, bazen ağustos böceğinden tembel, bazen çok neşeli, iki dakika sonrasında ise öyle uzaklara dalmış, derin derin düşünen biri oluveriyorum. Her an aynı kişiyi düşünmekten bıkmıyorum, hep düşünüyorum, sonra onun üzerimde yaptığı tahrib-i harabatın farkına varıyor,  kendimi suçlamaya başlıyorum.

      Dik durmalıyım. İnsanların nasıl biri olduğunu duruşundan anlayabilirsiniz. Yürüyüş biçiminden, kelimeleri seçişinden ve vurgularından. Bütün hayatının anahtarını kapabilirsiniz. Bu nedenlerden ötürü kendimi bazen hayata karşı savunmasız, saf, fazla iyi niyetli -fazla iyi niyetli deyişim birazcık zamanın süzgecinden geçmemiş olduğumu örtmekten ötürüdür...- ve o kadar güçsüz hissediyorum ki... Ölsem diyorum. Dünya 45 kiloluk bir canlıyı üzerinden atsa... Sonra kendime geliyorum. Çürümüş kemikleri kim diriltecek diyorum. İsyan etmek ne kötü bir şey... Gözlerim yine dalıyor ben farkında olmadan.  Kendimi acayip fikirlerin ortasında buluveriyorum. Gözlerimi açtığımda gerçek dünyanın farkına varmak acı vermeye başlıyor işte o zaman. Ağaçlar neden yeşil diye düşündüğüm bile oluyor. Bunun cevabını biliyorum. Yeşil en az dalga boyuna sahip olan renk. Bu nasıl bir mucize...? Bu kadar mükemmel yaratılmış olmak...? O kadar mükemmeliz ki...

      Ben küçükken Rosalinda diye bi pembe dizi vardı. Rosalindanın hayatı. Kız hafızasını kaybediyordu. Şarkıcı oluyordu falan filan. İşte o filmde Rosalinda kafam çok karışık diyordu. O zaman çok merak etmiştim insanların kafası nasıl karışır diye. Bir gün benim de kafam karışır mı demiştim. Çocukluk işte. Keşke merak etmeseymişim. Kafa karışıklığı çok karışık bir şey imiş. İnsan hiçbir şeye odaklanamıyormuş. Hafızası zayıflıyormuş. Düşünemez oluyormuş. Üstelik kafa karışıklığı büyük buhranları sürüklüyormuş yanında. Tıpkı Henle kulbunda klor iyonları geri emilirken eksi yüke sahip olmaları sebebiyle artı yüklü sodyum iyonlarını da pasif halde yanında sürüklemeleri gibi... İnanamıyorum!! Tv8 de Gülhan'ın galaksi rehberi var şu anda ben yazarken. Gülhan Thalia hakkında bir şeyler söyledi. Biliyorsunuz Rosalinda aslında thalia. Nerden çıktı bu rastlantı şimdi? Hayat böyle tesadüflerle mi dolu ?

      Şimdi aklıma geldi. Küçükken ateşim çıktığında alnımda mikropların çakmak yaktığını düşünürdüm. Sanırım bu çağrışım babamı çakmakla sigara yakarken görüşümden ileri geliyor... Sigara ateşini de küçümsemeyin... 2000 derece o ucundaki ateş... Neyse bu seneki biyoloji derslerinde öğrendim neden ateşimiz çıkıyormuş. Mikropların vücutta etkinlik gösterebilmesi için demir iyonlarına ihtiyacı var. Demirin de vücutta dolaşabilmesi için normal vücut sıcaklığı olması gerekiyor. Ancak vücut sıcaklığının biraz üstünde olursa demir etkinliğini yitiriyor ki mikroplar da demir yokluğunda pek etkin olamıyor. İşte muhteşem insan vücudu, işte muhteşem savunma mekanizması... Bu bilgi sevgili biyoloji hocamın bana verdiği anatomi  kitabından alıntıdır, eğer yanlış bir açıklama yaptıysam üzgünüm. İşte böyleyim biraz da. Kimsenin aklına gelmeyen sorular benim zihnimde cirit atıyor. Hocayı da çıldırtıyorum bazen, o da böyle kitaplar veriyor, bana psikopat sıfatını yüklüyor.

       Küçükken ne çok şey sanıyormuşum. Gülmeyin; ama ben küçükken büyük insanların giderek küçüldüğünü düşünürdüm. Bir başka deyimle Benjamin Button gibi. Ama benimki biraz farklı. Bebek olarak doğuyorlar, büyüyorlar, sonra yine bebek oluyorlar. Hani annemiz babamız bize bakıyorlar ya bebekken, biz de büyüyünce onlar bebek olacak ve biz onlara bakacağız. Aslında pek de haksız sayılmam. Yaşlılar da bebek değil mi bir bakıma? Bazen düşünüyorum da, ben yaşlandığımda nasıl biri olacağım? Buruşmuş, yürüyemez, konuşamaz biri mi olurum? Ya da şeker hastası olur muyum? Anneannemde var babaannemde de vardı rahmetli olmadan önce. Muhtemelen ben de olacağım. İnsülin iğneleri vuracağım kendime. Belki genetik mühendisliği bu konuda ilerler ve genlerdeki şeker kusuru düzelir. Olmama ihtimalim de var tabii. Bir de yaşlanmama ihtimalim  var. Kim bilir belki bu yazıyı tamamlayamadan hayttan emekli olurum?

       Çoğu zaman böyle düşüncelerle birlikteyim. Rahat bırakmıyorlar ki beni. Ben onlardan sıyrılmaya çalışırken onlar yakama yapışıyorlar. Bu akşamlık bu kadar yeter sanırım, fazla gevezelik ettim... :):)

 

Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: