Enlem ve Boylam 74 - İngilizce Deyimler (English Idioms)

Merhaba değerli dinleyenler, yine yeni bir "Enlem ve Boylam"da, 74. "Enlem ve Boylam"da, "Envaiçeşit Müzik ve İçerik"le, Ekim 2014 itibariyle huzurlarınızdayız.

Dinlemek için: Enlem ve Boylam 74 (Ekim 2014)
İzlemek için: Enlem ve Boylam 74 (Ekim 2014)

Enlem ve Boylam, Mustafa Birgin

Bölüm: Enlem ve Boylam 74 (Ekim 2014)
Hazırlayan ve Sunan: Mustafa Birgin
Boyut: 29 MB
Süre: 21 dk.
Tür: Podcast
Teknik Özellikler: MP3, 192 Kbps, 44 KHz, Stereo
Fon Müzikleri:
[Flocabulary Beats] - Fly Over America
Rainbow Arabia - Omar K

Akış Çizelgesi:

Zaman Bölüm Açıklama
00 Giriş Açılış sinyali (Müzik: Rainbow Arabia - Omar K)
01 Eğlenceli İngilizce Örnek cümlelerle İngilizce deyimler...
20 Çıkış Kapanış sinyali (Müzik: Amr Ismail - Fairuziyat - Kanou Ya Habibi)

Eğlenceli İngilizce: İngilizce Deyimler (Idioms)

  1. Don’t forget your umbrella when you go out, it’s raining cats and dogs out there!
    cats and dogs: büyük miktarlarda
     
  2. The test was a piece of cake. I finished it in 20 minutes.
    piece of cake: çok kolay
     
  3. The brand-new cars were selling like hot cakes last week.
    like hot cakes: peynir ekmek gibi
    Yepyeni, gıcır gıcır arabalar geçen hafta peynir ekmek gibi satılıyordu.
  4. John had an accident last week but now he is very alive and kicking.
    alive and kicking: capcanlı, turp gibi
    John geçen hafta bir kaza geçirdi fakat şuan turp gibi.
  5. Being the boss is not exactly the bed of roses because there can be so many problems to sort out.
    bed of roses: güllük gülistanlık, rahat mevki
    Patron olmak o kadar da güllük gülistanlık bir iş değil çünkü çözülmesi gereken çok sorun olabiliyor.
  6. You have no evidence. You are just making a case out of nothing!
    make something out of nothing: olayı büyütmek, hiç yoktan sorun çıkarmak
    Elinde kanıt yok. Hiç yoktan sorun çıkarıyorsun!
  7. I backed up him at the court.
    back up: lehinde söylemek, arka çıkmak
    Mahkemede onun lehine konuştum.
  8. He banked up tiles for his house.
    bank up: yığmak, yığılmak
    O, evi için kiremit yığdı.
  9. His honesty is beyond doubt.
    beyond doubt: şüphe götürmez, kuşkusuz
    Onun dürüstlüğü şüphe götürmez.
  10. She was charged with theft.
    charge with: suçlamak
    O, hırsızlıkla suçlandı
  11. I can’t really understand what he’s driving at.
    drive at: demek istemek, kastetmek
    Ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum.
  12. I drink cofee once in a blue moon.
    blue moon: çok uzun zaman
    Ayda yılda bir kahve içerim.
  13. Why don’t you make a simple website for your business? There’s nothing to it.
    there’s nothing to it: bu basit, kolayca halledilebilir
     
  14. I am tickled pink that I have passed the exam.
    tickled pink: zevkte dört köşe
    Sınavı geçtiğim için çok mutluyum.
  15. That comic's jokes are old hat and we've heard them before.
    old hat: modası geçmiş
    O karikatür dergisindeki fıkraların modası geçmiş ve onları daha önce duymuştuk.
  16. Veli is a true blue friend.
    true blue: sözünün eri, sadık, vefalı
    Veli çok sadık bir arkadaştır
  17. It was going to be a surprise party, until Ali let the cat out of the bag.
    let the cat out of the bag: baklayı ağzından çıkarmak
     
  18. If you haven't driven a bike yet, you should give it a shot.
    give it a shot: denemek
     
  19. You have 9 brothers? You’re pulling my leg!
    pull somebody's leg: şaka yapmak, kafa bulmak
     
  20. To cut a long story short, she won and I lost.
    cut a long story short: uzun lafın kısası, özetle
     
  21. Six dollars for a cup of coffee?! What a rip off!
    rip off: soymak, kazıklamak
     
  22. At the start of the meeting, I tried to break the ice by telling a joke.
    break the ice: buzları kırmak, resmiyeti gidermek
     
  23. The film on global warming was a real eye-opener for Tom.
    eye-opener: aydınlatıcı şey, ibret, göz açan sey
     
  24. A: Daddy, can I have anything on the menu?
    B: Sure. You name it, you got it.
    you name it: ne isterseniz
     
  25. A: How long will you stay in Turkey?
    B: I’m not sure. I’m just going to play it by ear.
    play it by ear: plansız, duruma göre hareket etmek
     
  26. You’d better get into gear or you’ll be late.
    get into gear: acele etmek, hızlanmak
     
  27. It took Ahmet a year to learn all the ins and outs of his job.
    ins and outs: girdisi çıktısı, ayrıntılar
     
  28. I watch TV off and on.
    on and off: ara sıra, kesintili
     
  29. Jack tried to be kind to his boss when he quit in job because he didn’t want to burn his bridges.
    burn somebody's bridges: ilişkiyi koparmak, geriye dönüş olanaklarını ortadan kaldırmak.
     

Kaynak: tatobe.com, englishcurrent.com, dersimizingilizce.com, limasollunaci.com, vipingilizce.com


Bağlantılar:

Bu sayfa, 31.10.2014 tarihinde yayınlanmış ve 10920 defa görüntülenmiştir.
Oyla!
Abonelik Bilgisi
Kullanıcı Adı:
Parola:
Bilgi Hatırlatma Yeni Üyelik
İletişim | Kullanım Şartları | Reklam Bilgileri | Tüm Üyeler | Ne Nasıl Yapılır? | Arama | RSS | Twitter | Facebook | Youtube

Son Üyeler: paraklit, ZUBEYR, MEMUR58, ben_enemie, Ellaeso,
Son Oturumlar: paraklit,