Bireysel Mesaj Gösterim Modu

Görüntülenme: 19640
Sözünde Durmak ve Hakikat 1
2012/01/03 11:52
Bildir! Alıntı ile cevap yaz Oyla! (0 oy)

Sözünde Durmak ve Hakikat 1.

Söz vermenin ve sözünde durmanın hakikatle bağlantısını ele almadan önce hakikat ve varlık (hâdis olan) ilişkisinin genel çerçevesine şöyle bir bakmakta fayda var.

Mahlûkât yaratılmadan önce de hakikat vardı. Yaratılıştan sonra ise hakikatin varlıklarla ve insan ile karşılıklı münasebeti söz konusu olmaktadır. Hakikat açısından her hangi bir değişme söz konusu değil. Yeni olan bizim varlığımız ve hakikatle olan bağımızın niteliğidir. Şu “üç günlük dünya”, kıyamet ile “bir varmış, bir yokmuş” haline döndüğü zaman Asl’a rücû edecek, hakikatin sonsuzluğu içerisinde Allah’ın ya Cemal Sıfatının veya Celal Sıfatının sonsuzluğunda bulunacağız. Ele alacağımız husus, bu ilahi sıfatlardan hangisiyle karşılık bulacağımızı belirleyecek olan yukarıda zikrettiğimiz “hakikatle bağlantı”nın niteliğidir. Sözünde durmak ve hakikat ilişkisini bu çerçevede ele almak istiyoruz.

İleride bahsedeceğimiz gibi “âlemin özü” (zübde-i âlem: microcosmos) olan insanoğluna ait bütün insanlık durumları layık-ı veçhile önemsenmelidir, diye düşünüyoruz. Önemsenmelidir, çünkü insan olmaklığımızla ilgili her ne var ise onun bir şekilde hakikatle bağlantısı vardır. Önemsenmelidir, çünkü bir eylem esnasında hakikate doğru olmakla ona bir şey eklenemeyeceği gibi hakikate ters düşmekle de hakikat kendinden bir şey kaybetmeyecektir. Önemli olan bize ne olduğudur. Herhangi bir durumda aklımıza ve kalbimize ne olmaktadır? Aslında başımıza gelen nedir?

Nihai olarak, her şey aslına rücû ettiğinde, dünyadayken başımıza gelen şey sebebiyle Allah’ın sonsuz sevgisinde kendimize zerre miktarı da olsa bir yer bulamayacak kadar Hakk’a ve hakikate yabancı halde bulunup bulunmayacağımız önemlidir.

Başımıza neyin geldiğini bilmek, dünyanın “üç günlük” olduğunu “bilmek”le mümkündür. Burada “bilme”nin idrak etmek, künhüne varmak olduğu âşikârdır. O halde sadece tecrübe ve akla dayanan bir bilgi’den değil, bütün bunları da içinde barındıran “marifet”ten (kalbî bilgiden) bahsediyoruz. Evet. Buradan oraya, fasıldan asıl’a marifet ile gidiliyor. Oradan buraya gelişin de ana kavramı yine buydu. Allah, bilinmeyi murâd etmiş, bu murâdının yerine gelmesi için varlığı (kesreti) ve varlığın hülâsası olan insanı yaratmıştı.

O halde varoluşun yegane hedefi “Allah’ı Bilmek”tir. Allah’ın murâdı bilinmek, insanın murâdı Allah’ı bilmektir (marifetullah). Tümelden tikele, tikelden tümele doğru veya her ne şekilde olursa olsun “marifet”in hakikatle temasta anahtar kavram olduğu anlaşılıyor. O halde İrfan’dan yoksun olanların hakikatle temas etme imkanlarını baştan kaybettiklerini söyleyerek genel çerçevemizi bu şekilde ortaya koyduktan sonra asıl konumuza dönelim:
(Devam edecek...)

M. Ali GARİP

Yazarın Diğer Yazıları İçin:
http://www.yenisefer.com/haberdetay.asp?ID=691

Bu mesaj, m1gin tarafından, 03.01.2012 12:13:36 itibariyle düzenlenmiştir.
Abonelik Bilgisi Abonelik
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: