Altı Evliya, Üstü Eşkiya

E. G.
Altı Evliya, Üstü Eşkiya

Bir şehrin küçük bir şehir olduğunu anlamak için, o şehre büyük (üç büyükler) ve önemli bir maçın gelmesi yeterlidir. Şehir o hafta o maçla çalkalanır. Bütün ihtimal hesapları dillere dolanmıştır. Yenersek ne olur? Yenilirsek ne yaparız? Ya beraberlik?

Şehir küçüktür. Maç önemlidir. İnsanların sesi birbirine çarpar. Karşı bir fikir dile getirilemez. Adamın dilini koparırlar. Stad hınca hınçtır. Dışarıda, güneş altında uzayıp giden kuyruklarda ateşli, kindar taraftarlar. Bu maçta tek taraf vardır. Kazanmak zorunda olan taraf. Bütün sinirleriyle maça yoğunlaşmışlar. Yoksulluk, işsizlik, açlık, gergin siyasi gelişmeler bir yumak haline gelip, meşin yuvarlağın içinde küfürlü sloganlara dönüşür. Tek cümleyle; Beşiktaş, Bursa’ya geldi, yenildi ve gitti. Hayır yenilmedi. Kendi tabirleriyle “hesabı görüldü.” Ve Türkiye’nin beşinci büyük şehri benim gözümde küçük bir kasaba görünümünü aldı.

Maçın bittiği sıralarda özellikle dışarı çıktım. Bursa taraftarının aylardır hasret kaldığı büyük bir galibiyetin sevincini görmek için.Taraftarlarda maç sevincinden ziyade, düşmanını dağıtmış bir ordunun zafer çığlıkları vardı. Bomboş caddeler, maç biter bitmez bira şişelerinin parçalanmasıyla camlandı. Damarlarındaki yeşil-beyazın tavan yaptığı bazı taraftarlar, işyerlerinin çerçevelerinden çıkarttılar sevinçlerini! Belki de işyerlerinde düşman Beşiktaş belirtisi görmüşlerdir. İki yıl önce kendilerini ligden düşüren düşman. Ve böylece sporun “dostluk ve kardeşlik” olmadığını bir kez daha stadça bağırdılar. İnsanların kin ve öfke çatısı altında birleştiğini ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Emir demiri kesiyordu böyle gecelerde. Fanatik grup liderinin işaret ettiği her şey darmaduman ediliyordu. Yaya yoluyla, araç yolunu ayıran koruma demirleri eğilip bükülerek kırılıyordu.

Bursaspor - Beşiktaş maçının oynandığı gün anneler günüydü. Duyarlı taraftarlar günün anlam ve önemini unutmamıştı. Staddaki toplu bir küfür seansından sonra, Bursa’nın en işlek caddelerinde, Heykel ve Altıparmak’ta, Beşiktaş’ın anasına kutlama mesajları gönderiliyordu. “Anneler gününde ananın…" diye başlayan küfür, herhalde o saatlerde dışarıda olan anneleri şok etmiştir. Belediye otobüslerinden bu fanatizme hafiften ses çıkaran insanlar, otobüs durdurulup dövülebiliniyordu bu gece. Bu gece herkes Bursasporluydu. Fenerbahçe taraftarları bile, şampiyon oldukları garantilendiğinde, hayatlarını garantiye alıp sokaklara çıkamadılar. Etrafta “varsa Beşiktaşlı çıksın delikanlı gibi ortaya” diye bağıran, eli tahriklerinde delikanlılar varken Beşiktaş’ın esamisi okunamazdı.

Çoğu on yedi, on sekiz yaşında olan bu gençlerde bir enerji vardı. Adı konulmamış bir enerji. Bu enerjinin birden; üretime, eğitime, okumaya, bilgiye, inanca, anlayışa dönüştüğünü düşündüm. Ürktüm! Açtıkları pankartı gördüm; “altı evliya, üstü eşkıya.” Kulüp başkanlarının, spor yazarlarının, tartışma programlarının dolduruşa getirdiği; takımları düşmanlaştırarak rant sağlandığı bir futbol pazarında bunlar belki de az bile. Ve Galatasaray - Fenerbahçe maçından sonra yaşananlara ekrandan tanıklık ettikçe, küçük şehrin, küçük maçlarına şükretmek gerektiğini düşünüyorum.

Belki yıllar sonra şehre bir maç gelir…


Dinlemek için: M. Birgin - Altı Evliya, Üstü Eşkiya

Bu sayfa, 7.07.2007 tarihinde yayınlanmış, 2.09.2009 tarihinde güncellenmiş ve 16546 defa görüntülenmiştir.
Oyla!
8,5 (1 oy)
Abonelik Bilgisi
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: Gakk, busbus, siyamiaytar, 1234123123123, Siyami,
Son Oturumlar: